en iyi bahis siteleri
DOLAR 19,1940 0.12%
EURO 20,8818 -0.34%
ALTIN 1.218,82-0,14
BITCOIN 5468850,26%
Afyonkarahisar

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 94

ABONE OL
9 Ekim 2018 13:29
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Ekim 2018 Salı 13:29:37
 

ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM,
YÛNUS DİYE GÖRÜNDÜM
Dedik ki: Birisi size seslendiğinde sizin Birbirlerine Göre Var hâlinize seslenir, sizin gözünüzü kapattığınızda “BEN” dediğinize seslenmez. Bunun normal olduğunu, normal olmayanın, zamanla sizin de size seslenen gibi Birbirlerine Göre Var olan halinize “BEN” demeniz olduğunu söyledik. Görünen halinizi kastederek “ben buyum” derseniz tehlike başlar. Onun muhtariyetini ilan eder, onu birilerine beğendirmeye çalışırsınız; şuram görünsün, buram görünsün diye çırpınırsınız, akla hayale gelmedik delilikler yaparsınız. Ayetler diyor ki; oyalanmayın! Bunlar geçici, oyalanmayın. Kurtulmak istiyorsanız nefsinize bakın, Kendinizde Kendinize Göre Var olan halinize bakın. Hâl böyle olunca Yûnus Emre’yi hatırlamıştık: “Bir ben vardır bende, benden içeri.” Yani “senin bana bakınca seslendiğin bir Yûnus var, bir de benim içimden bulduğum Yûnus var.” Anlattığımıza çok uyuyor değil mi? “Bir ben vardır bende, benden içeri” sözü bir başlangıçtır, zâhirendir. Bu cümle görünüşüyle ve detayıyla yani hologramıyla zâhirdir. Bunun bâtınına gidecek olursak, biraz bâtinî mânâyı yine Yûnus’un şu sözünde biraz yakalarız: Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm. Bu da anlattığımıza uyuyor değil mi? Demek ki bunları ilk biz söylemiyoruz. Bazen bana “bunları nereden çıkarıyorsun?” diyorlar. Hiçbir yerden! Tamamen âyet ve hadislerden. “Bana göre” diye bir cümlem yok, Rabbim yanıltmasın, hiçbirimizi. Tamamen âyet ve hadis kaynaklı konuşuyoruz.
BİR ARABA, BİR DE ŞOFÖR VAR.
ÂYET BİZE “ARADIĞINIZ ŞOFÖRDE” DİYOR
“Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm” derken şöyle sesleniyor: Sizin Yûnus dediğiniz bu gördüğünüz et kemik, size öyle görünüyorum. Ama bir de kendimde kendime göre olan bir Yûnus var.” Bu cümlenin bâtınını biraz anlayabilmek için hafifçe dokunalım. Konulara yaklaşımımız, zâhirî zemini tespit etmek olduğu için ileri cümlelere gitmemeye çalışıyoruz. Ama yeri geldi, bir küçük açıklama yapalım. “Ete kemiğe büründü, Yûnus diye göründü” denirse mananın ilimde bir adım ilerisine, perde arkasına gidersiniz. “Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm” cümlesi perde arkasına geçince “ete kemiğe büründü, Yûnus diye göründü” haline gelir. İşte o zaman nefsinizde aradığınızın ipucunu yakalamış olursunuz. Bu ipucunu konu ilerledikçe biraz daha göreceğiz.
Dedik ki: Gözünüzde gören, kulağınızda işiten sizin aslında Kendinde Kendine Göre Var olan halinizdir. Gözün görme mekanizması ile gören, gözün görme mekanizmasıyla görmeye çalışan, kulağın işitme mekanizması ile duyan veya kulağın duyma mekanizmasıyla duymaya çalışan sizin Kendinizde Kendinize Göre Var olan haliniz, yani nefsinizdir. Rabbim muhafaza buyurur inşâAllah, göz veya kulak fonksiyonunu yitirecek olsa görmek ve duymak istemeyecek misiniz? Şu yanılgıya düşmemek lazım, çünkü bilimsel açıklamalarda bu yanlış yorumlara rastlıyoruz. Gözün görme mekanizmasını anlatırken diyorlar ki “Bu bir beyin oyunudur. Aslında beynin gördüğü bir şey yoktur.” Böyle deyip sonra da buradan Birbirlerine Göre Var olanın yokluğuna ulaşıyorlar. Âyet bize diyor ki; gözün görme mekanizmasının ne olduğu önemli değil, onunla oyalanmayın. O tekasürdür (çokluğa ait görüntüdür), o tekâsürle oyalanmayın, gözde görene bakın. Fark etmeniz gereken kulağın duyma mekanizması değil, siz kulakta duyana bakın. Böyle uyarılıyoruz. Onlar fonksiyonunu yitirirse görmek istemeyecek misiniz? Sizde hâlâ görmek isteyen biri var. Onlar fonksiyonunu yitirdi diye görme bitmedi ki, içeride görmek isteyen biri var, kulak duyamayınca hala duymak isteyen biri var. Hatta iyi duyamadığınızda sinirleniyor, rahatsız oluyorsunuz. Bakın, duymak için çırpınan biri var. İşte o Kendinizde Kendine Göre Var olandır ve esas olan odur. Yani bir araba, bir de şoför var. Tamam, arabayı tamir etmek için arabanın detayını bilmek lazım ama şoförün eğitimi başka bir şey… Âyet bize “aradığınız şoförde” diyor. Ama siz arabayla o kadar oyalandınız ki… Onu sile sile sile, parlata parlata parlata…  Bir de şoföre bakın, onu fark edin, şoförün eğitimiyle ilgilenin. Çünkü sizin aradığınız şey şoförde.
ŞARTLARA GÖRE “HAL”LER DEĞİŞEBİLİR
Görüntüyü oluşturan kesret nurunu anlamak üzere bir benzetmeyle devam edelim. Kesret nûrunun tamamını elimdeki şu kaşkol gibi düşünelim. Kesret nûru bu hale gelmeden önce başka bir nurdu. O nur değişim gösterdi ve bilimsel dille ifade edilişe göre soğudu, molekülerleşti, dalgalandı, katılaştı. Yani o nur bir değişim süreci geçirdi ve bir işin kıvamına, formülüne dönüştü. Birbirlerine Göre Var olan hâl işte bu kesret nurundandır, bunun malzemesindedir. Sizin Kendinde Kendine Göre Var olan hâliniz bu malzemeden değildir. O kesret nûrunun orijininden (geldiği yerden) hiçbir değişikliğe uğramadan doğrudan buraya gelir. Araba ve şoföre benzetecek olursak; bu görünen hamur arabanın malzemesi için oldu, bu hamurdan olan şey arabadır. Şoför bu hamurdan değildir. Şoför kesret nûrunun geldiği yerden, onun geçirdiği değişimleri geçirmeden, onlara tabi olmadan doğrudan gelir, arabasına biner. Kendinde Kendine Göre Var olanın böyle önemli bir özelliği var. Ama siz arabayla (Birbirlerine Göre Var’la) meşgulsünüz. Rabbimiz diyor ki, siz tekâsüre, çokluğa geleni inceleyin, asıl oraya bakın. Kendinde Kendine Göre Var olan hal öyle bir şey ki hangi ortamdaysa, o ortam şartları neyse görünebilmek için o şartlara ait bir surete bürünür. Yaşadığı yer dünya ise (dünya şartlarında görünebilmek için bu gerekli olduğundan) bu kılığa bürünür. Başka yerde görünmesi gerekse oranın kılığına bürünür. Meleklerin de Kendinde Kendine Göre Var halleri var. Ama bir de bulundukları şartlara göre Birbirlerine Göre Var halleri var. O şartlar neyse ona göre Birbirlerine Göre Var halleri var. Ehlullah’ın hakkında bilgi verdiği Divan Toplantıları’nı okumuş, duymuş olanınız vardır. Divan Toplantısı’na katılanların içinde bu dünyadan olanlar var ama âhirete intikal etmiş olanlar da var; yan yana geliyorlar, birbirlerini görüyorlar, bir konuyu konuşuyorlar. Âhirete intikal etmiş olan birisi de oraya elbisesiyle, bir şeyiyle geliyor. Onda da sizdeki gibi bir karaciğer, bir beyin var mı? Sizin gibi görünüyor diye buradaki beyin onda da mı var? O buradaydı bitti. O toplantıya buradan gidenin, buranın şartları gereği, arabası böyle, dünyadan göçmüş mübarek ne haldeyse, onun şartları da öyle. Görünüyor olmak, Kendinde Kendine Göre Var olanın bulunduğu ortamın şartına göre bir görüntü vermesi demektir.
BİRBİRLERİNE GÖRE VAR OLAN
HALLER KAYBOLABİLİRSE DE KENDİNDE
KENDİNE GÖRE VAR HÂL KAYBOLMAZ
Kendinde Kendine Göre Var hal incelenir, yakalanır ve ona göre de bir hayat tarzı oluşturulursa kişiyi tevhide götürür; tevhide götürecek olan odur. Nefs ilerlemesi Kendinde Kendine Göre Var hâl üzerinden yürür. Dolayısıyla, Birbirlerine Göre Var olan hâl, Kendinde Kendine Göre Var olan hâle göre geçici bir görüntü oyunudur. Sabit olan Kendinde Kendine Göre Var hâldir, o devam eden bir pozisyondur. Bu sebepten Birbirlerine Göre Var olan haller kaybolabilirse de Kendinde Kendine Göre Var hâl kaybolmaz. Allah’ın dilemesi hariç… Emir değiştirirse yine dilediği başka bir şey olur. Ama Kur’ân’ın anlattığı devam edecek olursa; Kendinde Kendine Göre Var olan hâl kaybolmaz. Şu sonuca gelmeye çalışıyorum: Kendinde Kendine Göre Var olan kaybolmayacaksa, “BEN” demek de kaybolmaz. Kendinde Kendine Göre Var olanın kendisine “BEN” deyişi asla kaybolmaz. Yine diyelim ki, Allah’ın emri, dilemesi hariç.
“BEN” DERKEN DİKKAT!
“BEN” demek çok yüksek bir derecedir, tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek bir ikramdır. “BEN” Allah’ın dilidir. Allah kendi “BEN” demesinden, dilediği kullara “BEN” deme izni vermiştir. Kul derken yalnız insanı düşünmeyin, Allah’ın yarattığı her ilmî sûret kuldur. Allah dilediği kullara kendi “BEN” demesinden yetki vermiştir, “BEN” dediğimiz zaman Allah’ın verdiği yetkiyle Allah’ın BEN demesini kullanırız ve bu kaybolmaz. “BEN” demeyeceğim demekle de kaybolmaz. BEN Bâkî’dir. Ama risk şudur: Kişi “BEN” deme yetkisini Birbirlerine Göre Var hâle mahsus kılar! Eğer “BEN”i görüntüye mahsus kılarsanız, Birbirlerine Göre Var olan hâli esas zannedip ona “BEN” derseniz “Müstakilen VAR ve Muhtar” bir yapı iddiasında bulunmuş ve bu yapıya “BEN” demiş olursunuz. Böylece insan Kur’ân’a göre HADDİ AŞMIŞ olur, SUİİSTİMAL başlamış olur, kişi ÂSİ olur, Allah’a ait vasıfları ÖRTEN olur, Kur’ân’a göre KÂFİR olur, MÜTEKEBBİR olur. Çünkü Allah’ın vasıflarını suiistimal edip onlarla “Müstakilen VAR ve Muhtar” bir yapı ilan etti, o vasıfları yanlış kullanıyor. Oysa Mütekebbir Allah’tır, Kibriya sahibi Allah’tır, Kibriya Allah’a aittir. Allah’a karşı kim “Ben de mütekebbirim” derse, bir “sözde mütekebbir” ortaya çıkmış olur. Kur’ân’ın kınadığı, cehennemle cezalandırılacağını söylediği mütekebbir budur: Allah’a karşı “Ben de varım ve muhtarım” diyen! Allah’a karşı “Ben de mütekebbirim” diyene Enbiya Sûresi 29. âyet “O mütekebbirin yeri cehennemdir” der. Allah’a karşı “Ben de varım ve muhtarım” diyen kul, Allah’ın ona kendini tanısın ve kendinden yola çıkarak da Allah’ı bilsin diye, O’na kulluk yapsın diye lutfettiği “vehim” özelliğini Allah’a karşı kullanmış olur ki buna “Vehmin Zulmeti” denir. Yine o kişi Kendinde Kendine Göre Var olan hâli ile Allah’a ortak olan bir “Nefs” ortaya çıkarır ki bu da “Nefsin Şerri” olur. Bunların detaylarını merak ederseniz Aşağıların Aşağısı yazılarımızda uzun uzun işledik, bakabilirsiniz.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.