Nöbetçi Eczaneler
29 Temmuz 2011 Cuma 03:00:00 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bu ülkenin en batısındaki vergisini ödüyorsa en doğusundaki de vergisini ödeyecektir. Vergisini ödemediği zaman bedelini ödemek durumunda kalır.” dedi. Erdoğan, BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın “Vergi vermeyeceğiz” açıklamasıyla ilgili görüşlerinin sorulması üzerine “Aklın, mantığın kabul edeceği bir soru değil. Türkiye 780 bin kilometre karesiyle, 74 milyon vatandaşıyla bir bütündür. Kimse bu ülkenin bütünlüğü üzerinde herhangi bir operasyona giremez. Kimse küçük akıllarıyla bu ülkenin bütünlüğünü parçalama gayreti içerisine giremez. Bu ülkenin en batısındaki vergisini ödüyorsa en doğusundaki de vergisini ödeyecektir. Vergisini ödemediği zaman bedelini ödemek durumunda kalır. Kimseye bir ayrımcılık bu ülkede yapılamaz. ‘Vergi vermeyeceğim, merkezi yönetim bana ayrıca destek verecek’, yağmacı hasanın böreği nerede böyle. O zaman adil devlet nerede olacak?” şeklinde konuştu.
Başbakan’ın bu sözleri üzerine “Yağma Hasan’ın böreği” gündeme oturdu.
Afyonkarahisarlı merhum Osman Çizmeci-ler’in “Ünlü Deyimler ve Öyküleri” isimli kitabındaki “Yağma Hasan Böreği” deyiminin hikayesi aklımıza geldi.
Yine merhum bir Afyonkarahisarlı olan Rifat Kastaş’ın sahibi olduğu Kastaş yayınlarınca yayınlanan bu kitapta pek çok deyimin öyküsü ile birlikte bakın “Yağma Hasan’ın böreği” deyiminin hikayesi nasıl ele alınmış:
Bu deyim, herkesin pay aldığı, çıkar sağladığı bir sömürü kaynağı anlamında kullanılan bir deyim.
Fatih Sultan Mehmet, otuz iki yıllık bir saltanattan sonra, gizli tuttuğu bir sefere çıkmak üzere iken yaşamını yitirdi.
Padişahın ölümü bir süre gizlendi. Bu arada söylentiler çıkmış, Yeniçeriler kızmış, işin aslını öğrenmek istiyorlar, Sadrazama yükleniyorlardı.
Ocak ağalarına:
Padişahın naaşı gizlenmiş neden? diye soru-yorlardı. Ocak ağaları da bu konuda fazlaca bir şey bilmediklerinden inandırıcı ve yatıştırıcı bir cevap veremiyorlardı. Padişahın ani olarak hastalanması ve sonra da ağırlaşması halktan ve askerden gizli tutulmuştu.
“Padişah rahatsızdır, hekimler padişaha hamam yapmasını tavsiye etmişlerdir. Fakat Gebze’de uygun hamam bulunmadığından İstanbul’a getirilip hamam ettirilecektir…” şeklinde yalanlarla etraf avuturken, Fatih’in naaşı kapalı bir araba içinde İstanbul’a getirilmişti.
Sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa bir taraftan Şehzade Beyazid ile Şehzade Cem’e birer ulah çıkarıp acele İstanbul’a gelmelerini bildirmişti.
Sadrazamın bir tedbir olmak üzere Gebze ile İstanbul arasındaki haberleşme imkanlarını kestirmesi, haberi gizli tutması da fayda etmemişti. Fatih’in ölümü nihayet duyulmuş ve kıyamet o zaman kopmuştu.
Bahane arayan azgın Yeniçeriler aldatıldıklarını ileri sürerek emir dinlemez olmuşlardı. Bütün amaç ve düşünceleri yağmacılık idi. Hepsi de Pendik’ten kayıklara binerek, ekin tarlasına hücuma koşan çekirgeler gibi İstanbul’a gelmişlerdi. İstanbul’da halk dehşet içinde kalmıştı. Ortalık tamamen karışmıştı.
Herkes canından ve malından korkuyordu. İstanbul’a ayak basan yeniçeriler, ilk iş olarak, kendilerini aldatan Sadrazam Karamani Mehmet Paşa’yı intikam hırsı ile parçaladılar. Konağını yağma ettiler. Daha sonra da şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı yağma ve talan etmeğe başladılar.
Kimsede onlara mani olacak cesaret yoktu, aksi halde kafası oracıkta koparılırdı. Çarşılar, dükkanlar kapanmış, halk evlerine saklanmıştı. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar, daha büyük bir yağmaya daldılar. Bu arada Hasan adında bir yeniçerinin işlettiği bir börekçi dükkanını da yağma eden Yeniçeriler işin aslını öğrenince; “Oldu bir kere” dediler.
“Yağma Hasan’ın böreği” diye yemeye devam ettiler.
Bu kargaşa, Şehzade Beyazıt’ın İstanbul’a gelişine kadar sürdü.
Allah bizi kargaşalı günlerden korusun…
