Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 49-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Temmuz 2019 Salı 13:33:36
 

MUHTAR VE MÜTEKEBBİR ANCAK ALLAH’TIR
Kendinizi hissetmeyi tefekkürle canlandırın. Çünkü sizde gerçek olan tek şey Kendini Hissetme Duygusu’dur. Onu saflaştırıp tek hissedebilir misiniz? O hissi, sizin sandığınız ve var bildiğiniz tüm şeylerden arındırıp saflaştırarak hissedebilir misiniz? Yalnızca Kendini Hissetme Duygusu’nu “VAR” hissedebilir misiniz? Bunu başarmanız size çok mesafe kazandırır. Çünkü sizi önemli bir noktaya taşıyacak olan şey, sizdeki Kendini Hissetme Duygusu’dur. Siz kendinizi hissettiğiniz o duyguyu takdim edersiniz, kendinizi hissettiğiniz benlik hissine “BEN” dersiniz, kendinizi öyle takdim edersiniz. “BEN” derken takdim edilenin bir idrak olduğunu biliyorsunuz. Zulmani “BEN” küfür sayılan bir idrakı takdimdir. Vehmi (nurani, Rahmani) “BEN” ilmî sureti takdimdir. Eğer kişi “Billahi anlamında iman” ediyorsa onun takdim ettiği Rahmani “BEN”dir. “BEN” derken takdim ettiği şey ilmî surettir, Allah’ın ilminde Allah’ın dileğinin suretini takdim ettiğinin bilincindedir. Var görünen o emanet sureti, bir yetkiyle “BEN” dediği o sureti takdim eder. Esfele Safiliyn yapı “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını “BEN” diye takdim eder. Ona zulmani “BEN” diyoruz. Bir kişi doğdu, etrafı tanıdı ve “BEN” diye kendisini takdim ediyor ya, onun “BEN” dediği zulmani “BEN”dir, kendisini zulmani “BEN”le takdim eder ki bu küfür olan bir iddiayı takdimdir. Esfele Safiliyn “BEN” derken “Allah’a ortağım” der. Önce zulmani “BEN” olmak üzere “BEN”lerden kurtulması gerektiğini anlayan kişi dilinden “BEN”i çıkarmaya çalışırsa yanılır. “BEN” dememekle o idrak yok olmaz.
İnsana Kendini Hissetme Duygusu verildiğinde beraberinde Muhtariyeti Tercih Gücü de verildi. O Muhtariyeti Tercih Gücü’nün “BEN”le ilişkisi nasıl, ona bir bakalım. Muhtar ve Mütekebbir ancak Allah’tır. Dolayısıyla, ilminde O’nun dileğinin sureti olan ilmî suret de Allah muhtar olduğu için muhtardır. Allah o ilmî surete “BEN” diyecek birisini dilediğinde bu muhtarlık devam eder. Eğer bütün yaşayanlar Mudill ismi kapsamında olsaydı, yani dünyaya gelenler tümüyle cehennem için yaratılmış olsaydı, kimse cennete gitmeyecek olsaydı, hepimiz daima kendimizi “müstakilen var ve muhtar” sanacak, öyle yaşayıp, öyle de gidecektik. Muhtar olup olmadığımızı düşünmeyecektik bile. Muhtar olan Allah ilmi surete “kendini muhtar sanacaksın” demiş, o da öyle bilecekti. Ancak Allah bazı insanları Hâdi ismi kapsamında dilemiş. Onlar Esfele Safiliynden (kendini muhtar sanma halinden) kurtulup “muhtar değilmişiz” keşfine geçer. Bu durumda, bir Mudill kapsamındaki idrak, bir de Hâdi ismi kapsamındaki idrak olmak üzere iki hal oluştu. “Ben muhtarım” diyen ve “muhtarlık söz konusu bile değil” diyen. İnsan 29 diyor ki, dileyen Rabbine yol tutar. Hâdi ismi kapsamında hidayet ehli olan kişi muhtar olmadığını fark edeceği, keşfedeceği için; o hidayeti, diğerleri de şekaveti tercih ediyormuş görüntüsü, çokluk âlemine aittir, İnsan 29 gereğidir. Oysa bunlar İnsan 30 gereği takdir edilmiş, olmuş bitmiş şeylerdir. Takdirin yaşandığı hal olan İnsan-29 görüntüsü, sanki bir tercih varmış gibi gözüktüğünden, o hal “Muhtariyeti Tercih Gücü” olarak tanımlanır.
DÜZGÜN İMAN EDİN
Nisa-136, “Ey iman edenler, Billahi anlamında iman edin, düzgün iman edin, doğru iman edin” buyuruyor. İman ediyorum diyenlere sesleniyor: Ey iman edenler, Billahi anlamında iman edin, “B” hakikatine uygun iman edin. “Ey iman edenler”in muhatabı Esfele Safiliyn yapıdır. O yapıya diyor ki, sen düzgün iman edemezsin, bu yapıdan kurtularak iman et, Esfele Safiliyn bu işi yapamaz. Düzgün iman edin. Düzgün iman etmek “B” kapsamında, Billahi anlamında iman etmektir.
Furkan-43: “Kendi hevasını kendine tanrı edineni gördün mü?” Kendi hevasını kendine tanrı edinmek, Esfele Safiliyn yapının “müstakilen varım” zannını, o iddiasını tanrı edinmesidir.
Kasas-88: “Allah yanı sıra tanrı edinme. Tanrı yoktur, illa HU. Onun Vechi harici yoktur.” Yine Esfele Safiliyn’e sesleniyor. Kişi kendisinin Esfele Safiliyn halde olduğunu kabul etmezse bu ayeti öteler, “benimle ilgili değil” der ve Kur’an’da kendine ait bir şey bulamaz. Kendisinin Esfele Safiliyn yapıda olduğunu fark ve itiraf ederse o zaman ayet “Allah yanı sıra tanrı edinme” der. O zaman ayet bizzat sana bir öğüttür: Esfele Safiliyn yapıdan kurtulmak istiyorsan tanrılığını ilan etme der.
İsra-22: “Allah yanı sıra ilah oluşturma. Sonra aşağılanmış ve kendi başına bırakılmış olursun.”
Necm-28: “Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Zann ise Hakk’dan hiçbir şey ifade etmez.” Sadece zanna tabi olmak ifadesindeki zann, kişinin kendini müstakil ve muhtar sanmasıdır. Muhtar ve müstakil bir varlık zannına tabi oluyor, bu zannın Hakk’tan bir şey ifade etmediğini görecek…
Hac-74: “Allah’ı Hakk’ıyla idrak edemediler.” “Allah’a inanmadılar” demiyor. Hakk’ıyla idrak edemediler. Şu önemli notu burada paylaşayım: Efendimiz (SAV)’le birlikte “Allah’ı hakkıyla tanıma dönemi başladı, inanma dönemi değil. Meselenin Allah’ı tanımak olduğu, işin tanıma üzerine bina edilmesi gerektiği öğretildi. Dolayısıyla, Muhammedî olan Allah’ı tanıma çalışmaları yapmalıdır. Kişi Allah’ı tanırsa ne olur? Allah’ı tanıdıkça kendisinin ilah olmadığını fark eder ve o ilah yapıya “La ilahe” der. Onu yok ederek “İlla Allah” gerçeğine kavuşur.
Fussilet-23: “Rabbiniz hakkında beslediğiniz zann var ya, sizi o mahvetti ve siz kaybedenlerden oldunuz.” Bu ayetler, imanımızı incelemek ve onarmak için Billahi imanı öğreten öğütlerdir.
İNSANA “VAR SAN” DENDİ,
AMA O “VARIM VE MUHTARIM” DEDİ
Bu yazıları okuyanlar vehmin zulmetini çok ele aldığımızı biliyorlar. Neden? Çünkü o, kitaplarda çok fazla açıklanmamış, örtülü kalmış bir noktadır. Çok önemli bir gerçeği içermiş ki örtülü durmuş. O örtüye hafif dokunalım. Esfele Safiliyn yapının idrakı Vehmin Zulmetidir. Ahsene Takviym yapı ise Vehimdir. Ahsene Takviym yapıda “BEN” diyen Rahmani (nurani) “BEN”dir ve o, o yapının vehmidir, “BEN” demek ilmî suretin vehmidir. Var göründüğünün bilincinde olan biri var, işte o vehimdir. Vehmi tekrar tanımlayalım: İlmi suretler olan cüzi manaları anlamaya, var sanmaya ve bu var sanışa göre muamele yapmaya yarayan idrak gücü vehimdir. O, Allah’ın ilminde Allah’ın dileğinin suretidir, ilmî surettir. Bu ilmî suretleri (cüzî manaları) anlamaya, varmış sanmaya ve bu var sanışa göre muamele etmeye yarayan idrak gücü vehim. Bu vehim sayesindedir ki o ilmî suret kendisini var sanar. Ama bu var sanışı ileri götürüp “ben varım ve muhtarım” demek vehmi suiistimal etmektir. İlmî Suret’in kendini var sanması o ilmî surete verilen vehim dediğimiz idrak gereğidir; o ilmî sureti var sanana vehim diyoruz. Ama bu var sanışı ileri götürüp, var sanışa kanıp “varım ve muhtarım” demek, verilen bu vehim halini suiistimal etmektir, vehmin zulmetidir. Esfele Safiliyn hal vehmin zulmeti halidir, ona vehmin vehmi de denir. Neden vehmin vehmi? İlmî suretin kendisini var sandığı vehim hali de bir vehim üretiyor, ürettiği bu vehim var sanış olmayıp “varım ve muhtarım” zannıdır, dolayısıyla bu zann vehmin vehmidir. O yapı vehmi suiistimal ederek onu tekrar vehim üretmede kullandı. “İnsan nankördür” diye buna denir; vehmi suiistimal ederek nankör oldu, kendi için kullandı, muhtariyetini ilan etti. Ona “var san” dendi, ama o “varım ve muhtarım” dedi. Vehim sermayesini suiistimal edip muhtariyetine sermaye yaptı, değerini bilmediği için nankör oldu. İşte iki hayat tarzı; Esfele Safiliyn yapının hayat tarzı ve Ahsene Takviym yapıya uygun seyir olan hayat tarzı; “A” Takdim Formu “BEN” ve “B” Takdim Formu “BEN” hayat tarzı; kendini zulmani BEN’le takdim edenin zulmani yaşantısı, Billahi manada iman edenin Rahmani yaşayışı.
NEFSİN TARİFİNE DİKKAT EDEN NEFSİ ÇÖZER,
NEFSİ ÇÖZEN (NEFSİ BİLEN) RABBİ BİLİR
Esfele Safiliyn yapının hayat tarzı deccaliyet yaşantısıdır. Bu döngünün ileride dünyaya gelecek olan ve bu işi maksimum yapacak en önemli şahsına Deccal denir. Billahi anlamında “BEN” diyenin hayat tarzı İhlâs Suresi’nin hayat döngüsüdür ve bu hayatın en önemli kişisi, bu hayatı en uç idrak noktasında yaşayan ve gösteren Rasulullah (SAV)’dir. İnsan doğarken Deccaliyet Kısır Döngüsü içerisindeki Esfele Safiliyn yapıya “BEN” diyen hayat tarzıyla dünyaya başlıyor. Eğer müslümanların arasındaysa bu hayat tarzına İslamiyet’i yaşatmaya çalışıyor, Zikrullah yaptırıyor, salât, oruç veya ibadet adı verilenlerini yaptırıyor. Burayı kavramaya çalışalım.
Nas Suresi’nde korunmaya çalıştığımız vesvese ve zannlar Esfele Safiliyn’den çıkan vesvese ve zannlardır, o sure vehmin zulmetinden korunmak için okunur. Diğer türlü okuyunca da yararı vardır. Tanrılık iddiasının farkında olmayan birisi tanrılar dünyasında yaşarken, kendi tanrılığını diğer tanrıların vesvese, zann ve nazarlarından korumak için de Nas okur. Bu da tesir eder ama tanrıyı yani cehenneme götüreceği yapıyı iyi muhafaza eder, kargoyu adresine sağlam teslim eder.  
Nefse zulüm ve nefsin hakikatine uygun seyr çok önemli iki haldir. Kur’an, nefse zulmetmeyin, nefsinize zulmederseniz zalim olursunuz öğüdünü verir. Yine Esfele Safiliyn yapıya sesleniyor, “nefsine zulmedersen bu yapıda kalırsın” diyor. Nefse zulmetmemeyi öğrenirse Esfele Safiliyn yapıdan kurtulur ve Ahsene Takviym yaşantı başlar. Ahsene Takviym yapıyı alıp Esfele Safiliyn olarak yaşatmak nefse zulümdür. Eğer siz çok güzel biçimde yaratıldığı söylenen Ahsene Takviym özellikteki yapıyı Esfele Safiliyn olarak yaşatırsanız nefsinize zulmetmiş olursunuz. Kendisini Allah’a eş ve ortak koşmayan hali, Allah’a eş ve ortak koşan hayat tarzında yaşatırsanız siz o nefse zulmetmiş olursunuz. Zulüm bir şeyin hakkını vermemektir. Ahsene Takviym yapı diyor ki; “ben var görünenim, bu var görünen halimi Allah’a eş ve ortak koşmuyorum”. Siz bunun hakkını vermiyor, onu var ve muhtar yaparak Allah’a eş ve ortak koşan bir hayatın içine sokuyorsunuz. Böylece o yapının hakkını vermeyerek nefse zulmediyorsunuz. Bu zulümle nefsin şerri oluşuyor.
Nefs kaydının küfür amaçlı kullanılması şerdir. Şer budur, başka şer tarifi tanrısaldır. Tanrılığını ilan etmiş kişilerin olumsuz davranışlarını şer diye tanımlamak yanlıştır. Olumsuz davranmayan birinin kendinin şerle meşgul olmadığını sanması gafletin ta kendisidir. Şer, size verilen sermaye olan nefs kaydını küfür amaçlı kullanmaktır. Nefs nedir? Kendini Hissetme Duygusu’nda bir ilmi suret (bir cüzi mana) oluştuğunda, bu cüzî mana kendi şartları neyse o şartlarla sınırlı olarak kendisini hisseder. Aslında kendini hissetmek Mütekebbir olan Allah’a aittir, ancak Allah kendisini hisseder ve hissedişine “BEN” der: BEN BENim. Esas Kendini Hissetme Duygusu Ehad ve Samed vasıflıdır ve O “BEN” der. Onun kaplamadığı yer yoktur. Aynı şey sağlıklı bir vücutta, sizde de var, vücudunuzun her noktasında kendinizi hissedersiniz. Sistemde de kendini hissetmeyen bir nokta yok, Kendini Hissetme Duygusu’nda boşluk yok. Esas olan her şeyi kaplayan Kendini Hissetme Duygusu’dur. O tüm ilmî suretleri kaplar, her yeri kaplayan bu hissetmeden yararlanan ilmi suretler kendi şartlarında kendilerini hisseder. Kendini Hissetme Duygusu havuzunda ne dilenilmişse, ilmî suret o dilenen halle kendisini hisseder ve kendini var sanar. Bu var sanış vehimdir: İlmî suretin Kendini Hissetme havuzundan yararlanarak ama ilmî suret sınırlarında kendini hissetmesi, bu var sanış onun nefsidir. Nefsin bu tarifine dikkat eden nefsi çözer, nefsi çözen (nefsi bilen) Rabbi bilir. Anında. Siz nefsi (bu hissedişi) varım ve muhtarım yolunda küfür amaçlı bir hayat tarzında kullanırsanız nefs sermayesinden şer doğar, nefsin şerri oluşur. Nefsin şerriyle meşgulseniz Deccaliyet Kısır Döngüsü’nü gerçek ve alternatifsiz hayat sanarak bunun hırsına girersiniz. Hep öyle yaşamanız dilenilmişse öyle yaşarsınız… Öyle yaşaması dilenene o süslü ve kolay gelir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER