Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Ve Allah Bir Misal Verdi 22

“Amentü Billahi” demiş ve duniHİ algı ve zann’larına sırtını dönmüş bir kişi bir duniHİ ilahı dost edinir, onu takdir eder, fikirlerini över ve tavsiye ederse bu durum Allah’a karşı bir ilahı desteklemek olur ki bu hal şirk sınıfındadır ve Kur’an bu davranışları birçok ayette kınamıştır (Bakara-107; Nisa 123; En’am-51; A’raf-3 …). Bu konuda ölçüyü Tevbe (23) ayeti koymuştur: “Ey, iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”

Rabbimiz, Maide (55, 56)’da “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasulüdür ve iman edenlerdir ki, onlar salâtı ikame ederler ve rükû halinde zekâtı verirler. Kim Allah’ı, Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki), üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” buyurarak “Amentü Billahi” diyenin kimleri dost edineceğini açıklamıştır. Al-u İmran (28) ile de “Kâfirleri dost edinirseniz Allah’la dostluğunuz kalmaz” diyerek bizi uyarmaktadır.

Esasında bu mesele şöyledir: “Amentü Billahi” diyenin Allah’ı sevmesi, dost edinmesi ve Allah’ın da “Amentü Billahi” diyerek bu imana uygun hayat tarzı oluşturanları dost edinmesi, kulun yaratanını sevmesi ve Yaratan’ın kulunu sevmesidir. Oysa duniHİ bir ilahın yine duniHİ bir ilahı sevmesi, ilahların birbirlerini dost edinmeleridir ki; ilahlar ilahlık vasıfları gereği yüzünden dost olamazlar (Enbiya-22, Mü’minun-91, İsra-42). Bu gerçek sebebiyle duniHİ ilahlar yaşanılan hayat olayları içerisinde asla bir araya gelemez ve cemaat olamazlar (Haşr-14).

Kulun Yaratan’ını, kendisini Yaratanın dışı var sanarak kendisini de bu dış kısma konuşlandırma yanlışını yapmadan sevmesi ve dost bilmesi ve Yaratan’ın kulunu sevip dost edinmesi tanımlarındaki hisler, ilahların birbirlerini dost edinmelerindeki hisle bir ve aynı veya benzer olabilir mi? Elbette ki, olamaz. İlah iddialıların birbirlerini dost edinmesi ve sevmesi hissiyatı bu sebepten nefret kulvarındadır ve sevgi diye tanımladıkları hisler nefret dereceleri olarak zuhur eder. Kur’an bu nefrete “ĞILL” der ve inananların bu ğıllden korunmalarını, aksi takdirde ğıll ile cennete girilemeyeceğini bildirir (Hicr-47; A’raf-43; Haşr-10).

DuniHi bir ilahın yine duniHİ bir ilahı dost edinmesi, ancak ilahlık menfaatleri çerçevesinde iyi geçinmeleridir. Bu kendilerini dost zannettikleri halleri de ahirette birbirlerine karşı düşmanlığa dönüşür (Zuhruf-67).

DuniHİ ilahlar nefretin dışında olan gerçek sevgiyi bilemezler ve yaşayamazlar, çünkü Allah bu sevgiden hain ve nankörü mahrum eder (Hac-38). Billahi anlamda iman eden ve bu imana uygun hayat tarzı oluşturanlarda ise Rahman bir sevgi oluşturur (Meryem-96). İşte kul Yaratan’ını bu sevgiyle sever ve dost bilir; duniHİ dost edinmekten kendilerini koruyan bu müttakiyler için ahirette bir korku yoktur ve mahzun da olmazlar (Zuhruf-68).

Bu açıklamalar çerçevesinde Ankebut (41, 42) ayetlerindeki misale dönecek olursak; duniHİ algının zann’larını malzeme yaparak kendilerine sığınak, barınak, ev yapan duniHİ ilahların malzemeleri zann olduğu için yaptıkları barınakları da zann’dandır, yani yok hükmündedir. DuniHİ algının kuvveti ve inandırıcılığı o kadar kuvvetlidir ki; bir iman edenin imanından daha inandırıcı ve kuvvetlidir. İman eden tehlikeye düşerek iman ettiğinden ve iman ettiği şeylerden tereddüde düşebilir ki, Allah bütün biz inananları bu durumdan daim koruyuverir inşaAllah (Âmin).

Ama duniHİ algıda olan ve bu algının ısrarcı ve inatçısı olan insanlar zann’larından dolayı hiç tereddüt yaşamaz. Dolayısıyla duniHİ algının oluşturduğu zann’ları malzeme yaparak inşa ettiği ve Kur’an’ın “YOK” hükmündedir” dediği bu sığınak o duniHİ ilah için çok gerçektir. Rasul ve Nebilerle Rabbimiz biz inananlara “duniHİ algı”yı tanıtmamış olsaydı bizlerin de durumu bu duniHİ ilahlar gibi olurdu, zann’larımızı tam gerçek sanarak hüsrana uğrayanlardan olurduk. Hz. Âdem (AS)’ın duası tam da bu noktayı içermektedir: “Rabbena zalemna enfüsena ve in lem tağfir lena ve terhamna lenekünenne minel hasiriyn (A’raf-23).” Yani mealen Hz. Âdem (AS) diyor ki: “Rabbimiz, aslı olmayan zannlarımıza göre davranarak nefsimizin hakikatine uymayan fiiller ortaya koyduk ve böylece nefsimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.” İşte Ankebut (41, 42) inananlara diyor ki; “DuniHi ilahlar zann’larından oluşturdukları barınak, sığınak veya evleri çok gerçek zannedebilirler, ama siz bilirsiniz ki, öyle bir ev veya barınak yoktur, tamamen yalan üzerine kurulu bir ham hayaldir. Onlar esfele safiliyn formatın tuzağına düşmüşlerdir, ancak siz kendinizi koruyun ve duniHİ algı tuzağına düşmeyin.”

DuniHİ ilahların bu evleri örümceğin evi gibidir. Ev tipleri içerisinde var mı yok mu belirsiz olan, en zayıf ev örümceğin evidir. Ancak bu varlığı gözükmeyen ev içine düşenleri avlar ve yem yapar. İşte duniHİ ilahların zann’larıyla oluşturdukları evleri de aslında yoktur, ama onu gerçek zannedip korunmak için içine girenleri de avlar ve cehenneme yollar. Keşke onlar da bilselerdi! Ancak onlar Muhtariyeti Tercih Gücü yetkileriyle bilmeyi tercih etmediler ve bilmeyenlerden oldular. Böylece, Rabbimiz onlara dünya hayatında mühlet verir ve küfrünüzle biraz yararlanın (Zümer-8); artık dilediğiniz duniHİ şeye kulluk edin (Zümer-15), ancak Allah duniHİ ilahların her yaptığını bilir, onların hangi duniHİ güçler ilan ettiklerini de bilir. Oysa mutlak güç sahibi Allah’tır, bu yaşananların hikmetini oluşturan da Allah’tır; çünkü Allah Aziyzül Hakiym’dir (Ankebut-42).

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER