Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

Türkmen Adı Ve Müslümanlık

Nasıl ki Türk adı ile Müslüman adı arasında bir özdeşleşme varsa, Türkmen adı ile Müslüman sözcüğü arasında da bir başka özdeşleşme vardır. Türkmen adı, “Türk-i îman”, iman etmiş, Müslüman olmuş Türk ve emin, güvenilir manasında (Türk-i emin= Türkmen) “kendisine her konuda güvenilen Türk” manasına gelir.
Seyhun (Siriderya) boylarında oturan Oğuzlar arasında X. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’in yayılması sonucu ortaya çıkan Türkmen tanımlaması, Mâverâünnehirli yerli Müslümanlar tarafından İslâmiyet’e giren Oğuzlar için Gayri Müslim Oğuzlardan ayırt edilmek üzere kullanılmıştır. Türkmen adının yerlilerce “Müslüman Türk” anlamında yaygınlaşması bu addaki topluluğun İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk kavmi olmasıyla ilgilidir. Türkmen kelimesinin nereden geldiği konusunda başlıca iki görüş vardır. Bunlardan birine göre Türkmen, Türk adı ile Farsça “mân”dan (mânend) gelmiş olup “Türk’e benzer” demektir. Bîrûnî bu fikirde olduğu gibi Kâşgarlı Mahmud da Türkmen adının bu şekilde açıklanmasıyla ilgili bir hikâye anlatır. İkinci görüşe göre Türkmen, “Türkü’l-îmân”dan (تركالإيمان) gelmektedir. Tarihçi İbn Kesîr’in ileri sürdüğü bu görüş XV. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Mehmed Neşrî tarafından da benimsenmiştir. İbn Kesîr, Tuğrul ve Çağrı beylerin büyük bir güç ve itibar kazandığını, Müslüman olan Türklerin bunların etrafında toplandığını ve bunlara Türkü’l-îmân denildiğini, halkın Türkmen adını verdiği bu topluluğun aslını da Selçukluların (Selâcika, Benî Selcûk) teşkil ettiğini kaydeder (el-Bidâye, XII, 48). Bugün ise Türkmen adının sonundaki “-men”in mübalağa eki olduğu (kocaman, azman) söylenerek “öz Türk” mânasını taşıdığı üzerinde durulmaktadır. (Faruk Sümer, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 41)
Selçukluların ve garp Türklerinin esasını teşkil eden Oğuz veya Türkmenlere dair tarihî kayıtlar onların Moğol tipinden çok uzak ve îranlılara yakın ırkî vasıflar arz ettiğini belirtirler. Reşideddin Oğuzların Türkmen adını aldığını, eskiden bu ismin mevcut bulunmadığını ve onların Karluk, Kalaç, Kıpçak, Kangh, ve Uygurlardan ayrıldıklarını bildirdikten sonra “Bütün Türk şubeleri şekil ve lehçe itibariyle, birbirlerine yakın ise de, her ülkenin hava ve suyuna göre vücut, sima ve şivelerinde bazı farklar” husûle geldiğini anlatır. Nihayet Türkmen adını izah ederken de “Oğuzlar kendi ülkelerinden Mâverâünnehr’e ve İran ’a gelince buralarda nesilleri çoğaldı; iklim, hava ve su te’siri ile tedricen Tacik (Acem)lere benzediler. Fakat tam Tacik biçimini almadıkları için de İranlılar onlara ‘Türk-m ânend’ (Türke benzer) adını verdiler. îşte Türkmen ismi bu suretle meydana çıktı” mütalaasını ileri sürer (Turan,1969, c.1, s.29).
Türkmen adı hakkında yapılan bu izah şüphesiz bir halk etimolojisinden başka bir şey değildir. Fakat bu kayıt, XIII. asırda, Oğuzlar ile şark Türkleri arasında bir sima farkı olduğunu, birincilerin Farslara daha yakın bulunduğunu göstermek bakımından çok mühimdir. Zira Reşided-din’in görüşüne aykırı olarak Oğuzların muhacereti ile coğrafya, iklim ve zaman bakımından XIII. asırda bir değişikliğe uğramaları mümkün değildi. Çünkü Sır nehri-Hazar arası Oğuz yurdu ile Mâverâünnehir, Iran arasında mühim bir iklim farkı bulunmadığı gibi ciddî bir ırkî karışma da bahis mevzuu değildir. Kâşgarlı Mahmud, Oğuzların Türkmen adını almasına dair, İskender istilâsı ile alâkalı, uzun bir hikâye anlatırken onların uzun saçları olduğunu ve Türklere ait alâmetleri bulunduğunu ve bu sebeple “Türkmen” (Türke ben ¬zer) adını aldıklarını söyler ve Reşideddin’in izahını iki asır önceye çıkarmış olur”. Böylece bu kayıt Oğuzlar ile şark Türkleri arasında, birincilerin kendi yurtlarından göçmelerinden önce de, bir sima farkı bulunduğunu meydana kor. Bu vesika Oğuzların simasında iklim, zaman ve karışmaların bir te’sir yapmadığını gösterir. Esasen İslâmiyeti kabul eden bazı Oğuz ve Karluk boylarına, daha X. asırda, Türkmen adı verildiğini, Oğuzların şarkında bir “Müslüman Türkmen ülkesi” ve Çu vadisinde de bir “Müslüman Türkmen hükümdarı” mevcut bulunduğunu İslâm coğrafyacıları bildirmektedir. Kâşgarlı Mahmud Müslüman Oğuzlar gibi Müslüm an Karluklarında Türkmen ismi ile isimlendirildiğini söylemekle bunu te’yid eder.

Bu hususta daha sarih bilgi veren Mervezî İslâm dünyası ile komşu olan “Oğuzların bir kısmı Müslüman olunca Türkmen adını aldı ve onlarla Müslüman olmayan Türkler arasında savaşlar başladı” der. Böylece Türkmen adının Oğuzlara muhaceretten önce verildiği, ismin farsça “Türk-mânend” gibi halk etimolojisi ile değil Türkçe tafzil (üstünlük-fazilet, büyüklük) “men” eki ile meydana geldiği, Müslüman Oğuzları ifâde eden “İman etmiş Türk” (Türk İmân) izahının da bir yakıştırma olduğu meydana çıkar (Turan,1969. c, 1, s.30).

  1. yüzyıldan itibaren “Türk” adının yanında “Türkmen” adı da kullanılmıştır. Bu ad için Kaşgarlı Mahmud şu açıklamayı yapmaktadır: “Sen kimsin” anlamına olan “kim sen” denir; buna “Türkmen” diye cevap verilir, “ben Türküm” demektir (Kaşgarlı Mahmud, 1992, Divanü Lûgat-it-Türk, I,s.353. Ankara) Dolayısıyla bu isim Kaşgarlı Mahmud’un açıklamasından da anlaşılacağı üzere tekil olarak kullanılmıştır. Tıpkı Türk adında olduğu gibi, hem tekil hem de çoğul olarak kullanılmaya başlanmıştır. “Türk” adının yanında “Türkmen” adının kullanımıyla birlikte Oğuzlara “Müslüman Türk” anlamında “Türkmen” denilmeye başlanmıştır. (Sümer, F. 1992, s.79) Türkmen adı zamanla daha da yaygınlık kazanarak, 13. yüzyıldan itibaren Oğuz adının yerini almıştır.(Sumer, 1992, s.79) Türkiye Selçukluları devrinde Türk ve Türk toplulukları için hem “Türk”, hem de “Türkmen” adı kullanılmıştır. Yerleşikler için “Türk”, konar – göçer hayat yaşayanlar için “Türkmen” adı ön plana çıkmıştır. Osmanlı döneminde de Selçuklu döneminde olduğu gibi, “Türk” yerleşik ve şehirli “Türkmen” ise şehirli olmayan, konar-göçer hayatın temsilcisi idi (Koca, 2003, s.47)

Araplar tarafından Oğuzlar’a takılan “Türkmen adı, “Türkî Emin-Kendisine her konuda güvenilen Türk”  anlamına da gelmektedir. “ Bilhassa “Türki emin: Kendisine her konuda güvenilen Türk” mânası, Türk’ün tarihi misyonuna daha denk düşmektedir.

 

KAYNAKLAR:

Bice, 2013, https://hayatibice.net/?p=188).

Dönmez, S. (tarihsiz) Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” İdeali ve Türk Devlet Felsefesi,www.academia.edu)

Eröz, M. (1996).Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz,1. Baskı.  Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı.

Gökalp,  Z.  (1966 ve 1996) Türkçülüğün Esasları, Sadeleştiren: Cengiz Han, İstanbul: Kamer Yayınları.

Hanif,  F.1979).Urduca yayınlarda Atatürk, Ankara: Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları

Kafesoğlu, İ. (1992). Türk Dünyası El Kitabı. Cilt, 1. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay.

Kaşgarlı Mahmud, 1992, Divanü Lûgat-it-Türk, I,s.353. Ankara

Koca, S. (2003), c.II, Türk Kültürünün Temelleri, II, Ankara: Kültür Yayınları,

Sümer, F. (1992), Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı yayını.

Sümer, F. TDV İslam Ansiklopediasi, c. 41

Şükrü Haluk Akalın, Ebu’l Hayr-ı Rûmî, Saltukname I, II, III, Kültür Bakanlığı Yayınları, 3. Baskı, Ankara 1990.

Turan, O. (1969) Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Türk Dünya Nizamının Millî İslâmî ve İnsânî Esasları, cilt I, İstanbul Turan Neşriyat Yurdu.

Turan, O. (1993), Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

Türkeş, A, (1975) Temel Görüşler, Dergâh Yayınları

Türkeş, A. (1978). Dokuz Işık, İstanbul: ÜL-KOR Kitap Evi

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti