Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH’IN VASİYETİ VE İSLAM’A UYGUN AMEL

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Ocak 2017 Çarşamba 12:29:22
 

– 6-
“Mânâ” kelimesini özellikle kullanıyoruz. Neden?
“Mânâ” cümlelerle, kelimelerle tam ifade edilemez, yazılamaz. Zihninizde öyle mânâlar oluşturursunuz ki cümleye dökülemez, çünkü mânâdır; yani beşeriyetinizin [vehim yapınızın] üstündedir. Mânâları vehim yapınızla cümle yapamazsınız, onlar sizin vehmî yapınızla cümle olmaz, çünkü mânâdır. Aslında ayetlerdeki cümleler de öyledir, mânâya ulaşabilmek için beşeri cümlelerle birer ipucudur. O ipucunu son durak sanmayın; o ipuçlarıyla mânâya, mânâlara ulaşılır. Mânâ dememizin çok önemli bir sebebi de Kendini Hissetme Duygusu’dur. Kendini Hissetme Duygusu’nun esas yaşantısı mânâdır, onun yaşantısı mânâdır.
Biz mânâları çakıştırarak Tevhid’e, Tevhid idrakına ulaşmaya çalışıyoruz değil mi, bu kapsamda mânâ çakıştırmak için vereceğim şu cümle talib için önemli bir ipucu ve önemli bir tefekkür konusudur. Fatiha Suresi yazılarımızın giriş kısmında olmamız nedeniyle henüz açmayacağımız, daha sonra genişleteceğimiz bu cümleyi şimdilik zihnimizin bir yerine not edelim:
Yaratılanların birbirlerine karşı var oldukları şu âlemde, tefekkür ile bu “var” dediklerinin aslında “yok” olduğunu tam kavradığını düşündüğünde hatta gördüğünde, birden hepsi “var” olur. Bu kez “var” oldukları ile yola çıkarsın, “yok” olur. Sen “yok” ile yok olurken birden “var” olursun. Oysa “var” olarak ulaştığın mânâyı, “yok” olarak ulaştığın mânâ ile çakıştırıp, “var”ın aslında “yok”luğu mânâsını, “yok”un aslında varlığı mânâsını çıkarabilirsen Kısır Döngü biter, Fikir’de dinginlik, Doğru’da Bir’lik zuhur eder…
Allah’ın vasiyeti
Hedefimiz İslamiyet’i hakkıyla öğrenmek ve yaşamaksa, onu Sahibi’nden öğrenmeliyiz. İslamiyet’i ve açıkladığı sistemi sahibinden öğrenmelisin; Sahibi’nden öğrenmezsen çok yanlış bir yoldasın demektir. Sahibi’nin açıklamaları (ayetler) sana “avam” işi geliyor da inancı ve yaşantısı Muhammedî olmayanların açıkladıkları fikirlerle yolunu bulmaya ve tatmin olmaya çalışıyorsan, başka felsefelerle amel etmek için uğraşıyorsan yine çok yanlış bir yoldasın demektir. Kur’an, bu durumdaysan yanlış yolda olduğunu ve İslamiyet’ten nasibinin olmayacağını söylüyor!
Neden böyle bir uyarı yaptık?
Günümüzde başka felsefeleri merakla okuyanlar ve onlardan yardım umanlar var! “Şu düşünür şöyle demiş, şu şöyle bir açıklama yapmış, şöyle bir deneyim yaşamış” deyip, Muhammedi olmayan düşünce tarzları kendisine daha cazip gelenler var! Bu uyarımız, İslamiyet’i hatır için varmış gibi gören zihniyetleredir. Sesleniyoruz: Zihnimizdeki o tür yönelişleri yok edelim!
Rabbimiz buyuruyor: “Bu benim Müstakıym Sırat’ımdır, ona tabi olun! Başka “sebil”lere tabi olmayın, (çünkü) sizi Allah’ın yolundan elde edeceğinizden ayırır. İşte bilfiil korunasınız diye Allah size onu vasiyet etti.” (En’am-153)
Allah vasiyet ediyor! Allah’ın vasiyet etmesi öyle önemli bir vurgu ki… Vasiyet etti ki: Benim yolumdan başka yollara bakma! O yollarda fayda var zannedersin, o faydalar seni Allah yolunun faydasından mahrum eder! Öyleyse:
“Rabbinizden size inzal olunana tabi olun. DûniHi (müstakil ve muhtar oldukları zannıyla oluşturduğunuz) veli’lere tabi olmayın. Ne kadar da az tezekkür ediyorsunuz!” (A’raf-3)
“Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz” diye uyarıyor! “Tezekkür” edip etmediğini anlamak istiyorsan kendine bir bak:
O’nun dışı var zannıyla, yani dûniHi algıyla oluşturduğun veliler (dostlar, güçler) sana daha popüler mi geliyor? Eğer öyleyse mekr içindesin demektir. “Onlar da yazdıkları ile aynı şeyleri anlatıyor; onları uyguluyorum, çok faydasını görüyorum” diyorsan tuzağa düşüyorsun. “İnsanlara ayet ve hadis okuduğumda dinlemiyorlar. İslamiyet dışı inanışlara sahip düşünür ve felsefecilerin cümlelerini söylediğimde dikkat çekici oluyor, konuyu daha bir dikkatli dinliyorlar” diyorsan zaten o tuzağa düşmüşsün demektir! Unutma: O felsefelerde faydalı gibi görülen bilgiler olsa bile onların tanrısal faydası sana Allah yolunun faydasının yolunu kapatır. Allah’ın öğrettiği dışındaki bilgi ve düşünceler sana faydalı gibi görünüyorsa dikkat et! Onlar “Varım ve Muhtarım” çerçevesindeki tanrısal faydalardır. Onlara sarılırsan Hakk Yol’un faydasından perdelenirsin, uzak kalırsın, yol sana kapanır!
İnanmayanlardan “aferin” bekleme
Lütfen şuna da çok dikkat edin: Ayet ve hadislerde hakikatin açıklanışının bir formatı vardır ve o şudur: Hakikati açıklayan cümleler, yani hakikati anlatma yöntemi imansızların takdirini kazanmayı hedeflemez! Kur’an ve hadislerde hakikati açıklayan cümleler ve yöntem, inanmayanların veya yanlış inananların takdirini kazanmak gibi bir hedef içermez. Eğer bir yöntem imansızlara hoş görünmeyi hedefliyorsa bu sunuş tarzı, bu yöntem Kur’an’ın anlatış tarzı değildir. Bazı anlatışlar vardır; daima inananları kınarken arada kalmışları okşar, uzaktakilere ise gülümser! Bu Kur’an’ın anlatışı, tarzı ve yöntemi değildir! Kur’an’ın anlatış tarzı imanlının imanını, kâfirin küfrünü artırır. İnanmayanlara hoş görünmek için kurulan cümleler Kur’an’a uygun tarz değildir. İnanmayanlardan aferin bekleyerek İslamiyet’i onlara güzel göstermeye çalışmak boş iştir. Enerjini, gücünü inanana harcamalısın!  
“Bir sûre inzal edildiğinde onlardan kimisi ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ der. İman edenlere gelince onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlardır.” (Tevbe-124)
“Mü’minler şu kimselerdir ki, Allah zikredildiğinde onların kalbleri korkar ve onlara O’nun ayetleri tilavet edildiğinde onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal-2)
“De ki: O’nu Ruh’ul Kudüs, senin Rabbinden Bil-Hakk indirmiştir; iman edenlere sebat vermek ve müslimler için de hudâ ve müjde diye.” (Nahl-102)
“Bu (Kur’an) insanlar için basiretler (sünnettullahı fark edebilme idrakı), ikan sahibi bir kavim için ise (ayrıca) bir hüda (hidayete rehber) ve rahmettir.” (Casiye-20)
“Eğer onu a’cemiy (Arapça olmayan) bir Kur’an kılsaydık, elbette; ‘Ayetleri tafsil edilmeli değil miydi? (Kur’an) a’cemiy (Arapça olmayan), (Rasûl) Arabiy (Arapça konuşan) mı?’ derlerdi. De ki: O iman edenler için hüdâ ve bir şifa’dır. İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir vakr (ağırlık) vardır ve o onlara bir körlüktür. (Bu nedenle sanki) onlar uzak bir mekândan nida olunurlar.” (Fussilet-44)
“Kalblerinde hastalık olanlara gelince, onların pisliğine pislik katıp artırmış ve onlar kâfir oldukları halde ölmüşlerdir.” (Tevbe-125)
“Onlara ayetlerimiz apaçık deliller halinde tilavet edildiğinde, kâfir olanların vecihlerinde MÜNKER’i tanırsın. Neredeyse kendilerine ayetlerimizi tilavet edenlere saldıracaklar. De ki: Size ondan daha şerri haber vereyim mi? Nar! Allah onu kâfir olanlara va’d etmiştir. O ne kötü dönüş yeridir.” (Hac-72)
“Andolsun ki, Rabbinden sana inzal olunan onlardan çoğunun küfür ve tuğyanını artırır.” (Maide-68)
“Andolsun ki, şu Kur’an’da (hakikati), temsillerle (türlü anlatım yollarıyla) açıkladık ki tezekkür etsinler. Fakat bu, onların (kâfirlerin) ancak nefretini arttırıyor.” (İsra-41)
“De ki: Semavat’ta ve Arz’da ne oluyor bir bakın! O ayetler ve uyarmalar iman etmeyen kavme fayda vermez.” (Yunus-101)
Efendimiz (SAV) buyuruyorlar: “Kim Kur’an’ı okur da, başka birine kendisine verilenden daha üstün bir şey verilmiş olduğunu düşünürse Allah’ın büyüttüğünü küçük saymış olur.”
“Allah indinde Kur’an’dan daha üstün bir şefaatçi yoktur; ne Rasûl, ne Nebi, ne bir melek!”
Kur’an’ı, Kelam’ı tanıtan bu hadisler de tefekkürümüzde ve hayatımızda yer alır inşaAllah.
İslam’a uygun amel
Bir soruyla devam edelim:  “İslam’a uygun amel” kavramı nedir diye hiç düşündünüz mü?
Kur’an ve Hadis’te bize öğretilen hayat tarzı içerisinde İslam’a uygun amel kavramına şöyle de yaklaşmak gerekir: Allah kuluna ne vermişse, ne veriyorsa, kulun bunları karşılığını Allah’tan bekleyerek Allah için vermesi AMELdir. Makbul ameli böyle de tanımlayabiliriz. Tabi bu cümle Allah için vermek tanımını gündemimize getirir.
Allah Ehadus Samed’dir; bir “şey”e ihtiyacı olmayandır; O’nun bir “şey”e ihtiyacı var ve sen de onu veriyorsun gibi bir hal düşünülemez.
O halde Allah için vermek nedir?
Allah için vermek; Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’tan uzaklaşmamandır; Allah’ın verdikleriyle “Varım ve Muhtarım” iddiasını sağlamlaştırmamandır; Allah’ın verdikleriyle insanları Allah’ın yolundan engellememendir; Allah’ın verdikleriyle, Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakmaman, onlara buğz etmemendir.
“İslam’a uygun Amel” kavramını tefekkür etmeye devam edeceğiz inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti