Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 43-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 2 Temmuz 2019 Salı 13:32:41
 

O NÂR SİZDE BULUNDUĞU SÜRECE
ŞEYTANINIZ VE CİNLERİNİZ VAR DEMEKTİR
Muhtariyet iddiasının tanrılık iddiası olduğu gerçeğini kişi ister kabul etsin, ister etmesin bu böyledir. Neyle meşgul olursa olsun, ne yaparsa yapsın, hali budur: Ben tanrıyım! Çünkü kişiler dünyaya müstakillik zannıyla “ben tanrıyım” diyerek gelir, kendisini takdim için “BEN” derken Mütekebbir olarak, Allah’a eş koşarak “ben de kendime göre Mütekebbir’im” yani “ben de ilahım (tanrıyım)” manasında “BEN” der. Eğer inanıyorsa, “Allah’ın kendine göre gücü var, ama benim de kendime göre bir gücüm var” der. Bununla ilgili olarak paylaşacağımız önemli şey şu: Muhtariyet iddiası ile şeytanın işbirliği vardır. Bilerek veya bilmeyerek tanrılık iddiasında bulunanın oluşturduğu nâr şeytanı, cinleri cezbeder. O iddia özellikle cin taifesinden olan şeytana cazibe oluşturur. Arıların çiçek polenlerine uçması gibi, onlar da tanrılık iddiasıyla oluşan o nâra üşüşür, o nârı üretenle irtibat kurar, onu esir alırlar. O nârı üretmeyi keserseniz ilişki kesilir, bu kadar basit! Ama o nâr sizde bulunduğu sürece şeytanınız ve cinleriniz var demektir. Aksi mümkün değil! Ayetler “ekseriyatınız onların tesirinde” der. Onlara polen gibi malzeme veren şey sizin o iddianız! Kişi bilsin veya bilmesin, inansın veya inanmasın o formdadır. İçerisinde striknin yani zehir olan suyu “ben strikninin zehirli olduğuna inanmıyorum” deyip içsem zehirlemez mi? Bu inanmıyordu, onu zehirlemeyeyim mi der? Görevini yapar! Dolayısıyla, tanrılık iddiasında bulunur ve o iddiaya uygun ameller üretirsen o amellerle nâr kuvvetlenir. Nârın, ateşin en kuvvetlendiği amel öfkedir. Tanrıysanız ve öfkelenmişseniz çok lezzetli bir nâr çıkarırsınız. Bu yüzden o nâr vesilesiyle irtibat ve iş birliği kuvvetlensin diye sizi dürterler. Siz de sinirlenir, “ben de insanım, öfkelenmeyecek miyim?” dersiniz. Cümlede “insan” yerine doğrusunu koyalım: Tanrı! “Ben de tanrıyım, tanrılığımı göstermeyecek miyim?” diyorsunuz. Elbette, hakkınız! “Tanrıyım” diyorsan öfkeni göstereceksin. Ama unutmayın, ürettiğiniz o nâr şeytanın sizinle irtibat kurması için cazibedir. Tatlının üstüne arıların toplanması, o tatlıyı emmesi gibi. Bu yüzden, ayet ve hadisler, bu cazibeyi kuvvetlendiren öfkeden sakınmamızı ister.
EFENDİMİZ (SAV) ANLATIYOR
Efendimiz (SAV)’e bir grup koşarak gelip, “Ya Rasulallah! Kendimizden şüphelendik, biz münafık mıyız? Sizin yanınızda sizi dinlerken kendimizi cehennemde sanıyoruz” diyor. Dikkat edin “kendimizi cennette sanıyoruz” demiyorlar! Telaşlanıyorlar: Ya Rasulallah, siz cehennemi öyle anlatıyorsunuz ki biz kendimizi orada sanıyoruz, ama dışarı çıkınca dünyaya dalıyoruz. Münafık mı olduk, biz iki yüzlü müyüz? Buyuruyor ki: “Bu haliniz gayet normal, bu münafıklık değil. Benim yanımda öyle olup dışarı çıkınca dünya hayatına dalmanız normal, bu münafıklık sayılmaz. Ancak dışarıda da benim yanımdaki gibi olursanız melekler size sarılır, kucaklar sizi.” Siz eş koşmaz halde durur da nâr üretmezsiniz, meleklere cazip gelecek bir enerji üretirsiniz. O zaman melek mevhumu sizi sarar, kuşatır, melek mevhumu size üşüşür…
Hz. Ebubekir Essıddık radıyallahu anh bir kalabalıkta sözlü tacize uğruyor ve gülümseyerek seyrediyor, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de olanları izliyor. Ancak iş bir noktaya gelince, bu kadar halim selim, uysal, mübarek Hz. Ebubekir Essıddık dayanamıyor, tacizde bulunanlara sözlü karşılık veriyor. Bunun üzerine Efendimiz oradan ayrılıyor. Ebubekir Essıddık hemen Efendimiz (SAV)’e koşuyor: Ya Rasulallah, anam babam sana kurban, neden yüzünüz değişti de gittiniz? “Ya Ebubekir, sen gülümsüyorken etrafın meleklerle çevriliydi, gereğini onlar yapıyordu. Sen cevap verince orası şeytanla doldu, şeytanın geldiği yerde duramazdım” buyuruyor. Bu iş böyle!
İLK YOK EDİLMESİ GEREKEN ŞEY
MÜSTAKİLLİK İDDİASIDIR
Tanıma ve kurtulma sürecindeki bazı kısa yollar ve yöntemlerle devam edelim. Allah’ı ötede beride aramamak, ötedeki varlıklardan medet ummamak, ötede beride bir şey var sanmamak, öyle bir varlığa inanmamak çok önemli bir başlangıçtır. Ama sizin ötede beride olanları yok etmeye vaktiniz yok ki, vakit çok kısıtlı, bu yüzden çok kısa bir yol öneriyorum: Ötede beride olanlar önemli değil, siz ötede beride bir şey arayanı yok edin! Bir şeyi ötede beride arayanı, ötede beride bir şeye ihtiyaç duyanı yok edin. Yok etmeniz gereken bedeniniz değil! Tekrar o örneğe dönersek, kendisini polis sananın o zandan kurtulması için bedenini yok etmesi gerekmiyor. Kendini polis sanan kişi iddiasını yok etmelidir. Çok dikkat edin, iddiayı yok ettiyse kurtulmuş demektir. “Yok edin” denilen budur, ilk yok etmeniz gereken bu iddiadır. Çünkü bu iddia cehennemliktir. Onu yok etmeyi başardıktan sonra yok edilecek şey vehmi “BEN”dir ki o cennetlik bir mevhumdur. Onu yok ettiğiniz derecede cennetlik mevkiiniz olur. Onu hiç yok etmeseniz de cennetliksiniz. Ama bu iddia cehennemliktir. Bunu yok etmek, etkisiz hale getirmek gerekiyor. Kendisini polis sanan kişi kurtulmak için bedenini yok etmez, gördüğü şeylere “bu yok, şu yok” demez, zihnindeki kiri yok eder. Zihnini kirleten o iddiadan bilincini arındırır, bu kadar. Bu yolda ilk yok edilmesi gereken şey müstakillik iddiasıdır. Sizde tanrılık iddiası bulundukça ötede beridekilerin sayısı bitmez, sayısız şey bulursunuz. Ama iddia bir tane, onu yok edin ki işi kaynağında çözmüş olasınız.
Belki size de demişlerdir, “yaptığınız işi benlikle yapmayın” diye. Size böyle diyene sorun lütfen; bir iş benlikle nasıl yapılmaz? Dut yemiş bülbül hiçbir zaman şarkı söyleyemez. Şarkı söylemek, şakımak istiyorsanız “B” anlamında hür düşünüp, hür konuşacaksınız… “B” halinde “HÜR” olmak nedir göreceğiz. Ama siz, size “işi benlikle yapma” diyene bir sorun, “benlikle yapmamak nedir, ben benlikle nasıl iş yapmayacağım?” Ona böyle deyin, yöntemini öğrenin, “benlikle yapmayın” diyenin yakasına yapışın, “benlikle nasıl yapılmaz, bana bir öğret” deyin! Olur mu öyle bir şey? O da ayrı bir benliktir, o da “Benliksizim” diyen benliktir! Kesinlikle o iddia yok olmadıkça olmaz, o yok olacak! Bu yüzden de muhtariyet iddiasını, tanrılığı çok iyi bilmek, tanımak gerekiyor. Yıllardır bu sayfadan size o iddiayı anlatıyoruz, bu yüzden.
DÜNYA HAYATINI AHİRETİNE DEĞİŞENLER
CENNETİ CEHENNEMDE ARAR!
Nisa-44: “Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Dalaleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı diliyorlar.”
Ayetteki uyarı hakikatten pay almış olanlar için! Uyarılıyoruz: Kendilerine hakikat ilminden bir nasip verilmiş olanlar dalaleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı diliyorlar! Bu uyarıya kulak verin, dikkat edin. Öyle dikkat edin ki, size İslam Dini’ni kesinlikle bir tanrı anlatmasın, tanrılık iddiasından kurtulmamış biri din anlatmasın, tanrılık iddiasını görmemiş/bilmeyen birisi bu konuları anlatmasın! Çünkü onlar “dalaleti (batılı) satın alıyorlar” diyor.
Satın almak tabirine ayet ve hadislerde rastlarız, ona biraz farklı yaklaşacağız ve o zaman ayeti meallendirmek kolaylaşacak inşaAllah. Satın almak deyince zihnimiz hemen, bir yere bir ücret ödeyip bir şey almayı düşünür, ama öyle değil. Burada Evrensel Satın Alma’dan bahsediliyor. O satın almanın ismi takastır, bir şeyle bir şeyi takas etmektir. Örneğin, dünya hayatını ahiret hayatıyla takas! Onlar takas ederek ahiret hayatını veriyor, dünya hayatını alıyor; yani dalaleti alıyor, işine yarayacak olanı veriyor, takas böyle yapılıyor. Görmediği ve kullanmadığı için doğru olanı veriyor, dalaleti alıyor. Dikkat edin, bu özellik hepimizde biraz var ve ondan temizlenmemiz lazım! Bu özellik nedeniyle insan cenneti yanlış yerde arar. Dünya hayatını ahiretine değişenler cenneti cehennemde arar! Cenneti cehennemde arar ve cehennem amellerini“cennet” diye önerirler. Peki, insanlar cenneti niye cehennemde arar, o tuzağa neden düşer, nasıl düşerler? Sebeplerden birisi şudur: İslam’ı dinleyen veya ona öğreten kişi gizli bir feth-i zulmani hayranıdır. Doğuştan getirdiğimiz veri tabanı cehennemlik olup feth-i zulmani hayranıdır. Kişi kendisindeki o veri tabanını, feth-i zulmani hayranlığını normal sanıp onunla yaşar. Tuzağa düşme sebeplerinden birisi onun bu halidir. Bu yüzden, cehennemi çok fazla sever ama itiraf da edemez. Bu öyle bir hal ki kişi hem cennete gitmek istiyor hem cehennemi bırakmak istemiyor. Bu yüzden, cenneti bir türlü bırakamadığı cehennemde oluşturmak ister. İstiyor ki cennet de orada olsun, oraya ait işlerden çıksın: Cehennemlik işleri yapınca cennet oluşsa ne iyi olur der, farkında olmadan. Öyle ya da böyle, cenneti cehennemde arar. Sebep, feth-i zulmani hayranlığıdır. Feth-i zulmaniyi lütfen araştırın. Feth-i zulmani neye deniyor, feth-i zulmani gösteren kimdir, ne olunca feth-i zulmani olur? Ona şimdilik bir cümleyle dar bir mana verelim, ama bunun minimumu ve maksimumu var. Allah’a eş koşanın, tanrılık iddiasında bulunanın her türlü yeteneği feth-i zulmanidir. Her türlü yeteneği! Tedavi etmesinden bir şeyleri bilmesine, uçup kaçmasına kadar… Hele bir de kişi bu halleri din sanarsa, bu halleri önemli sanarsa, o zaman “Aklımdan geçeni bildi, geleni bildi, hastalığımı iyi etti” cümleleri başlar. Bunlar hep cehennem tuzaklarıdır. Böyle şeyleri sevmeyin. Severseniz ne olur? Doksan dokuz doğru arasına öyle bir yanlış girer ki o yanlış sizi cehenneme götürür. Feth-i zulmaniyi sevmeyin, tasavvuftan böyle kudret sonuçları beklemeyin. Çok üzülerek söylüyorum, öyle kişilerle karşılaşıyorum ki tasavvufla meşgul ama hiç kavrayamamış! “Ben daha önce de burçları duyardım ama şimdi çok seviyorum, ilgileniyorum” diyor. Tasavvufla ilgilenince falı, burcu daha çok seviyor, tahminleri daha çok seviyor, rüya tabirlerini daha çok seviyor. Oysa işimiz normal hayatla! Ayetlerde hadislerde “şu rüyayla cennete gidilir” diye bir şey gördünüz mü? Yok! Ama konuşmasının yarısı rüya! “Rüyamda şunu gördüm, rüyamda bunu gördüm.” Normal hayatta ne yapıyorsun? Asıl mesele bu! Sizi normal hayattan koparan her şey yanlıştır, sizi normal hayatın dışına çıkaran şeyler yanlıştır. Önce normal hayatta halledeceksiniz bu işi. Neyle? Kesin olarak akılla, temiz akılla; yani akıl+imanla…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER