Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEYR “A” TAKDİMİ ÜZERİNE. AMA MARİFET “B”YE GEÇEBİLMEK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Ocak 2018 Perşembe 13:30:40
 

– 70 –
“Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym, Elhamdülillahi Rabbil alemiyn.”
“Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym” Fatiha Suresi’nin ilk ayetidir, “Elhamdülillahi Rabbil alemiyn” ikinci ayettir. Lütfen bu iki ayeti ayırmadan okuyalım. Bu iki ayette Allah sıfatını belirliyor: Allah ismi, Rahman ismi, Rahiym ismi ve Rab ismi. Yani Ulûhiyet Mertebesi, Rahmaniyet Mertebesi, Arş ve Rububiyet Mertebesi. Bu statüler sıfatları! Fatiha yazılarımızda bunları detaylarıyla paylaştık, bakabilirsiniz. Evet, Ulûhiyet’ten Rububiyet’e geldi ve Rab noktasında “Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn” diyerek statüsünü belirledi. Rab noktasında önemli bir işe girişecek. O iş başlamadan önce statüsünü belirledi: “Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn.” Ve şimdi icraata geçiyor: “ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmidDiyn.” Lütfen dikkat ediniz, “Rahman ve Rahim” daha önce geçmişti, ama yine söylüyor. Neden? İlki statü belirlemekti, bu ise bir iş yapış! “ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmid diyn” iş yapıştaki hali. Yolculuk devam ediyor. Yani Rahman’la oluşacak manalar Rahıym’le vücut bulacak ve Malik şemsiyesi altına yerleşecekler (Rahman, Rahiym, Malik). 3. ve 4. ayetler böyle: “ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmidDiyn.” Buradan sonra kul devreye girecek, çünkü o önemli iş oldu, yaratma gerçekleşti.
POZİSYON GÖSTERİYOR, DURUM BELİRLİYORSUNUZ
Bir Hadis-i Kudsi buyuruyor ki: “Fatiha’yı kulumla bölüştüm.”
Buraya kadarki kısım (ilk dört ayet) Sahibi’nin seslenişiydi. Şimdi kul devrede, şimdi siz duruşunuzu belirliyorsunuz, sıra sizin takdiminizde! Artık siz “BEN” diyerek yaptığınız takdimle durum belirliyorsunuz: “İyyaKEe na’budu VE iyyaKE nestaıyn.” Bu ayetle bu noktada duruşunuzu, pozisyonunuzu belirlediniz. Oradaki duruşun idrakı çok önemli diyorduk ya, işte o pozisyonu gösteriyorsunuz, durumunuzu belirliyorsunuz. O noktada pozisyonunuz, Rum Suresi 30. ayetin önerdiği gibidir: “Diyne (sisteme) hanif olarak yaklaş.” Bu durumda artık “A” takdimi yok! Salata başlarken durdun, tefekkür ettin ve o tefekkürle “Allahuekber” dedin. Fatiha okurken “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” diyerek duruşunu gösterdin, yani “A” yapıyı sildin. “Hanifim” dediğin için o yapı artık etkisizdir.
Rum Suresi 30’daki “Diyne hanif olarak yaklaşın” uyarısını duyup da “semi’na ve ata’na” diyen kul, “işittik itaat ettik” diyen kul, sisteme yani dine, İhlâs Hayat Döngüsü’ne hanif idrakla yaklaştı. O şimdi salâtta/yönelişte o hanif haliyle “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” diyor. Sizin bu ayeti okurkenki şuurunuz bu nedenle “Rum-30 Duruşu”dır, yani “Hanif Duruş”tur. Buna “İnsan Suresi 30. ayet şuuru” da diyebiliriz ki o ayetin ileri idrak için meali budur: “Ve ma teşaune (dileyen yok), illa en yeşeallahu (illa Allah).”
BİR AYET İMANI, DİĞER AYET
 İCRAATI YANİ AMELİ GÖSTERİR

İnsan Suresi 29 ve 30. ayetleri hatırladınız mı? Bunlar, kaderi anlamada anahtar ayetlerimizdir. Siz “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken hanifsiniz, yani “dileyen yok, illa Allah” şuurundasınız. Madem dileyen yoksa neden “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” diyoruz? Hatta sonra bir de talepte bulunuyoruz, niye? Bunun nedeni İnsan Suresi 29. ayetin gereğini yaşamaktır. İnsan-30 bize imanı, İnsan-29 ise icraatı, ameli gösterir: Dileyen Rabbini seçer. Efendimiz (SAV)’in açıkladığı kaderi anlamamızda en önemli anahtar, bu yüzden İnsan-29 ve 30 ayetleridir. “Her şey Allah’tandır” diye inanmak İnsan-30’dur, onun gereğini yapmak ve yaşamak İnsan-29’dur. “Her şey Allah’tandır” deyip bir köşede beklersen, beklemenin karşılığını alırsın. Demek ki senin beklemen ve beklemenin karşılığını alman gerekiyor. Allah muhafaza buyurur inşaAllah, eğer oturur beklersen o olur. İnsan-29 bize “dileyen Rabbini seçer” diyor. Demek ki ne gerekiyorsa onu yapacağız, dilemek, seçmek budur; bir icraat gerekiyor, bir şey yapman gerekiyor. Onu nasıl bir imanla yapacağını İnsan 30 açıklıyor: “Her şey Allah’tandır” imanıyla. İnsan-29’u iman gibi görürseniz, “Allahım, diledim seni seçtim” derseniz, bu ayeti imanla ilgili zannederseniz, muhtariyetini ilan ederek “A” Takdim Formu”na düşersiniz, tanrı olursunuz. Oysa bu ayetle siz bir iş yapacaksınız. Bir iş yaparken tanrılık iddiasında olmamak için de, onu İnsan-30 imanıyla yani “Dileyen yok, illa Allah” idrakıyla yapacaksınız. İşini bu imanla yapan “B” Takdim Formu”nda iş yapmış olur. Aksi halde müstakilliğini ilan eder ve bir tanrı olarak kalır.
AYET “BİLLAHİ” İMANINA UYGUN
YAŞAYANLARI MÜJDELİYOR

Evet, hanif idrakla “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” diyen kişi, şimdi bu duruşuyla bir talepte bulunacak. Talepte bulunabilmek için “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” pozisyonunda olmak şarttır. O talebin ortaya çıkması için “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” duruşunuzu gösteriyor ve istiyorsunuz: “İhdina’s Sıratal Müstakim…” O duruşla istenecek tek şeyi Sırat-ı Müstakım’i, Doğru Yol’u istiyoruz.
Nisa Suresi175. ayet buyurur ki: “Billahi anlamıyla Allah’a iman edenleri ve bu imanın gereğini yaşayanları Allah zati rahmet ve faziletine erdirir ve sırat-ı müstakıyme hidayet eder.”
“B” Takdim Formu”yla iman edenler, böyle iman edip buna uygun yaşayanlar müjdeleniyor. “İman ettim” deyip “A” Takdim Formu”ndaki gibi yaşayanları değil! Ayet “Billahi” imanına uygun yaşayanları müjdeliyor: Allah onları sırat-ı müstakime hidayet ediyor. “A” gibi yaşayanları, “Asi” olarak yaşayanları değil! Salât ikame ediyorum diyerek “A” takdimiyle namaza durup “İhdina’s Sıratal Müstakim” diyen, doğru yolu isteyen muhatap değil! Nisa-175 çok açık söylüyor: Billahi anlamıyla Allah’a iman edenleri ve bu imanın gereğini yaşayanları Allah Zati rahmet ve faziletine erdirir ve sırat-ı müstakıyme hidayet eder. İşte siz bu vaatten de ümitlenerek istiyorsunuz:  İhdina’s sıratal müstakim; Allahım bana “B” yolunu nasib ediver. Eğer bunu söylerken tanrılar dünyasına ait bir şeyleri, o yolda bir şeyleri istiyorsanız, oralardaki güçleri istiyorsanız, o boştur! “İhdina’s Sıratal Müstakim”le istenen tamamen “B” hayatıdır. “Billahi” idrak ve onun hayat tarzına razı değilseniz Fatiha’yı hiç okumayın, onunla istenen “B”dir. “Bana “A” hayatı cazip geliyor, hem o hem de bu olsun” diyorsanız Fatiha okumak boşunadır. Salâtta Fatiha ile istenilen yol budur ve zaten devamında o yolu tarif ediyorsunuz: “Sıratelleziyne en’amte aleyhim: İn’amda bulunduklarının yoludur talebim!” Allah’ın in’amda bulunduklarının yolu “B”dir, İhlâs Hayat Döngüsü yaşantısıdır. Ümitlenip isteklerinizi söylediniz ama hemen akabinde sizi bir haşyet, bir ürperti kapladı, korktunuz ve diyorsunuz ki: “Ğayril mağdubi aleyhim ve laddaalliyn: Aman böyle bir rol olmasın Allahım, bana “A” Takdim Formu”ndaki rolden verme, bana orayı cazip yapma, bana haramlar cazip gözükmesin, ben harama meyilli olmayayım, haramlar hoşuma gitmesin, o sapmış ve gazaba uğramış yolu, o rolü istemiyorum Allahım. Sana inanıp da sonra sapanlardan, sana inanıp da nankör olanlardan olmak istemiyorum; ğayril mağdubi aleyhim ve laddaalliyn; onları istemiyorum! (Âmin). Bu idrakla ve bu manasıyla salâtta okunan Fatiha, “B” takdimindeki hayat için çok önemlidir. Çünkü orada biz, in’amda bulunulanların yolunu, “B” yolunu istiyoruz. Böyle bir salâtın bir secdesi vardır ki… O secde nasıldır? Onu da yazılarımızda paylaştık, ileride tekrar konuşacağız inşaAllah.
BİZ BİR ŞEYLER YAŞAYACAĞIZ DA SONRA
CENNET, CEHENNEM SANMAYIN

“A” Takdim Formu”nun yaşantısı için özel ders almanız ve birinin sizi motive etmesi gerekmez” demiştik. İnsan kendisini hayata bu takdimle geldiği için “A”ya ait işleri, dünya işlerini şaşılacak derecede kolay yaptığını fark eder. Bakar ki onları öğrenmek ve yapmak için özel bir gayret hiç gerekmiyor. Hele de narsistse! Hümanistin işi zordur, kaybedebilir, hatta kaybeder. Hümanistseniz tanrılar dünyasında kaybedersiniz. “Ne kadar dürüstsen o kadar kaybedersin, iyilik yapıyorsan mutlaka kötülük görürsün” cümleleri, tecrübelerin sabitleşmiş hükmünü yansıtır ve onu hümanistler yaşar. Çünkü bu tanrılar dünyasında başarı zulme dayanır. Burada “tanrılar savaşı” vardır ve tanrılar savaşında ne kadar zulmedersen o kadar kazanırsın. İşte “A” yapıların zulme dayalı bu yaşantısını öğrenmek için özel bir gayret gerekmiyor. Ama “B” takdimini yaşamak için gerekiyor. O hayatı yaşayabilmek için onun bize öğretilmesi gerekiyor, çünkü o bilinmiyor! Eğer Rabbimiz dileseydi hiç bilinmezdi de… Bilemiyoruz, belki öyle yaşantılar da diledi, bilmiyoruz! Niye? Niye bilmediğimizi bir örnekle açıklamaya çalışalım: A’ma Hali’ni fotoğraf makinesine benzetmiştik. Onun bir flaşı var. O flaşın normal hali yanmadığı, patlamadığı haldir, o hal onun A’ma Hali’dir. Tüm güç kuvvet makinede mevcut ve duruyor. Bir şey diledi, bir kare resim diledi, flaş yandı söndü. O şimdi A’ma’da. Bizim uzun süreçler olarak gördüğümüz aşamaları, hayatı, evreni Allah bir an düşündü (ani OL dedi) oldu. Yasin Suresi’nin sonlarında bir ayet var: “İnnema emruhu iza erade şey’en en yekule lehu KÜN fe YEKÜN.” Bir şey murad etti mi “OL” der OLUR; KÜN fe YEKÜN. Bu hayatı tek kare resim gibi diledi, oldubitti. Allah indinde bir an: Oldubitti! O bir anın, o tek kare resmin içerisinde bize göre çok uzun süreçler var. O süreçler bizim için, bize göre. Kıyamet kopacak, mahşer, hesap, cennet, cehennem yaşanacak diye biz bekliyoruz ya, Allah da bekliyor sanmayın, sakın! Allah da bizim gibi bekliyor mu? “Çok yaşadılar, kıyamet kopsa da karşıma gelseler, hesaplarını bir görsem” mi diyor? Öyle bir şey yok, o iş bitti. Size söyleyeyim, herkes yerinde! Cehennemlikler cehennemde, cennetlikler cennette zaten. Biz o süreci yaşıyoruz. Bitti o iş, herkes zaten yerinde! Biz bir şeyler yaşayacağız da sonra cennet, cehennem sanmayın. Değil! Hepsi bitti, herkes yerinde!
Bizim içinde yer aldığımız bu dilekten farklı dilekleri de vardır, bilmiyoruz, bilemeyiz de! Yani bir kere mi diledi? Bilmiyoruz! Aklın alabileceği bir şey değil! Fotoğraf makinesinin flaşı yandı söndü, biz o resimdeyiz. Kim bilir daha önce kaç defa yandı söndü, daha sonra kim bilir kaç defa yanıyor sönüyor, hiç bilemeyiz. Ama içinde olduğumuz bu kare resimde dilediği bu! Bu kare resimde böyle diledi. Diğerlerinde ne diledi, ne oldu, bilemiyoruz! Bilmemiz mümkün değil! Çünkü biz bu karenin içerisindeyiz. Ve resmin bu karesinin bizim bulunduğumuz noktasında seyr “A” takdimi üzerine! Ama O merhametiyle dilediklerini sırat-ı müstakim’e hidayet eder, kurtarır…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET -70-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER