Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KADER KONUSUNU ANLAYABİLMEK -21-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 29 Mayıs 2019 Çarşamba 13:20:15
 

“Kazanılmış Değişim”lerini Hakk yolda gerçekleştirmeye talib olanlara Rasulullah (SAV) Efendimiz, bir dua önermektedir: “Allahümme inniy es’elüke hubbeKE ve hubbe men yuhibbuKE:  Allahım, Sen’den sevgini ve seni sevenleri sevmeyi dilerim.” Bu dua genişletilmiş bir mana ile şöyledir: Allahım, bana Seni sevmeyi öğret. Fıtratımdan gelen kalbimdeki gerçek sevgiyi aktif kıl. Dünya hayatı kurallarıyla seni sevenleri sevmek ve onları anlamak mümkün olmaz. Bunu bana mümkün kıl ve kolaylaştır ki seni sevenleri de sevebileyim. Ulaşmak istediğimiz bu sevgiyi perdeleyen ve Sadr’ımıza yerleşip Kalb’imizi örten “ğıll/nefret” illetini de def et, bizi bu Ğıll’den temizleyiver Ya Rabbi. (Âmin)
HAKK VE BATIL TERCİHLERE
GÖRE OLUŞMUŞ İKİ HAYAT TARZI
Çünkü kalpte bulunan Ğıll cennete girmeye engeldir. Hicr 47 ve A’raf 43. Ayetlerinden öğreniyoruz ki cennete girecek müminlerin Kalb’inden, Sadr’ından Allah Ğıll’i söküp atar. Ve Haşr 10’dan öğreniyoruz ki Rabbimiz kalbimizin Ğıll’den temizlenmesi için dua etmemizi istemekte, bu ayette bize bunun duasını öğretmektedir. Dolayısıyla, sevgiyle ilgili hadisten öğrendiğimiz dua, Haşr Sûresi 10. Ayette Rabbimizin öğrettiği dua, bunlarla birlikte Rabbimizin “Vedud” esmasının Zikrullah’ını görev edinmek ve “nefretin konuşma dili”ni terk etmek çok önem arz etmektedir.
İnsanın Ahsen-i Takviym yapısının sevgi anlayışı ve davranışları, barış ve esenlik gibi hallerin Yaşanabilir Hayat Normları Allah’ın “Selam” esması kapsamındadır. Selam esması kanunlarıyla, bu haller Yaşanabilir Hayat Normları’na dönüşür. Bu yüzden bir mümin bir başka müminle karşılaşınca “Selamün aleyküm” der o da “Ve Aleyküm selam” diyerek karşılık verir. Yani şöyle söylerler: “Ey mümin kardeşim! Allah sana dünya hayatında seni cennete götürecek bir yaşantı verir inşaAllah ve ahiret hayatında da seni cennetine alıverir inşaAllah.” Diğeri de: “İnşaAllah beni de seni de.” diyerek cevaplar.
Dolayısıyla; dünya hayatında insanların Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkileriyle yaptıkları Hakk ve batıl tercihlerine göre oluşmuş iki hayat tarzı grubu vardır.
Bir: DuniHi algı ve zann’larına dayalı, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası şemsiyesi altında “Nefret Hayat Tarzı” ve “bu hayat tarzının konuşma dili”.
İki: Billahi anlamda imana dayalı, Allah’a kulluk şemsiyesi altında “Selam Hayat Tarzı” ve “bu hayat tarzının konuşma dili”.
Ahirette de dünya hayatının “Yaşanabilir Hayat Normları”yla kazanılan değişimlere uygun konumları içeren iki tür hayat tarzı vardır:
Bir: Dünya hayatı sırasında “Kazanılmış Değişim”ini batıl yolda tamamlamış olanların konuşlanacağı Nefret Yurdu karakterli cehennem ki İbrahim Sûresi 28. Ayette “Dârü’l Bevâr” diye geçer.
İki: Dünya hayatı sırasında “Kazanılmış Değişim”lerini Hakk yolda gerçekleştirenlere ikram edilecek olan Selam Yurdu vasıflı cennet. Yunus Sûresi 25. Ayette “Dâru’s Selâm” diye geçer.
Bütün bunların gerçekleşmesini sağlayacak hükümler de “Kader-Matriks Programı”nda yer alır. Olayların sondan başa veya baştan sonra basamaklandırılması sonucu ortaya çıkan anlam ise “Kader Manası”dır. Konuyu özetler nitelikte olan şu hadise dikkat ediniz: Hadiste Efendim (SAV) buyurmuşlardır ki: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de selamlaşın, selamlaşmayı yayın.”
Hadise konumuz çerçevesinde bir geniş mana verelim: Cennete girebilmek için Billahi anlamda iman etmek gerekir, yani DuniHi algı ve zann’larından sıyrılmak, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından vazgeçmek gerekir. Billahi anlamda iman salih amelle birlikte olmalıdır, yani Billahi imana uygun bir hayat tarzı oluşturmak gerekir. Böyle bir hayat tarzı nefret üzerine yani kalbte Ğıll bulunarak gerçekleştirilemez; bu nefret ile din kardeşinizi sevemezsiniz. O halde Ğıll’den kurtulmanın önemli bir göstergesi olan “birbirimizi sevme”yi, “Müminler ancak kardeştir” prensibini gerçekleştirmeyi öğrenmeliyiz. Bu amaçla kendinize ve birbirinize selam duası yapınız ve bu duayı yaygınlaştırınız. Çünkü Allah’ın Selam esması kullara selamet ihsan eden, yakîn halini yaşatan, Billahi anlamda iman edenlere İslam’ı kolay ve güzel eyleyen, Dâru’s Selâm olan cennet yaşantısını meydana getirendir.
Konuyu Zümer Sûesi 72 ve 73. Ayetlerle bağlayalım: ‘’Denildi ki, girin cehennemin kapılarından, orada ebedi kalıcılar olarak! Mütekebbir (Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiasıyla) hayat tarzı oluşturanların kalacak yeri ne kötüdür. Rablerinden ittika eden Billahi anlamda iman sahipleri ise zümreler halinde cennete sevk olunmuştur. Nihayet oraya geldiklerinde ve onun kapıları açıldığında cennetin bekçisi onlara “Selamün aleyküm, tayyib (temiz) olmuşsunuz. Ebedi kalıcılar olarak girin oraya (der).”
“KADERİNDEN RAZI OLMAK”TAN
“KADERİN RAZI OLDUĞU”NA…
Konuya girişi şu ayeti ders yaparak başlatalım.
Nisa Sûresi 147: “Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size azabı neylesin? Allah Şakiran Aliym’dir.”
Ayete bir de genişletilmiş mana verelim:
“Eğer DuniHi algı ve zann’larından sıyrılır, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından vazgeçer ve Billahi anlamda iman ederseniz, her anı ve her anın halini Allah’tan bilirseniz ve bu kabullerden dönmez ve bu kabullere göre hayat tarzı düzenlerseniz, Allah size neden azap etsin ki? Allah, işte böyle davrananları en iyi bilen ve şükredenlere daha fazla verendir.”
Aslında bu ayet “La ilahe illallah” ve “Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” derseniz” demektir. Bu sebepten bu sözler cennet sebebidir, cennete vesiledir, Zikrullah’ı çok kıymetlidir.
Burada önerilene şöyle bakıyorsak, öneriyi şöyle algılıyorsak bakışımızı onarmalıyız: Eğer bizim takımı tutarsanız, gol atınca alkışlarsanız size kızmayız hatta mükâfat veririz. Niçin bu tehlikeyi vurguluyoruz? Çünkü bu konular gündeme gelince, “ben Allah’a inanıyorum, sık sık da çok şükür derim. Bu durumda benim işim tamamdır” gibi sanılıyor, böyle sanılmamalıdır. Çünkü Nisa Sȗresi 136. Ayet ile Rabbimiz bu konuda talipleri uyarmaktadır:
“Ya eyyühellezine amenu, aminu billahi: Ey iman edenler, Billahi anlamda iman edin.” Yani: “Ey, inandım diyenler, ey, inanıyorum diyenler; inancınızı onarın, Billahi anlamda imanı öğrenin ve öyle iman edin.”
Bu sebeple tekrar ediyoruz ki her “inanıyorum” diyen öncelikle ve sonra da sıklıkla kendisine şunu sormalıdır: Acaba ben kendi uydurduğum bir varlığa inanıyorum da çevremden duyduğum isim olan “Allah”ı ona mı veriyorum? Sonra da uydurduğum varlığa mı teşekkür ediyorum? Oysa ben Rasulullah (SAV)’in açıkladığı, tanıttığı ve öğrettiği varlığa inanmalıyım.”
Peki, bu nasıl olacak?
Bu ayetteki “iman ederseniz ve şükrederseniz” ifadesi, edebiyat olsun diye denilmemiştir. Bir matematikten, bir formülden söz edilmektedir. Bu vesileyle belirtelim ki İslam anlatılırken duygulanmak, az da olsa gözyaşı dökmek makbul sayılmıştır. Ancak öncelikli ve önemli olan, edebiyat dinlerken duygulanmak ve ağlamak değildir. İslam sisteminin matematiğini, formüllerini görünce, kendimizi hissiyatın yükselmesi ve gözyaşının dökülmesi noktasına getirmeliyiz. Bunu bir örnekle kolaylaştıralım. Esma’ül Hüsna (Güzel İsimler) nedir? Bir kişi bu isimleri “Bunlar ne güzel isimler, onları her gün okuyor ve çok seviyorum.” duygularıyla sayıyor, çok sevdiği ve özlediği birinin ismini söyler gibi sevip, o isimleri duyunca dayanamayıp ağlar gibi davranıyor. Siz onun bu halini görünce ona diyorsunuz ki: “Kardeşim bu esmalar Allah’ın kanunlarıdır, ef’al âlemi bu kanunlarla yönetiliyor.” Bunu söylediğinizde karşılaştığınız tablo şöyle olmamalıdır: O duygulanan kişi, “ya öyle mi?” deyip sonra biraz sessizlik, duygularda gerilme, ağlamada duraksama… Böyle bir hal niçin yaşanır? Edebiyatın yerini matematik aldı da onun için.
“Acaba imanımız da böyle mi?” diye korkmak ve incelemek gerekir. Çünkü Rasulullah (SAV) Efendimizin açıkladığı imanı, bir insan Esfele Safiliyn alışkanlıklarıyla anlayıp “peki öyleyse, tamam” deyip kabul edemez. Derse, bu onun doğru anladığı anlamına gelmez. Mutlaka araştırmalıyız; çünkü ancak, dünya hayatının tek boyutlu ve tek düze bakış açısından sıyrılıp, evrenin gerçeklerine göre düşünürsek Rasulullah (SAV) Efendimizi anlamaya başlayabiliriz.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER