Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

HER BİR EKLEM İÇİN HER GÜN BİR SADAKA VERMEK GEREK

Muharrem Günay 10 Şubat 2018 Cumartesi 12:35:31
 

Peygamberimiz (s.), yine bize verilen nimetleri hatırlatarak: “İnsanın her bir eklemi için her Allah’ın günü bir sadaka vermesi gerekir.” buyurmuşlardır. (Buhari, “Sulh”, 11, “Cihad” 72; Müslim,”Zekât”, 56.) Bu nimetlerin şükrünün onları ikrar ve izhar etmekle başladığını gösteren sözlerinde Peygamberimiz (s.): “Allah’ın verdiği nimet ve ihsanını ikrar  (dil ile söylemek) şükür, onun terki ise küfürdür.” (Ahmed b. Hanbel, IV, 258-375.)
 Yine Peygamberimiz(s.) zamanında halk yağmura kavuşmuş, bunun üzerine Rasulullah (s.): “İnsanlardan bazısı şükrederek, bazısı küfrederek sabahladı. Bazıları, “Bu Allah’ın rahmetidir.” dediler. Bazıları da,” Gerçekten şu ve şu yıldızın gösterdiği doğru çıktı dediler.” buyurmuşlardır.” (Müslim, “İman”, 126.). Yani bir olayı veya bir nimeti Allah’tan bilmeyi şükür, Allah’tan başkasından bilmeyi küfür saymışlardır.
Bir başka hadiste Peygamberimiz (s.): “Allah bir kuluna nimet verince kulunun üstünde o nimetin izini görmek ister.” buyurmuştur. (Tirmizi, “Edeb”, 54)
 Burada nimetin izinden kasıt şükürdür, o nimeti başkalarıyla paylaşmaktır. Bazı Müslümanlar bu hadisi şerifi yanlış yorumlayıp zenginliğimizin üzerimizde izi görünsün diye çok pahalı elbiseler giymekte, ziynetler takınmakta, lüks arabalara ve ciplere binmektedirler. Bunların tamamı bu hadis-i şerifin ruhuna terstir, israf ve haramdır.  Görülüyor ki nimetin şükrü onu ikrar ve izhar etmektir. Yani nimetin Allah’tan geldiğini anlamak, bunu tasdik etmek ve bu inancımızı söz, davranış ve duygularımızla göstermektir.
Peygamberimizden öğreniyoruz ki; şükrün göstergelerinden biri de secdedir. Çünkü o sevinçli bir hadiseyle veya sürur veren bir olayla karşılaşınca Allah’a şükretmek için secde ederdi. (Ebu Davud, “Cihad”, 174; Tirmizi, “Siyer”, 25.) Rivayete göre Bedir’de Ebu Cehil’in öldürüldüğünü duyan Peygamber Efendimiz şükür secdesi yaptı. Yine Rasulullah (s.) Sad suresinde secde etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Davud (a.s.) tövbe olmak üzere secde etmişti. Biz de şükür olarak secde ederiz.” (Nesai, “İftitah”, 48.)
Yine Hz. Peygamber: “Kim bir musibete uğrayınca sabreder, nimet verilince şükreder, kendisine zulmedilince affeder ve kendisi zulmedince istiğfar ederse.” buyurunca ashabın, “Onun hali nedir?” sorusuna “İşte onlar korkudan emin olmuş ve hidayete ulaşmış kimselerdir.” (İbn Mace, “Edeb”, 55.) cevabını vermiştir.
İslâm’a göre, varlıkta, yoklukta, hastalıkta, sağlıkta, zenginlik ve fakirlikte imtihan sebebidir. Gerçek Mümin her hal ve şartta şükreden ve sabreden bir kul olmak zorundadır. Nitekim Bakara surersi 155. Ayette buna dikkat çekilerek şöyle buyrulur:
“Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn (sâbirîne). Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155)
Peygamberimiz(s.a.v.) hayrı-şerri, zararlıyı-faydalıyı hep iyi görmüş, iyi karşılamış ve bize de bunu tavsiye etmiştir. Hatta “Allah hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar.” buyurmuştur. (54 Buhari, “Merdâ”, 1.)  Kendisine gelen sıkıntıları böyle karşılamıştır.
İnsan, fıtratı gereği kötüyü istemez, kendisine zarar dokunmasını arzu etmez. Hep iyiyi ister, nimet ister, zenginlik ister. Şerre, kötülüğe, zarara ve mutsuzluğa razı olmak akıl kârı değildir. Fakat zarardan kaçınıp iyiliği isterken de ölçülü olmalıyız. Hz. Peygamber’in öğretisine göre şükredemeyeceğimiz iyiliğe karşı çok da iştiyaklı olmamalıyız. Bu konuda Peygamberimiz (s.) şöyle buyurmuştur: “Meryem oğlu İsa şöyle derdi: “Ey İsrailoğulları: Saf su için, karada biten yeşil sebzeleri ve arpa ekmeğini yiyin. Buğday ekmeğinden sakının. Çünkü siz onun şükrünü yerine getiremezsiniz.” (Malik b.Enes, Muvatta, “Sıfat-ı Nebi”, 27.)
Asıl olan Cenâb-ı Hakk’tan çok mal istemek değil, şükrünü edâ edebileceğimiz mal istemektir.
Anlatıldığına göre; Hz. Davud’un, Allah u Teâlâ’dan istediği dört şey, Allah’ı anan bir dil, Allah’a şükreden bir kalp, sabırlı bir beden, dünya ve ahiret işlerinde yardımcı bir zevcedir. (Tenbih’ul-Gafilin Ebulleys Semerkandi, s..586)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER