Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

Selmân-ı Farisi

Selmân-ı Farisi, aslen İranlı’dır. Doğum tarihi hakkında, kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamakta ve doğum tarihi ile ilgili bilgiler, tahminlere dayanmaktadır.

Selmân-ı Farisi’nin Müslüman olmadan önceki ismi, Mâbih b. Büzehşan’dır. Babasının ismi, Lüzehşan olarak da ifade edilir. Dedelerinden Behbüzan, İran hükümdarlarındandır. Nesebi, İsfahanlı Âbülmülk ailesinden gelmektedir. Ailesi, özellikle de babası koyu bir Mecûsî’dir. Babası dinî eğitimini tamamlaması ve iyi bir Mecûsî olarak yetişmesi için büyük gayret sarfeder ve Selmân bu yönde ilerleyerek Mecusi’likte önemli bir mevki olan ateşin körükçülüğüne kadar yükselir.

Daha sonra Hıristiyanlığın kendi dinlerinden daha üstün olduğuna inanmış ve evden kaçarak bir kafileye katılarak Şam’a gelir. Şam’da Hıristiyan din adamlarının liderini bularak ona bu dine girmek istediğini belirtir. Papazın kendisini kabul etmesi üzerine Şam kilisesinde bir süre onunla birlikte kalır. Şam’daki bir başka papazın tavsiyesi üzerine Musul’a ve daha sonra Nusaybin’e gidererek, Nusaybin kilisesinde ilim ve ibadetle günlerini geçirir. Nusaybin’deki papaz ölüm döşeğinde iken Selmân ondan bir tavsiye ister.

Nusaybin’deki bu papaz, tabi olunacak tek bir kişi tanıdığını ve onun Rum topraklarındaki Ammuriye (Emirdağ Amorium) denilen bir yerde olduğunu söyler. Bu zatın vefatından sonra Selmân-ı Farisi Ammuriye’ye gelerek Ammuriye papazı ile bir müddet kalır.

Bağlandığı Ammuriye papazının ölüm döşeğinde Selmân, ondan da bir tavsiye ister. Bu papaz yeryüzünde tabi olunacak bir zatın kalmadığını söyleyerek ve şöyle devam eder: “Ancak ahir zaman peygamberinin gelmesi yakındır. O, Hz. İbrahim’in Haniflik dini üzerine gönderilecektir. O, Arap topraklarından çıkacak, iki hârre arası hurmalık bir yere hicret edip orada ikamet edecektir. O’nun gizli olmayan alâmetleri vardır. İki omzu arasında Nübüvvet Mührü bulunmakla beraber hediyeden yer, sadakadan yemez. Kavmi O’na sihirbaz, kâhin, mecnun gibi lakaplar takacaktır. Keşke benim, O’na kavuşmaya gücüm yetseydi, ancak senin O’na gitmeye gücün yeterse hemen git!” der.

Selmân-ı Farisi, Ammuriye’de, Arap topraklarından gelen Kelboğulları kabilesinden bazı tacirlerle karşılaşır ve bu tacirlere kendisini, Arabistan’a götürmeleri karşılığında sahibi olduğu küçük sürüsünü vermeyi teklif eder. Tacirler, bu teklifi kabul eder. Onlarla birlikte Hicaz topraklarına hareket eden Selmân-ı Farisi, Şam yolunda Medine’ye yakın bir yer olan Vadi’l-Kura denilen yere kadar gelir. Burada tacirlerin ihanetine uğrar ve bir Yahudi’ye köle olarak satılır.

Belirli bir zamanda yaklaşık on civarında efendi değiştirir. En son kendisini satın alan Kurayzaoğullarından Osman b. Eşhel’le birlikte Medine’ye gelir. Medine’ye gelir gelmez, aradığı yerin burası olduğu kanaatine varır. (Selmân-ı Farisi’nin Müslüman oluncaya kadar yaşadığı dönem hakkında anlatılan kıssalar, birbirinden farklı ve değişiklik arz eden kıssalardır. Anlatılan kıssalar yer ve şekil itibariyle farklılıklar gösterse de, Selmân Müslüman olmadan önce Hıristiyan papazların yanında kalmış, onların yönlendirmeleri ile Medine’ye ulaşmış ve yeni peygamberi bulma uğruna köleliğe razı olmuştur).

Medine’de kölelik hayatı günleri geçerken, bir gün, Hz. Muhammed’in Medine yakınlarındaki Kuba’ya geldiği haberini alır. Son derece heyecanlanır. Sabırla akşam olmasını bekler. Akşam olunca, Hz. Muhammed’in Kuba’da Müslümanlarla birlikte bulunduğu eve giden Selmân-ı Farisi, Hz. Peygamber’i görünce uzun süredir aradığı zatın huzurunda olduğunu anlar ve ayrılır.

Hz. Muhammed, Kuba’dan, Medine’ye gelerek Ebû Eyyûb el-Ensari’nin evine misafir olur. Hz. Muhammed’i takib eden Selmân-ı Farisi, bir gün Resulullah’ın kabristanlıkta olduğu haberini alır. Hemen mezarlığa giderek, Hz. Muhammed’in “Peygamberlik Mührü”nü görmek amacıyla sırt bölgesine doğru bakmaya başlar. Hz. Peygamber, O’nun niyetini anlamış, gömleğinin sırt kısmını sıyırarak Selmân-ı Farisi’nin iki küreği arasındaki güvercin yumurtası büyüklüğündeki Peygamberlik mührünü görmesini sağlamıştır. Mührü gören Selmân-ı Farisi, sevinç gözyaşlarıyla birlikte Resulullah’a sarılır, O’nu öper ve ağlar.

Resulullah, Selmân’dan hayat hikâyesini anlatmasını ister. Başından geçenleri anlatan Selmân, Müslüman olmaya çok yakındır. Hakikati arama yolculuğunda uzun yıllar kiliseleri dolaşarak, Hz. İbrahim’in dinini ihya edecek yeni bir peygamberin gönderilmesinin yaklaştığı haberini alması, onda bu son peygambere ulaşma arzusunu güçlü bir şekilde uyandırır. Her türlü meşakkatlere göğüs gerer. Köle durumuna düşmesi bile bu arzusunu söndürmez ve nihâyet Hz. Muhammed’le karşılaşarak Hicretin birinci yılında Müslüman olan Selmân-ı Farisi, hicretin 5. yılına(627) kadar da köle olarak kalır. Bu kölelik yılları sebebiyle hicretin 2. yılında(624) ve 3. yılında(625) yapılan Bedir ve Uhud Savaşlarına katılma fırsatı bulamaz. Hz. Peygamber, O’nun kölelikten kurtulması için sahibiyle mukâtebe yapmasını emreder. Selmân-ı Farisi, sahibi ile anlaşma yapar. Yapılan anlaşmaya göre, ödenecek altın için Hz. Peygamber, Benû Süleym kabilesinden gelen bir parça altını, Selmân-ı Farisi’ye vererek borcunu ödemesini söyler. Altın Yahudi’ye teslim edilir ve Selmân-ı Farisi, kölelikten kurtulur. Böylelikle Selmân-ı Farisi, Farslılardan İslâm’a ilk giren kişi olur.

Selmân-ı Farisi, Resulullah’ın çabaları ve ashabın da katkılarıyla hürriyetine kavuşmuştur. Artık hür bir Müslümandır. Bu andan itibaren Selmân-ı Farisi, kendisini İslâm Peygamberine adamaya karar verir. Ehl-i Suffa’ya girer. Hz. Peygamber vefat edinceye kadar Suffa ehlinden olmuştur. (Suffa; Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde, Medine’ye hicret eden veya kimsesiz ve bekâr Müslümanların kaldığı bir yerdi. Burası; okuma-yazma öğrenilen bir eğitim- öğretim yeri, Kur’an ve sünnet öğrenilen dershane niteliğindeydi. Hz. Peygamber, sayıları doksan ile dört yüz arasında değişen bu Suffa ehliyle yakından ilgilenir, iaşelerini temin için tedbirler alırdı. Resulullah, savaş zamanları dışında Ashab-ı Suffa’yla sohbet eder, onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır, gelen sadakaların tamamını ve hediyelerin büyük bir kısmını bunlara tahsis ederdi)

Kölelik yılları sebebiyle Bedir ve Uhud Savaşlarına katılamayan Selmân-ı Farisi, hürriyetine kavuştuğu yıl olan hicrî 5. Yılda (627) Hendek Savaşı olur ve Selmân-ı Farisi, Resulullah’la Hendek Savaşı ve sonrasındaki bütün savaşlara katılır.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra da boş durmaz. İran ordusuna katılarak müfettişlik, danışmanlık, komutanlık ve elçilik gibi görevlerde bulunarak fetihler sırasında elinden gelen gayreti en iyi şekilde sarfeder. Selmân-ı Farisi, hayatı, şahsiyeti ve ilk İslâm toplumundaki yeriyle bütün Müslümanlara örnek olduğu gibi, insanlığa da örnek olan ender kişiliklerden birisidir.

Selmân-ı Farisi’nin vefatıyla ilgili tarih bilgileri çelişkilidir. Vefatı, 35/657’in sonları veya 36/658’in başlarında olmuştur. Genel kabul ise; Hz. Osman döneminin sonu, Hz. Ali döneminin başı ve hicrî 35’in sonu veya 36 yılının başında öldüğü yönündedir. (Alıntıdır) (Kaynak: Ahmet Şükrü Altay, Selçuk Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti