Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMADA HZ. MUHAMMED’İN YERİ VE ÖNEMİ

Muharrem Günay 13 Kasım 2013 Çarşamba 02:00:00
  Allah’ın gönderdiği din olan İslam Hz. Âdem ile başlamış, Hz. Muhammed ile kemale ermiştir. Tevhid dininin (İslam’ın) son halkasını Hz. Muhammed (s.a.s.) teşkil etmektedir. Tevhid kelimesinin ikinci bölümü, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın Resûlü/elçisi olduğuna iman etmektir. Bu inanç, bizi peygamberin örnek ve önderliğinin kabulüne götürür.
“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun” (Mâide sûresi 6: 67)
Peygamber Efendimiz vahiy yoluyla Allah’tan aldığı Kur’an âyetlerini, görevi gereği, insanlara sadece ulaştırmakla kalmıyor aynı zamanda onları açıklıyor ve anlatıyordu. Tebliğ ettiklerini açıklamak ve anlatmak onun aslî göreviydi. Hemen işâret edelim ki Sevgili Peygamberimizin tebliğ görevi evrensel ve olduğu için, açıklamaları da ona uygun bir çerçeve ve nitelikte gerçekleşiyordu. Yani sünnet, Kur’ân’ın evrensel planda Hz. Peygamber tarafından yorumlanması demektir.
“Bil beyyinâti vez zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne). (Nahl 16: 44)
“(O peygamberleri) apaçık deliller ve kitaplarla (göndermiştik). Sana da bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki kendileri için insanlara indirilen şeyi bildirip açıklayasın. Olur ki iyice düşünürler.” (Nahl16: 44)
Âyet-i Kerimeden açıkça anlaşılıyor ki Yüce Allah tarafından Peygamber Efendimize kitabını açıklama görev ve yetkisi verilmiştir. Beyân; açmak, açıklamak, bir şeyin üzerindeki kapalılığı ortadan kaldırmak demektir. Demek ki Rabbimizin bu ifadesinden anlıyoruz ki bu kitapta insanların anlayamayacağı, açıklanmaya muhtaç şeyler vardır. Ve bunların açıklayı¬cısı da peygamber efendimizdir. Rabbimiz ona böyle bir görev ve yetki vermiştir.
Aynı sûrenin bir başka âyeti de bu konuyu şöyle anlatır:
“(Bu) Kitab’ı sana ancak, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklaman için, bir de inanan bir kavme doğru yol rehberi ve rahmet olsun diye gönderdik.” (Nahl 16: 64)
Peygamberimiz: “Bu Allah’ın Kitabı olan Kur’an; İyi ile kötüyü, hak ile batılı ayırt eden bir yol göstericidir. Büyüklük taslayarak onu terk edenin Allah belini kırar. Doğru yolu onun dışında arayan sapıklığa düşer… Bilginler ona doymaz, takvâ sahipleri ondan usanmaz, onun ilmini bilen ileri gider, onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adaletli davranır, ona sımsıkı sarılan doğru yolu/hidayeti bulur.” buyurmuştur.) (Tirmîzî, “Fedâilu’l-Kur’ân” 14
Öyleyse bilelim ki, sünnet ve onun bir parçası olan hadisler, Kur’an’ın anlaşılmasında temel ölçüdür. Onsuz Kur’an’ı anlamamız mümkün değildir. Mesela namaz sünnetsiz bilinemez. Sünnetsiz bir namaz sadece duadan ibarettir. Rasulullah efendimizin sünnetine müracaat edince tekbirle başlayan, rükûsu, secdesi, kıyamı, kıraati olan ve sonunda selamla biten bir namaz karşımıza çıkar.. Demek ki sünnetsiz, Resûlullahın anlayışına başvurmadan anlaşılan Kur’an bizim kendi keyfimize göre bir Kur’an anlayışıdır ki Resûlullah Efendimizin bir hadislerinin beyanıyla: “Kur’an kişinin lehinde ve aleyhinde hüccettir” ifadesiyle o zaman bu anlayış bizim aleyhimizde bir delildir. Yüce kitabımızı kendi aklımızla değil de sünnetl beraber anlarsak, sünnet önderliğinde anlamaya çalışırsak o zaman da Kur’an bizim lehimize bir delil olacaktır.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER