Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“ALİYMÜN Bİ ZATİS SUDUR” TEFEKKÜRÜ

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 11 Ekim 2017 Çarşamba 13:26:22
 

– 52-
Bakara Sûresi 97: “De ki, kim Cibril’e düşman olduysa bilsin ki: Muhakkak ki; O, Biiznillah senin kalbin üzere onu (Kur’an’ı) kendinden öncekini tasdik edici, müminlere rehber ve müjde olarak indirmiştir.”
O Kalb’e inmiştir, Kalbi’ne inmiştir. Böyle olduğunu bize ayet öğretiyor.
Şura 193,194: “Er-ruh’ul emiyn (Cibril) O’nunla indi, senin kalbin üzerine ki uyarıcılardan olasın.”
Sıbğatallah (Allah Boyası)
Kur’an vahiylerle Efendimiz (SAV)’in kalbi oldu, müminin kalbine de ilaç oldu. Müminin kalbine Kur’an tespit olunca (Kur’an ayetleri kalbe kalboldukça), beyin aracılığıyla bu kalboluşa uygun düşünce ve fiillere dönüşür. Yani kalbe kalba ayetler kalbolunca bu hal beyin aracılıyla amellere dönüşür. Ve bu durum müminin sadrında görülür, yani okunur. Kur’an ayetleri kalbe kalbolunca anlaşılır, yani idrakıyla kalpte kalbolunca beyinde amele dönüşür, bu amellerin sonucu da kişinin sadrından görülür, bakan bunu okur. Bu durum sadrı Allah’ın Boyası ile boyar! Kalb Kalb-i Selîm olunca, sadr kendisini saran şer’den kurtulur, şifa bulur. Ve bütün sadr Allah’ın Boyası (SIBĞATULLAH) ile boyanır ki artık bu boya çıkmaz, üstüne başka boya da almaz! Oysa sadr nefsin şerri tarafından yönetilirken ŞİKAK ile boyanmıştır. Bu yüzden, şikak niyetliler vücutlarına ayrıca boya da yaparlar…
Bakara Sûresi 138: “Sıbğatallah (Allah Boyası). Boyaca Allah’tan daha güzel kim olabilir! İşte biz O’na ibadet edenleriz.”
Ankebut Sûresi 49: “Bilakis O Kur’an, kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr eder.”
Kur’an ayetlerinin sadrdan görülmesini bu ayetlerden anlayıp yazıyoruz. Kur’an onların sadırlarında apaçık ayetler haline gelir, görülebilir. Kalblere kalbolmuş Kur’an ayetleri sadırlardan dışarı çıkar, görülebilir ayetlere dönüşür. İşte böylece, o sadr Kur’an’ın ikiz kardeşi olur.
Âlim kimdir?
Ayet “ilim verilenler”i anlattı: Kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık ayetlerdir. İlim verilenler kimlerdir? Kim “amentü billahi”yi idrak ederek söylerse ve nefsi levvameye girerse ona ilim verilmiş demektir, o bu haliyle ilim verilenler sınıfına girer, ilim verilenler sınıfının başlangıcı budur. Aksi halde, “ben âlim miyim ki? Âlim kim, biz kim? Ben âlim olmadığıma göre bu ayet bana hitap etmiyor” dersiniz. Bu durumda, ayetlerin hangisi size hitap ediyor söyler misiniz? Birşey kalmaz ki, ötelediğin için hiç birşey kalmaz. Ama ötelemezsen bütün ayetler senindir ve sen o zaman onun ikiz kardeşi olursun ve hepsi senin sadrından dışarı çıkar. Demek ki ilim verilen kimmiş? “Amentü billahi”yi idrak ederek söyleyen, inanarak söyleyen, uygulamak için nefs-i levvameye girerek söyleyen! Bu kişi ilim verilenler sınıfına girmiştir. Bu kişi, dünya sisteminde ilim denilene ait ne kadar rütbe varsa o rütbeleri almış olandan ileridedir. Hatta bir kişi dünya ilminin üst noktasında da olsa, “derin düşünen adam” diye de tanınsa, eğer “amentü billahi” dememişse o kişi Kur’an’ın tarif ettiği ilim verilenler sınıfında değildir. Hiç böyle bir rütbesi olmasa bile “amentü billahi” demiş ve nefs-i levvameye girmiş kişi Kur’an’a göre ilim verilenler sınıfındadır.
Zalimlerin sadrından ayetleri okuyamazsınız. Neden? Çünkü o yeminini bozmuştur. Yeminini bozduğu için sadrından ayetler çıkmaz, sadrının kapısını ayetlerin çıkmasına kapatır, yani bile bile inkâr eder! Niye? Nereden biliyor da inkâr ediyor? Yemini var çünkü! İşte o yemini bozmuş ve bu kapsamda davranışlar ortaya koyuyor. Böyle olunca, zalim bile bile inkâr etmiş olur.
Tövbe ve imtihan
Onlarla savaştınız, sonuç: Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Tövbe her durumda açık bir kapıdır. Bize bu müjde Enfal Sûresi 38. ayetle veriliyor: “Kâfir olanlara de ki, eğer vazgeçerlerse, geçmiş günahları onlar için mağfiret edilir.” Günlük yaşantımızı Tevbe Sûresi 13-16. ayetlere taşımaya çalışırken son cümlemiz: Senin dünya hayatı sürecinde kendini bilmenden önceki halinde, kalbına Rabbin Allah’tır bilgi ve şahitliği ile bu şahitliği tasdik bilgisi işlenmiştir. Rabbin Allah’tır bilgi ve şehadeti ile bu şahitliğin tasdik bilgisinin işlenmiş olması yanı sıra dünya hayatı sürecinde de, şahitlik ve tasdikle olan ilişkine bizzat şahitliğin gerçekleşmeden dünyadan ayrılamazsın. Ki bu şahitliğin ismi dünya imtihanıdır. Bir iki cümleyle bunu açalım.
Ayetlerini görmüştük hatırlayacaksınız; bir kulun dünya hayatı sürecinde kendini bildiği halinden önce, ona işin hakikati gösterildi ve o ona şahit kılındı, buna fıtri yemin (kulun fıtri yemini) denildi. Kul dünya hayatı sürecinde yapmış olduğu bu şahitlik ve tasdik ile yani kalbına işlenmiş olan bu bilgiyle olan ilişkisi gerçekleşmeden dünyadan ayrılamaz. Bu ilişki neyse! Ret veya kabul! Kabulse ne derecede, retse ne derecede! Bu ilişki gerçekleşmeden dünyadan ayrılamazsın! Bu ilişkinin anlaşılmasına imtihan dünyası (dünya imtihanı) denir. Bu öyle bir ilişkidir ki her türlü ve her yaştaki ölüm, her tür hayat tarzı bu bakımdan bir ilişki tanımı oluşturur, hatta kişi bu ilişki tanımı üzerine ölür, hatta kişi bu ilişki tanımı üzerine ba’s olur. Kanaatimcedir ki, Azrail’in ölen kişiye görünen şeklini de bu ilişki belirler.
“Allah her şeyi bilir”
SübhanAllah ve Allahuekber’i anlama gayretlerine destek olacak, sadırla ilgili önemli bir noktayı incelemek üzere ayetlere devam ediyoruz.
Tevbe Sûresi 16: “Allah yapmakta olduğunuz herşey için Habiyr’dir.”
Hadid Suresi 4: “Nerede olursanız O sizinle beraberdir, Allah yaptıklarınızı Basiyr’dir.”
Mülk Sûresi 13: “Düşündüğünüzü ister içinizde tutun, ister açığa vurun. Muhakkak ki o Aliymun Bi zatis’sudur’dur.”
Dikkat ederseniz “sadırlarınızdakini bilir” demiyor. “Sadırlarınızdakini bilir” diyen ayetler de var. Bu ayet, “sadırlarınızdakini bizzat bilir (aliymun bi zatis’sudur)” diyor. Bu ayet, tefekkür eden için kavrayamayacağı açılımlar yapar. Kavrayamayacağı açılımlar yapar, o tefekküre sokar, kişi o açılımdan sonra kavrar, açılımdan önce kavrayamaz. Açıldıktan sonra yavaş yavaş o tefekkürü kavrar. Bu ayet, “Sadırlarınızdakini bizzat bilir”, diğer bazı ayetler “Sadırlarınızdakini bilir” diyor. “Aliymun bi zatis’sudur” ifadesindeki “bizzat” bizim için önemli. Neden? Tamamlayıp bu önemliliği ele alalım.
Mülk Sûresi 13: “Düşündüğünüzü ister içinizde tutun, ister açığa vurun muhakkak ki o Aliymun Bi zatis’sudur’dur.” Bu yüzen, bir sonraki ayet “çünkü” manasınadır. Mülk-14: “Çünkü yarattığını bilmez mi? O Latîfü’l Habir’dir.” Şaşılacak ne var? Yarattığını bilmez mi?
Mülk 13. ayetten başka, Alu İmran 119 ve 154, Maide 7, Enfal 43, Hud 5, Lukman 23, Fatır 38, Zümer 7, Şura 24, Hadiyd 6, Teğabun 4. ayetlerde de “Aliymun Bi zatis’sudur” geçer.
Bilme ile ilgili ayetlerde; “Allah kalblerdekini bilir, sadrlardakini bilir, nefslerdekini bilir” ifadeleri geçmektedir. Nisa 63 ve Ahzab 51’de; “Allah kalblerdekini bilir” geçer. Alu İmran 29, Neml 74, Kasas 69’da “Allah sadırlardakini bilir” buyrulur. Maidei 110’da “Allah nefslerdekini bilir” geçer. “Kalblerdekini bilir”, “sadırlardakini bilir”, “nefslerdekini bilir” nedir, bunları anlamak önemli. Ayetin ne demek istediğini mekanizmasıyla anlamak önemli! Meallendirirken bunların yerine başka şeyler yazarak, hatta birbirlerinin yerlerine yazarak mana vermek doğru olmaz. Kalp geçen yere sadr, sadr geçen yere kalp, nefs geçen yere bir başka şey yazarak meal yapılırsa mana bozulur. Kur’an kalbi de, sadrı da, nefsi de biliyor; hepsini yerinde kullanmış. “Daha iyi anlaşılsın” derken onu bozmamak lazım! Yanlış olur, kişinin anlayamadığını gösterir. Allah’ın yazdığını daha iyi anlaşılsın diye bozmak, kişinin onu anlayamadığının işaretidir.
Bir de Hadid Sûresi 3. ayet var: “Ve Huve Bi külli şey’in Aliym; Allah her şeyi bilir.” Bu ayetteki ifade hepsini kapsıyor. Ayet “Allah her şeyi bilir” dediği halde, “Kalblerdekini de biliyor mu?” diye soru olmaz! “Allah her şeyi bilir”se, “acaba sadırlardakini de bilir mi, nefstekini de bilir mi?” demek olmaz. Hadid-3 “Allah her şeyi bilir” dedi, hepsini kapsıyor. Ayetlerde yerine göre, kalblerdekini, sadırdakini, nefstekini bilir denilmesi, idrakımızın basamakları içindir, idrakımızın taşınması içindir, idrak seyahati içindir. İdrakımızın taşınması, yerine oturması, “her şeyi bilir” bilincine ulaşması ve onu yaşayabilmesi içinidir, mekanizmayı kavrayabilmemiz içindir. “O kalblerdekini de bilir” ne demektir, onu da anlayın diyor. Bunu sadr için de, nefs için de anlayın demektedir.
“Aliymün bi zatis sudur”u tefekküre devam edeceğiz inşaAllah.

 

İNŞİRAH -52-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER