Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir

“ELON MUSK, BİZİ MARS’A GÖTÜR!”

2014 yapımı Yıldızlararası (Interstellar) isimli film de başta olmak üzere son yıllarda Hollywood’un incelikle işlediği bir konuyu Elon Musk da kendisine hedef edinmiş: Bu dünyadan başka bir gezegene göç etmek…
Yenilerde, Türkiye ve Cumhurbaşkanı ziyareti ile gündem olan Elon Musk’ın aslında Mars projesinin çıkış fikri mantıklı: Son 200 yıldaki “insanlığın gelişme” hikayesini doğru okuyan herkes gibi Musk da dünyanın bu serüveninin iflasa gittiğini ve insanlık için bir şeyler yapmak istediğini söylüyor. Dünyadan kaçış fikri de -tıpkı Yıldızlararası filminde olduğu gibi- insanlığa yapılacak en büyük iyilik olacak Musk’a göre.
Oysa Musk da dünyayı iflasa götüren bu duruma eleştirel çözümler bulmak yerine kurtulmayı yine dünyayı yutan canavarla yani “gelişme” ile yapmaya çalışıyor.
Musk, Cumhurbaşkanı ve gelişme demişken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Buğday” filminin galasında yaptığı konuşmadan şu cümleyi alıntılamak lazım: “Çevreye zarar veren her teknoloji ne kadar hayatı kolaylaştırıcı olursa olsun, aslında namlusu insana dönmüş bir silahtır. İçinde bulunduğumuz ekosistemi tahrip eden her adımın sonu felakettir.”
Sömürgeciliğin kapitalizmle, Sanayi Devrimi ile buluşmasından itibaren küresel güçler, dünyanın tüm kaynaklarını tükettiği gibi aynı zamanda insana ve çevreye de zarar veriyorlar. Üstelik bunu yaparken de bu ölümcül serüveni “gelişme, teknolojik devrim, ilerleme…” vb. gibi kulağa hoş gelen, karşı çıkıldığı zaman deli muamelesi yapılan kılıflarla gizliyorlar.
Roger Garaudy, Batı Terörü isimli kitabında “Doğanın ve insanların yok oluşuna götüren gözü kör bir sapmaya hâlâ “Gelişme” denilmektedir” diyor. “Gelişme ve İlerleme” adı altında sadece eko sistemi, doğayı yok etmiyor, aynı zamanda da birey ve toplum sağlığını da her geçen gün tehlikeye atıyoruz.
“Modern kentler”, yeşili ve temiz havayı bizden uzak tutmakla göstermiyor hüneri; içinde yaşattığı insanların, ruh ve beden sağlığını da nasıl ustalıkla bozduğunun türlü yollarını seyrettiriyor bizlere.
Erich Fromm “Yaşamın tek anlamı ekonomi ise o yaşam, ölümcül bir hastalığın pençesinde demektir. Çünkü sınırsız gelişme, bu sınırlı dünyaya sığmaz.” derken galiba Musk’ın ve Musk gibi düşünenlerin de yol göstericisi oluyordu.
Evet… Bu sınırsız gelişme(!), sınırlı dünyaya sığmıyor. Sığmadığı için, sınırsız gelişen birileri “Nasıl yaparım da dünyadan başka bir gezegene gider, orada huzurlu ve sakin yaşarım” hesapları yapıyor. Kaçıp da bu yağmaladıkları dünyayı, biz “fakirlere” bırakacaklar kısaca.
Hem “kıyamet”ten de kurtulurlar(!) böylece… Öyle ya; k��yamet sadece dünyada kopacak, uzayın kalan kısmına bir şey olmayacak onlara kalırsa.
İnsanın “tanrı” rolüne soyunmasından, tanrıdan rol çalmasından daha kötü ne olabilir?
İnsan, durmaksızın kötülük peşinde… Ama kasten ama şuursuz… Zekâsına ve yapabildiklerine güveniyor fakat gelebildiği en son teknolojik seviye bir buğday tanesi etmiyor maalesef.
İnsanlık gıdaya ve suya, uzay çağında da olsa mecbur ve muhtaç. Teknolojisi ne kadar ileride de olsa –günün moda tabiriyle- organik bir buğday üretemiyor, üretemeyecek. Fabrikalarından çıkan yapay gıdalar olsa bile bunlar günümüzdeki çoğu hastalığın tetikçisi ve sebebi…
Doğal olan çevreyi bozuyoruz; bununla da kalmıyor, insanın doğasını, insanı besleyen doğallıkları da tahrif ediyoruz.
Buna da gelişme diyorlar.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER