Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

RASULULLAH (SAV)’İN EĞİTİM METOTLARI 13

Ebu Hüreyre (ra)’den rivayetle Efendimiz(sav) şöyle buyuruyor: “Rabbim bana konuşma hâlimin zikir olmasını emretti, (size de tavsiye ederim).” (Mişkatü’l-Mesâbih, 4/1639, 1640)
Biz konumuz gereği hadisimizden sadece Efendimiz (sav)’in zikirle ilgili cümlesini paylaştık.
Zikir, lügatte bir şeyi hatırlamak, anmak, anlamak manalarındadır ve bu özelliğiyle bilimsel bir tekniktir; bu sebeple her inanış ve felsefenin kendileri açısından önemli anma, anlama, hatırlama zikirleri mevcuttur. Ancak İslamiyet’te zikir “zikrullah”tır. Zikrullah, Allah’ı tanımak, Allah ahlakıyla ahlaklanmış, Allah nuruyla nurlanmış, Allah boyasıyla boyanmış olarak yaşama çalışmaları yapmaktır, bunun hayat tarzı haline gelmesi Zikrullah’tır. Yani Allah zikrinin fiil halini yaşamamızdır. Efendimiz (sav)’in her an bulunduğu hal budur: Daimi zikrullah… O (sav) yemesi, içmesi, günlük hayatındaki her hali ile daimi Zikrullah’ı yaşamıştır. (Yılmaz Dündar, Sen Tanrı mısın?)
Zikrullahta amacımız Rabbimizi bilmek, tanımak olduğundan, zikrullaha talip bir inanan, öncelikle kendisinde zikrullaha mani olan ilahlık hissiyatlarını fark etmeli, o hissiyatı reddetmek sonra da terk etmek, o hissiyattan temizlenmek amacıyla zikrullah tanımı ve uygulamaları yapmalıdır. “Müstakilen var ve muhtar olanın ancak Allah” olduğunu, kul olarak Rabbimiz indinde müstakil ve muhtar hiç bir varlığımızın ve vasfımızın olmadığını fark ettiğimizde, kendimizdeki ilahlık hissiyatlarımızdan kurtulma kapısı açılacaktır ki ancak bu halimizle yaptığımız Zikrullah bizi Rabbimize ulaştırır, Biiznillah. Yoksa ilahlık hissiyatlarını fark etmeden ve ondan kurtulmadan yapılan zikir tanımları ve uygulamaları ancak zulmani yapımızın kuvvetlenmesine yol açacaktır.
Bahsettiğimiz farkındalık ve hedefle zikrullah önce dilde, sonra halde sonra da fiilde olmak üzere üç adımda yaşanır; yani gerçek zikrullaha fiillerle ulaşılır. Dilde zikrullah çalışmaları bizi halde zikrullaha, halde zikrullah ise fiilde Zikrullah’a ulaştırmak içindir. Fiilde zikir asıl Zikrullah’tır ki Rabbimizin kulundan razı olduğu hal budur: Her halde Allah ahlakıyla ahlaklanmış olarak yaşamak, bunu hayat tarzı haline getirmek… Bu hali Ra’d Suresi 28. Ayetiyle anlamaya çalışalım:
“(Fark edin ki), kalpler ancak Allah zikri ile mutmain olur (huzur bulur).”
Ayette “kalbi mutmain kılacağı” bildirilen zikir Allah zikridir (Zikrullah). Ancak bu halin dilde zikrullah ile yaşanamadığı hepimizin malumudur. Niye? Çünkü dil hangi hissiyatın, hangi veri tabanının hâkimiyetindeyse onun zikrini yapar. Dünyaya kişisel kazanımını oluşturarak ahirete geçmek üzere imtihan amacıyla gelen insan, “halifetullah vasfı” ve Muhtariyeti Tercih Gücü” yetkisine zulmetmekte, Allah hakikatini görmeyen ve göstermeyen bir örtücü ilah olarak ilahlık hissiyatıyla yaşamaktadır. Şimdi kendimize soralım: Bu ilahlık hissiyatından kurtulamamışken, mesela “Kerim” esmasını zikreden bir kişi; dille başladığı bu esma zikrini hal ve fiiline yansıtmış olsa, etrafına yardım eden cömert bir insana dönüşse ve çevresindeki ihtiyaç sahiplerine destek olsa, gününü bu işlerle geçirse, onun ilahlık hissiyatıyla yaptığı bu faaliyetler Rabbimizin bizden istediği zikrullah mıdır acaba?
Zikrullah’ın ve amellerin salih olmasının tek şartı şirk (Allah’a ortaklık) hissiyatı içermiyor olmalarıdır. İnananların fark etmesi ve kurtulmaları gereken şirk hali gizli şirk denilen, bu sebeple de hiç fark edemedikleri “ilahlık hissiyatları”dır. Bu bir ilahlık iddiasıdır, bunun bir adı da örtücü ilahlıktır. İşte bu örtücü ilahlığı Biiznillah fark etmiş, ondan kurtulmuş veya azimle, ısrarla kurtulma gayretinde olan halifetullah vasıflı insanın her hali Zikrullah’tır; çünkü onun her hali Allah’ta, Allah’la, İlla Billâh’tır. Bu durumda, ayetimizde duyurulan “Allah zikri” dille yaptığımız zikir değilse de ilahlık hissiyatını reddetmiş bir idrakın dille yaptığı zikrullah da Rabbimiz katında kıymetlidir, çok değerlidir. Ancak Efendimiz (sav)’in bize yaşantısıyla öğrettiği fiili Zikrullah’a ulaşabilmekse hedefimiz, o zaman dille yapılan zikrullah kişiye yeterli gelmeyecektir. Peki, o zikrullah nedir, onun tarifi nasıldır?
O zikrullahtan maksat, Allah Fıtratı üzere olan kalb manalarının, kalb aklının Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda idrak, irade, fiil olacak bir his suret oluşturması, bu halin beyinde alan açması, yaşantı olarak da fıtrat üzere manaların kulda sürdürülebilir olarak hayat bulmasıdır. Aslında zikrullah manadır ve mana üzerinden ilerler. Yani zikrullah, Allah fıtratı üzere kimlik kazanmış “his”tir ve yaşaması da “his” üzerindendir. Bu durumda, bir kişi hem esfele safiliyn veri tabanını, bunun ürettiği duniHİ algı ve zanlarını, müstakilen varım ve muhtarım iddiasını ve ilahlık hissiyatını hayat tarzı olarak yaşayıp, bu haliyle de Zikrullah dediği bazı esma ve kelimelerin lâfzen tekrarını yapmakla gerçek zikrullaha yani Hakka ve doğruya ulaşmaz. Zikrullah bir hayat tarzıdır. DuniHi algı ve zannlarını fark etmiş ve reddetmiş, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmüş bir kalbin düşünürken ve yaşarken Allah Yokmuş Gibi davranmaması, Allah’ı hiç unutmaması, bu hali yakalamak için birçok yöntem geliştirmesidir. Bu konuda Allah’ın Kanunlarından yararlanmasıdır. Hayal, düşünce, fikir, yorum, konuşma dili ve beden dilinden “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını daim temizlemeye çalışmasıdır. Onun bütün bu gayretlerinin toplamı zikrullahtır ve gerçek zikrullah işte budur. (Yılmaz Dündar, Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır)
İlahlık hissiyatından kurtulmadan yapılan hiç bir ibadetin Rabbimiz katında bir değeri yoktur. Bu namaz, kurban, hac, oruç, zikir… gibi ibadet olarak bilinenler için olduğu kadar her şeyiyle ve her haliyle kulluk/ibadet olan hayat için de böyledir. “Müstakilen var ve muhtarım” zannıyla kendini gösteren ilahlık hissiyatı ile yaptığımız tüm ibadetleri bizim ilahlık hissiyatlarımızı besler ki bu çok korkmamız gereken bir tehlikedir, bir fiili durumdur. Örneğimize dönelim. İlahlık hissiyatıyla mahallenin yardımına koşan kişinin asıl amacı, kendindeki ilahlık hissiyatını tatmin etmektir, o bunun farkında olabilir de olmayabilir de… Sesli veya sesiz olarak “ben ne cömert ve yardımsever biriyim” demek onun ilahlık hissiyatlarına iyi geldiği için gününü bu duyguları tatmin edeceği uğraşlarla geçirir. Çevresindeki insanların gösterdikleri tutum onun için çok önemlidir. İlahlık hissiyatlarının okşanması ve beslenmesini bekleyen bu kişi çevresi tarafından takdir edilmek, onaylanmak, yüceltilmek ister. İşte bu sebeple, yani yaptığı iyilik hareketinin asıl amacı kendi ilahını veya başkasının ilahını tatmin etmek olduğu için bütün bu yapılanlar onun kalbinde mutmainliğe ulaşamaz. Çünkü ilahlık hissiyatıyla yaptığımız hiçbir şey kalbimizi mutmainliğe ulaştırmaz. Hatta kalbimize vesvese verir (vesvese olduğunu düşünmeyeceğimiz düşünce ve sanışlar verir).
Örneğimizden sonra tekrar ayetimize dönelim ve “Allah zikri nasıl olur ve bununla kalp nasıl tatmin olur?”un telaşına, tefekkürüne ve duasına yoğunlaşalım inşaAllah.
Allah’ı hakkıyla zikretmenin ilk şartının ilahlık hissiyatlarından kurtulmak olduğunu öğrendik. İlahlık hissiyatlarından kurtulan halifetullah vasıflı insan bilir ve yaşar ki: “Müstakilen var ve muhtar olan ancak Allah’tır, başka müstakilen var ve muhtar yoktur, müstakilen varım ve muhtarım iddiaları yalandır, iftiradır, batıldır ve yok hükmündedir.” Bu imanla hayat tarzı oluşturmaya çalışan kulun Rabbi “İlahun Vahid Allah”dir, “Vahidül Kahhar Allah”tır, “Ehadüs Samed” olan Allah’tır; O’na kulluk eder, O’ndan yardım diler/umar: Çünkü O’na Billahi idrakla inandı, güvendi, O’na sığınır… Böylelikle kalbinde bir sıkıntı veya hüzün bulunmaz. Bu halde bulunan halifetullah vasıflı insandan çıkan her fiil Zikrullah’tır; Efendimiz (sav)’in razı olduğu yolda bir gayrettir. Bu idraktaki insan kendine veya bir başka insana, başka bir şeye baktığında önce Allah’ı sonra baktığını görür; hissiyle, hissen, hissinde. Bu durumda, gerçek zikrullahı yaşamaya başlamış, kalbi mutmainliğe ulaşmış olur. Kolaylıkla lütfediver Allahım (âmin). Sığınıyor, istiyor, ikramını umuyoruz Allahım:
Allahım, senin indinde en makbul olacak biçimde Senin zikrini yapabilmeyi, daimi Zikrullah’ı bana öğret. Beni Sana sevdirecek, senin rızanı kazanmama sebep olacak, bilincimi, şuurumu; nefsimi, kalbimi, ruhumu, sırrımı, hafimi ve ahfamı Senin sevginle dolduracak zikri bana öğret Allahım. Öğrendiğim gibi amel edebilmeyi bana nasip eyle, bunu bana kolaylaştır ve hayırlı eyle Allahım. Allahım beni şükredenlerden, Seni zikredenlerden, Senden korkanlardan, Sana itaat edenlerden, Sana huşu duyanlardan, Sana yönelip tövbe edenlerden kıl. Ve Allahım, bana da konuşma halimin zikrullah olmasını ikram ediver (âmin).

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Yoruma kapalıdır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti