Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ZELZELE GÜNLERİ

Hayat bir öğrenme süreci, bir ders, bitmeyen bir tecrübe ediş… Dersteyiz ve öğreniyoruz; doğumla, ölümle… Birey olmakla, sosyalleşmekle… Sevinçlerle, mahzunluklarla… Hep devam eden bir öğrenmedeyiz, dersler alıyor, tecrübeler ediniyoruz; bu hayat boyu devam ediyor.
Tarifi zor bir deprem yaşadık, yaşıyoruz, sabırla, metanetle. İnananlar olarak rahmet, şifa ve kolaylık dualarımızı kavlen ve fiilen yapmakta, “ne dersler çıkarmalıyım?” diye ibret nazarıyla olayları, öncesini ve sonrasını analiz etmeye çalışmaktayız. Bu süreçte bilimsel verileri uzmanlarından daha bir dikkatle dinleyip farkındalığımızı ve davranışlarımızı en ileri duruma getirmeye önem veriyoruz.
Evet, ders çıkarmayı (eskilerin deyimiyle ibret almayı) hayat tarzı haline getirenler bu sarsıcı süreçten mutlaka yeni ve önemli öğrenmeler yaşayacak, tecrübeler edinecektir. Bunlar elbette bilimsel verilere dayalı olacak ve hayattaki rolümüze göre yetki ve sorumluluklarımızı daha önemseyerek, “ne olacak canım, bu kadar ihmalden bir şey olmaz” gibi boş vermişliklerimize çeki düzen getireceğiz. Bunları inanan inanmayan herkes yapacak. 7 Şubat’ın ilk saatleriyle birlikte ülkemizde hemen herkes aldığı haberle birlikte hayat rutinindeki dert dediklerini, sızlanmalarını, şikayetlerini unuttu, rutinleri bir anda devre dışı kaldı. Kur’an ayetlerinde “bir fırtınaya maruz kalmış gemidekiler” gibi, o zorluğun aşılması dışında bir gündem kalmadı. Elbette, olay anındaki yardım, empati, hüzün halleri önemli ama fırtına sonrasındaki halimiz belki daha önemli… Bilim diline göre bir doğa kanunu, inananlara göre Rabbimizin yeryüzündeki bir sünnetullahı (yeryüzüne ait bir mekanizması) olan deprem güçlü bir öğretmenlik rolüyle hem öğretiyor hem de sınavını yapıyor. Var zannettiklerimizle ilgili, bilimsel verileri önemsememizle ilgili, malımız mülkümüz, işimiz gücümüz, kariyerimizle ilgili, bağlandıklarımızla ilgili… Biz yazımızda depremi, teknik, bilimsel, bireysel ve sosyal boyutlarıyla ile değerlendirmeyeceğiz; afet yönetimi, deprem psikolojisi ve diğer fiili durumlarla ilgili bir yazı yazmayacağız.
Ancak bir inanan olarak çıkarılması gereken idrak derslerimiz için önemi sebebiyle Zilzal (zelzele, sallanış, altüst oluş) Suresi’ni birlikte hatırlamaya, tefekkür etmeye çalışacağız. Çünkü her sure ve ayet gibi bu sureyi de yeterince tefekkür edip etmediğimiz herkesin kendine soracağı bir soru.
Biz şimdi gelin “deprem, sarsıntı, alt üst olma” gibi anlamlara gelen bir isme sahip Zilzal Suresi’ni yeniden hatırlamak, tefekkür etmek, manasına ve manasal açılımına talip olmak, böylece sureyi hayatımıza daha güçlü ve geri dönüşsüz şekilde almak duasıyla suremize bakalım.
Zilzal Suresi
1. Arz (yeryüzü ve beden) şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında…
2. Arz ağırlıklarını dışarı çıkardığında…
3. Ve insan (yüksek bir telaş, endişe, hayret yaşayıp da) “Ne oluyor?” dediğinde…
4-5. Senin Rabbin ona vahiy ile (olan olaylara ait) haberleri söyler…
6. O gün insanlar, gruplar hâlinde çıkarlar ki amellerinin (çalışmalarının, hayat tarzlarının) sonucunu görsünler…
7. (Böylece) kim zerre ağırlığınca hayır (Hak idrakla, Billahi imanla iş) yaparsa (yapmışsa) onu görür.
8. Kim de zerre ağırlığınca şer (dunİHİ algı ile batıl bir iş) yaparsa (yapmışsa) onu görür.
Zelzele Sûresi’nin zâhiri ilk mânâsı böyledir ama diğer surelerdeki ayetler ve hadisler ışığında başka zahiri manaları da tefekkür edilebilmektedir…
Kıyamet ahvalini anlatan sure, Efendimiz (SAV)’in “Kişi ölümü tadınca kıyameti kopar” hadisi ışığında kişinin kıyameti olan ölüm hâli ile ilişkilendirilerek şöyle de tefekkür edilebilir…
Beden kendisini işlevsel yapan canın (nefsin) onu bırakıp gitmesi esnasında şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında; bedendeki ağırlık noktası (kayıtlı hissetme duygusu, can, nefs, kendinde kendine göre var olan) açığa çıka çıktığında; kayıtlı hissetme sebebiyle oluşan insan bilinci bu değişikliği hissedip, görüp, yaşayıp da “buna ne oluyor?” dediğinde; kişi dünya hayatında iken kendisine verilen Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi ile bedenin kullanarak neler yapabileceğini ve artık neleri yitirdiğini, ömrün ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlar, çünkü Rabbi ona bütün bunları vahyetmiş, vahiy ile öğretmişti(r)… İşte her bir nefs ölümü tattığında (moleküler bedenini terk anında) daha önce tüm yaptıklarını ve neticelerini göreceği kendi kıyametini yaşar… Sonuçta kim zerre ağırlığında bile hayrı (Billahi iman ve salih amele dayalı hayat piksellerini) ve sonuçlarını görür… Kim de zerre kadar şer (duniHİ algıyla, müstakilen varım ve muhtarım iddiasıyla, ilahlık hissiyatıyla) duygu, düşünce, fiil ve davranış gerçekleştirmişse onu karşısında görür…
Bazı hadis kitaplarında Efendimiz (sav)’in “ölmeden önce ölün” önerisi geçer (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:29) k, her dönemdeki Ehlüllah bu hali çok önemsemiştir. “Ölmeden önce ölmek” bakışıyla da sure şöyle tefekkür edilebilir:
Mevcudat (var görünenler) idrakteki şiddetli sarsıntı ile yeniden tanı(mla)nmaya (batıl idrak kaybolmaya, eşyanın hakikati ilmel yakin, aynel yakin yaşanmaya) başladığında… Gerçek VAR’ın Allah olduğu, kendisi dahil tüm yaratılanların Allah’ın ilminde dilenilmiş suretler (emirler) olduğu fark edildiğinde; mevcudattaki bu ağırlık noktası zâhir olmaya başladığında; insanın müstakilen var ve muhtar sandığı kendi varlığı ve diğer varlıklara ait bu zann yok olmaya (yaratılan ilmi suretlere yapıştırılanın zanni etiketler olduğu anlaşılmaya) başlandığında, Gerçek VAR’a göre bunların YOK hükmünde olduğunu hissen yaşamaya başlayan insan “ne oluyor böyle?” dediğinde… İnsana, gerçek şirk nedir, kendisine veirlen “BEN” deme emaneti nedir, “Muhtariyeti Tercih Gücü” yetkisi nedir, mühlet nedir, varlığın hakikati nedir, “Müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah” manasına iman nedir, gerçek mütekebbir kimdir ve mütekebbirlik nedir, bütün bunları anlatan kitap nedir gibi mânâlar kendisine öğretilmeye, bu manalar onda açılmaya ve insan bu manalar doğrultusunda bir hicrete (yer değiştirmeye, alt üst oluş yaşamaya) başlar… Bütün bunlar Rabbinden (çok büyük bir ikram olan) vahiy ile ona (Efendimiz SAV ile, Kur’an’ımız ile, bunların manasal açılımlarını anlatan Hakk Veliyullah olan zatlar ile) bildirilir, bildirildi… Nihayet kişi bunu hisseder, fark eder… Sadık bir mümin olarak ölmeden önce ölmüşlük halini yaşayanlar şimdi bu idraklarıyla daha önce neleri nasıl yapmış olduklarını ve bunların hikmetini Biiznillah fark etmeye başlarlar da kimden zerre kadar hayır (Billahi algı ve Billahi hal ile yaşantı) meydana geldiyse onun neticesinin görüldüğünü, kimden zerre kadar şerr (duniHİ algı ve zanlarına dayalı iş) meydana geldiyse onun görüldüğünü bilir ve yaşarlar….
Sure biz inananlara fiziksel sarsıntı, deprem, ölüm anı ve kıyamet üzerinden ders çıkararak idrakımızı sallayıp kazanmamızı öğretiyor. İlahlık hissiyatlı idrakını salla, yıkılsın onlar da Hakk idrak açığa çıksın diyor; yani Kelime-i Tevhid idrakı ve yaşantısına yol açmamızı, izin vermemizi istiyor.
1. Ayet, zelzelenin arzı sallayarak yeri alt üst etmesinin insan için sancılı ve zor olduğunu, insanın aynı süreci ölüm anında yaşayacağını, kolay ve güzel bir ölüm için Vakıa Suresi 88-91. ayetlerde bildirilen gruplar içerisine girmemiz gerektiğini, nefse verilen yetkiler ve imkanların kalkıp da dünya yaşantısına dair bağların koptuğu anda acı, hasret ve ızdırapla şiddetli bir sarsıntı yaşamayalım diye bizi uyarmaktadır: Ölüm anındaki hal böyle, yaşarken bu hali çokça tefekkür ediyor musunuz? Ölüm sarsıntısını da tıpkı bugünlerdeki bu ağır depremleri, bu sarsıntıları yaşayanlar gibi tefekkür edin! “Ölmeden önce ölünüz” tabirinin bir manası da budur. Rabbimiz bize şu günlerde bazı kullarımın hakkal yakin yaşadığı bu hali ölmeden önce fark edin ve yaşayın diyor. Ölürken fark ediş çok geç olabilir; bitti her şey, tekrar dönüş yok. Ne yapacaksınız? “Allah’ım ben seni hakkıyla tanıyıp da gereği gibi yaşayamamışım, şimdi anladım, bana bir fırsat daha” mı diyeceksiniz? Böyle diyenlere verilecek karşılığı ayetlerden öğreniyoruz! Çok acı… İşte bu sıkıntılı hali yaşamamak için yaşarken Gerçek VAR olan, Müstakilen VAR ve muhtar olan Allah’ı doğru ve iyi tanımamız ve o tanıyışa göre de yaşamamız gerekiyor. Her şey ve herkes bir gün şiddetli bir sarsıntıyla sarsılacak, kanunlar böyle… İdrakte yanlış ve batıl düşüncelerle bu hali yaşamaktan korkmalıyız. Yaratılanların Allah nurunun yansımaları olduğunu, var görünenlerin Allah esmalarından oluşan kompozisyonlar olduğunu, insanın kendisi dahil tüm varlıkların Allah’ta Allah’tan Allah ile birer ilmi suret olduğunu fark ederek yaşamak… Bu hakikat ile var görünenlere yüklenen zanni etiketler yok olmaya, gerçek VAR olan vechullahı ile görülmeye başlar. İdrakimizde yaşayacağımız bu zelzele bize Hak yolda ilerleme kapısı açar inşaAllah.
Böylece insan Rasulullah (sav)’e gelen vahyi doğru anlamaya başlar da ona hayr netleşir, şer netleşir, her ikisini de net, somut görür. Ve bunu yaşayan insan teslimiyetle Rabbimiz Allah’a sığınır…
“Bismillahillezi la yadurru ma’a ismihi şey’ün fil ardı vela fis semai ve hüves Semi’ul Alim. Allahümme inni euzü bi rıdake min sehadıke ve bi muafetike min ukubetike ve euzü BİKE MİNKE… La uhsi senaen aleyke ente kema esneyte ala nefsike (âmin)…”
“İsmi ile arzda ve semada hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah adına (sığınıyorum). O işiten bilendir. Allahım, gazabından rızâna, azâbından affına sığınırım; senden sana sığınırım. Ben seni hakkıyla ihsa edemem, Sen kendini nasıl sena etmişsen öylesin.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti