Nöbetçi Eczaneler
27 Eylül 2013 Cuma 03:00:00 Gaziantep’in 2. Organize Sanayi Bölgesi’nde bir tekstil fabrikasında çıkan yangın itfaiye ekibinin yoğun çabasına rağmen, trilyonları küle çevirmiştir. 33000 metrekarelik alanda kurulu olan fabrikanın 10000 metrekarelik deposunun tamamen yandığı bilinmektedir. Gaziantep valisi Erdal Ata’nın basına verdiği açıklamada “Yangının bir kıvılcımdan kaynaklandığını biliyoruz. Bunun; makineden mi ? Elektrikten mi ? Yoksa; Başka bir kaynaktan mı çıktığı belli değil ? Bir kıvılcım trilyonları küle çevirdi.
Eskiden evlerimizde şimdiki gibi buzdolabı yoktu. Sıcaktan bozulabilen et, süt, yemek gibi ürünler “sergen” adı verilen tahtadan yapılmış önü kafesli mandalla kapanmış dolaplarda saklanarak korunurdu. Sergen; iki katlı ahşap evimizin açık avlusuna bakan merdivenin başında dururdu. Bir gün sergene konan yiyeceğimiz eti, hırsız bir kedinin yediği; tarafımdan görülmüştü. Hayvan suçunu biliyordu. Kaçmağa çalıştı. Elime aldığım bir değnekle cezalandırmak istediğimde köşeye sıkışan kedinin; üzerime atılarak kendini savunduğu hiç aklımdan çıkmaz.
Geçmişte şimdiki Hükümet Binası yerinde: Eski yıkılan cezaevi bitişiğinde; İki katlı, ahşap bir evde oturuyoruz. Arka tarafta karlık tabir edilen açık avlu var. Evin banyosu, yıkanan çamaşırların, yağan kar ve yağmur sularının bağlandığı kanalizasyon logarı açık dururdu. Bir gün akla gelmeyen; masal gibi bir sahne ile karşılaştım. Avluda; oldukça büyük iki sıçan; çocuk sesini andıran bir ses çıkartarak, birbiriyle kıyasıya kavga ediyor. “Muzurun katli helal“ öldürmek üzere elimde kürekle çıktım. Biri kaçtı. Hemen deliği tıkadım. Öteki, can korkusu ile kaçacak bir yer bulamayınca sıkıştı. Canının yanacağını bildiği için hemen üzerime atladı. Gencim ve hareketli olduğum için; hamdolsun bana bir zarar veremedi. Kovalamaca ve korkunç bir mücadele sonunda kafasını ezerek öldürdüm. Sonradan böyle bir mücadele veren bir kadının üzerine atılan sıçanın kolunu ısırdığını işittim.
Sıçanlar: En çok besin kaynaklarımızla evlerimize dışkılarıyla veba mikrobu bulaştırarak hastalık yayarlar. Bilim adamları özellikle sıçanın zararından bahsederken: En ürkütücü olanı; gece uykuda iken, insanın kıkırdaktan yapılan kulaklarını, burnunu ağzını kemirip yediği, hayvanın kemirdiği zaman tükürük kısmındaki enzimlerin uyuşturuculuğu sebebiyle kişinin bunu hiç fark edemeyeceğini bildirir.
Gurktan yeni kalkmış bir tavuk civcivlerini gezdirirken onlara zarar gelsin istemez. Yakınından geçmekte olan tüm canlılara karşı; yavrularını korumak için siper alır. İcabında kendinden çok daha güçlülerin üzerine atılır. Canı pahasına büyük özveride bulunur.
Bir kaz sürüsü yakınından geçerken ana kaz ya da lider olan; mahiyetindekileri korumak ve kollamak için çevresinde dolaşanlara tıslayarak tepki gösterir.
Hayvanlar âleminde gördüğümüz; bizim için ne kadar vahşi olursa olsun, bütün canlılar yavrusunu ve hemcinsini korurlar.
Buradan çıkaracağımız sonuç; hiçbir şeyi hafife almamak gerekir.
Komşuda yangın var. İnsanlar sıkıntılı, can derdine düşmüş. Evini, malını terk etmiş. Ailesini ve çocuklarını almış, kapınıza gelmiş. İnancı, milleti ne olursa olsun. Size sığınmış. Yardımcı olmak, korumak insanlık gereğidir. Hele aynı inanca sahip insanlara kucak açmak, sevap ve boynumuzun borcudur.
Irak savaşında boyunun ölçüsünü alan, çıkar peşinde olan ABD aynı akıbete düşmek istemiyor. “Tavşana kaç; tazıya tut” taktiği uyguluyor. İsrail aynı doğrultuda; Türkiye’yi savaşa sokmak için çanak tutuyor. Amerika, Esed’e aba altından sopa gösterip; Rusya ile anlaşmaya varıyor. Demek oluyor ki; Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Mısır’da BM’de çarklar hep İslam’ın aleyhine dönüyor.
O halde, kendimize gelelim. Bize bizden başka fayda yok diyelim.
Birlik olalım, kuvvet bulalım. Allah bütün Müslüman kardeşlerimize akıl ve idrak versin.
Onları hasmına üstün kılsın.
Düşmanı kendi silahıyla vursun. Cumanız Mübarek olsun.
