Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

MUHTARİYETİ TERCİH GÜCÜ YETKİSİ -2

Bir önceki yazımızı bir soruyla bitirmiş ve soru üzerinde birlikte yapacağımız tefekkürü bu yazımıza bırakmıştık. Sorumuz aslında sorunumuzdu ve buydu: Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini neden Batıl’ı tercihte kullanmak insana daha kolay geliyor?
Ahseni takvim idrakta yaratılan Halifetullah Vasıflı İnsan dünya hayatına başlarken kendisinde yeni bir idrak, yeni bir yapı daha buldu; esfele safilin! Bunu Tiyn Suresi 4 ve 5. ayetlerinden Rabbimizin öğretmesiyle öğreniyoruz. İşte dünya hayatına başlangıç şartlarımızdan olan bu esfele safilin yapı, bizim saf, temiz, Hakk idrak olan ahseni takvim yanımıza ilaveten bir bozuk algıyı, Batıl’ı cazip gören algıyı devreye sokar. Böylece, kişi nefsinin şerri ve vehminin zulmetiyle yaşamak veya ahseni takvim doğrultuda sıratı müstakim üzere yaşamak arasında ikilemde kalır. Dünya hayatının imtihan olması sebebiyle bu böyledir. İşte bu şartlarda başladığımız dünya hayatında insana Rabbi Allah bir yetki vermiştir: Yaşantındaki her anında, her nefesinde Hakk’ı Batıl’dan ayırabilme ve bunlardan birini seçme yetkisi! İnsana verilen bu ikramı önceki yazımızda Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi olarak isimlendirmiştik (Dündar, Y., Sen Tanrı mısın?).
Kendisine bir lütuf, bir ikram olarak verilen bu yetkiyi suistimal ederek kullanan insana günlük yaşantıda batıl yolda tercihler cazip ve kolay gelmektedir; Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini kolaylıkla Batıl’ı tercihte kullanmanın sebebi budur. Sakın “ben Müslümanım, batılla işim olmaz, tercihlerim Hakk tercihler, zaten Hakk yolda yaşıyorum ” demeyin. Kendini arındırmak isteyen, Allah razılığına talip olan böyle demesin. Böyle birisi zaten bunu demez… Evet, tam bu noktada Leyl Suresi 8, 9 ve 10. ayetleri hatırlamak güzel olur: “Kim cimrilik ederse (kendini Allah dışında müstakilen var ve muhtar sanarsa) ve kendi ile yetinirse (istiğna göstererek yani müstakillik hissiyle, ilahlık hissiyatıyla yaşarsa); ve el hüsnayı yalanlarsa (ahseni takvimi görmezden gelir ve tercih etmezse); işte ona biz zoru (Batıl’ı tercih ederek yaşamayı) kolaylaştırırız.”
Lütfen hayatımızın her anına mercek tutalım, çünkü hesap görmek böyle bir şeydir. Dünyada bile önemli hesaplar görülürken böyle bütün detaylar hesaba katılarak hesap yapılıyor. Evet, her halimize mercek tutalım ve hangi hallerimiz, anlarımız, hangi duygu düşünce, söz ve davranışlarımız Hakk tercih, hangileri değil görelim… Eğer müslüman olmakla batıldan tam kurtulmuş olsak yani “müslümanım elhamdülillah” diyen için Hakk-Batıl mücadelesi bitmiş olsa, böyle bir gayret, böyle bir tercih gerekmese hiç bir müslümanın yanlış, boş, zarar verici, aldatıcı iş yapmaması, yalan söylememesi, dedikodu etmemesi hele de Batıl düşüncede olanların yanında saf olmaması, onlarla bile isteye işbirliği yapmaması, onlarla dost olarak yaşamaması gerekir, değil mi? Onlarla kavga etsin demiyorum ama yanlış hayat tarzında olanlarla kanka olmak, onlarla aynı tercihte birleşmek farklı şey, işte bunun bize kolay ve cazip gelmesi yanlıştır diyorum. Bu durum hem Müslüman kişi için hem de Müslüman gördüğümüz ülkeler, toplumlar için geçerli…
Evet, yaratıldığımız ahseni takvim halden esfele safilin hale reddedilişle bu hayata gelişimiz aslında ayetlerde geçen “cennetten kovulma” hali olarak da düşünülebilir ki işte dünya yaşantısına böyle başlıyoruz. İşte bu yaşantıyla birlikte bizde ahseni takvim haldeyken hiç bilmediğimiz bir dosya, bir özellik, bir yetki aktif oldu. Şimdi artık Hak ile Batıl arasında sürekli tercih yapmak durumunda olduğumuz bir hayat var ve işte bu tercihi yapabileceğimiz bir yetki aktif, dünya hayatına mahsus böyle bir yetkiyle tanıştık. Bize ayet ve hadislerle öğretilen bu yetki önceki dönemlerdeki müslüman âlim ve düşünürler tarafından o günlerdeki hayattan örneklerle ve kelimelerle ifade edilmeye çalışılmıştır. Biz o âlimlerin, ariflerin (Allahım cümlesinden razı oluver) işaret ettiği aynı manayı günümüz İslam tefekkür literatüründen yararlanarak “Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi” olarak aldık.
İçinde bulunduğu esfele safilin halin şartları gereği insan Rabbimizin esmalarından olan ve Biiznillah kendisine emanet edilen “Rab” gücüne ve “BEN” deme yetkisine sahip çıkmaktadır. Yani Allah adına “BEN” demeyen bir yaşantı var! Besmele’siz bir yaşantı yani! Besmele çekmeyen değil, Besmele çektiği halde onun idrakında olmayan bir yaşantı! Mülk, Güç ve Hükmün Allah’a ait oluşunu reddeden, en azından örten bir yaşantı var; tüm dünyada! Ama lütfen hep kendimize bakalım, çünkü düzelmesi gereke biziz. Bütün bu tablo aslında ilahlık hissiyatı ile yaşadığımızın belgesidir. Bu hissiyatla yaşayan kişi Hak ile Batıl arasında yapacağı tercihlerde kesinlikle batılı daha kolay tercih edecektir. Çünkü ilahlık hissiyatı Batıl’dır; onun gıdası da batıldır; çok doğal olarak batıl ona cazip gelecektir.
Bu durumda; Hakkı tercih edebilmek için öncelikle ilahlık hissiyatlarından kurtulmamız gerekecektir ki bu da gayrete tabidir. “Amentü Billahi” diyen kul, İslam’ın üzerine inşa edildiği “beş”e sarılarak ulaşacağı edeceği nurla, algı ve tefekkürle gayret edecektir; hep Hakk tercihler yapabilmek için. Gayret, gayret, gayret… Hayatı anlamlı kılan da bu gayret değil mi zaten… Ayetler bu gayretin, gayret sonrası ulaşılacak halden daha “a’zam derecede” olduğunu yani daha yüksek bir değerde olduğunu söylüyor (Tevbe-20, Hadid 10).
Rabbimizin yolunda onun razı olduğu algıyla yapmaya çalıştığımız her iş dünya standartlarına göre zordur. Çünkü o algı dünyanın nimetlerini süslü gösteren Batıl algıyı önce reddetmeyi sonra da terk etmeyi gerektirir. Billahi imanla yaşamaya çalışan bir öğrenci, bir talebe düşünün, arkadaşları tüm zamanını eğlence dedikleri işlere ayırırken bu ilim yolunda olanın eğlencesi farklı olduğundan onun için o mekânlar ve ortamları, oralardaki örtücülüğü yani gürültüyü eğlence sanıp yaşamak mümkün değildir. Arkadaşları gibi eğlenmeye cazibe duyan bir yanı hissetse bile o yanına hak verecek, izin verecek bir rahatlığı yoktur. Yaptığı tercihle ya Hakk ilim ve yaşantısı yolunda ya da zıt yönde ilerleyeceğini bilmektedir. Bu sebeple her an gayrette olması gerekiyor. Bu durum aslında o talebenin bir disiplin içinde yaşamasını da sağlar. Böylelikle Hakk yoldaki tercihinin amel hali onun bu yoldaki gayreti olarak sürdürülebilir şekilde açığa çıkar.
Anladık ki bize verilen “Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi” bizim için hem hayati hem de ahireti önemde ve çok özel bir ikram. Bu yetkinin sınırlarını şöyle bir örnekle de anlamaya çalışalım. Bir okul müdürü, müdür olarak okulda yapılacak iş ve uygulamalar için yetkilidir. Bu yetki o okulun müdürü olmasındandır, onun şahsına özel değildir. Okul içinde alınan kararlarda yetkiye sahiptir, okul dışında bir yetki alanı yoktur. Bu yetkiyi ona veren devlet olduğu için bu yetki kapsamında her yaptığını devlet adına yapar. Şimdi bu örnekteki yetki alanını Rabbimizin ikramı olan Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini anlamak için inceleyelim. Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Okul müdürünün yetkisi nasıl şahsından kaynaklı değilse bizdeki yetki de, gerçek ve tek Müstakilen VAR ve Muhtar olan Rabbimizin muhtarlığından bize verdiği yetkidir. Allah’tan müstakil bir yetki alanımız yok! Ve yetki alanımız Hakk ile Batıl arasında tercih yapmakla sınırlı! Bu kadar! Bu yetkinin bir gücü var ve bu güç yalnızca tercih amaçlı. Örneğimizdeki okul müdürünün yetki gücünün sadece okul sınırları içinde olması gibi; bize yetki ile verilen güç de Hak ile Batıl arasındaki tercih için. Okul müdürün nasıl devlet tarafından verilen yetkisini kullanarak devlet adına iş yapıyorsa, biz de bu yetki ile Rabbimiz adına Halifesi olarak tercih yapmamız gerekiyor. Kolayca lütfediver Allahım (âmin).
Kişi bilse de bilmese de, inansa da inanmasa da bu muhtariyeti tercih gücü yetkisini kullanarak yaşar. Kişi bu yetkiyi bilse de bilmesek de her an Hak veya Batıl arasında yaptığı bir seçimle, tercihle yaşamaktadır. Billahi manada inanan kullar olmasaydık, Rabbimiz tarafından verilen bu yetkiyi bilmeden hep Batıl tercihlerle ama Hakk tercihler yapıyorum zannederek yaşayıp geçip gitmek mümkündü. Tüm dünyada, böyle bir yetkinin varlığından habersiz veya varsa da umursanmadan yaşanan bir hayat dikkatimizi çekmiyor mu?
Bu yetki, doğru “İman” ve doğru “Kader” anlayışı ile yani Efendimiz (sav)’in açıkladığı iman ve kader anlayışı olan “Fırka-i Naciye” idrakı ile anlaşılabilir ve doğru kullanılabilir. O anlayışla yaşayan âlim ve arif kişilere biz sırat-ı müstakim üzere olmaları sebebiyle “sünnet ehli” diyoruz.
Rabbimiz tarafından bir yetki olarak verilen, İlla Billah olan özgürlük alanındaki tercihlerimizde Billahi manada “hür”üz ve bu hür tercihlerimizle ahiretimizin oluşmasına da şahitlik ediyoruz. Neyi seçtiğimizi, neden seçtiğimizi, neden yaptığımız kendimiz çok iyi biliyoruz… “Eğer ki; Allah’ın Vahidül Ehad oluşu yani Allah’ın dışı diye bir kavramdan münezzeh oluşu idrakında olur ve Hak ile Batıl arasındaki seçimlerimizdeki özgürlüğü bu imanla yaşarsak, Allah tasavvuru ve Kader yaklaşımlarındaki yanılgılar sebebiyle düşülen batıl fırkaların önü Biiznillah kapanmış olacaktır” diyor ve sığınıyoruz:
Hak ile Batıl arasındaki tercihlerde bizi göz açıp kapatıncaya kadar bile olsa nefisimize, nefsimizin şerrine bırakma Allah’ım. Batıl ile aramızı doğu ile batının arasını açtığın gibi daim uzak eyle Allah’ım. Bize Hakk yolu sevdir, onu bize güzel göster, kolay ve mübarek eyle Allah’ım. Bize Furkan’ını lütfediver ya Rabbi (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti