Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 46-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 5 Temmuz 2019 Cuma 14:05:20
 

CENNETTEN KOVULAN HAL
ALLAH’A EŞ KOŞMAYANI SEVMEZ!
Merhamet isteyen çok kısa bir yol ile başlayalım: “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke: Allah’ım bana sevgini, aşkını ver ve Allah’ım bana seni sevenleri sevdir.” Bize öğretilen bu duada hem Allah sevgisi hem O’nu sevenlerin sevgisi var. Allah’ı sevenleri sevmek nedir, önce onu anlamaya çalışalım; neden “Allah sevgisi” yanında o da var? Allah’ı doğru tanımış olanları, eş koşmadan Allah’ı sevenleri sevmek zordur da onun için. Hayatta onlara işkence yaparsınız, zulmedersiniz, sistem böyledir. Cehennemlik veri taban Allah’a eş koşmayanı sevmeye yönelik değildir, müsait değildir. Cennetten kovulan hal Allah’a eş koşmayanı sevmez! Bakara-212’de; “onlar iman edenlerle alay ederler” buyruldu. Çok rastlarız, bir konu olur “inşaAllah” dersiniz, “işimiz inşallaha mı kaldı?” derler, alay ederler. Bir şey teklif ederler almazsın; “ya bu da hiç menfaatini bilmiyor” derler. Halbuki kendisi bilmiyor! Allah’a eş koşmaktan daha büyük cahillik ve salaklık olur mu? Salaklık Allah’a eş koşuyor olmaktır, yalnızca budur. Salak, ne yaptığının farkında değil! Sizinle alay ederler. İşte, alay eden o idraktan kurtulmak içindir bu dua: Allah’ım, birisi sana eş koşmuyorsa, seni seviyorsa ona zulmetmeyeyim, aman ona yanlış davranmayayım! Çünkü Allah’a eş koşmayanın her şeyi sizi rahatsız eder, o veri tabanınıza uymaz. Uymayan anahtar gibi! Kapıya uymayan anahtarı zorladığında kapı nasıl rahatsız olursa, Allah’a eş koşmayan biriyle irtibatta olan da rahatsız olur. Kapı açılmaz! Bu yüzden; “Allah’ım seni sevenleri bana sevdir” diyoruz. O’nu seveni sevmek kolay olsa dua gerekmez ki, kendiliğinden akan su gibi olur. Allah’ı seveni sevmek “A” veri tabanına yokuş yukarı akmak gibi gelir. O veri tabanından kurtulmanın duası, reçetesi bu: Seni sevenleri sevdir de onlara zulmetmeyeyim Allah’ım.  
RASULLERİN HEPSİNİN HAKİKATİNİ KENDİNİZDE BULUP, AÇIĞA ÇIKARABİLİRSİNİZ
“Allah’ım bana aşkını ver, sevgini ver.” Duanın bu kısmı aslında çok güzel bir oruçtur. Bu duayı Ramazan’da da, Ramazan haricinde de değerlendirebilirsiniz. Bir örnek: Susadınız, su bulup içtiniz ve “Elhamdülillahi Rabbil alemiyn” dediniz. Kişi o suyu yutarken Allah’ı unutur. Susuzsunuz ya, o su damağınızdan geçerken güzelliği, sevgisi Allah’ı unutturur. Sonra hatırlarız. Bu hal çok kısa ve legal olduğu için sizi rahatsız etmez. Ancak talib olanı, kısa yol arayanı rahatsız eder! Suyla gelen bu dinginliği sevmek suç değildir ama sizi telaşlandıran şey içerken O’nu unutmanız! Sizi o telaşlandırır ve bu duayı yaparsınız: Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke: Allah’ım bana aşkını, sevgini ver. Ver de bunları örtsün geçsin, suyun sevgisi daha ileri olmasın.” Bu bir Rasul duası, bunu hayatınıza yayabilirseniz ne güzel olur inşaAllah. Her Rasulün hareketi hayatımızda var. Onları tek tek konuşabiliriz. Hz. Âdem’i gördük, hiç ondan farklı değiliz! Sen de bir Hz. Âdem’sin! Niye? Kovuldun! Sen de kovuldun, aynısın! Senin de duan; Rabbena zalemna enfusena ve inlem tağfirlena ve terhamna le nekünenne minel hasirin! Sen de Hz. Davud gibi “Allah’ım bana sevgini serin sudan sevimli kıl” diye duadasın. Sen de Hz. Yunus gibi “La ilahe illa Ente Subhâneke, inni küntü minez zalimin” diyen arayıştasın. Sen de Efendimiz gibi “Sübhanallahi ve Bihamdihi Sübhanallahil Azim, Estağfirullah ve etûbü ileyh” duruşundasın, onun telaşındasın. Rasullerin hepsinin hakikatini kendinizde bulup, açığa çıkarabilirsiniz.
“Allah’ım bana sevgini ver” duasını şu örnekle de anlamaya çalışalım. Yavrunu özlemiştin, geldi gördün, sevdin sevindin, o an hemen sığın: “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke: Allah’ım aşkını bana öyle bir ver ki, hiçbir sevgi onun önüne geçmesin.” Böylece, Allah sevgisini öğrenmek için yanman, bir şey kaybetmen gerekmez. İtiraf ediyorsun, o işle meşgulsün, öğrenmek için sobaya dokunman gerekmiyor. Neyi seviyorsanız bu geçerlidir! Neyi özlüyorsanız, ne size hoş gelmişse, neyi öyle fark etmişseniz bu kısa yol geçerlidir, bu oruç ona ilaçtır! Düşünün, hiç öyle olmayan bir vaktiniz var mı? Sürekli bir şeye ilgi duyuyor, bir şeyden hoşlanıyorsunuz. Vitrinde hoş bir gömlek gördün, hoşuna gitti. Gitsin, olabilir, bir yanlış yok. Ama Rabbine yönel: “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke; Allah’ım aşkın, sevgin bunları geçsin.” Bu sığınıştaysan, istersen yüz gömlek sev, eğer Allah aşkı öndeyse…
MÜLK BEDENDİR VE MÜLK ALLAH’INDIR
Allah’a eş koşanın üç belirtisi vardır, onu oradan tanırsınız. GÜÇ: Benim de gücüm var der. HÜKÜM: Hep hüküm verir. MÜLK: Benim mülküm diyen bir yaşantısı vardır. Ayetler bizi “güç Allah’ındır, hüküm Allah’ındır, mülk Allah’ındır” diye uyarır! Kimi? Eş koşmak istemeyeni, kurtulmak isteyeni! Müstakillik iddia edeni değil! Tanrı daima güç iddiasındadır, daima hüküm verir ve mülkü vardır daima! 7×24 güç iddia eder, hüküm verir ve mülkü vardır. Bu üç önemli kriter Nefs-i Levvamenin temelini oluşturur. Şimdi burada biraz “mülk”ten bahsedeceğiz, ileride detaylandırırız.
Hac döneminde her yer “Lebbeyk” zikriyle inler. Rabb’i İbrahim’e buyurdu; “İnananları davet et!” O da inananlara seslendi: Beyt’e gelin, Rabbiniz çağırıyor! İnsanlar akın akın “Lebbeyk Allahümme lebbeyk: Çağırdın geldik” diyerek koşup gidiyor. Çağırılıyorsunuz, gidin. Başka türlü gidemezsiniz.
“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyk la şerike leKE lebbeyk; buyur Allah’ım geldik” diyor, bir itirafla devam ediyoruz: La şerike leKE: Kendimi eş koşmadan geldim. “İnnel Hamde ven Ni’mete leKE vel Mülk, la şerike leK: Hamd, nimet ve mülk Sana aittir, ortağın yok!” Buradaki “mülk” nedir? İnsanlar “Mülk Allah’ındır, biz bu mülkün bekçisiyiz” derler. Doğruya yakın iyi niyetli bir cevap ama doğru değil! Çünkü mülk onlar değil! Mülk demek “ev, araba, şu bu” demek değil, ne ilişkisi var! Araba, ev kimin olursa olsun, kim “onlar benim” derse desin, asıl mülk farklı. O mülkten onlara sıra gelmiyor ki! Mülk bedendir! Mülk Allah’ındır demek, “beden Allahın’dır” demektir. Diğer mülkler bu mülkün oyuncaklarıdır! Bu mülk varken oyuncaklara sıra gelmiyor ki. Diğer mülklere yani oyuncaklara “Allah’ın” diyorsun ama beden? O benim! Bunu kimisi diliyle, kimi de haliyle söyler. Onun mülk olduğunu “mülkün Allah’a ait” olduğunu nerede öğrenir insan? Cehennemde! Mülkün beden olduğunu ve onun da Allah’ın olduğunu cehennemde yanarak öğrenir; “ben hükmü, gücü, mülkü benim sandım, meğer benim değilmiş, döneyim de düzelteyim” der. Ama “asla, bu onun geçersiz görüşüdür” cevabını alır. Mülk bedendir ve mülk Allah’ındır. Eğer sen de “mülk Allah’ındır” diyorsan, öyle inanıyorsan, Allah’a eş koşmuyorsan bileceksin ki; beden Allahın’dır; bedende tasarruf O’nundur. Bedeni dilediğin gibi kullanamazsın, kullanan tanrıdır. “Bu beden benim, dilediğimi yaparım” diyen tanrıdır. İşte o tanrıdan kurtulun. Hacc’a bunun için gidin! Hac’da mülkün sahibi Malik-el Mülk’ü tanır, “leke vel mülk” diyerek mülkü Sahibi’ne teslim edersiniz. Mülkü şu zikirde de fark edin: “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümiyt ve Hüve Hayyün la yemüt. Biyedihil hayr ve Hüve ala külli şeyin Kadir”. İlah yok, illa Allah. Ve ben kendimi Allah’a eş koşmuyorum! Lehül Mülkü (beden O’nun). Ve lehül Hamdü (takdir tasarruf O’nun). Hamd’ı böyle de düşünün: Bedende takdir, tasarruf O’nundur. Bedeni O yaşatır, O öldürür. O Hayy’dır; hayat sahibidir, ölmez. Hayr (doğru yol, hidayet) Onun yed’indedir. Ve Hüve ala külli şeyin Kadir: O her şeye Kâdir’dir. Bu öyle bir zikrullah ki! Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Bu okuduğumu günde biri yüz kez okursa, ancak yüz bir okuyan ondan daha hayrlı bir iş yapmış olur ve bunu kim okursa cennete girer.” Hadiste bunu kim okursa cennete girer deniyor. Bu okuyuş açıkladığımız mana, idrakla ve bilinçledir. Gece uyandığınızda bir yandan bir yana dönerken bunu okumaya alışın, cennete girersiniz. Çarşıya pazara, dışarı çıktığınızda okuyun, tanrıyı bağlarsınız.
İŞİ YAPAN ÖNEMLİ! İŞİ KAYNAĞINDA
ÇÖZÜN, O İŞİ YAPAN KİM?
Arafat’tan sonra günahlar silinir, günahsız olursunuz. Dikkat edin, “Arafat’tan sonra cennetlik olursunuz” denilmiyor. Arafat’tan sonra kimse cennetlik olmaz. Hacı olmakla “günahsız” olursunuz, ama cehennemlikseniz öyle olmaya devam edersiniz. Arafat’ta, sizin cehennemlik veri tabanıyla yaptıklarınız silinir, hayata ananızdan yeni doğmuş gibi başlarsınız. Anamızdan cehennemlik formatla doğmuştuk. Ancak “Allah’ım, kendini Sana eş koşmayan bir kul olarak geldim” idrakıyla Arafat’ta temizlenir, eş koşmayan hale sabitlenip dönerseniz o mebrur hac hali ayrıdır…
Tanrılığını ilan eden yapının özelliklerini hep konuşuyoruz, çünkü ilan ettiğiniz tanrıyı, hazır bulduğunuz veri tabanını tanımanız ve fonksiyonsuzlaştırmanız için bu şart. İşte bunlardan önemli birisi tanrının dili. Tanrının bir dili var, o dili tanıyıp o dille konuşmayacaksınız. Dilinizi değiştirmeniz gerekiyor! Dilinizi değiştirdiğinizde sizdeki tanrının feleği şaşar, kendini toplayamaz, kendisini ifade edemez. Onun dilini, düşünme tarzını tanıyıp onun önünü kesmeniz lazım, mutlaka! O zaman ortaya çıkamaz! Aksi halde, hangi ibadetle meşgul olursanız olun, o dilinizle, beyninizdeki düşüncelerle hep ortaya çıkar. Şu hâlâ 7×24 uyguladığım bir şeydir: Bende bunları anlatan, Allah’a eş koşan mı? Bende suyu içen Allah’a eş koşan mı? Birisine selam veren Allah’a eş koşan mı? Aynada saçını tarayan Allah’a eş koşan mı? Bu soruları bırakıp fiillerinizi yok etmekle uğraşırsanız başaramazsınız. “Şöyle bir iş yaptım, doğru mu?” diye soruluyor. İşi yapan önemli! İşi kaynağında çözün, o işi yapan kim? Onu çözdüğünüzde iş biter! İşi yapan tanrı mı? Bu yazıları okuyan eğer tanrıysa olmaz! Tanrının oyunları çok fazladır, önce onun dilini köreltmek, düşüncelerini yok etmek gerekiyor. Bunun için sizdeki tanrıyı tanımalısınız! Tanıdığınız zaman, kendinizde onu somut göreceksiniz. Bakacaksınız ki o iddia sizde bir başkası! Aynı kendisini polis sanan gibi! Tanrılık iddiası da kendini polis sanış gibi bir şeydir. Dili, hareketleri, düşünme tarzı, zevkleri, hevesleri her şeyi farklıdır. Mesela ona salât ikame etmek zor gelir. O bu dünyanın işi değil! Nefes almak, yemek zor gelmez. Onlar bu dünyanın işleri.
İNŞAALLAH VE “BİİZNİLLAH” DİYEBİLMENİN ÖNEMİ
Konuşma dili hususunda Kehf Suresi 23 ve 24. Ayetlerde uyarılırız: “Hiç bir şey için, onu yarın kesinlikle yapacağım deme! Ancak, inşaAllah şeklinde demen müstesna.” Normal yaşantıda böyle bir öğüt olur mu? “Kesinlikle yarın yapacağım” diyenden tanrılar memnun olur. “Söz, yarın yapacağım” ifadesi onları memnun eder. Tanrılar dünyasında “kesinlikle yarın yapacağım deme” gibi bir öğüt bulamazsınız. İnsanın Esfele Safiliyn olan veri tabanı, cennetten kovulan yapısı “B”nin yaşantısını bilmediği için ayet ona öğretiyor: “Hiç bir şey için onu yarın kesinlikle yapacağım deme, sakın. Ancak inşaAllah demen müstesna.” İnşaAllah’ın öneriliyor olması onu mutlaka söylemek değildir. Allah’a eş koşarak inşaAllah diyorsanız ne manası olur? İnşaAllah durum tespitidir, işi kader çerçevesinde dile getirmektir; “Biiznillah” gibi. Bu kelimeyi de hayatımıza koymalıyız: Biiznillah. Mesela salât ikame edeceksiniz, diyorsunuz ki: Allah’ım, bugünkü yatsı salâtının farzını Biiznillah rızan için ikame etmeye niyet ettim. Bu cümle idrak açısından şu manayı taşır: Allah’ım şu anda niyet eden, salâta duran “sana eş koşan halim” değil! Onu yok ettim. Şu an salâta duran, senin salât ikame etmeyi lütfettiğin ilmindeki suret. O suret kendini dileyene yöneldi, Dileyen’in dileğiyle. Burada sen neredesin ki? Yoksun! “Biiznillah” dedin, o gitti. Gördünüz mü “B”nin de bir dili var. Onun dili farklı ve önemlidir! Salâta böyle başlarsanız salâtta okuyan “Kendisi”dir…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti