Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ADALETİN VE HAKKIN HAKİM OLMADIĞI BİR DEVLET YAŞAYAMAZ

Muharrem Günay 10 Nisan 2014 Perşembe 03:00:00
  Bir millet sadece milli kültür ve kimliğinden uzaklaşmakla değil aynı zamanda ahlak ve adaletten ayrılmakla, zulme seyirci kalmak ve alkışlamakla, zalim devletlerle işbirliği yapmak ve onların zulmüne destek olmakla da tarih sahnesinden silinir gider.
“Bir millet, şaref-i İslâm ile müşerref olmuş olsa dahi, eğer zulüm ve haksızlık yollarına sapar, zalime yardımcı olur ve ahlaksızlığı alkışlarsa, o millet mutlaka cezasını görür ve asla beka bulamaz. (yani yaşayamaz) Buna karşılık, kâfir bile olsa hak ve adaletle milletini sevk ve idare ederse, payidar olur. Çünkü birincisi kavlen yâni sözde Müslüman’dır. İkincisi ise fiilen yani icraatıyla müslümanadır. Bunun içindir ki, kavlen Müslüman olan yıkılır, fiilen Müslüman olan beka bulur.”(Envârul Kulub cilt 2, s. 274, Elhac Muzaffer Ozak)
Buna benzer sözleri Siyasetnamesinde ünlü Selçuklu veziri Nizamül Mülk söylemiştir:
“Bir melik (devlet başkanı) inkâr ve küfürle ayakta kalır, fakat adaletsizlikle ayakta kalamaz” (El Siyasetname)
İnsanla toplum ve maddeyle manâ arasında denge kurmak isteyen peygamberlerin mücadeleleri de iktidar sahipleri tarafından bir iktidar mücadelesi olarak görülmüştür. Zaten, Hz. Musa örneğinde görüldüğü gibi, iktidar ve servet sahibi kişiler genellikle hak ve adalet mücadelesi verenleri kendilerine rakip, iktidarlarına ve servetlerine ise düşman kabul etmişlerdir. İktidar ve servet sahiplerinin hakka karşı mücadelelerinin en önemli nedeni budur. İnsanlık tarihi bu yönüyle, bir bakıma bir iktidar mücadelesinden ibarettir. Bu mücadeleyi Hz. Peygamberimiz ve ona inanan insanlarla Mekkeli müşrikler arasında da görmek mümkündür. Mekkeli müşriklerde faize, köleliğe ve sömürüye dayanan düzenlerinin değişmesini istemiyorlardı, İslam dinine düşman olmalarının en önemli sebeplerinden biriside buydu.
Kur’an’a göre cehennemlik olanlara soruluyor:
“Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?” Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” dediler. “Yoksula yedirmezdik.” (Müddessir suresi: 42–44)
Bir başka ayette ise: (zebanilere şöyle denir): “Onu yakalayın da bağlayın. Sonra cehenneme atın onu. Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun. Çünkü o, büyük Allah’a inanmıyordu. Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur “(Hakka suresi: 30–35) denilmektedir.
Bu ayetlerde insanın cehennemlik olmasının sebebi anlatılırken; dini yalanlamalarının yanında yoksulu yedirmemeleri de önemli bir sebep olarak gösterilmiştir.
Aynı konuya Maun ve Fecr surelerinde de dikkat çekilir.
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan; Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.”(Ma’un suresi: 1–3) “Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.” (Fecr suresi: 18)
Yine Sevgili Peygamberimiz bir gün etrafındaki ashabına: “Altı konuda bana söz verin, ben de sizin cennete girmenize kefil olayım“ buyurduklarında; Ashap: “Ey Allah’ın Resûlü onlar nelerdir? Dediler.
Resûlü Ekrem efendimiz: “Namaz, zekât ve emanete riayet, nefsi zinadan, mideyi haramdan, dili kötü sözlerden korumaktır” cevabını verdiler. (Feyz’ül kadir c: 2 sayfa: 95 (et-Tergib ve’t terhib c:1, sayfa: 246)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER