Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 32

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 24 Temmuz 2018 Salı 13:44:42
 

“O GÜN” VE “O GÜN”ÜN SONRASI
Kıyamette insanın hali böyle: O gün onlar yayılmış pervaneler gibidirler! Sonraki safhaları da ayetlerden görelim:
“Muhakkak ki o fasıl günü (hüküm için ayırt etme günü) vakit olarak belirlenmiştir.” (Nebe-17)
“Muhakkak ki bunda ahiret azabından korkanlar için bir ayet (bir delil, bir belge) vardır. İşte bu mecmu’ (insanların cem olduğu) bir gündür. Ve işte bu meşhud (şahit olunan, kendisinde hiç bir şeyin gizli kalmadığı) bir gündür. Biz onu ancak ma’dud (sayısı belli) bir ecel için tehir ediyoruz.” (Hud; 103-104)
“Rasûllere vaktin geldiği bildirildiğinde; bu hangi güne bırakılmıştı? Fasıl gününe (hüküm için ayırt etme gününe) bırakılmıştı. Fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? O gün, yalanlayanların vay haline!” (Mürselat; 11-15)
İnananı inanmayandan ayırt etme günü var! Bu fasıl gününde, insanları bölme gününde rasûllere haber veriliyor, çünkü bu iş rasûllerin şahitliğinde yapılacak, fasıl günü rasûllerle!
“Allah, rasûlleri topladığı gün; ‘size ne cevap verdiler?’ der. ‘Bizim bilgimiz yok, gizlileri bilen yalnız Sen’sin!’ derler.” (Maide-109)
“O gün onlara (müşriklere) nida eder de şöyle der: ‘Mürseliyn’e (irsal olunanlara, rasûllere) ne cevap verdiniz?’ Bunun üzerine o gün (rasullerin verdiği) tüm haberler onlara kör olmuştur (söyleyecek sözleri kalmamıştır); Onlar birbirlerine de soramayacaklardır.” (Kasas; 65, 66)
“Et-tammet’ül kübra (o güç yetirilemeyen en büyük musibet, kıyamet) geldiğinde, o gün insan sa’yini (yapıp ettiklerini) tezekkür eder. Gören kimse için cehennem barizdir.” (Nâziât; 34-36)
“Artık o gün O’nun azabı gibi hiç bir kimse azab edemez. Ve hiç bir kimse O’nun bağladığı gibi bağlayamaz.” (Fecr; 25, 26)
“O gün, yalanlayanların vay haline!” (Mürselat-24)
MÜ’MİNLERİ MELEKLER KARŞILAYACAK
“O en büyük korku onları (mü’minleri) mahzun etmez ve melekler onları (şöyle) karşılarlar: “İşte bu, va’dolunduğunuz sizin gününüzdür.” (Enbiya-103)
Demek ki, o korkunç günde, o aziym günde ba’s olan mü’minler korkmasınlar diye bir karşılayıcı var. Normal hayatta da yok mu? Bilmediği bir ülkeye gideni indiğinde karşılayacak birini görevlendirirler, onu bekler. Şaşırmasın, yanlış yere gitmesin diye elinde adının yazılı olduğu bir kâğıtla birisi onu bekler. İsminizin yazılı olduğu kâğıtla sizi havaalanında beklerler, inince onu kolayca bulasın diye. Sen valizinle inersin, yeni bir yere geldim, yanlış bir iş yapmayayım telaşındayken o levhayı görür birden sevinirsin, bekleyen birisi var diye rahatlarsın. Oysa o bekleyeni tanımıyorsun, tanıdığın biri değil! Sırf o levha! O levhayı görür görmez hemen koşar gidersin. İşte, mü’min o zor günde böyle karşılanır. O günkü o en büyük korku onları mahzun etmez, melekler onları “işte bu va’dolunduğunuz gündür, bugün sizin gününüz” diyerek karşılar. “Karşılarlar” diyor! “Siz dünyada Aminu Billâhi davetine, Allah’a Billahi manasıyla iman edin çağrısına “Âmentü Billâhi” deyip Amilus Salihati ile (salih amellerle) meşgul oldunuz. Ve Allah size vaad etti, işte bugün o gündür” diyerek karşılarlar.
“Kıyamet gününe kasem/yemin ederim; Ve nefs-i levvame’ye kasem ederim.” (Kıyamet; 1, 2)
“Ey, o nefs-i mutmainne! Radiye olarak, mardıyye olarak Rabbine rucu’ et; Kullarımın içine dâhil ol; Cennetime dâhil ol.” (Fecr; 27-30)
BİR AYET YEMİNLE BAŞLIYORSA
ORADA DURMALI, İYİ ANLAMALIYIZ
Enbiya-103’den öğrendik ki rahatlatan, sevindiren bir karşılama var. Fakat biz şu an dünyada yaşıyor olduğumuzdan, kıyametle ilgili o anda olmadığımızdan henüz ayetin müjdelediği o hali yaşamış değiliz. İşte bu yüzden Kıyamet Sûresi bizi uyarıyor: Kıyamet Günü’ne kasem ederim, Nefs-i Levvame’ye kasem ederim! Yani levm eden nefsle (nefs-i levvame ile) o güne hazırlanın!
Ayetlerde geçen yeminlerin çok önemli birçok özelliği vardır. Bu yüzden, eğer bir ayet yeminle başlıyorsa orada durmalıyız. Yemin bazen dikkatimizi çekmek içindir, bazen yemin edilen şeyde bize faydalı büyük ilimler olduğu içindir. Orada bize çok önemli bir öğrenme, öğüt vardır. Büyük ipuçları veren, büyük açılımlar sağlayacak ilimler olduğu için de yemin edilir. Bizim için büyük dersler olduğunda da yemin edilir. Kıyamet Suresi’nin ilk ayetlerinde öyle bir yemin var. Bu iki ayette Kıyamet Günü’ne ve Nefs-i Levvame’ye yeminin peş peşe olması çok ilginçtir ve bu yemin insan içindir. Bu yüzden, bu ayetlerin üzerinde derin düşünmek gerekir. Kıyamet gününe, o müthiş güne, o korkunç güne yemin var. Hemen peşinden nefs-i levvameye yemin var. Ve ayetlerin ikisi de sadece yeminden oluşuyor.
NEFS-İ LEVVAME ANLAYAMAYACAĞIMIZ
KADAR KIYMETLİ. AMA BU NEFS NEDİR?
Kıyamet Günü ile Nefs-i Levvame’nin ilişkisini merak eden çok ilişkisinin olduğunu görür, hem de bu hiç kopmayan bir ilişkidir. Rabbimiz yemin ederek buyuruyor: Şiddetini fark edip dehşetini anlamanız, görebilmeniz için yemin ettiğim, dikkatinizi çekmek için yemin ettiğim o günden sizi ancak üzerine yemin ettiğim nefs kurtarır ki o nefs-i levvamedir. Levvame nefs, o dehşetli günden sizi kurtaracak dehşetli bir nefstir! Nefs-i Levvame de işte o gün gibi dehşetlidir! Benim indimde kıyamet günü ne kadar dehşetli, azim ve büyükse, nefs-i levvame de o kadar dehşetli, azim ve büyüktür. Çünkü o nefs batıla levm ediyor. O nefs batıla sırtını döndü, onun böyle bir duruşu var. O Bana yöneldi! Bana yönelen, batıla levm edip sırtını dönen, batılla mücadele eden nefs Benim için o kadar kıymetlidir ki, o nefse bu yüzden yemin var… Nefs-i Levvame anlayamayacağımız kadar kıymetli. Ama bu nefs nedir?
Levvame nefsi çok ele aldık… Ama Nefs-i Levvame’nin öneminin çok yüksek olması nedeniyle bu nefs örtülmüştür. Tasavvuf kitapları bile onun önemini görülemeyecek kadar küçük bir cümleye sıkıştırmıştır, Nefs-i Levvame böylece örtülü ve saklı kalmıştır. O, anlatıldığı gibi pişmanlık duymakla biten bir olay değil, o bir ömürdür. Ama gelin görün ki bu işe talip olduğunu söyleyenler, seyr-i sülûkla meşgul olmaya çalışanlar nefs-i levvameyi dikkate almaz, hatta görmek istemez, onu hemen geçmek isterler. Neden? Mülhime’ye ulaşmak için, çok heyecanlandıkları, çok arzuladıkları nefs-i mülhimeye gelmek için. Oysa nefs-i mülhime hiç gelmemeniz gereken bir yerdir, bu yolda en tehlikeli yerdir; insanı sarhoş eden, saçma sapan fikirlerle meşgul edip onlara da inandıran yerdir. Nefs-i mülhimeyi arzulamak, orası için çabalamak doğru değildir, bu yolda böyle bir hedef yoktur. Kişi mülhimede serap görüp olmadık şeylere inanır. Halüsinasyon görür, pireyi deve yapar ve ona da inanır. Sonra oturur, onunla ilgili de kitaplar yazar, eserler üretir. Niye? Çünkü bir şey gördü, o gördüğünü gerçek sandığı için, gördüğü hayalleri gerçek sanıp paylaşmaya çalışır. Nefs-i mülhime böyle tuzaklarla doludur. Öyleyse müslümanın nefs-i mülhimede ne işi var? Orası sarhoşların yeri, orayı onlar sever! Çünkü amel yok, hiçbir şey yok! Uydurur dururlar, çünkü uydurduğu şeyi gördü! Müslümanın işi Nefs-i Levvame’dir, “Maksadım sensin Allahım, rızanı talep ediyorum” diyenin hayat boyu işi budur. Dikkat edin, Allah nefs-i levvameye yemin etti, mülhimeye değil. Ama kitaplar mülhime dolu, levvame neredeyse hiç yok. Merak edip açıp bakıyorsun, Nefs-i Levvame yok. Ama mülhime hemen karşınıza çıkar, bir sürü şiir okursunuz. Bu önemi yüzünden, “Sen Tanrı mısın?” kitapçığında nefs-i levvameyi ayetler ışığında çok detaylı, çok geniş anlattık, lütfen bakınız.
Nefs-i Levvame, Efendimiz (SAV)’in bize yaşantısıyla tarif ettiği sâlih amelin kendisidir, ölene kadar sürer. Bu hali iyi incelemek, fark etmek gerekiyor. Eğer fark eder de Nefs-i Levvame’yle yaşamaya başlarsak ve onu sürdürürsek Rabbimiz bize “ey, Nefs-i Mutmainne!” diye seslenir. Dikkat edin, “ey nefs-i mülhime” demiyor. Fecr Suresi diyor ki: “Ey, Nefs-i Mutmainne! Ey, mutmain nefs, gel şimdi gel, Radiye ve Mardıyye olarak gel. Sen Razı, Allah da senden Razı olarak gel.” Bu o kadar büyük bir mükâfat ki… Ayette hem böyle bir karşılanma hem de “Ey, Kul’um gel cennete gir” diyen bir davet var.
AYETLER KIYAMET MANZARASINI ANLATIYOR
Kıyamet haline, kıyamet manzarasına devam ediyoruz:
“Ve sura nefh olunmuştur. Bu yüzden Allah’ın dilediği kimse müstesna, semavatta ve arzda kim varsa bayılmış/ölmüştür. Sonra ona (sura) ikinci (defa) nefh olunur; işte onlar kıyam etmiş bakıyorlar.” (Zümer-68)
“Azim bir gün için; insanların Rabbül Âlemiyn için kıyam ettiği gün.” (Mutaffifiyn; 5, 6)
“Münadi’nin (duyurucunun) mekân-ı kariybden (yakın bir yerden) sesleneceği günü dinle! Bil-Hakk o sayhayı işitecekleri gündür (o gün). İşte o (kabirlerden) çıkış günüdür.” (Kaf; 41, 42)
“O’nun ayetlerindendir, sema ve arzın O’nun emri ile kıyam etmesi (ayakta durması). Sonra bir davet ile sizi çağıracağı vakit, hemen siz çıkarsınız.” (Rum-25)
“O vakıa vuku bulduğunda; (artık) onun gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur. (O vakıa) alçaltıcıdır (nar ehlini), yükselticidir (nur ehlini).” (Vakıa; 1-3)
“Cem’ günü için, sizi cem’ ettiğinde; işte o, (kimin aldandığının ortaya çıkacağı) teğabun günüdür.” (Teğabun-9)
“Kıyamet onlara vaat edilen asıl saattir ve o saat daha şiddetli ve daha acıdır.” (Kamer-46)
“Kabirler deşilip içindekiler dışarı çıkarıldığında; her nefs takdim ve te’hir ettiği şeyi bilmiştir.” (İnfitar; 4, 5)
“(İşte) o gün cehennem de getirilir. O gün insan sorgular ve hatırlar. Fakat, hatırlayıp ibret almanın ona nasıl faydası olur? Keşke hayatım için takdim etseydim der.” (Fecr; 23, 24)
“O gün ecdesden (kabirlerden) süratlice çıkarlar. Sanki onlar dikilmişlere (putlara) doğru hızlıca koşuyorlar.” (Me’aric-43)
MEZAR VE KABİR BAŞKA ŞEYLERDİR
Anlatılan kıyamet sahnesini düşününce, kabirden çıkış size tersmiş gibi gelmesin. Mezar ve kabir başka şeylerdir. Ayetlerin bize “dünya alt üst oldu” dediği bir ortamda mezar kalır mı? Yerin altındakiler üstüne çıktı karıştı, dağlar çarpıştı un ufak oldu, yer dümdüz oldu… Hatta öyle ki, ayet; “bir eğrilik göremezsin” diyor. Bu durumda, ayette bahsi geçen kabirden çıkış bildiğimiz “mezardan çıkış” değildir. İnsanın öldükten sonra artık hiçbir yetkisinin olmadığı, kudretin emrinde kıpırdayamaz durduğu halin adı kabirdir; o haliyle kişi kabirdedir. Bu bekleyişin, bu duruşun nerede olduğu hakkında hadislerde bildirilmiş bilgiler vardır, fetih ehlinin görüp söylediği, yazdığı bilgiler vardır, keşif ehline ait yorumlar vardır. Kabirde bekleyiş âlemine BERZAH ÂLEMİ denir. Ama bu kabirde bekleyiş mezarda bekleyiş değildir. Hiç mezarın kalmadığı yerler var veya mezarı hiç olmayanlar, yakılanlar var. Ama hadislerden öğreniyoruz ki yakmakla, parçalamakla yok edilemeyen, insandan kalan küçücük bir şey var ki bir tohum gibi kişi oradan dirilip çıkacak, nerede olursanız olun, o arzda durur. Ama sen kabirdesin. Kabrin nasıl olduğunu detaylı göreceğiz. Şimdilik şunu bilelim ki kabir mezar değildir, aksi halde okuduklarınız size çelişkili gelir. Me’aric-43’de bu tanım nasıl geçiyordu: “O gün ecdesden (kabirlerden) süratlice çıkarlar.” Mealinde “ecdes” kelimesini aynen kullandık, çünkü ayetlerle bağımızı kuvvetli tutmak istiyoruz. Anahtar kelimeler önemlidir demiştik. Örneğin “ecdes” ifadesini bilirseniz, Kur’an okurken, dinlerken bu ifade geçtiğinde dikkatinizi çeker; bu da duygunuzu, huşûnuzu etkiler, tanımanıza vesile olur inşaAllah.
“Sur’a nefh olunmuştur. Bir de bakarsın ki, onlar ecdesden/kabirlerden Rablerine koşuyorlar. (O vakit) dediler ki; vay bize! Merkadimizden (uyuyacak yerimizden) bizi kim ba’s etti. Bu Rahman’ın va’d ettiğidir ve murseliyn (rasûller) doğru söylemiştir. Sadece sayha-i vahide (İsrafil’in Sur’u) oldu. Bir de bakarsın ki onlar, toptan huzurumuzda hazır kılınmışlardır.” (Ya-Sin; 51-53)
“(O gün) onların hepsini haşretmişiz (toplamışızdır); öyle ki, hiç birini ihmal etmeksizin. Saf saf Rablerine arz olunmuşlardır. Andolsun ki sizi ilk yarattığımız gibi bize geldiniz. Belki siz, sizin için bir mev’id (hesap için va’dedilen bir zaman) oluşturmayacağımızı sandınız.” (Kehf; 47, 48)
“O gün onlardan her bir kişinin, kendisine yeter bir meşguliyeti vardır.” (Abese-37)
“Bir dost bir dostu soramaz.” (Me’aric-10)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER