Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 108 –

İYİ NİYET İNSANI CEHENNEME GÖTÜRÜR. CENNETE AKIL GÖTÜRÜR, CENNETE İYİ NİYETLE GİDİLMEZ
“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini Bil-Hakk tilavet et… Hani ikisi de birer kurban takdim etmişlerdi de (ikisinden) birinden kabul olunmuş (kurban amacına ulaşmış, vuslat gerçekleşmiş, yaklaştırıcı yerini bulmuş) diğerinden kabul olunmamıştı. (Kurbanı kabul olunmayan) şöyle dedi: “Kesinlikle seni öldüreceğim.” (Kurbanı kabul olunan ise;) “Allah yalnızca muttakilerden kabul eder” dedi.” (Maide-27)
Bu ayet aslında gündemimize Kurban’ı getirir. Bu vesileyle, Muhammedî Anlayışta Kurban’la ilgili birkaç cümleyi paylaşalım İnşaAllah. Kurban Bayramı salâtıyla ilgili gittiğimizde dinlediğim iyi niyetle yapılan ama daha farklı olması gereken bir açıklamadan söz edeyim. İyi niyet yetmez, çünkü iyi niyet insanı cehenneme götürür. Cennete akıl götürür, cennete iyi niyetle gidilmez. Akıllı Davranış başlığı altındaki şıklarda iyi niyet zaten olmasına rağmen siz İyi Niyet’i ana başlık yaparsanız akıl kalkar ve yolunuz cehennem olur. Ana başlık Akıl olursa alt başlıklarından birisi zaten İyi Niyet olduğu için “iyi niyetli olayım” diye gayret etmeniz gerekmez, o aklın gereğidir. Bu açıklama da “akıllı” değil de “iyi niyetli”ydi. Kurban işini kavrayamamış olanlar Kurban ve Kurban Bayramı denince, medyada hayvana yapılan yanlış muameleler gibi şeyleri gösterdikleri için muhterem arkadaşımız vaazında iyi niyetle şöyle diyor: “Tv’ler onları değil de et dağıtımını gösterseler insanlar daha iyi etkilenir. Et dağıtımını, et alanları, etten yararlananları gösterseler daha faydalı olur.” İyi niyetle baktığınızda söylenen doğru! Ama bu açıklamayı duyan zeki birisi size der ki: “Et dağıtmak için kesmeye gerek yok, kasaptan alırım, belki daha da ucuza gelir. Alır bol bol dağıtırım. Hatta şimdi et bol dağıtılıyor, birkaç ay sonra evlerde bitince alıp dağıtırım.” Zeki birisi bu açıklama üzerine bir sürü şey üretebilir. Küçük bir not düşelim; bunu zeki birisi söyler, akıllı birisi değil! Akıllı Allah’ı bulur. Allah’ı bulamayan zaten akıllı olmaz, o zeki olur! Kurban ibadeti “hayr yapmak, et dağıtmak” sanılırsa zeki olanlar ona başka yollar arar bulurlar! Oysa Kurban hiç öyle anlatıldığı gibi bir şey değildir.
SENDEKİ HAYVANI KES! ZAHİREN KOÇU, BÂTINEN SENDEKİ HAYVANI KES! KES Kİ O BU TÜR ARZU VE İSTEKLERDE BULUNMASIN! ALLAH İÇİN VAZGEÇEBİL!
Kurban ibadetinde iki temel olay vardır: KESİM ve HAYR! Kesimi gerçekleştirdiğinizde elinizde et vardır, yani şimdi bir malınız var. Şimdi malla ilgili yeni bir ibadet başlıyor, eti hayra çevirmek işi başlıyor. Eti hayra çevirmenin yolları var: İhtiyacı olana verirsin, yersin, dağıtırsın, üçe bölüp değerlendirirsin. Demek ki, “Kurban kesimi” ve “mal dağıtımı”nı, yani insanlara hayr yapmayla kurban kesmeyi birbirine karıştırmamak lazım! Kesimi gerçekleştirdikten sonra elinizdeki malı değerlendirmek, onunla da sevab kazanmak hayr işidir ve o Kurban’dan ayrıdır. O hayrı, bu kısmı istediğin zaman yapabilirsin. İstediğin zaman et alır dağıtırsın veya başka şekilde mal dağıtımı yaparsın. Elinde mal olarak yalnızca et yok ki! Başka bir şey olur onu hayr yaparsın. İşin aslıyla bunu karıştırmamak lazım. İşin aslı KESMEK’le ilgilidir!
Günümüze kadar devam eden hallerden birisi de şudur: Tanrıları teskin etme, tanrıların öfkesini dindirme davranışı! Günümüzde de bu böyledir! İlan edilen “varım ve muhtarım” ilahı kendine bir tanrı edinme ihtiyacı duyduğunda veya bazı korkularından kaynaklanan sığınışlarda kendine tanrılar edinir. O tanrılardan korunmak için de onların öfkesini dindirmek ister. Çünkü kendi ilan ettiği tanrının öfkesinin dindirilmesinden kendisi memnundur. Öfkesi dindirildiği zaman sakinlediği için tanrının sakinleşme yolunu biliyor: Öfkesinin dindirilmesi! Bunu bildiği için, ötede beride tanımlayıp inandığı tanrıyı [varlığı] teskin etmek, sakinleştirmek için onun öfkesini dindirmek istiyor. İşte, onun öfkesinin dindirilme yollarından birisi ona kurban vermektir! Bu duygu, dünyaya gelen Nefsin Şerri (Vehmin Zulmeti) yapısında var olan ve devam eden önemli bir özelliktir.
Bir ara Endonezya’da önemli bir yanardağ patlaması olmuştu, Tv’den izledik, yakınındaki köyde ölenler de oldu. O köylerden birinde babasından devraldığı işi, o özelliği devam ettiren yaşlı birisi var. Babası yanardağın ağzına kadar çıkan, ona “keçi, pirinç” gibi şeyler verip hediyeler sunan, onun öfkesini dindirmeye çalışan birisiymiş. Hâlâ devam ediyor, insanın dünyadaki formatının gereği devam eden bir şey var: Tanrıların öfkesini dindirmek! O kişi yine öyle bir şeyler sunarken yanardağ patlıyor, öfkesini dindirmek üzere dağa secde halindeyken kömür oluyor. Haberlerde onun o halini gördüm. Nasıl yaşarsan öyle ölüyorsun, nasıl ölmüşsen öyle diriliyorsun!
Tarih boyunca var olan bu anlayışı gösteren belgeler var. İnsan kurban etmekten, bir çocuk, bir kadın kurban etmekten veya hayvanları putlarına kurban etmekten bahseden bulgular çoktur. Kan Akıtmak, ötede bir tanrıya inananın önemli bir davranış biçimidir. Kan akıtıyor! Melaike; “kan akıtan ve fesad edenlerden mi halife yapacaksın?” demedi mi? Şimdi bu tarihi tespitten Hz. İbrahim aleyhisselam zamanına uzanalım. Bildiğiniz o kıssa: Hz. İbrahim aleyhisselamın oğlu oluyor ve daha önce söz verdiği üzere eğer öyle bir varlığı olursa, öyle bir şeye sahip olursa onu Allah’a feda edecek, kurban edecek! Oğul, evlad! Olduktan sonraki hâlle, olmadan önceki hâl aynı olur mu? Olduktan sonra ona bağlılık, bağımlılık, sevmek… Ki Rasul soyu devamında bir yavru, o kapsamda bir çocuk, öyle bir özelliği var, nasıl hayretle bakmasın yavrusuna! Bu işi unutuyor, yani sümen altı gibi bir şey oluyor. Ama sevgisi coştukça hatırlatılıyor: “İbrahim, hani sözün vardı?” Terliyor hep. “Ya İbrahim, hani sözün vardı?” Fakat meseleyi halledecek noktaya getiremiyor. Kolay bir iş değil, Allahım muhafaza ediverir inşaAllah, Rasullerin imtihanları akıl alacak, akla havsalaya sığacak iş değildir. Hz. Yunus aleyhisselamı hatırlayın. “La ilahe illa Ente Subhaneke inniy küntü minez zalimiyn”i biz ne kadar kolay söylüyoruz. Ama Enbiya-87. ayet ne diyor: ”Zulmetten kıvranarak nida etti. Sallamayacağız, sıkıştırmayacağız sanmıştı. Zulmetten kıvranırken nida etti; La ilahe illa Ente Subhaneke inniy küntü minez zalimiyn.” Allahım cümlemizi muhafaza ediver, cümlemize merhamet ediver. Nihayet Hz. İbrahim’e mübarek yavrusu; “ey babacığım, böyle bir sözün var, ben hazırım” diyor. Ve bu işi yerine getirmek için gidiyorlar. Hz. İbrahim iş kolay olsun diye bilenmiş bıçağını aldığında ona bir koç hediye ediliyor; “İbrahim bunu kurban et” deniyor. Bu yaşadığıyla o vazgeçmeyi öğrendi, önemli ve zor bir sınavla vazgeçmeyi yaşadı. Düşünmesi bile bizi ürküten bir sınavla Allah için tanrısal bir şeyden vazgeçebilmeyi öğrendi, Allah için nefsine cimri davranmayı öğrendi. Dünyalık nefsinin isteğini kesti, ona cimri davrandı. Allah yoluna takas yaptı! O zaman ona kesme işi için yaratılmış koç hediye edildi, bu işi zahiren yapması için koç önerildi. Bize de bir iş öğretiliyor. Bu işin zahiren yapılacak yanı o iş için yaratılmış olanı kesmektir! Yavru o iş için yaratılmadı, ama koç zaten kesmek için yaratılmıştı. Kurban keserken bu vazgeçmişliğini yaşa da sendeki Hayvani Yapı’yı, sendeki zulmeti, Nefsin Şerri’ni kes: Sendeki hayvanı kes! Zahiren koçu, bâtınen sendeki hayvanı kes! Kes ki o bu tür arzu ve isteklerde bulunmasın! Allah için vazgeçebil! İbrahim aleyhisselam vazgeçti! O korkuyu yaşadı ve korkusu kalktı, yavrusu onun oldu! Mesele yavruyu almak değil ki. Bu olaydaki bir şey de şudur: Zahiren hayvanın kesimi, batınen kişideki kurban etme, kan akıtma olgusunun yanlışından kurtarılması! İnsanlık tarihi boyunca gelen bu olguyu yanlıştan kurtaralım diye kesilmek için yaratılmış olan hayvanı kesiyoruz. Oysa ayet diyor ki kestiklerinizin eti ve kanı Allah’a ulaşmaz, takvanız ulaşır. Demek ki zahiren yaptığımız bu işin kanı değil, o işi yaparken bâtınen vazgeçmişliğimiz (ilan ettiğiniz ilahtan sıyrılış) Allah’a ulaşıyor. O ilahtan korunmak ve kurtulmak için yaptığınız gayretler, bu takva, Allah’a ulaşır.
YANLIŞ UYGULANMAYA MÜSAİT OLAN KURBAN ETME ANLAYIŞI’NIN DOĞRUSUNU MUHAFAZA EDİYORUZ
Özetlersek: Biz kurban kesmekle, önemli bir ibadeti Efendimizin Sünneti olarak yerine getirirken, yanlış uygulanmaya müsait olan Kurban Etme Anlayışı’nın doğrusunu muhafaza ediyoruz. O olgu bizde var ve her an yanlışa sapabilir. Tanrısal hal o kadar kuvvetli ki yanlış bir kurban etme âdeti her an hortlayabilir. Bu önemli ibadetle, onu doğru yerde tutacak davranışı zahiren yapıyoruz; yapmak gerekiyor! Ama zahiren yaptığımız o iş Allah’a ulaşmıyor. Zahir dünyanın işi! Allah’a ulaşan onu yaparken kendimizde yok ettiklerimizdir, vazgeçmişliktir, takvadır! Birçok ibadetteki gibi, Kurban keserken de “Allahım, Haniyf olarak yöneldim (inniy veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda haniyfen) ayetlerini okuruz. Bu ayetler takva halimizi anlatır, “Ben Haniyfim” halini anlatır. Demek ki, her işte olduğu gibi bu işi yaparken de “nasıl yöneldiğimiz” Allah’a ulaşıyor. O önemli…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti