Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 82

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Eylül 2018 Salı 13:30:40
 

İŞTE BİLLÂHİ İMANLI NEFS-İ LEVVÂME BUDUR!
Kıyâmet Sûresi’nde yemin edilen Billâhi îmanlı nefs-i levvâmeyi tarif edelim: Bir kişi “müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” deyip kendindeki ve dışındaki müstakillik iddiasını reddedip, o imana göre davranmaya çalışırsa, “müstakilen VAR ve muhtar” iddialı davranışlarını düzeltmeye çalışırsa, bu rahatsızlıkları tövbeye, duaya, sonra da düzgün yaşantıya çevirirse, işte Billâhi imanlı nefs-i levvâme budur! Bu kapsamdaki nefs-i levvâmeye yemin var! Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır deyip, hayat tarzı oluşturma yolunda bağışlanma isteyen, Allah’a karşı utanarak boyun bükmüş ve elinden geldiğince salih amel için gayret gösteren, bu sebeple “iyyâKE na’budü VE iyyâKE nesta’iyn” diyerek Rabbine sığınan nefsin ne demek olduğunu siz bilir misiniz?
ONLARIN “DELİ” DEDİKLERİ ALLAH İÇİN “VELİ”DİR, ESFELE SÂFİLİYNİN DELİLERİ ALLAH’IN VELİLERİDİR
Rabbimizin üstüne yemin ettiği Billâhi anlamlı Nefs-i Levvâme’ye geçişi sağlayacak suretin ismi Hanif’tir, Yöneliş’in bedendeki bu sûretinin ismi Hanîf’tir. Hanîf aslında dönek demektir: Esfele sâfiliyni, dûniHi algı ve zanlarıyla yaşantıyı reddederek “Rabbim Allah’tır” sözüne dönen, bir daha geriye bakmayan Hanîf’e esfele sâfiliynler “dönek, bizi terk etti, yüzümüze bakmıyor” derler. Esfele sâfiliyne göre dönek olan kişi Allah için Hanîf’tir, o algıya sırtını dönenlere Allah “Hanîf” der. Allah “hanif” der, ama Allah’a hicret için esfele sâfiliynde neleri varsa çarçabuk toplamaya çalışanların bu telaşları ve kendilerinden vazgeçişleri nedeniyle esfele sâfiliyn onlara “deli” der. Onların “deli” dedikleri Allah için “veli”dir, esfele sâfiliynin delileri Allah’ın velileridir. Onlar, Allah’a ait olan ama Esfele Sâfiliyn’de kalmış ne varsa hepsini Sahibi’ne teslim etme telaşındadırlar. Telaşın sebebi “ya Sahibi’ne teslim etmeden ölürsem” korkusudur. O’na ait şeyleri “müstakilen VAR ve muhtar” diye etiketleyip zamanımı onlara verdim. Onları Sahibi’ne teslim etmeden ölmemeliyim telaşıyla onları Billahi algıya taşır, böylece Esas Hicret’i gerçekleştirmeye çalışır. Hanîf sûreti oluşturan kul beden diliyle şöyle haykırır: Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar iddialarına sırtımı döndüm, böylece onlar YOK hükmünde oldular. Allah üzerine uydurulan bu yalan ve iftiralara karşı savaş ilan ettim.
KUNUT KANITTIR, TAM TESLİMİYETTİR,
SAF HÂLİS TESLİMİYETİ SEMBOLİZE ETMEKTİR
Takvâ bir elbisedir demiştik, hanîflik o elbisenin rozetidir ve o elbisenin olduğu gardroplardaki bir elbisedir. Onun gün içerisindeki göstergesi iki şeydir: Vitr Salâtı’ndaki Kunut ânı ve Evvâbiyn Salâtı. Beş vakit salâtı süzüp yağını çıkarsanız, o damlalardan bazıları Kunut anına rastlar. Kunut salâtı bölmenizin ismidir, o an “Allahuekber” der, salâtı böleriz. Neden? Hanîfliğiniz, teslimiyetiniz o an öyle ağır basar ki her şeyi unutursunuz, salâtınızı dahi! O an her şeyi unutur, sırf teslimiyetinizi yaşamak için salâtı bile verirsiniz; “salât dâhil şu an hepsinden sıyrıldım, Allahuekber” dersiniz. Kunut kanıttır, tam teslimiyettir, saf hâlis teslimiyeti sembolize etmektir. Oradaki dualarla beraber o hâl en azından o teslimiyetin sembolüdür. Diğeri Akşam Salâtı’ndan sonraki Evvâbiyn Salâtı’dır. “Evvabin” özüne dönen demektir. Kişi özüne nasıl döner, onu iyi tarif etmeliyiz. Öze dönmenin başlangıcı, kişinin “müstakilen VAR ve muhtar olan ancak Allah’tır” idrakıyla bütün iddialara “Lâ” demesidir. Akşam Salâtı’ndan sonra ikame edilen evvâbiyn salâtı, bu sözleşmeyi kabullenmiş kişilerin “Allahım, bu şehâdetimi kabul et ve bunu hayat tarzım hâline getiriver” duasıdır.
AYETTE HANİFİN YANINA İKİ
TANIM DAHA EKLENDİ: VECH VE DİN
Hanîf mütekebbire sırtını dönendir, “müstakilen VARım ve muhtarım” iddiasında bulunanların, kendi namına “BEN” diyen mütekebbirlerin hayat tarzlarına geri dönmemek üzere sırtını dönendir.
“De ki: Ey, insanlar! Eğer benim dînimden şüphe içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar güçler sanarak) taptıklarınıza kulluk yapmam. Fakat sizi vefat ettirecek olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben mü’minlerden olmakla emrolundum. Ve (şununla da emrolundum): Vechini hanîf olarak Dîn’e tut ve sakın müşriklerden olma. Ve sana ne fayda ne de zarar verecek olan dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar güçler sanılan) şeylere duâ etme. Böyle yaparsan muhakkak ki sen zâlimlerden olursun.” (Yûnus; 104-106)
Efendimiz’e emredilen hanîf merkezli davranış biçimi bize duyuruldu: Vechini hanîf olarak dîne tut ve sakın müşriklerden olma. Ayette hanifin yanına iki tanım daha eklendi: Vech ve din.
Rûm-30: “Vechini tek dîne hanîf olarak doğrult. O Allah fıtratı ki insanı onun üzerine yaratmıştır. Allah yaratışında değişiklik olmaz. İşte bu Dîn-i Kayyım’dır. Fakat insanların ekserisi bilmez.”
Hac-31: “Allah’a hanîfler olarak, O’na şirk koşmaksızın (îman edin yönelin).”
HANÎF VECH İLE YÖNELMEMİZ
İSTENEN ŞEY O TEK DİNDİR
Yine ayetle tanımlamak üzere buradan kendimize bir kaç prensip çıkaralım, sonra o prensipleri birleştirerek Yöneliş konulu tefekkürü tanımlayalım. Bu âyetlerden ulaştığımız birinci prensip, vechi o tek dîne hanîf olarak doğrultmaktır. Hanîf vech ile yönelmemiz istenen şey o tek dindir. Din kelimesini tanımlamak için onu Kur’ân’dan üç ayet ile ders yapalım. Âl-û İmrân 19: “Muhakkak ki; Allah indinde Dîn İSLÂM’dır.” Mâide 3: “Size dîn olarak İslâm’ı uygun gördüm.” Âl-û İmrân 85: “Kim dîn olarak İslâm’dan başkasına yönelirse, bu ondan kabul edilmeyecektir.”
Din hayat tarzı demektir. Dolayısıyla “hayat tarzına hanîf olarak yönelin” önerisi var. Hangi hayat tarzı? Allah indinde makbul bir hayat tarzı var: İslâm. “Size hayat tarzı olarak İslâm’ı uygun gördüm.” Ayet böyle diyor. Üç âyetten bir prensip çıkardık: Bize dîn olarak İslâm uygun görüldü. İslâm teslim demektir, teslimiyettir. Teslim olan Müslüman’dır. Rabbül Âlemiyn’e! Bu teslimiyet nasıl olacak, yani ne yaparsak teslim olmuş oluruz, bunu tanımlamalıyız. Değilse, yönelişi/imanı amele çeviremeyiz. Ayetteki şu üç kelimeyi ayetlerle görelim: Hanîf, vech ve dîn.
“De ki: Muhakkak ki; Rabbim beni sırât-ı müstakıym’e, dosdoğru dîne, hanîf olan İbrahim’in dîni’ne hidayet etti. O müşriklerden değildi.” (En’âm-161)
“Muhsin olarak vechini Allah’a teslim edenden ve hanîf olarak İbrahim’in dîni’ne tabi olandan dîn olarak daha güzel kimdir?” (Nisâ-125)
“Kim muhsin olarak vechini Allah’a teslim ederse, gerçekten en sağlam Kulb’a tutunmuştur. İşlerin âkıbeti Allah’a (döner).” (Lukman-22)
“Rabbi O’na (İbrahim’e); ‘Eslim (teslim ol, müslim ol)’ demişti, o da ‘Eslemtü li rabbil alemiyn (alemlerin Rabbine teslim oldum)’ demişti.” (Bakara-131)
“Ey iman edenler, hepiniz toptan ‘silm’e (teslimiyetle gelen barışa) girin. Şeytanın adımlarına tâbi olmayın. Muhakkak ki; o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara-208)
“Rabbinize yönelin (O’na kulluk edin) ve size azap gelmeden O’na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız.” (Zümer-54)
“Seninle münazaraya girerlerse, de ki eslemtü vechiye lillahi (vechimi Allah’a teslim ettim) ve bana tâbi olanlar da.” (Âl-û İmrân; 20)
İSLÂM’A KARŞI OLANLARLA BİR ARAYA GELİP TARTIŞMAK SÜNNETE UYMAZ
Âl-û İmrân-20’de; “Rasûlüm seninle münazaraya girerlerse” deniyor. Yani “dininle ilgili cevaplar üretmeye kalkarlarsa onların anlayacağı şekilde cevap vermen mümkün değil. Çünkü bu iş dünya prensipleri ve kurallarıyla oluşmuş bir bilim tartışması değil. Tamamen îmana dayanan, dünyadaki prensiplere uymayan bir şey. Dolayısıyla, onlara onların inandıkları prensiplerle cevap vermeye kalkma.” Efendimize bu öneriliyor. Demek ki sünnette böyle bir tartışma yok. İslâm’a karşı olanlarla bir araya gelip tartışmak sünnete uymaz. Zaten o tartışmalarda galip gelmiş birisi yoktur. Çünkü prensipler farklı. Birisi îmana dayalı, diğeri dünya prensipleriyle ilgili kurallar koyuyor. İman o kurallarla ilgili değil, tartışılacak bir şey değil! İman hiç tartışılır mı? Kişiler tercih ettikleri renkleri tartışmıyorlar, iman tartışılır mı? Hem de inanmayanla! Bu âyet Efendimiz (SAV)’e diyor ki: Tercih ettiğin hayat tarzına uymayan hamleler yapanlara “vechimi Allah’a teslim ettim” de. Ama ayet bununla yetinmiyor: De ki “bana tâbi olanlar da.” Öyleyse biz de teslim edeceğiz. Ama “teslim ettim” demekle olmuyor. Birisi size “şunu teslim ettim” dese ama vermese ne işe yarar? Vechi hanîf olarak teslim etmek gerekiyor. Bu âyetler onu ileri götürdü: Kim muhsin olarak vechini teslim ederse! İş olgunlaşıyor. Önce hanîf olacağız, bu hanîf halimizle veçhimizi teslim edeceğiz. İslâm’a hanîf halimizle yöneleceğiz, teslimiyet budur. Ama muhsin olarak!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER