Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ŞEYTANIN AVUKATI-12 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 31 Aralık 2018 Pazartesi 13:25:51
 

DÖRT DAVRANIŞ BİÇİMİNİN DÖRDÜ DE BİR MÜ’MİNDE BULUNMALI
Efendimiz (SAV)’in soruları ve şeytanın cevaplarını içeren hadisin bu kısmında, bize Şeytanlık Patronaj Tesiri’ni yok edecek yöntemler öğretiliyor. Önceki kısımdaki soru ve cevaplarda uygulanan genel kulluk görevleri ele alınmıştı. Şimdi kişilerin fıtrat özelliklerine göre, geliştirmeleri gereken yetenekleri ile yapılabilecek bir mücadele anlatılmaktadır. Bu kapsamda dört önemli davranış biçiminden söz edilmektedir:  1) Sıddıkıyet. 2) Hızlı, adil ve tam çözümlü Faruk mücadelesi. 3) Allah’tan derecesi daima yükselen bir ittika, yani utanma. 4) Arif’in manaları daima birleştiren ve her manadan hızla tevhid manasına sıçrayan ilmi. Bu dört davranış biçiminin dördü de bir mü’minde, hiç değilse Amentü Billahi imanını anlamak ve korumak için yetecek seviyede bulunur. Ancak talip olan kendisinde bu davranışların önünü açar ve hangisi fıtratında zirve yapmaya müsait ise onu ortaya çıkarmaya çalışır. İşin tabiatı budur: Talip, yükselmeye müsait olan davranışında örnek haller sergileyerek zirveye doğru gayret eder, bu davranışların kendisinde önünü açar ki fıtratında zirve yapmaya müsait olan ortaya çıksın.
HZ. ALİ’NİN İLMİYLE ŞEYTANIN KURDUĞU TUZAKLAR İFLAS ETMEKTE, HZ. ALİ’NİN HELMELERİ ŞEYTANA FIRSAT BIRAKMAMAKTA
Hz. Ali (ra) Efendimiz için söylediklerine çok kısa değinerek devam edelim: Şeytan “Ah, onun elinden kurtulsam” derken anlıyoruz ki, zor durumda olan şeytandır. Ve şeytan devam ediyor: “O kendi başına kalsa, ben kendi başıma kalsam.” Buradan da anlıyoruz ki, şeytan şunu istiyor: “O kendi işini yapsın, ama bıraksın ben de kendi işimi yapayım. Tamam, O’na saldırmayacağım, ama bıraksın da ben görevimi yapayım.”
Şeytan devam ediyor: “O beni bıraksa, ben de O’nu bıraksam.” Burada da görüyoruz ki Hz. Ali (ra) Efendimiz’den kurtulmak isteyen şeytan da O’nu bırakamıyor. İşte bütün bunlar, Hz. Ali (ra) Efendimiz’in ilmi ile şeytanı kıskıvrak bağlaması ve onunla kedinin fare ile oynaması gibi oynamasındandır. Hz. Ali (ra) Efendimiz’in ilmiyle şeytanı oynatması, Şeytanlık Patronajı’nın inananlara saldığı “tesir” vesveselerini ilmiyle görmesi ve daha bu vesveseler devreye girmeden karşı hamleleri, korunma yöntemlerini ilan etmesiyledir. Böylece şeytanın kurduğu tuzaklar iflas etmekte, inananlar Şeytanın Avukatı pozisyonuna düşmemektedir.
Hz. Ali (ra) Efendimiz’in şeytana hamle olarak ilimle ortaya koyduğu davranış biçimleri, şeytanın görevi gereği yeni stratejiler üretmesine onu mecbur bırakıyor. Böylece de şeytan, Hz. Ali (ra) Efendimiz’in hamlelerinden kurtulup da gücünü yenileyebilme fırsatı bulamıyor.
Şeytan bu konuda en son: “Ama O beni bırakmaz” demektedir. Bu ifadeden anlıyoruz ki, Şeytanlık Patronaj Tesirleri nelerdir ve Şeytanın Avukatları bu tesirlerle hangi davranışları ortaya koymaktadırlar incelenmelidir, korunma davranışları belirlenmeli ve inananlarla paylaşılmalıdır. “Bana dokunmayan şeytan bin yıl yaşasın” deyip kenara çekilmek bir inanan davranışı olamaz, Hz. Ali (ra) Efendimiz’in hareket biçimiyle bu tarz davranış kınanmıştır.
ŞEYTAN ALLAH’IN HALİS  KULLARINI AZDIRAMAZ.
Hadis anlatımına devam ediyoruz:
Konuşmanın bu kısmında Rasulullah (SAV) Efendimiz: “Hamd ümmetime saadet ihsan eden, seni de belli bir vakte kadar şaki kılan Allah’a aittir” dedi.
Bunun üzerine şeytan: “Heyhat! Ümmetinin saadeti nerede? Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah olursun? Ben onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım, ama onlar benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve ba’s gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tümünü azdırırım.  Cahillerini ve âlimlerini, ümmilerini ve okumuşlarını, facirlerini ve abidlerini. Hâsılı bunların hiç biri elimden kurtulamaz. Fakat… Allah’ın halis kullarını… Evet, bunları azdıramam” dedi.
Efendimiz (SAV): “Sana göre ihlâs sahibi muhlis kullar kimlerdir?”
Şeytan: Bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever; o, Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görsem ki, dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, methedilmekten hoşlanmaz… bilirim ki o ihlas sahibidir. Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malını ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularında kaldığı müddet o bana en çok itaat eden olur. Bilmez misiniz ki; mal sevgisi, büyük günahların büyüğüdür. Bilmez misiniz ki; baş olma sevgisi büyük günahların en büyükleri arasındadır.
Devam etmek üzere hadis anlatımına bir virgül koyalım:
Şeytanın bu kısımda anlattıklarını hakkıyla anlayabilmek için; duniHİ algı ve zann’larının, Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’nın, insanın Muhtariyeti Tercih Gücü’nün, Kur’an’ın kimlere “Mütekebbir” dediğinin, Esfele Safiliyn hayat tarzının ne olduğunun anlaşılması gerekir. Bu amaçla “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızın incelenmesini öncelikle öneririm.
Şeytanın “Ben onların kanlarına girerim. Etlerine karışırım” sözünü biraz ileride izah amacıyla tekrar göreceğiz. Ancak burada, “Allah’ın halis kullarını… Evet, bunları azdıramam” sözü için kısa bir izah paylaşalım.
Şeytanın ihlâslı kullara bir sultasının olmayacağı Sad Suresi’nin 82 ve 83. ayetlerinde bildirilmektedir. Ancak ihlaslı yani halis kul, muhlis kul tanımını iyi ortaya koymak gerekir. Halis kul, yani karışıksız, saf kul nasıl olur? Kul’un saflığı nasıl bozulur?
Ahseni takviym yapı saf iken, esfele safiliyn hal karışık, saflığı bozulmuş haldir. İkisi arasında yalnızca şu fark vardır: Ahseni takviym Billahi algı ve Billahi hal iken, esfele safiliyn duniHİ algı ve zann’ları ile ortaya çıkan Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’na sahip çıkan sözde ilah’tır. Dolayısıyla kulun saflığını bozan şey, bilerek veya bilmeyerek o kulun sözde ilah iddiası ve bu iddiaya uygun fiiller ortaya koyuyor olmasıdır. Çok açıktır ki; şeytanın dostları, avukatları bu sözde ilahlardır. Ayrıca, Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası ile yaşayan ve duniHİ algılı bir insan da para, mal, mülk, şan, şöhret… gibi şeylerin esaretinden kendisini kurtarmış olabilir; övünmeyi ve övülmeyi sevemeyebilir, dünya gözünde olmayabilir. Bu özellikteki Müstakilen Varım ve Muhtarım İddia’lı sözde ilahları “şeytandan kendisini sıyırmış ve şeytanın avukatı değildir” kabul etmek büyük yanılgı olur.
RASULULLAH’TAN DOĞRU DÜZGÜN İNANMAYI ÖĞRENİN!
Bir haftadır yazılarımızda ele aldığımız, tefekkür ettiğimiz bu hadiste şeytan, İslam ümmetine, yani Rasulullah (SAV) Efendimiz’in ümmetine şunları öğretmektedir.
– Şeytanlık Patronaj Tesiri nasıl uygulanmaktadır?
– İnananlar hangi vasıflarıyla bu tesirden kurtulmuşlardır?
Dolayısıyla Amentü Billahi demiş her kişi anlatımın muhatabıdır ve inşaAllah bizler de… Bu durumda Şeytanlık Patronaj Tesiri’ne açık veya kapalı olmak üzere iki grup inanan karşımıza çıkmaktadır ki; grubun birisi Amentü Billahi demiş ancak imanın nasıl olacağını görememiş, sözde ilah iddiası ve yaşantısı içerisinde olup, tesire açıktır. Diğeri Amentü Billahi demiş, duniHİ algı ve zann’larından sıyrılmış, Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’na sırtını dönmüş haniyf bir kişi olup ihlâs sahibi olduğu için tesire kapalıdır.
İnananları Kur’an uyarmaktadır: “Euzü Billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahir Rahmanir Rahıym. Ya eyyühelleziyne amenu, Aminu Billahi… Ey, iman edenler! (Amentü Billahi gerçeğiyle) Billahi anlamda olan bir imanla inanınız.” (Nisa-136)
Halk diliyle söyleyecek olursak, ayet diyor ki: Ey inandığını zannedenler, ey inanma gayretinde olanlar, ey dosdoğru inanışı arayanlar; Rasulullah’ın size öğrettiği imanı fark edin, doğru düzgün inanmayı öğrenin!

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER