Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KIYAMET’İN ALAMETLERİ

– 29-
Ayetler kıyametin alametlerini anlatıyor:
“Sema’nın apaçık bir duhan (duman) olarak geleceği günü gözetleyip bekle. (O duman) insanları kaplar/bürür; bu eliym bir azabtır. “Rabbimiz, azabı bizden keşfet/aç, doğrusu biz mü’minleriz” (der insanlar). Artık onlar nerede, düşünüp ibret/öğüt almak nerede? Halbuki, onlara apaçık bir Rasûl de gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve “mecnun bir muallem’dir” dediler. Muhakkak ki, biz, o azabı (az bir zaman, birazcık) keşfedeceğiz (açıp kaldıracağız). (Fakat) muhakkak ki; siz eski halinize geri dönenlersiniz.” (Duhan; 10-15)
Kıyametin alametlerinden birisi bu!: Semayı bir duman kaplayacak. Bu duman dünyayı saracak, insanlara büyük bir azab verecek. O zaman insanlar “mühlet”in bittiğini, “tercih”inin kalktığını hissedip Rablerine yönelip; “Rabbimiz! Azabı bizden kaldır” diye dua edecek. Rabbimiz buyuruyor ki; bu dumanı biraz kaldıracağız, hemen eski yanlış hallerine dönecekler! Öyle bir yapıları var ki yakarıyor olmasına rağmen ibret almıyor! Öyle yapılardan Allah’a sığınırız; Allahım, bizi böyle yapılardan muhafaza buyur Ya Rabbi.
Ye’cüc ve Me’cüc
Ayetlerde geçen bir diğer kıyamet alameti “Ye’cüc ve Me’cüc”dür. Ne olduğu çok belli olmadığı, bilinmediği için Ye’cüc ve Me’cüc çok tartışılan bir konudur. Yöntemimiz gereği o tür yorumlara çok yer vermiyoruz. Çünkü biz yalnızca ayet ve hadislerle ilerlemek istiyoruz.
“(Zül’karneyn) dedi: Bu Rabbim’den bir rahmettir. Dolayısıyla Rabbimin va’di gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin va’di Hakk’dır. O gün onları terk ederiz, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sur’a da üflenmiştir; artık hepsini cem’ etmişizdir.” (Kehf; 98, 99)
“Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc fetholunduğu (açıldığı) vakit, onlar her hadebden (yüksekçe yerden) hızla inerler.” (Enbiya-96)
Kehf Sûresi’nden ve oraya bakılarak yapılan yorumlardan anlıyoruz ki Ye’cüc ve Me’cüc bir kavmin ismidir. Hangi kavimdir diye yorumlar yapılmıştır ama öyle olmadığı görülmüştür. Ayetten anlıyoruz ki Ye’cüc ve Me’cüc kavmini Zül’karneyn hapsetti. Bu kavmin derdini çeken bir topluluk Zül’karneyn’den yardım istemişlerdi. O bir set oluşturarak onları bu kavmin saldırılarından koruyucu bir tedbir almıştı. Hal sahibi bir kişiye Ye’cüc ve Me’cüc soruluyor, o da diyor ki: “Onlar kutupdaki buzulların altındadır. O buzullar gün gelecek eriyecek ve altında hapsolmuş olan yapıları canlanıp çıkacak.” Böyle bir yorum yapıyor, verdiği bu cevabı eserinde okudum. Bu konudaki yorumlardan birisi de şöyledir; Ye’cüc ve Me’cüc kabirler açıldığında kabirlerden çıkanlardır. Ancak, kabirlerin açılması ikinci surdan sonradır, bu durumda Ye’cüc ve Me’cüc kıyamet alameti olamaz. İkinci Sur hesap gününün habercisidir, onunla birlikte hesap günü başlıyor. Sonuç olarak “Ye’cüc ve Me’cüc” hakkında söyleyeceğimiz şudur; böyle varlıklar var ama nasıl varlıklar olduğu bilinmez, çünkü hadislerde kesin olarak tarif edilmemiştir, yalnızca isimleri ve varlıkları bildirilmiştir.
Dabbet’ül Arz
“Dabbet’ül Arz” da bir kıyamet alametidir ve o da tam tarif edilmemiştir. Bu yüzden onun da nasıl bir varlık olduğu bilinmiyor. Bilinen şu ki; böyle bir varlık var.
“O kavl onlara vaki olduğunda onlar için arzdan bir dabbe çıkarırız ki; (o dabbe) onlara, insanların ayetlerimize ikan etmiyor olduklarını konuşur (söyler).” (Neml-82)
Artık kıyamet çok yakın ve yine bir varlıktan söz ediliyor; Dabbet’ül Arz. “Dabbe” genellikle hareketli varlığa verilen bir isimdir. Dabbet’ül Arz yerden çıkacak bir varlık mânâsına gelebileceği gibi, arz “dünya” demek olduğu için, dünyada böyle bir varlık çıkacak mânâsına da olabilir. Dünyada öyle bir varlık, öyle birisi, öyle bir şey olacak ve o kıyamete çok yakın çıkacak, insanlara “ayetlerimize ikan etmiyor olduklarını” söyleyecek, bunu konuşacak! Fakat bu “konuşma” çok özel bir konuşma ki ayette “konuşacak” diye vurgulanmış! Değilse “konuşma” zaten vaazlarda sürekli yapılıyor. “Allah’ın ayetleri ile yeterince ilgilenmiyoruz, ikan oluşmuyor” gibi cümleler zaten hep konuşuluyor. Ayetteki “konuşur” ifadesi, bu konuşmanın çok özel olduğunu gösteriyor. Nasıl özeldir? Mesela, bu Dabbe’nin konuşuyor olması bizi şaşırtacak olabilir; o güne kadar konuşmayan bir varlığın konuşmuş olması bizi şaşırtacak, insanlara mucize gibi gelecek olabilir. Dabbet’ül Arz konuştuğu zaman, onun konuşuyor olması şaşırtacak, korkutacak ve sözleri de tesir edecek gibi bir mânâ da çıkmaktadır. Ve o size konuşurken “ikan etmediğinizi” anlatacak, “iman etmediğinizi” değil! Dabbet’ül Arz kıyametin çok yakın alametlerinden olduğuna göre, demek ki o dönemde çok zayıf bir iman var. Zayıf bir iman, yani ikana dönüştürülmeyen bir iman var! İmanı ikana dönüştürmek nasıldır? Duyduğunu inceleyip ondan gerekli dersleri çıkarıp ona göre tedbir almaktır, yani iman ettiği şeyi gözüyle görüyormuş gibi sahiplenmektir. Demek ki kıyamete yakın bir varlık çıkıp, ayetlerle ilgili yeterli gayretin gösterilmediğini, yapılanın imanı kurtarmayacağını, salih amele dönüşmeyeceğini anlatacak.
İsa aleyhisselam kıyametin bir habercisidir
Kur’an’da görülen bir diğer kıyamet alameti Hazreti İsa aleyhisselam Efendimiz ile ilgilidir.
“Şüphesiz ki O (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu sırât-ı müstakıym’dir.” (Zuhruf-61)
Ayet çok net söylüyor: Hazreti İsa aleyhisselam Efendimiz kıyametin kopacağı gün belirdiğinde kıyamet için bir alamet olarak bilgidir, bir habercidir, kıyametin bir habercisidir.
“Allah şöyle buyurmuştu: Ya İsa, seni ben vefat ettireceğim, seni kendime ref’ edeceğim, seni bilfiil kâfir olanlardan tertemiz edeceğim ve sana tabi olanları kıyamete kadar kâfir olanların fevkinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır; ihtilafa düştüğünüz hususlarda aranızda ben hüküm vereceğim.” (Al-u İmran; 55)
Özellikle İsa aleyhisselam efendimize bütün kitap ehlinin tabi olacağı, tabi olanların kâfirlerin fevkinde değer bulacakları bildiriliyor. Kitap ehli olduğumuz için bu bilgi Muhammedi olanları da kapsar. Gelecekte olacak bu iş kıyamete yönelik olduğu için kıyamet alameti olarak görülmektedir.
“Allah Rasûlü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki, onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah, Aziyzen Hakiym’dir. Ehl-i Kitap’tan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.” (Nisa; 157-159)
Ayetler öğretti; kıyamete yakın Hz. İsa aleyhisselam efendimizle ilgili bir yaşantı olacak.
Güneşin Batı’dan doğması
Güneşin Batı’dan doğması da bir alamettir.
“(Onlar iman etmek için) illa kendilerine melaikenin gelmesini yahut Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinin bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayr kazanmamış nefse, bu imanı hiçbir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, biz de beklemekteyiz.” (En’am-158)
Efendimiz (SAV) bu ayette bahsedilen halin kıyamet gününe ait olduğunu açıklamıştır: “Güneş, battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Güneş batıdan doğduğu zaman bütün insanlar iman edecekler; fakat, daha evvel iman etmiş veya imanında bir hayr kazanmış olmayan hiçbir kimseye o gün imanı fayda vermez.” (Hadis)
Bu hadis çok çeşitli şekillerde yorumlanıyor, “Güneşin batıdan doğması” için mecazdır diyenler bile olmuştur. Güneşin batıdan doğması mecaz değildir. Güneş batıdan nasıl doğar, bunu güneşin kıyametteki halini ayetlerle görürken anlayacağız. Kıyamette gök cisimlerinin konumları değişecek, dünya olduğu yerde olmayacak, güneş de bu şekilde olmayacaktır. Dünyanın bulunduğu konum her zamanki konumuyla aynı olmayacağı için doğuş da aynı olmayacaktır; dünyanın fırlayıp gittiği yeni konumuna göre güneş sanki batıdan doğuyor gibi gözükecektir.
Felaketler ve helak oluşlar
Kıyamet haline ilişkin dikkat çeken bir ayet: “Hiçbir karye (şehir, ülke) yoktur ki; kıyamet gününden önce biz onun helak edicileri yahut da şiddetli bir azab ile azab edicileri olmayalım. İşte bu, Kitap’ta satır satır yazılmıştır.” (İsra-58)
Bir hal başlayacak; peş peşe felaketler, ardı ardına helak oluşlar yaşanacak ve bunlar kıyametin alametlerinden olacak. Ayet; “öyle ki, felaket görmemiş, helak olmamış şehir kalmayacak” diyor. Kıyamete yakın görülecek alametler tanımlandı, biz de o ayetleri ders yaptık. Alametlerle verilen haber gerçekleşecek, kıyamet kopacaktır. Zihnimizde kalması açısından kıyamet sürecini bir şema gibi ayetlerden göstereceğiz. Eğer zihnimizde işin bir şeması olursa o ayetleri yerlerine daha kolay yerleştirebiliriz. Öyleyse şimdi kıyamet halinin, kıyamet vaktinin manzarasını (akış şemasını) oluşturalım inşaAllah.
Kıyamet vaktinin manzarası
Bu süreçte neler var? Kıyamet Vakti’yle birlikte Birinci Sur var; boruya üflenen! O kavram ayetlerde “Sur’a nefh olunur” diye geçiyor, biz de öyle diyeceğiz. Sur’a nefh olunur ifadesi “boruya üflenir” şeklinde çevriliyor ama öyle değil, gözümüzde bir boru canlandırmayalım. O iş, savaş boruları gibi bir boruya üfleniş değildir. Kıyametin o manzarasında oluşan hal boruya benzediği için ona “sur/boru” denmiştir; Allahu âlem, kanaatimizce, sur atmosferde oluşacak bir uzay halinin ismidir; belki küçük bir kara delik, belki ses çıkaracak bir uzay bükülümü olabilir. Şu an bile, evrende iki kara delik yaklaşıp birbirine girdiğinde öyle bir gürültü, öyle bir ses çıkıyor ki dayanılacak gibi bir ses değilmiş. Rabbim bizi “Rahmânur Rahıym” şemsiyesi altında tuttuğu için ne o sesleri duyuyoruz, ne uzaydaki şiddetli soğuğu, ne göktaşlarını hissediyoruz, yaklaşınca parçalanıp toz halinde iniyorlar. Halbuki başka gezegenlerle karşılaştıklarında çarpıp geçip gidiyorlar. Böyle korunmuş bir dünyada olmamız nedeniyle, evrende var olan seslerden, olaylardan habersiz yaşıyoruz. Bu yüzden de dünyayı evrenin kendisi ve merkezi zannediyoruz. Hissen, sanki başka birşey yokmuş gibi bir hisle yaşıyoruz. Oysa yeni tespitlere, evrenin fotoğraflarına, ulaşılan noktalara, belgesel film veya fotoğraflara baktığınızda onların ebatlarıyla dünyayı karşılaştırdığımızda dünyanın evren içerisinde hesaba alınmayacak küçüklükte, yok noktasında olduğunu görüyoruz. Onun için ayetteki sur, Allahu ‘alem, uzayda oluşacak boruya benzeyen bir şeklin ismi olabilir, oradan geçecek bir havanın çıkaracağı ses olabilir, büyük ihtimalle. Ama bu konuda yanlış yorumların hepsini bir şey ortadan kaldırır: Orijinal isimler! Sur ve nefh olunuş. Siz “sura nefh olunuyor” dediğinizde o işin hakikati neyse onu kastetmiş olursunuz: Sonuçta bir “sur” olacak, ona nefh olunacak ve bir ses çıkacaktır.
Kıyamette Birinci Sur’a üflenişi ve yaşayan bütün insanların ölmesini göreceğiz. Bu tablo inkârcılarla ilgilidir. Çünkü kıyametten önce, az da olsa imanı olanların hafif tatlı bir rüzgârla canlarının alınacağı, onların kıyamet anını, o anın şiddetini yaşamayacakları hadiste belirtilir. O an inkarcıların yaşayacaklarını da ayetlerle göreceğiz.
Birinci Sur’a üflenişle oluşan toplu ölümden, o tamamen ölümden sonra uzayda, atmosferde ve dünyada çeşitli şekillenmeler göreceğimiz bir süreç var. Sonra İkinci Sur başlar. İkinci kez sura üflenir ki artık imtihan yeri hazırlanmıştır. İmtihan yerinin nasıl hazırlandığını da yine ayetleriyle göreceğiz.
Sura ikinci üflenmeyle birlikte insanlar yeniden diriltilirler ve Rablerinin huzuruna sâf sâf dizilirler. Bu diriliş “ba’s” olarak geçecektir.
Ba’s’tan sonra, insanlar derlenip toplanıyorlar ki onu “haşr-u cem” olarak göreceğiz.
Sonra “vakfe” var: Bir durma, bir bekleyiş…
Sonra sorguya çekilme, “sual” süresi var.
Sorgunun sonunda da “hesap ve mizan” var, ameller değerlendirilecek.
Sonra herkes hesabına göre, hesabın karşılığı olan yerine gidecek.
Kıyametin böyle bir şeması var.
Önce “Sur’a üfleniş” ayetlerini görelim, sonra kıyamet haline geçeceğiz, yine ayetlerle.
“O Nakur (Boru, Sur)a üfürüldüğünde; işte o gün, çok zor bir gündür.” (Müddessir; 8-9)
“O Gün ki, Sur’da (Sur içinde, Sur’a) nefh olunur da, Allah’ın diledikleri müstesna, semalarda kim var ve arzda kim varsa (hepsi) dehşetle korkar. Hepsi (boyun bükmüş) olarak O’na gelir.” (Neml-87)
“Ve sura nefh olunmuştur. Bu yüzden, Allah’ın dilediği kimse müstesna, Semavat’ta ve Arz’da kim varsa ölmüştür. Sonra ona (sura) ikinci defa nefh olundu; işte, onlar kıyam etmiş bakıyorlar.” (Zümer-68)
“Allah’ın dilediği müstesna” ne demektir, onlar kimlerdir? Bunu yorumlayan tefsirciler, görevli meleklerin kaldıklarını söylüyorlar. Dört büyük melek dâhil görevli melekler dışında tüm canlıların öleceği söylenmekte, bu manada yorumlar yapılmaktadır.
“Sura nefh olunmuştur. Bir de bakarsın ki onlar, cedes (kabir)lerinden çıkmış, Rablerine koşuyorlar.” (Ya-Sin; 51)
Buradaki koşuş tercihe bağlı bir koşma değil, bir mecburi hareket!
“(Ki) o gün Sur’a nefh olunur da fevc fevc gelirsiniz.” (Nebe-18)
“Sur’a nefh olunduğunda, o gün aralarında nispetler (beşeri mensubiyetler, akrabalıklar) olmayacak. Sualleşmezler de.” (Mü’minun-101)
Artık kıyamet başladı. Kıyamet olayları ise sırasıyla şöyledir:
Önce gökyüzünün çalkalandığı görülür.
Sonra çalkalanan gökyüzü çatlar.
Çatlayan gökyüzü yarılır, bir yarık oluşur.
Gökyüzü bu yarıktan ayrılır, parçalanır.
Sonra gökyüzü kitap sayfaları gibi dürülür.
Gökyüzü nasıl yaratılmaya başlanmışsa geri çevrilir. Şöyle: Bir film, bir olay, dönen bir topaç geri çevrilir gibi yaratma olayı evrende geri sarar.
Üçboyutlu bu yapı yassı/iki boyutlu hale gelir.
Böylece üç boyutlu mekân kalmaz, bu mekân söz konusu olmaz. Bu olay günümüzde yeni fark edilmiştir. Bilim adamları, dünyanın meydana gelişi ile, bizim tabirimizle yaratılışı ile ilgili süreçleri bu konuyu da içine koyarak yeniden ele almak durumunda kalıyorlar, kalacaklar. İçinde yaşadığımız üç boyutlu halden önce iki boyutlu bir hal var: Dümdüz. Geriye sarınca, dürülen gökyüzü açılıp kitap sayfası gibi dümdüz, yassı hale geliyor, böyle bir süreç çalışıyor. Ayetlerle görünce daha iyi anlayacağız ama bu olayları hayalimizde canlandıralım ki zihnimizde yer bulsunlar…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER