Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KUR’AN-I KERİM’İ OKURKEN KİM, KİME OKUYOR?

– 75 –
Kur’an-ı Kerim’deki “tanrılarınız, ilahlarınız” ifadesini anlamaya çalışırken, geniş manasıyla tanrılar nelerse onların içerisine ilan ettiğiniz tanrılığı da mutlaka koyun. O zaman ayetlerdeki tanrı hitabı sizin müstakilliğinizle ilan ettiğiniz tanrıyı da kapsar. Eğer olaya öyle bakmazsanız kendinizi ayetlerin dışına çeker, kendinizi o ayetlerin dışında bulursunuz. Kendi tanrınızı ayetin dışında tutup, sanki o hitap sizdeki tanrıya değilmiş gibi yorumlarsınız. Böyle olunca, ayette bahsedilenin bizimle ilgisi yok der, ayet ve hadisleri öteler, geçer gidersiniz. Hatta içinizden şöyle geçebilir: “Bunlar o zamana ait kavramlar, günümüzde olmasa da olur. Ama öyle demeyeyim günah olur, okuyup geçeyim. Şu ayet nasıl da masala benziyor, hatta günümüzde masal daha iyi yazılıyor. Ama neyse böyle demeyeyim günah olur, okuyup geçeyim.” Böyle düşünceler gelir, nihayet işin içinden çıkamaz ve “zaten mealler böyle olur” deyip kapatırsınız. Ama ayet sana şöyle der: “Hepiniz, âlimleriniz bir araya gelse, okyanuslar mürekkep olsa, bir ayet oluşturamazsınız!” Kişi neden öyle düşünür? Tanrılık iddiasında olduğu için! Meali yazan veya okuyan tanrı olduğu için! Tanrı okuyorsa, meali de tanrı yapıyorsa o zaman ona bu hitap gelir! Şunu çok önemseyin demiştik: Size İslam’ı anlatan tanrı mı? Bir meale veya Türkçeleştirilmiş bir tasavvuf kitabına bakınca da aynı soruyu sorun lütfen. Zamanında bir veliyullah bir şeyler yazmıştır, günümüzde birisi onu Türkçeleştirir. O eseri Türkçeleştirenin tanrısı Türkçeleştiriyorsa, o tasavvuf kitabındaki fiiller değişir, bakış açıları değişir, hepsi değişir. Onu Türkçeleştiren tanrıysa kendine göre hepsini değiştirir! Öyle bir tanrı, Marifetname’yi sadeleştirirken “günümüzde böyle olmaz” diye içinden bazı yerleri çıkarmış. Eğer ayetlere de böyle bir tanrı bakıyorsa, ayette “tanrı, put” ifadesi geçince “putlar eskiden varmış, insanlar putlara inanırmış, ayet onlara kızıyor, günümüzde öyle bir şey yok” der. Böyle bakarsanız siz de yanılırsınız. Ama ayetteki tanrıya kendi ilan ettiğiniz tanrılığınızı da koyarsanız, o zaman ayette yerinizi bulursunuz. Böyle düşünmeniz, böyle yapmanız sizde haşyetin oluşmasını sağlar ki bu yolda haşyet çok önemlidir. Eğer Kur’an’ı bir talib olarak okuyorsanız, “Tanrılık, ilahlık iddiası” kapsamında tanrı/ilah ifadesi geçen ayetlere kendi tanrınızı da koyarsınız. Ve o zaman oluşacak haşyet sizde çok önemli açılımlara sebep olur.
TASAVVUFTAKİ ÖNERİLERE “B” GÖZÜYLE BAKIP
DİKKAT ETMEK GEREKİR. PEKİ NE YAPACAĞIZ?

Kur’an aslında “B” halinde olana hitap ediyor. Nasıl? Onu muhatap alarak “siz” diyor. “SİZ” dediği sizin “B” halinizdir, örtmeyen halinizdir. Onun için Efendimiz (SAV)’in “biz” derken veya “bizden değil” derken kastettiği Kur’an’daki manadır, tanrıların kendileri arasındaki mana değil! Efendimiz’in “Bizden değil” demesi, “B” haline değil, tanrıya ait” demektir. “Bizden değil” denilen bir davranışsa, o davranış tanrılara aittir, tanrıların davranışıdır, o davranış “La ilahe” kapsamındadır. Efendimiz’in ifadesi bir bölücülük olmayıp tamamen Tevhid kapsamındadır, yani “bizden değildir” dediği şeye “La ilahe” diyor demektir. “Efendimiz de ayrım yapıyor” gibi düşünmek, hadislere İslam’ın ruhuna ters bir mana yüklenmektir. Olur mu hiç! Kur’an nasıl hitap ediyorsa, Efendimiz de öyledir.
Buyuruyor: “Ayakkabınızın bağını bile Allah’tan isteyiniz, yemeğinizin tuzunu bile Allah’a sorun.” Bu hadis “B”ye bir sesleniştir: Bu sözü kişinin “B” yapısı değil de tanrısı önemserse, bu öneriyi o prensip edinirse “ben kimseden istemem, yalnız Allah’tan isterim, kimseye sormam yalnız Allah’a sorarım” der. Bu hadisin muhatabı “B” yapıdır, hadis “B” halinde yaşamak isteyene yol gösteriyor. Bu hadisi ve tüm hadisleri zaten “B” yapı ve talipleri önemser. Burada Efendimiz buyuruyor: “Kimse olandan, kimselerden kurtulman için ayakkabı bağını bile Allah’la ilişkilendir, yemeğin tuzunu bile Allah’la ilişkilendir. Ama asıl öncelik ve önemli olan şudur: Madem Efendimiz “A” hali için “bizden değildir” diyor, o hali çok önemseyip tanımak, yakalamak ve etkisiz hale getirmek gerekiyor. Bu amaçla tanrının özelliklerini önemseyip onu yakalayalım ve ona “La ilahe” diyelim. Mesela tanrı, tanrıların arasında boy göstermeyi sever, tanrı tanrıların arasında süzülmeyi sever. İşin gereği bu! Eğer kişi bunu fark ettiği halde bu özelliğiyle mücadele etmiyorsa, onu terk edemiyorsa ve “ne yapayım, Allah böyle emretmiş” diyorsa; doğru, öyle emretmiştir. Ama unutulmasın, sonunu da cehennem emretmiştir! Yani haline bakıp da “ne yapayım” diyorsan, aynı şeyi bu hayatın sonucunda da söylersin, “ne yapayım buraya geldik” dersin. Bu neden önemlidir? Tanıyacağınız tanrının beşeri münasebetlerdeki niyetini iyi irdelemek için. Tanrı tanrılar arasında boy göstermekten hoşlanıyorsa hiç dışarı çıkmayacak mıyız, hiç kimseye gözükmeyecek miyiz? Hayır, kastımız o değil. Tasavvufta yalnızlık önerilir değil mi? Bu yalnızlığı tanrı okuduğu zaman zanneder ki, dağa çıkmam veya bir yere hapsolmam lazım. Oysa insanların arasında yalnızlık önerilir! Yalnızlık tanrıdan kurtulmanın ismidir, tanrıdan kurtulma çalışmalarının bir yöntemidir. Amaç, tanrılardan kaçıp bir yere sığınan, saklanan tanrı üretmek değil. Onun adı ‘yalnız tanrı’dır! Tasavvuftaki önerilere “B” gözüyle bakıp dikkat etmek gerekir.
DERGAHTA KURTULUŞ KOLAY. ESAS DERGAH EVDİR. ORADA NASILSIN O ÖNEMLİ.
Bazı tasavvuf yöntemlerinde çile, zorluk, münzevi bir hayat gibi tarifleri okuyoruz. O önerilenler ve yapılanlar, içinde zorluklar olan o şeyler, onları kendi tanrılarından kurtarmak içindir. Eğer onun içinse doğrudur. Tanrılığından kurtulmak için o gayreti gösterir, o sıkıntıya katlanır. Eğer o yöntemi öneren bir tanrı değilse, talip o yöntemle tanrıdan kurtulmaya gayret etmiş olur. Yoksa onu yapan yalnız bir tanrı olur; aç kalmış, yalnızlaşmış, zavallı bir tanrı. O zaman bir şey fark etmez!
Bu tanrıdan kurtulmak zor mu? Çok zor, çok gayret gerekiyor. Kurtuluş için gereken bazı uygulamalar yapmak gerekiyor. Mesela bazıları soruyor, Allah’ı tanıyabilmek ve tanrılıktan kurtulmak için ortam kalabalık mı, tenha mı olmalı? Mutlaka kalabalık şehre veya sakin bir yere gitmek gerekir diye bir şey yok, fiziksel alan her zaman çok önemli değil! Kişilerin yapısına göre değişen şeyler olabilir ama bir genelleme yapılırsa önemli olan fiziksel alan değildir. Örneğin evde zor oluyor diye, yanılıp gerçek dergâhtan kaçıyor insanlar. Size zor gelen o yer esas dergâhtır oysa, esas dergah evdir. Kolayına kaçmak isteyenler nur-u pak olmuş bir hocanın yanına gidip oturuyor. Onun yanında herkes sessiz duruyor zaten, sen de sessizce durursun, tamam. Önemli olan, dışarıda da öyle duruyor musun, hayatın içerisinde de öyle misin, evde nasılsın, o önemli!
TANRILAR ÂLEMİNİN PLATFORMU CİNSELLİKTİR
Elhamdülillah, Allah’ın varlığını anlamaya çalışıyor değiliz ama Allah’ın varlığını anlamada farklı bir yaklaşım tarzını paylaşmak istiyorum. Siz öyle değilsiniz, ama o noktalarda gayret eden kişi için yararlı olabilir. Diyelim ki Hazreti İbrahim’i veya Efendimiz’in zamanını konuşuyoruz. Hazreti İbrahim, Efendimiz ve sahabelerin anlatıldığı bir ortamda kişi Allah’ın varlığını hissedebilir, Allah’la ilgili bir duyguya, bir manaya bürünebilir. Ama Ebu Leheb’de de Allah’ın varlığını görebilmek lazım, Nemrut’ta da Allah’ın varlığını görebilmemiz lazım! İşte onu başardığınızda Tevhid’i anlamanız kolaylaşır, Tevhid Anlayışı kolaylaşır. Okurken, dinlerken, “Allah bir takımın kaptanı, karşıda da inanmayanlar var ve kavga ediyorlar” gibi iki takım düşünen yanılır. Karşı takım dediğiniz yerde de Allah’ın emrini görebilirseniz, tevhidi anlayışınız kolaylaşır. Bu yüzden, bazen kalabalık şehirler ve sosyal hayatın içinde olmak tevhid anlayışını pekiştirmek isteyen için iyi bir antrenmandır. Şimdi söyleyeceğim sebepten dolayı zordur, ama başarınca da getirisi çok büyüktür. O zorluğun, o riskin karşısında başarı çok büyüktür. Bu paragrafla açtığımız parantezi kapattık, tanrının izini sürmeye, onu yakalamaya devam edelim inşaAllah.
Tanrı tanrılar arasında boy göstermeyi sever, çünkü onun cazibe platformu cinselliktir. Tanrılar âleminin bir cazibesi vardır: CİNSELLİK! Bu cazibeyi bir benzetmeyle anlatalım. Evin eşyalarının üzerine spreyle şeker solüsyonu sıkıp camları da açalım, hava da sıcak. Ne olur? Sinekler üşüşür! Kimi koltukla meşguldür, kimi sehpayla meşguldür, kimi aynayla… Baktığımız zaman, aynayla meşgul sinek, sehpayla meşgul sinek, duvarla meşgul sinekler görürsünüz. Gerçekte onlarla mı meşguller, cazibeyle mi? Aslında şekerle meşguller! Görünüşte başka başka şeylerle meşguller, ama onları meşgul eden tek şey o cazibe, bir cazibe var. İşte bunun gibi, tanrıları da tanrılık âleminde tutan bir cazibe var, onu hiç düşündünüz mü? O cinselliktir! İnsanın tanrılar âleminden kopmasını zorlaştıran, kopacakken mıknatıs gibi kendine çeken şey cinselliktir, tanrılar âleminin tanrılık veri tabanının platformunun cinsellik olmasıdır. Tanrının tanrılar arasında boy göstermeyi sevmesine neden olan şey de bu cazibe platformudur, cinselliktir. Bahsettiğimiz haşerenin evde boy gösterişi gibi, tanrının hayatı da onun üzerine kuruludur. Baktığımız zaman farklı şeylerle meşgul, faaliyette, aktif görüyoruz, biri çerçeveyle, biri aynayla, biri sehpayla meşgul, ama hepsi aynı şeyle, aynı cazibeyle (şekerle) meşguller. Tanrılar âleminin platformu cinselliktir. Bunu hayatınızda iyi incelediğinizde tanrıyı fonksiyonsuz kılmakta çok önemli bir gücü elde etmiş olursunuz. Bunu işin talibi için söylüyorum, çünkü bununla ancak o ilgilenir. Kendinizi tarafsız olarak iyi incelerseniz, Hakem ismiyle bakıp kararlarınızı böyle verirseniz, oluşturduğunuz fiillerin bu cazibeye mi, yoksa “B” halinin cazibesine mi yönelik olduğunu görürsünüz. Cinsellik tamam da, para, unvan, mal gibi cazibeler de var, onlara ne diyorsunuz diyenler oluyor. Biliniz ki hepsi cinsellik platformu üzerindedir. Onlar da diğerleri de hepsi bu platformun üstündedir. Cinsellik platformunun üstünde para vardır, ün vardır, görünme vardır, hepsini dürtüleyen zemin cinselliktir. Cinsellik derken seksi kast etmiyorum. Bir kişi “ben hiç seksle meşgul değilim, ona karşıyım bile” diyebilir, o başka bir şey. Ama hayatı ve davranışların temelini inceleyin, hep cinsellikle ilgili bir boy gösterme bulursunuz. Neden? Çünkü tanrının, tanrılar âleminin cazibesi o! Talip kendini ondan kurtarabilmelidir. Kurtaramayanın fiilleri tanrılar âleminden kurtulamaz. Saç taramayı söylemiştim hatırlayacaksınız; saç tarama fiili bir iştir. Onu tanrı yapıyorsa cehennemlik bir ameldir, “B” yapıyorsa cennetlik bir iştir. Saç tarama “B” ile ilgili bir fiilse başkadır, tanrıyla ilgiliyse başkadır. Bunu rahatlıkla kendinizde izleyebilir, yönetebilirsiniz. Bunu önemseyip yönettiğiniz zaman, toplum içerisindeki fiillerin büyük çoğunluğunun temelinde fark etmediğiniz bir cinsel dürtü olduğunu görürsünüz. Ve fark edersiniz ki o haliyle cinsellik, tamamen tanrıya ait önemli bir cazibeymiş…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-75-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti