Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

ÇİLTENAN: EBEDİ KARDEŞLİK

Hepimiz Müslümanız elhamdülillah. Ama her geçen gün aramızdaki ayrılıklar artıyor. Kutuplar geriliyor. Ayrışmalar ve birbiriyle zıtlaşmalar bu kadar artarken Afyonkarahisar’ın ev sahipliği yaptığı bir “İslami kardeşlik” hikayesini hatırlayalım isterseniz yeniden.
Malumunuz geçtiğimiz günlerde “giderek kaybolan, unutulan Afyonkarahisar’daki Mevlevi geleneği”nden söz etmiştik bu satırlarda. Bu sırada Sultan Divani hazretleri ile onun dervişanından da bahsederken, “Çiltenan geleneği”ni hatırlamıştık. İşte bugün bu “kardeşlik örneği: çiltenan geleneği”nden bahsedeceğiz.
Osmanlı Ordusu’nun İran seferi sırasında, o tarihte tek nüshası İran’a götürülmüş olan Mevlana’nın Divan-ı Kebir’ini Şah İsmail’den alarak Anadolu’ya getiren Mehmet Semai Hazretleri bu hizmeti nedeniyle “Sultan Divani” olarak da anılmaya başlamıştır. Mehmet Semai Hazretleri’nin İran seferi de dahil olmak üzere çıktığı tüm seferlere 40 Mevlevi ve 40 Bektaşi dervişi ile katılması bugün bizlerin de ihtiyaç duyduğu birliktelik ve kardeşliğin en güzel örneklerinden birisidir.
Farklı tarikat ve cemaat mensubu bulunan bu Bektaşi ve Mevlevi dervişlerinin oluşturduğu gelenek, ilimizdeki bir çok “yatır ve kabir”de Hak aşığı yarenlerin yüzyıllardır yanyana yatışları ile halen devam etmektedir.
Türk geleneklerinde ordu askerlerden oluşurken, bu ordunun içerisinde “gönül erleri” de hep var olmuştur. Sultan Divani Hazretleri de İran üzerine sefere çıkan Ordu’ya dervişleri ile birlikte katılmak üzere Afyonkarahisar’dan yola koyulur. Sultan Divani ve Mevlevi dervişleri, bu yolculuğu sırasında güzergahlarında bulunan manevi duraklara da ziyaretlerde bulunurlar. Mevlevi şeyhi ve 40 dervişi zamanın kutbu Hacı Bektaş-i Veli Hazretleri’nin dergahına ulaşırlar. Anlatılanlara göre, misafirlerine izzet-i ikramda bulunan Hacı Bektaş-ı Veli misafirlerinin ağırlanması için 12 kazan yemek yapılmasını buyurur. Hacı Bektaş-i Veli, manevi ikram açısından da her bir kazana 1 pirinç tanesi koyup “bismillah” der. Kazan kapakları kapanır, açıldığında 12 kazanın ağzına kadar pilav ile dolduğu görülür.
Sultan Divani Hazretleri de sofralar kurulduğunda müridi ve talebesi Furuni Mehmet Dede’ye “Haydi bakalım yemekler Hacı Bektaş’tan, ekmekler de bizden olsun” der.
Afyonkarahisar’da medfun bulunan Furuni Mehmet Dede de “Bismillah” diyerek cübbesinin içerisinden her sofraya sıcacık ekmekler sunar. Bu manevi işaretlerin ardından Mevlevi Bektaşi kardeşliği başlamış olur. Sultan Divani ile Hacı Bektaş-i Veli arasındaki muhabbete binaen, 40 Mevlevi dervişi ile 40 Bektaşi dervişi kardeş olurlar. Ordunun seferine 40 Mevlevi ve 40 Bektaşi dervişi birlikte katılırlar. Bu kardeşlik, şartları ağır bir kardeşliktir. Öyle ki birbirine kardeş yapılanlar aynı yerde yaşayacak ve öldüklerinde aynı mezara gömüleceklerdir. Vefat ettiklerinde Mevlevi-Bektaşi kardeşler yanyana toprağa verilirler.
Çiltenanda kardeş ilan edilen Mevlevi dervişleri ile Bektaşi dervişleri bugün halen daha Afyonkarahisar’ın kutlu topraklarında koyun koyuna yatmaktadırlar. Zülali Camii’ndeki Zülali- Celali mezarı bunlardan bilinir. Ayak Tekke Camii bitişiğinde birisi Mevlevi, diğeri Bektaşi müntesibi olan; Bahşi Baba (Molla Bahşi) ve Yahşi Baba (Molla Yahşi) isimli yarenlerin mezarlarının bulunduğu söylenir. Tuzpazarı caddesindeki Dedeli Han olarak bilinen yerde yatan zatların yine Çiltenan’dan oldukları belirtilir.
Böyle bir kardeşlik geleneği Osmanlı Coğrafyasında başka hiçbir yerde görülmemiştir. Amaç; Dünyanın geçici olduğunu, ahret kardeşliğinin esas olduğunu insanlık alemine yüzyıllar boyunca duyurmak olmuştur. Allah mekanlarını cennet eylesin. Bizlere de böylesi kardeşliklerden, böylesi çekişmelere nerelerden nasıl geldiğimizin idrakini bahşeylesin…

 

TÜM BUNLAR AFYON’DA MI YAŞANIYOR?

Böyle yüce bir kültürel birikimin üzerinde oturan Afyonkarahisar’da cahiliye dönemini aratmayacak yanlışlıklar da yaşanmıyor değil. Şairin “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” dediği gibi…
Bir sohbette şehir merkezinin hemen yanı başındaki bir köyümüzde yağmur duasına giden hemşehrilerimizin yaşadığı kazayı duyunca üzüldük. Yağmur duasına gidenleri taşıyan traktör devriliyor ve kazada 1 kişi ölüyor. Devrilen traktörü kaldırmaya giden bir başka traktör de aynı şekilde devriliyor. Allah’tan ikinci kazada ölen yok, ama yaralılar var.
Yine bir başka ilçemizde patpat tabir edilen araçla motosiklet ana yol üzerinde kafa kafaya çarpışıyorlar. Kazadaki ilginçlik motosikletin sol şeritten gidiyor olması. Bir başka ilginçlik ise patpatın fren yapıp yapmadığının anlaşılamaması. Malum patpat tabir edilen bu araçlar “öylesine” araçlar. Fren tertibatının olup olmadığı bile meçhul…
“Bunlar Afyon’da mı oluyor” dediğimiz konularla ilgili bir örnek daha anlatıp konuyu bağlayalım: Şehir merkezine yakın bir beldemizde 15-16 yaşlarındaki 4 kafadar buluşup çakmak gazı çekiyorlar. Ne yazık ki çakmak gazını nefes borusuna çeken gençlerimizden birisi hayatını kaybediyor. Bir diğeri hastanede yaşam mücadelesi veriyor şimdi. Birinin ise tedavisi evinde sürüyor halen.
***
Ne yazık ki; yazının başında anlattığımız yüce bir kültürün mirasında oturan Afyonkarahisar’da böylesi olaylar da yaşanıyor.
Afyonkarahisar’ın eğitim ve kültür açısından iki ucundaki farkı ne kadar kapatabilirsek, o zaman bir çok sorunumuzun kendiliğinden çözülüverdiğini göreceğiz. Bu işi için çok fazla vaktimizin olmadığını da bilmemiz gerekiyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti