Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

ERMENİLER ve NEDEN TEHCİR? – Kocatepe Gazetesi

Ramazan Balkan 9 Ocak 2012 Pazartesi 02:00:00
  Yazımıza başlarken öncelikle belirtelim ki; biz Türkler, Anadolu’nun yerli halkı değiliz. Selçuklu zaferlerinin ardından 11. yüzyılda Anadolu’ya doğru aktık. Bu akışımızı kolaylaştıran, uzun süren Bizans-Sasani ve Bizans-Arap savaşlarıyla Anadolu’nun harap olması idi. Sasani, Emevi ve Abbasi orduları İstanbul üzerine yürürken Anadolu bu istila ordularının savaş alanı oldu. Bu savaşlarla Anadolu harap olurken aynı zamanda çok nüfus kaybetti, kırsal alanlar boşaldı, halk güçlü surlar ve kalelerle savunulan şehirlere çekildi.
Bizans’ın direnişini 1071’de kıran Türkler, bu boş alanları, kendi nüfus üstünlükleriyle; Urfalı Mateos adlı Ermeni tarihçinin dediği gibi “Çekirge Sürüsü” halinde doldurdular. Anadolu’nun yerli halkları olan Ermeni, Rum, Pont, Süryani vb toplulukların bu hakimiyeti içlerine sindirdikleri söylenemez. Onlar yüreklerinde her zaman Türkleri Anadolu’dan çıkarma düşüncesini taşıdılar.
Osmanlılar döneminde Türk ilerlemesi Balkanlara sıçradı ve Viyana önlerine kadar yayıldık. Fakat 1683’ten sonra “bu şen gidişin yaslı dönüşü” başladı. M. Kemal’in Sakarya Savaşı sırasında TBMM’de söylediği gibi; Osmanlılar hiç geri dönme ihtimallerini düşünmeden ve dolayısıyla tedbir almadan hep ileri gittiklerinden “Biz evlatlarına içinde düşmanlar bulunan vatan toprakları bıraktılar.”
Burada ilginç olan şudur; Balkanlardaki Türk ilerlemesi sırasında yaşanan savaşlarda Balkan toprakları ağır tahribatlara uğramadı. Yerli halk başka bölgelere göç etmedi. Osmanlı yönetimi yerli halka zorla göç ettirme, katliam, din değiştirme gibi uygulamalar içinde bulunmadı. Bilakis Balkanların yerli Hıristiyan halkı korundu. Bu uygulamaların neticesinde Balkanlarda; Batı Trakya, Rodoplar, Dobruca vb bölgeler dışında Türkler ne şehirlerde ne de kırsal alanda nüfus üstünlüğü sağlayamadılar, hep azınlıkta kaldılar.
Türkler, Osmanlı fetihleriyle sahip oldukları bu vatan toprakları içinde 1800’lerden itibaren Sırp, Yunan, Karadağ, Bulgar, Makedon ve Arnavut isyanları ile karşılaştılar. Osmanlı Devleti bu isyanlarla baş edebilir ve toprak bütünlüğünü koruyabilirdi. Lakin bu isyancı topluluklar; Rusya, İngiltere, Fransa gibi “Dış Destek” buldular. Dış destek olarak tanımladığımız bu gücü kaldıraç gibi kullananarak Osmanlı Devleti’ni mağlup ettiler, Türk hakimiyetine Balkan topraklarında son verdiler.
Osmanlı Devleti’ni alt eden isyancı Sırp, Yunan, Bulgar gibi kavimler bayrağımızın ve sancağımızın indiği topraklarda yaşayan Türk ve Müslüman unsurların köklerini Falih Rıfkı ATAY’ın dediği gibi “toprağın yedi kat altından” sökerek attılar. Bu, Türk Milletinin hafızasından uzun yıllar silinmeyecek olan tarihin acı bir tecrübesiydi. Balkanlardan atılma korkusu yani; vatan toprağında yaşayan bir unsurun “Düşmanla İşbirliği” yaparak Türkleri yaşadıkları topraklardan çıkarması halkımızda “Balkan Sendromu” denilen bir korkuyu doğurdu.
Bu korkunun ilk tezahürleri Anadolu’da yaşandı. “Anadolu’ya Sığınmış” Türk halkı ile “Anadolu’ya Sıkışmış” Osmanlı Devleti şu korkuyu derinden hissetti; “yarın Anadolu’ya istilacı bir güç geldiğinde Anadolu’daki isyancı topluluklar olan Ermeni ve Rumlar bunlarla işbirliği yapar ve aynen Balkanlarda olduğu gibi Anadolu’da da ‘Türk Varlığına’ son verebilirler.” Bu korkunun etkisi ile; “onlar bizi Anadolu’dan atmadan biz onları Anadolu’dan atalım” düşüncesi hakim oldu. Bu korku boş ve yersiz değildi acı bir tecrübe ile Balkanlarda yaşanmıştı, ayrıca dönemin aydınları tarafından asırlarca önce yaşanan “Endülüs Faciası” da unutulmamıştı.
“Anadolu’ya Sığınmış” Türk halkı ile “Anadolu’ya Sıkışmış” Osmanlı Devleti, Balkan sendromu olarak adlandırdığımız bu korkuyu yaşarken 1914’de Rus orduları D.Anadolu’ya girdi. Ardından Van, Muş, Bitlis vb yerlerde Ermeni isyanları çıktı. Rus ordusuna öncülük yapan Ermeniler Van’da Ermeni hükümeti bile kurdular.
Anadolu’yu saldıran bir istilacı güç ve onunla işbirliği yapan bir isyancı topluluk; Balkanlarda yaşadığımız facianın Anadolu’da da tıpatıp yaşanacağını çağrıştırdı. Neticede, savaş şartları içinde İttihatçı hükümet çok yerinde bir karar vere-rek Ermeni tehcirini yaptı. Bu tehcirle Anadolu, Türklere rakip olabilecek “İsyancı Topluluk” olan Ermenilerden temizlendi.
İttihatçıları harekete geçiren diğer bir tarihsel tecrübede 21 Şubat 1903’te Osmanlı Devleti’ne daya-tılan Morsteg Projesi’dir. Bu projeyle Makedonya’da ıslahat yapılması adı altında bu toprakların denetimi yabancılara bırakılmıştı. Makedonya Umum Müfettişliğine atanan Hüseyin Hilmi Paşa’nın yanına müşavir olarak Rus ve Avusturya’lı iki subay verildi. Makedonya beş bölgeye ayrılıp her bölgenin jandarma kuvvetleri ıslahat adı altında yabancı subayların denetimine verildi. Bir İtalyan general de bu jandarma kuvvetlerinin genel komutanı oldu. Bu İtalyan generale 25 yabancı subay yardımcı atandı. Rusya; Selanik, Avusturya; Üsküp, İngiltere; Drama, İtalya; Manastır’a yerleşti. Neticede ıslahat adı altında en geniş şekilde Makedonya yabancı kontrolüne geçti ve ardından Balkan savaşlarıyla elimizden çıktı.
Morsteg Projesi’nin bir örneği de Rus Çarlığı tarafından Doğu Anadolu’da ıslahat yapılması için 8 Şubat 1914’de Osmanlı Devleti’ne dayatıldı. Doğu Anadolu; Erzurum, Trabzon ve Sivas ile Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır olmak üzere iki bölgeye ayrıldı.
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ortak kararı ile bu iki bölgenin başına 15 Nisan 1914’de Norveç ordusundan Yarbay Nicolos Hoff ve Hollandalı Albay Westenek atandı. Makedonya örneğinde olduğu gibi bu defa Ermeniler kullanılarak genel müfettişlerin kotarmasıyla Doğu Anadolu’da ameliyat planlanıyordu. Müfettişler 5 Temmuz 1914’de göreve başlayacaktı ancak 28 Haziran 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bu proje akamete uğradı. Zaten I. Dünya Savaşı’na alelacele girmemizin bir sebebi de bu projenin boşa çıkarılması düşüncesidir.
Bu izahlardan sonra şuraya gelmek istiyorum; Anadolu topraklarında varlığımıza rakip olabilecek Ermenileri tarihsel şartlar içinde tasfiye ettik. Bu tasfiyede haklı mı veya haksız mı idik tartışması yapmak boştur. Çünkü biz onları Anadolu’dan çıkarmasak onlar bizi Anadolu’dan çıkaracaktı. Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları ne pahasına olursa olsun ona sahip çıkamayan milletlere karşı acımasızdır. Biz 1071’de Anadolu’ya geldik. 1915’e kadar yaklaşık 900 yıl Ermeni tehciri düşünmedik. Eğer bu bizim aklımıza 1915’te geldiyse bunun sorumluluğu bize değil karşı tarafa düşer.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti