Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ŞEHADET, DUA VE ALLAH’A VERİLEN SÖZLER

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Mart 2017 Perşembe 13:50:54
 

– 43-
“Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû” şehâdetini doğru yapmak çok önemli. Onu ileride detaylı ele alacağız ama şimdi bir iki cümleyi buraya monte edelim. “Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû” şehâdetini doğru yaptığınızda siz İhlâs Sûresi’yle tanışmaya başlarsınız. Çünkü bu şehâdet size bir ileri şehâdeti de yaptırtacaktır, bu şehadeti de gösterecektir: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâhul Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad.” İlk şehâdetiniz sizi İhlâs’la tanıştırır ve sizi bu şehâdeti yapmaya götürür. Hatırlatalım ki bütün bu anlattıklarımız hep başlangıç için. İlk şehadet başlangıç çizgisidir. Siz o şehâdette ilerleyip ikinci şehâdete gideceksiniz. İlk şehâdet şu nedenle çok önemlidir; eğer o yanlış olursa yanlış arabaya binmiş olursunuz. İstanbul diye Kars arabasına biner, soluğu Sivas’ta alırsın. Yanlış arabayla hedefine gidemezsin. Yanlış şehâdete binen ileri şehâdete gidemez.
Yarışa avantajla, önde başlıyorsun
İleri şehâdette Ehad ve Samed var. Ehad ve Samed geçtiği için bir iki cümleyle İhlâs Suresi’nden bahsedelim. “Kul Huvallahu Ehad, Allahus Samed:” Allah Ehad’dır, Allah Samed’dir kısmında önce bu kelimeleri duyuyorsun ve tefekkür etmeye başlıyorsun. Düşünüp tefekkür ettiğinizde şahitlik başlıyor. Allah Ehad’dır; Allah’ın dışı yoktur, Allah Samed’dir; ihtiyacı yoktur. Bu idrak sizde gittikçe sabitleniyor, sabitleniyor… Sonra öyle bir idrak açılıyor ki; Allah Ehad’dır, Allah Samed’dir diyorsun, yani şahitliğin başlıyor. Artık onu sana birinin anlatması gerekmiyor, sen tespit ediyorsun. Ama bu yola duyarak başlıyorsun, çıkarken başlama noktan bu: “Kul Huvallahu Ehad, Allahus Samed”i duymak. Sonra öğrenme başlıyor. O zaman çizgin; “Lem yelid ve lem yûled”dir. Sonra da bir tespitte bulunuyorsun: “Ve lem yekün lehû küfüven Ehad.” Önce “Huvallahu Ehad, Allahus Samed”i duydun, “Lem yelid ve lem yûled”le işe başladın, yani büyük, çok büyük bir avantajla başladın. Bu öyle bir avantaj ki, iki kardeş koşu yarışı yapacaklar, büyük olan çok küçük olana diyor ki sana avantaj verdim, elli metre ilerden başla. “Lem yelid ve lem yuled” demekle sen de avantajlı başlıyorsun, fersah fersah ileriden başlıyorsun ama haberin yok, çocuk olduğun için. Küçük diye onu elli metre ilerden başlatıyorlar, sen de “Lem yelid ve lem yûled” demekle ona benzer bir yere düşüyorsun. “Huvallahu Ehad, Allahus Samed”i duydun. “Lem yelid ve lem yûled”le işe başladın. “Ve lem yekün lehû küfüven Ehad”ı tespit ettin: Allah Ehad’mış, dışı kavramı bile yokmuş, Ehad’den başka bir anlam zaten yokmuş. Bunu tespit edip buna şahit olduğunda şehâdetin artık budur: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhul Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad. ve bu hepsini kapsayan bir şehâdettir.
Ulaştığımız bu idrakla, oluşan bu mânâlarla ilk şehâdetimizi bir kere daha en inanan, en kabul eden halimizle tekrarlayalım lütfen, sanki biraz sonra ölecekmiş gibi. Bunu okuyarak ölmenin ne demek olduğunu lütfen bir düşünün: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhu ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû: Allahım! Kesinlikle şehâdet ederim ki: “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak SENsin; Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır ve YOK hükmündedir. Yine kesinlikle şehâdet ederim ki; Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz, SENin Kulun ve Rasûlündür. Ya Rabbi, şahid ol ya Rabbi, şahid ol ya Rabbi, şehâdetimize şahid ol ya Rabbi. Ey Mâlik-i YevmidDiyn, o zor günde şehâdetimize sen şahitlik yap ya Rabbi.. Bu şehâdeti yapınca diyoruz ki: Alâ Hâzihiş-Şehâdeti Nahyâ ve aleyhâ Nemûtü ve Aleyhâ Nüb’asü İnşaAllah (Âmin). Alâ hâzihiş şehâdeti nahyâ (Allahım beni öyle yaşat) ve aleyhâ nemûtü (o şehâdet üzere de beni öldür) ve aleyhâ nüb’asü (ve o şehâdet üzere de beni dirilt İnşâAllah). Âmîn.  Allahım bir şehâdet yaptım, o şehâdette ne demişsem beni öyle yaşatıver, öyle vefat ettiriver ve öyle diriltiver. Bunu ancak Rabbimizden isteyebiliriz, “yapacağım” demekle olmaz, Allah verirse olur.
Dualardan örnekler
Bu şehâdeti fark etmek, bilincine varmak, “Evet, Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” demek, “Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR” diyebilmek, bütün bunlar bir süreçtir, hemen duymakla olacak şey değildir. Dolayısıyla, bunu zikrullah yapmak çok önemlidir. Bir hadisten öğreniyoruz ki, abdestten önce Kelime-i Şehâdet ve bitirince şehâdet çok önemlidir. Vaktimiz olunca bunu abdestten önce ve sonra yapmakta fayda var inşâAllah. Bu beyanın bilincine varmak bir süreç istiyor. Fiillerin bu beyana uygun hale gelmesi de bir süreç. Geri dönüşsüz bir şekilde kişiyi mutlu eden hayat tarzı, yani kulluğun böyle olması da bir süreç. Bu süreçlere verilen genel isim seyr-i sülûk’tur, nefs seyridir. Bu anlattıklarımız ilk istasyon, tren buradan kalkar. Bu süreçte önemli bir şey var; sığınış ve tövbe. Bu süreçleri sağlıklı götürebilmek, bütün bunlarla birlikte, tövbeyi ve sığınışı gerektirir.
Efendimiz (SAV) bize bir duâ öğretiyor:  Allâhümme inniy eûzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfiruke limâ lâ a’lem. İnneke entel allâmul ğuyûb: Allahım, bir şeyi bilerek ortak koşmaktan sana sığınırım, bilmeyerek yaptıklarım için de istiğfar ederim. Şüphesiz ki gaybı bilen sensin.” (Hadis)
Eğer kişi “Ben ortak koşmuyorum” diyorsa bu duayı yapar mı? Yapmaz. Diyelim ki zordasın, bir senedin var, Allah muhafaza etsin, yüksek meblağda ödemen var ama elinde avucunda yok. O çok ihtiyaçlı halinde nasıl yürekten duâ edersin, “Ya Rabbi, şunu bana bir yerden veriver” diye. İnşâAllah Rabbim kabul eder, verir, ödersin. Ama nasıl bir duâ edersin? Çünkü ihtiyacın gözünün önünde. Kişi bu dua ile ilgili bir ihtiyaç hissetmiyorsa, “Benim öyle bir şirkim yok” diyorsa en azından duâdaki yanıklık düşer, fark etmediği için bu duâdan yararlanamaz. Hâlbuki, bilerek veya bilmeyerek kendini ortak koşmaktasın. Efendimiz (SAV) onu öğretiyor. Anlattıklarımız bu hadisteki manaya uyuyor değil mi? Elhamdülillâhi Rabbil âlemiyn.
Bu duâyı bir de öğrendiklerimizin tefekkürüyle yapalım: Allahım, “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasını ve bu iddiaya uygun hayat tarzını bilerek yapmaktan sana sığınırım; bu iddiadan ve bu iddiaya uygun hayattan ve bunu da bilerek, tereddütsüz yapmaktan sana sığınırım. Allahım, bilmeyerek yaptıklarım için de istiğfar ederim. Lütfen hatalarımı örtüver ve beni bağışlayıver. Şüphesiz ki bütün bunları ve bilemediklerimi de bilen SENsin.”
Bunun peşine yakarış kitapçığında da geçen şu sığınış duâsını yapmak güzel olur. Bu da bir hadis, bunu da Efendimiz (SAV) öğretiyor, Efendimiz (SAV)’in uykuya dalmadan okuduğu bir duâdır. Bu yüzden Ehlullah diyor ki; kişi uyumadan önce son sözü bu olursa iyi olur. Son sözü bu dua olursa, eğer o gece ölürse İslâm fıtratı üzerine ölmüş olur ki bu anlattıklarımız tamamen İslam fıtratını anlamak ve yaşamak içindir. Öyle vefat edenin dosyasına “Bu kişi Kur’ân’ın anlattıklarına göre öldü” yazarlar:
“Allâhümme eslemtü nefsî ileyke ve veccehtü vechî ileyke ve fevvadtü emrî ileyke ve elce’tü zahrî ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencee minke illâ ileyke, âmentü bi kitâbikelleziy enzelte ve Nebîyyikellezî erselte.” (Hadis)
Burada şöyle sığınıyoruz: “Allahım, nefsim Müstakilen VAR ve Muhtar değil. Bu bilinçle teslim oldum. “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddialarına ve hayat tarzına sırtımı dönüp hanîf olarak Billâhi idrakına yöneldim. Hayat tarzımı esfele sâfiliyn yapıma bırakma, SEN yönet Allahım. Seni ve rızanı talep ederim. Senden geleceklerden korkarım ve SENDEN SANA sığınırım. DûniHİ sığınak ve himaye edici iddialarını reddederim. İnzal ettiğin Kitab’a ve gönderdiğin Rasûl’e îman ettim.”
Dualarda Allah’a verilen söz
Şu çok önemlidir, duâlarda, âyet ve hadis meâllerinde burnumuza buram buram “Lâ ilâhe illallah kokusu” gelmelidir, mutlaka. Ancak o zaman o duâ Muhammedî olur. Aksi halde yanlış inananlar da kendilerine hitap ediliyor zannederler. Muhammedî olan kişi, duâdan Lâ ilâhe illallah kokusu geliyorsa kabul eder, değilse reddeder. Bunu herkes fark edemez, kabul de edemez, Muhammedî olan kabul eder. Kim kabul ederse Muhammedî’dir. Lâ ilâhe illallah kokusu gelmiyorsa, oradan o mânâ çıkmıyorsa o Muhammedî bir duâ olmaz.
Seyri süluk sürecinde önemli bir sığınış da Seyyidül İstiğfar’dır. O öyle kıymetli bir tövbe ki, tövbelerin efendisi, üstünü, beyefendisi, üstte duranıdır: “Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illa ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûü leke bi nı’metike aleyye ve ebûü bi zenbî, fağfirlî zünûbî feinnehû la yağfiruz zünûbe illa ente, birahmetike yâ Erhamer râhımîn.” (Hadis)
“Allâhümme ente Rabbî” çok güzel bir zikrullahtır, canınız sıkıldıkça bunu ilân edin: Allâhümme ente Rabbî; Allahım Rabbim sensin,  Allâhümme ente Rabbî; Allahım Rabbim sensin. Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illa ente halaktenî ve ene abdüke: Müstakilen VAR ve Muhtar olan, bizleri de yaratan ancak SENsin. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Ben de senin bir kulunum. Ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü: Ve ben kulun gücüm yettiğince sana olan vaadim üzerine gayret etmekteyim ve bu vaadime göre yaşamaya çalışmaktayım. Gücüm yettiğince sana kulluk görevimi yapıyorum. Aslında bu bir manada “İyyâKE na’budu” demektir. Eûzü bike min şerri mâ sana’tü: Sana karşı haddi aşmaya müsait olan esfele sâfiliyn yapımın şerrinden korunmak için sana sığınırım Allahım. Ve senden yardım isterim. Şimdi de “İyyaKE nestaıyn” diyerek sığındık. Ebûü leke bi nı’metike aleyye: Bana ihsanda bulunduğun nimeti sana itiraf ederim. Ve ebûü bi zenbî: Günahlarımı da itiraf ederim. Fağfirlî zünûbî: Lütfen günahlarımı da bağışlayıver. Feinnehû lâ yağfiruz zünube illa ente, birahmetike ya Erhamer rahımîn: Ya erhamer rahımiyn, rahmetiyle kullarını bağışlayan ancak SENsin.
“Gücüm yettiğince vaadim üzereyim, ona göre yaşamaya çalışıyorum.” Bu bir vaattir, söz vermedir, ileride bu vaadi göreceğiz. A’râf-172’de var: Sordu: Rabbiniz değil miyim? Bizim “Evet, şahidiz ki Rabbimizsin” diyen bir vaadimiz, Allah’a verdiğimiz sözümüz var. “Mesteta’tü” derken, gücüm yettiğince sözümde duruyorum diyoruz. Hadis bize öğretirken ne kadar koruyucu: Gücüm yettiğince sözümü tutuyorum. Efendimiz (SAV) bizi böyle koruyor, “Allahım, gücüm yettiğince yapabiliyorum” diyoruz. Ne güzel bir merhamet içeriyor.
“Sözümüzü tutmayı” anlayabilelim diye Rabbimiz bize oruçla bir antrenman yaptırır. Bunu iyice yaklaşan Üç Aylar’la ilgili yararlanabilelim diye de paylaşıyorum. Rabbimiz bir kudsi hadiste; “Kullarıma olan merhametimin işareti şudur ki onlara İhlâs Sûresi’ni ve Ramazan Ayı’nı verdim” buyuruyor. O kadar merhametliyim ki onlara İhlâs Sûre’sini verdim, fersah fersah ileriden başlasınlar. Çünkü halleri, güçleri, ömürleri, hayatları uygun değil. Onları ileriden başlatıyorum ki kurtulsunlar, dünyadayken temizlensinler. Ramazan Ayı’nı da bunun için verdim.
Oruca bir de söz verme ve sözünü tutma olarak da bakabiliriz. Oruç tutarken sahurda söz veririz; Allahım, akşam ezanına kadar yemeyeceğim, içmeyeceğim, şunları yapmayacağım der, sözümüzü de tutarız. Allah’a söz verme ve sözünü tutma antrenmanını gördünüz mü?
“Allah’ın sizin aç kalmanıza ihtiyacı yoktur” hadisi gereği, oruçluyken Allah’a verdiğimiz ahde/söze uygun yaşamaya çalışırken, “Oruçlu olacağım” diye verdiğimiz sözü tutma antrenmanı da yaparız. Böylece, “Allahım ben verdiği sözü tutanlardanım. Bunu yaparken hatalarım olursa bağışlayıver, verdiğim sözü hiç değilse sabahtan akşama kadar tutuyorum, kabul buyur” diyoruz. Oruçla Rabbimiz bize müthiş bir antrenman yaptırıyor, verdiğimiz sözü tutmayı öğrenelim diye. Allah’a verilen sözün önemini anlayalım diye. “Gücüm yettiğince vadim üzereyim, verdiğim söz üzereyim Allahım” diyen talib için, orucun böyle bir yanı da var.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER