Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan ÖZPINAR

TÜRK SİNEMASINDA İLK MEVLANA FİLMİ VE AFYONKARAHİSAR MEVLEVİLERİ ( 1956 )

Hasan Özpunar 24 Mart 2013 Pazar 02:00:00
  Sultan Divani Hazretleri’nden bu yana Afyonkarahisar’ın toplum hayatında bilindiği gibi Mevlevi kültürü önemli bir yer tutar.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Tekke ve Zaviyeler’in kapatılmasıyla birlikte bir süre geri plana çekilen Mevlevi kültürü özellikle 1940’lı yılların sonlarından itibaren yeniden canlanmaya başlamıştır.Bunda da Mevlana fikirlerinin basın-yayın çevresinde tanınmaya başlamasının büyük önemi vardır.
Eski Afyonkarahisar müftülerinden Hüseyin Bayık’ın oğlu olan ve uzun yıllar Türbe Camisi’nin müezzin-kayyumluğunu yapan Kemal Bayık (1904-1983) çocukluk yıllarını Afyonkarahisar Mevlevihanesi’nde geçirmiş ,14 yaşında iken dedesi müezzin Hacı Mehmet Dede’nin yanında 2.müezzin olarak göreve başlamış ve daha sonra da dedesinden ve babasından Kudüm,ayin-i şerif ve neyzen Feyzi Doğaner’den de üflemeyi ve nota bilgisini öğrenmiştir.Yıllar sonra ilk defa Konya’da Mevlana’yı anma etkinliklerini başlatan heyetin içinde yer almış ve sonraki yıllarda bu etkinliklerin Afyonkarahisar’da da yapılmasını sağlamıştır.
17 Aralık 1983 tarihinde Afyonkarahisar’da vefat eden Kemal Bayık, anılarında 1940’lı ve 50’li yıllarda Afyonkarahisar Mevlevileri ve kendisinin de katıldığı Konya’da yapılan Mevlana’yı anma törenlerine ait detaylı bilgiler vermektedir.Satır aralarında devrin önde gelen yazarlarından birisi ile Afyonkarahisar Mevlevileri arasında yaşanan bir tartışmadan da üstü kapalı olarak bahsetmektedir.
Bu tartışmayı rahmetli Kemal Bayık’ın anılarından aynen aktaralım;
“1955 yılında ki Şeb-i’ arus’a eski kadroya ilaveten İstanbul Radyosu sanatçılarından da bir grup dahil olmuştu.Afyon’dan her zaman ki gibi gelen mıtrib ve sema heyeti ile İstanbul’dan gelen mıtrib heyeti Konya’da ki Şahin Sineması’nda birer gün sırayla ayin icra ettiler.
Gündüz Konya Mevlana Dergahı’nda Basın Yayın ve Turizm genel müdürü Altemur Kılıç’ta bulunuyordu.İlk defa Mevlevi ayinlerini filme alacaktı;İstanbul’dan gelen mıtrib heyetinin özel kıyafetleri olmadığı için bu filmin çekimine Afyon mıtrib heyetinin kıyafetlerini giyerek ve yalnız Afyon Sema ekibinin iştiraki ile (Afyon mıtrib heyetini katmayarak) çekmek istediler.Bu yüzden iki ekibin arasındaki anlaşmazlık, Milliyet Gazetesi yazarlarından Refii Cevat Ulunay’la Afyon Mevlevileri’nden Arif Çelebi’nin tartışmasına ve bir daha Konya’da ki törenlere Afyon’dan ekibin gitmemesinin kararlaştırılmasına sebep oldu.Arif Çelebi (onların )yanlış ney çaldıklarını ve ve Afyon ekibinin bila ücret ,yalnız ve yalnız Mevlana sevgisi üzerine geldiğini ve işin artık bir ticarete dönüştürülmek istendiğini ve bunları Afyonlu Mevleviler olarak onaylamadıklarını söyledi.Zaten bir iki yıldır yapılan Şeb-i arus kutlamaları amacından saptırılmış,bir ticari festival görünümü kazanması yolunda Konya halkından ve Turizm Genel Müdürlüğü’nce yapılan çalışmalar göze çarpıyordu.’’1
Afyonkarahisar Mevlevilerinin katkıları ile başlayan ve sonrasında gitgide ticari bir hüviyet almaya başlaması sebebiyle Afyonkarahisar Mevlevilerinin katılmadığı törenler bundan sonrada artarak devam eder.
Afyonkarahisar Mevlevileri ise aynı yıllarda bazen Tarihi Belediye Binası’nın meclis salonunda bazen de Orduevi sinemasında Şeb-i Arus törenlerini icra etmeye başlarlar.Bu törenlere de Abdülbaki Gölpınarlı gibi Mevleviliğin önde gelen isimleri iştirak ederler.
Gelgelelim Konya’da Afyonkarahisar Mevlevilerin-den Arif Çelebi ve Milliyet Gazetesi yazarı Refii Cevat Ulunay arasında geçen tartışma orada kalmaz.
Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra 1956 yılının Eylül ayı ortalarında Refii Cevat Ulunay Milliyet Gazetesi’nin 3.sayfasında ki köşesinde “Buna mani olunamaz mı ?” başlıklı bir köşe yazısı kaleme alarak Afyonkarahisar Mevlevileri’nin önde gelen isimlerinden Hüsrev Çelebi ve Arif Çelebi’yi Mevlana üzerinden para kazanmakla itham eder.Bahse konu olay ise o sıralarda çevrilmesi gündemde olan Mevlana’yı anlatacak bir film ve buna yardımcı olduklarını duyduğu Afyonkarahisar Mevlevileri’dir.
Takvimden bir yaprak –Refii Cevat Ulunay
11/09/1956 –Milliyet gazetesi
Buna mani olunamaz mı?
Şimdi de Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin filmini çeviriyorlarmış. Bu havadis birkaç defa bana kadar geldi, ihtimal veremedim. Fakat son zamanlarda bunun bir hakikat olmağa yüz tuttuğu anlaşılıyor. Bu mukaddesatı para kazanmağa vasıta edenler acaba kimlerdir? Bilmiyorum. Öğrenmeyi de pek istemiyorum. Mevlana ruhaniyeti ile felsefesi ile hudutlardan taşarak şarkı, farbı teşhir etmiş, akıllara sığmayan büyüklüğün karşısında İsevisi, Musevisi, Muhammedisi, Mecusisi, hayran kalmış. O halde hiç böyle bir şahsiyet istismar edilmez mi? Onun siyt ü şöhreti bazı hinoğlu hinlerin keselerini doldurmamalı mı? Ama bundan memleket elem duyarmış! Ne çıkar? Sen paraya bak arkadaş! Mevlevilikte aşk var, şiir var, musiki var. Daha ne lazım… Bizde yerli film demek, göbek havası demek olduğuna göre musiki şart. O halde bunun için bir Mevlana filmi sazı ile sözü ile her şeyi cami.
Başka memleketlerde böyle ruhani ve ilahi şahsiyetlerin kudsiyeti hiçbir zaman ihlal edilemez. Mesela bir Peygamberin şahsı ne sahneye çıkarılır ne de filme aksettirilir.
Pek eski tarihte Amerikalılar Ben Hur adlı film çevirdiler. Bu filmin mevzuu Hazret-i İsa’nın devrine ait idi. Filmi çevirenler Hazret-i İsa’yı katiyen temsil etmediler. Bu Nebiy-yi Mürsel Roma kırbacı altında çölü geçen ve susuzluktan yanan bir mazluma bir çamçakla su veriyor. Fakat İsa görünmüyor, yalnız mübarek eli görünüyor. Cüzzamlılara, hastalara şifa verdiği zamanda Hazret-i İsa yalnız nur olarak görünüyor.
Mikel Anj’ın Musa heykeli Hazret-i Musa’nın kuvvet ve kudretinin sembolüdür.
Peygamberimiz Efendimiz: “Ümmetin evliyası, Beni İsrail’in evliyası gibidir.” buyurmuşlar. Bu itibarla bir (veli) olduğunda şüphe götürmeyen Mevlana’nın nasıl olurda filmi çevrilir.
İşittiğime göre bu film için yetmiş beş bin lira gibi sefil bir yekundan ibaret bir para sarf edilecekmiş. Züğürtlüğün gözü kör olsun. Varlıklı bir adam olsam. ‘Alın şu parayı da bu kadar Ümmet-i Muhammed’in hissiyatı ile oynamayın’ derdim. Film evvela Afyon’da çevrilmeye başlanmış, sonra Konya’ya nakledilecek daha sonra da İstanbul’da Yıldız’da çevrilecekmiş. Filmi çevirenler, bütün müracaat ettikleri zevatın, tekliflerini, istikrah ile reddettiklerini görünce Afyon Çelebilerine başvurmuşlar ve onları ırza edebilmişler. Şems-i Tebrizi rolünü Ferruh Çelebi’nin oğlu Arif yapacakmış. Mevlana rolünü de birader Hüsrev yapıyormuş. Semazenler Afyon’dan temin edilmiş.
Bu rivayetlerin aslı esası olmamasını ne kadar temenni ediyorum. Afyon Çelebileri nasıl olur da böyle birkaç kuruşa kendilerini feda ederler?
Filmciler Na’t okutmak üzere musiki üstadı ama Kani Kanca’ya dahi müracaat etmişlerse de Kani tekliflerini sarsılmaz bir kanaatle reddetmiştir.
Mevlana’nın ruhaniyeti, şimdiye kadar olduğu gibi elbette kendini müdafaa edecektir, buna eminiz. Fakat ister tesadüf deyin, ister manevi bir ceza deyin…bu gibi bir mukaddesatı para kazanmaya vasıta edenlerin akıbeti biraz tuhaf oluyor.
Mesela memleketin en tanınmış ‘Mevlidhan’ larından Hafız Hafız Kemal bir gramofon plağı şirketinden plağa Mevlit okuması yolunda aldığı dolgun bir teklif üzerine tanburi üstad Dürri Turan’a müracaatla fikrini sorar. ‘Yapmasan iyi olur, bu plağı alan isterse, sonu hane ile biten her biçimsiz yerde bunu koyar, dinler. Bence enci azimi vardır’ cevabını alır. Hafız Kemal paraya dayanamadı Mevlid-i Nebevi-yi plağa okudu, paraları aldı. Fakat çok geçmedi bir derde uğradı, davul gibi şişti ve öldü. Bestekar Sadettin Kaynak, daha fenasını yaptı. Plağa Kur’an okudu, Na’t okudu, bugün eli ayağı tutmuyor, mefluç yatıyor. Hanende Behçet plağa Durak okumuş, kısa bir zamanda işinden çıkarıldı, zelil, sefil öldü, kurtuldu. Neyzen Süleyman Erguner’de Mevlevi ayinlerini saz eserleri olarak radyoda çalmıştı, onu da kaybettik.
Bakalım Ferruh Çelebizadeler bu hürmetsizliği nasıl ödeyecekler? Ama tesadüfmüş…Belki de öyledir.
Düşünüyorum: Mevlana gibi bir büyükler büyüğünün böyle kadri kıymet bilmeyenler tarafından hırpalanmasına mani olunamaz mı?
Adetleri milyonları geçen Mevlana bendeleri bugün kan ağlıyor.”2
Anlaşılan o ki Refii Cevat daha önce tartıştığı Arif Çelebi’yi aradan uzun zaman geçtikten sonra bu şekilde köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır.
Refii Cevat Ulunay’ın Milliyet Gazetesi’nin 11 Eylül 1956 tarihli sayısında böyle bir köşe yazısı kaleme alarak Mevlana Hazretleri’nin hayatının filme çekilmesi çalışmaları ve bu çalışmalara Afyonkarahisar Mevlevilerinin yardımcı olmasını eleştirmesi üzerine Afyonkarahisar Mevlevilerinin önde gelenlerinden Hüsrev Çelebi adı geçen gazeteye bir tekzip yollar.Ve tekzip metni gazetenin 17/09/1956 tarihli sayısında Ulunay’ın köşesinde aynen yayınlanır. Bu tekzipteki ifadeler aynen şöyledir;
Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne
İstanbul
Gazetenizin 11 Eylül 1956 tarih ve 2270 Sayılı nüshasını 3’cü sahifesi 6’ıncı sütununda intişar eden, Muharrir Ulunay’ın (Buna mani olunamaz mı?) başlıklı yazısını teessürle okudum. Bu yazıda; Ben ve kardeşim (İrza edilmek suretiyle) Ceddi Alamız Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin Afyon’da bir filminin çevrilmekte olduğu iddia edilmektedir. Bu haberi hayret ve esefle karşıladım. Muharrir Ulunay’a nereden ve kimler tarafından, ne maksatla verildiğini bilemediğimiz bu haberin asıl ve esası olmadığının, hakikatle bir ilişkisi bulunmadığının duyurulmasını, haberin kendileri tarafından düzeltilmesini, bu tekzip yazımızın da Matbuat Kanunu’nun hususi maddesine dayanarak, aynı sütunda neşredilmesini dilerim.3
Hüsrev Çelebi
Taraflar arasında Konya’da başlayan ve sonrasında gazete köşelerinde devam eden tartışma bu şekilde.
Rahmetli Kemal Bayık hatıralarında bu meseleye şöyle atıfta bulunuyor;
“1955 yılı yazında İstanbul’dan bestekar –müzisyen Burhanettin Ökte ,Hüsrev ve Arif Çelebi’leri arayarak Afyon’a geldi.’’ Halk Film’’ şirketi hesabına bir Mevlana filmi çekmek istediklerini ve bunun için büyük bir Sema ekibinin gerektiğini ve şimdiye kadar hiç kimsenin Mevlana’nın fikirlerini film vasıtasıyla anlatmadığını ;Mevlana’yı daha ileri ki nesillere ulaştırmanın bir görev olduğunu ve bunu en iyi başaracak ekibin Afyon’da bulunduğunu söyleyip Hüsrev ve Arif Çelebi’leri ikna etti.
Bunun üzerine Hüsrev Çelebi’nin evinin alt katında Semazen Derviş Yahya Dedenin nezaretinde ,aşağı yukarı bir aylık zaman içerisinde Rıza Sarı,Zahit Sagun,Hüsnü Cemaller,Selçuk Bayraşa ve Senih Bayık sema çıkarttı ve zikkesi Hüsrev Çelebi’nin huzurunda tekbirlendi.”4
Tartışmanın taraflarından Afyonkarahisar Mevlevilerinin önde gelen isimlerinden olan ,uzun süre değişik dergahlarda şeyhlik görevini deruhte eden ve aynı zamanda Mevlana soyundan gelen Ferruh Çelebi oğulları Arif ve Hüsrev Çelebi kardeşlere gelince;
Arif Çelebi 1889 yılında Afyonkarahisar’da dünyaya gelir.İlahiyat son sınıfta okurken 1.Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla askere alınır Şam’da askerlik görevini yerine getirirken buraya gelen Mevlevi gönüllü alayı’nın eğitimine katılır.Mısır’da Kanal harekatına katıldığı sırada İngilizlere esir düşer.Esirliği bitince Afyonkarahisar’a döner ve Milli Mücadele’ye katılır.Büyük Taarruz ve Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde gösterdiği başarıdan dolayı İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir.Çeşitli memuriyetlerde bulunduktan sonra 1965 yılında vefat eder.
Hüsrev Çelebi ise 1891 yılında doğar, babası Ferruh Çelebi’nin yanında çeşitli dergahlarda feyz alır.Uzun yıllar denizcilik işletmelerinde kaptan olarak görev yapan Hüsrev Çelebi, ağabeyi Arif Çelebi ile birlikte hem Konya’da hem de Afyonkarahisar’da yapılan sema törenlerine katılır.1966 yılında vefat eder, şehrimiz Asri Mezarlığına defnedilir.
Hatıralarda filmin çekilip çekilmediğine dair kesin bir bilgi yok.İsmi geçenlerden görüşebildiğimiz Senih Bayık’da (Kemal Bayık’ın oğlu) bestekar Burhanettin Ökte’nin 1954-55 yıllarında birkaç kez film çekimi için Afyonkarahisar’a geldiğini ,onun isteğiyle sema çıkarttıklarını fakat Bakanlıktan izin alınamadığı için bu filmin çekilemediğini belirtti.5
Mevlana Hazretleri hakkında bir film yapılmasına şiddetle karşı çıkan Refii Cevat Ulunay’ın kim olduğuna gelince;1890′ da Şam’da doğan Refii Cevat Ulunay Türk basın tarihinin önemli simalarından biridir.1909 yılında çıkarmaya başladığı Alemdar Gazetesi ile basın hayatına girmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında yeniden yayınlamaya başladığı Alemdar gazetesinde İngiliz Muhipleri Cemiyeti lehinde yazılar yazmış, İngiltere ile yakınlaşmayı savunmuş, bu arada Milli Mücadele’ye karşı çıkmıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile istenmeyen Yüzellilikler listesine dahil edilmiş ve 1924’de yurtdışına sürgüne gönderilmiştir. 1938′ yılında Atatürk’ün vefatından sonra Yüzellilikler’in affedilmesi üzerine Türkiye’ye dönüşünde Yeni Sabah ve (1953 sonrasında) Milliyet gazetelerinde yazılar yazmıştır. 4 Kasım 1968’de ölmüş ve vasiyeti üzerine Konya’da Mevlana Türbesi’nin karşısındaki Üçler Mezarlığı’na gömülmüştür.
Kısacık bir bilgi notu daha ,Türk Sineması tarihini incelerken 1956 yılında Halk Film tarafından çekilen “Aşıklar Kabesi Mevlana” isimli filme rastladım.Abdurrahman Palay,Atıf Kaptan,Mümtaz Ener gibi dönemin ünlü oyuncularının rol aldığı filmde Mevlana’yı seslendiren Şair Behçet Kemal Çağlar,Üstad Münir Nurettin Selçuk gibi isimler de var.Hüsrev ve Arif Çelebi’lerle film için görüşmek üzere Afyonkarahisar’a gelen bestekar Burhanettin Ökte’de filmin müzik direktörlüğünü yapmış.Anlaşılan o ki yapımcı Afyonkarahisar Mevlevileri vazgeçince filmi başka bir şekilde tamamlamış.
Ne gariptir ki filme destek olacakları söylentisi üzerine Afyonkarahisar Mevlevileri hakkında ağır bir yazı kaleme alan Refii Cevat,sonraki yazılarında ne filmden bahseder ne de filmde rol alanlardan.
Mevlana felsefesini sinemada işleyerek O’nun daha geniş kitlelere tanıtılmasını bırakın, plaklara Kur’an,mevlit veya Mevlevi ayinlerinin okunmasını bile ağır dille eleştiren yazar Refii Cevat Ulunay bugün turistler için veya düğünlerde yapılan sema ayinlerini, bayan semazenleri görseydi ne derdi acaba ?

DİPNOTLAR

1- Beldemiz Dergisi Aralık 1994 sayı:34 Shf:25-26
2- Milliyet Gazetesi 11/09/1956 tarihli nüshası
3- Milliyet Gazetesi 17/09/1956 tarihli nüshası
4- Beldemiz Dergisi Aralık 1994 sayı:34 Shf:25-26
5- Senih Bayık’la 15/12/2010 tarihinde yapılan görüşme

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER