Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH KORKUSU VE TEFEKKÜR – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Ekim 2017 Çarşamba 17:04:36
 

– 9 –
Haşyetullah yani ALLAH KORKUSU sizi kendine öyle bir çeker ki çok farklıdır. Oysa insanî korkular sizi korktuğunuz şeyden uzaklaştırır. Bu yüzden, Allah korkusunu tanımayanlar “korku” kelimesinden korkarlar, haşyeti de beşeri korku gibi zannederler. Haşyet’i bilmedikleri için “bu konular korkutularak anlatılmaz, korkudan bahsetmeyelim” der dururlar. Evet, o korku yanlıştır ve insanları korkutmamak lazım, ama sizin söylediğiniz korku “A”lara ait korkudur, onların korkusudur. Efendimiz’in önerdiği ve yaşadığı, insana “Allahuekber” dedirten ve adı haşyetullah olan Allah korkusu öyle değildir. O öyle bir korku ki çeker, cezbeder… Kendine çekiyor, içine alıyor seni. Niye? Çünkü hamurunda sevgi var. Hakikatindeki o sevgi korkuyu, oluşan korku da sevgiyi besliyor, böylece birbirlerini çoğaltıyorlar. Haşyet denilenin mekanizması budur. Bu yüzden Fatır Suresi 28. ayet diyor ki; gerçek haşyeti ancak âlimler duyar. Kişi âlim olacak ki korksun, haşyet duysun. Ancak bilince korkuluyor. Çünkü bu korkunun da, sevginin de başlangıcı ilimdir. Kişi bir ilimle, o ilim yüzünden korkuyor ve o ilim yüzünden seviyor. Böyle olunca, o ilimle gelen korku ve sevgi birbiriyle hamur olunca haşyet oluşuyor, yani ancak âlimler gerçek haşyeti duyabiliyor.
Allah korkusu insanı daha güçlü,
daha başarılı, daha sağlam yapar

Dikkat edin, ‘zavallı olanlar daha fazla korkar’ denilmiyor. “ZAVALLILIK” çok farklı bir şeydir. Bunu biraz açmadan önce, belirtelim ki Allah’ı övmek haddimiz değildir. Ancak Kur’an ayetleri ve hadislerde bize öğretilen hamd ve sena cümlelerini hep söyleriz. Bu noktada bir soru soralım: Bir Hamd ve Sena beyan edilirken veya bir teslimiyet ifade edilirken Allah’ı öven, O’na teslim olan kimdir? “A” mıdır yoksa “B” mi? Buna dikkat etmek gerekiyor. Çünkü “teslim oluyorum” derken günah işliyor olabiliriz. Bazen vaazlarda, dualarda şu seslenişe rastlıyoruz: Biz çaresiz kullarız Allahım. “Çaresiz, zavallı, sinmiş birileri var, bir de Allah” idrakıyla yapılıyorsa işte bu korku seni zavallı yapar. Allah korkusu kimseyi zavallı yapmaz. DOĞRU KORKU’nun en önemli işareti budur; gerçek Allah korkusu daha cesaretli, daha güçlü, daha başarılı yapar. Eğer Allah’tan korktuğunuz zaman daha zavallı, daha başarısız, daha silik oluyorsanız o YANLIŞ KORKU’dur, o insani bir korkudur. “Allah sana yeter, Allah sana yetmiyor mu?” ayetlerini hatırlayın (Ahzab-3, Zümer-36), “Allah” diyen nasıl korkak olur, dünyaya karşı nasıl başarısız olur? Öyleyse, sana Allah yetmiyor demektir. Sana Allah yetmiyor ki başka şeyler arıyorsun. Allah korkusu insanı daha güçlü, daha başarılı, daha sağlam yapar. Ama diğerleri zavallı yapar. Eğer Allah korkusu diye anlattıklarınız kişiyi zavallı yapıyorsa yanlış odur, insanda KİŞİLİK BOZUKLUĞU yapacak olan odur. Bir yerde kolera salgını varsa, ondan korunanlar zavallı mı olur? Çocuklara, “yavrum kolera salgını var, sakın kaynamamış su içmeyin” dediğinizde o korku onları zavallı mı yapıyor? Demek ki ilmî korku zavallı yapmıyor, daha güçlü kılıyor. Bu yüzden, “biz çaresiz kullar” bakışı yanlıştır. Bu bakış, dua ederken de şükrederken de yanlıştır. Sanki ötede beride birisi bize bir şey verdi ve biz de ona teşekkür ediyormuşuz gibi bir bakışla şükür yanlıştır. Dolayısıyla, Allah’a teslim olan, şükreden veya tövbe eden halimiz böyle bir İKİLİK içermemelidir. Ötede beride bir Allah ve bir de yanlış yapmış birisi O’na tövbe ediyor. Ötede beride bir Allah ve şükreden birisi ötedekine teşekkür ediyor. Eğer böyle olursa o ikilik yanlıştır. Yaptığınız şükürde, tövbede, teslimiyette böyle bir ikilik varsa orada ŞİRK var demektir ve şirk “A”nın işidir. Bir teslimiyetse de, şükürse de “A”nındır.
Bu dünyada halledilmesi gereken
en önemli şey KADER konusu

“İnsanlar eşit yaratılmıştır, ancak takvaca birbirlerinden farklıdırlar” anlamını ayetlerde, hadislerde görürüz. İNSANLAR EŞİT YARATILMIŞTIR cümlesinin muhatapları kimlerdir? Bunun muhatapları arasında “A” yapı yoktur, o cümle “A”lar için değildir. İslamiyet’te bahsedilen eşitlik “A”larla ilgili bir eşitlik değildir. Çünkü “A”ların bir kere sistemde yeri yok! Sistem’de “A”ların yeri neresi? Cehennem! Cehennem “A”ların mekânının ismidir. Onlar eşitmiş değilmiş diye bir kavram da yoktur. Takvaca birbirlerinden farklı olanlar kimlerdir? Onlar “B” yaşantısında olanlardır…
“Allah’a yakınlık uzaklık” tabirleriyle de sık karşılaşırız. Yakınlık “B” hayatı için geçerlidir, “B” hayatı içerisindeki Allah’a yakınlıktır. “Yakınlık” denilince bir mesafe algılamamak lazım, öyle bir mesafe yoktur. Yakınlık, “B” hayatını yaşayan kişinin idrak ilerleyişlerini anlatmak için kullanılır.  
Tüm bu söylediklerimiz dönüp dolaşıp aslında kader konusuna geliyor. Bu dünyada halledilmesi gereken en önemli şey KADER konusudur. Kader konusunu halletmeden ölmüş birisi bir daha düzeltemez. Bu yüzden kader konusu mutlaka halledilmelidir. Kader konusuyla çok ilişkili bir şey de Kadir Gecesidir, ancak Kadir Gecesi nedir? Onun günümüzde anlatıldığı ve aşkla şevkle de uygulandığı gibi olmadığını bir kere bilmek lazım. Mesela, Kadir Gecesi o anda dünyanın yalnızca karanlık kısmında olanların yararlandığı gibi bir algı dikkatinizi çekiyor mu? Kadir Gecesinin o anında dünyada gece olmayan yerler var, nasıl olacak? Elhamdülillah, imanımız o kadar kuvvetli ve büyük ki kabul ederken çok basit sorgulamaları bile yapmadan kabul ediyoruz. Çok şükür, imanımız gerçekten o kadar kuvvetli ve büyük. Din adına bir şey söylendiğinde basit sorgulamaları bile yapmadan kabul ederiz, çok incelemeyiz; hakikaten öyle midir değil midir, düşünmeyiz. Buna benzer şeylerden birisi “kıyametin akşam ezanı vakti kopacağı”dır. Akşam ezanı vaktini Türkiye boyutlarında düşünün. Ramazan’da iftar vaktini düşünün, Kars’ta iftar edilirken İzmir’de iftar edilmiyor, İzmir’in iftar vaktinde Kars’ta yatsı vakti yaklaşıyor. Kıyamet hangisinin akşam vaktinde kopacak? Yoksa her ilde sırayla mı kopacak? Böyle basit tefekkürleri bile yapmadan kabul eden bir imanî bakışla yaklaşmak bazı şeylerden bizi perdeliyor. Maalesef din görevlilerimiz de bazen bu perdelenmeye yardımcı oluyor. Özellikle Ramazan ayında dikkatimi çekiyor, sahur ve iftar programlarında konuşulanları dinliyorum, anlatılanların çoğunun İslamiyet’-9-le yani tevhid idrakı ve imanı ile çok ilişkisi yok. Dinleyenlerin coşup heveslendikleri, duygulandıkları o şeyler aslında İslamiyet’le çok ilgili değil. Bu yüzden, sorgulayan bir yaklaşımla iftar-sahur programı dinliyorsanız dinleyemiyorsunuz, size hitap etmiyor, tesir etmiyor, sıkılıyorsunuz. Ama “bu iftar programıdır, mutlaka dinlemem lazım” diye dinliyorsanız tamam. Anlatılanları biraz sorgulayan, onların günlük yaşantıdaki bilimsel, sosyolojik, teknolojik standartların çok gerisinde buluyor. İçerik de size hitap etmiyor. Çünkü anlatılanlar, genellikle Efendimiz (SAV)’in açıkladığı İslam’la ilişkili değil.
İslam’da “önemli Geceler” meselesi
Mesela kandil geceleri. Kandil Gecesi diye bir tabir yoktur. Ama Diyanet bile kandil gecemizi tebrik ediyor. Cuma namazlarında hoca efendi hutbede “kandilinizi tebrik ederim” diyor. KANDİL diye bir şey yok ki. Kandil (candle) hristiyanların mumudur, İslam’la onun ne ilişkisi var? Öyle bir şey yok, ama “kandil” kutlaması yapılıyor, mevlidi yapılıyor. İslam’da “Önemli Geceler” vardır, “kandil” yoktur. O gecelerin de neden önemli gece olduğunu incelemek, bilmek gerekiyor.
Önemli gecelerde bir döngü var, o döngüyü doğum tarihimiz üzerinden anlamaya çalışalım. Diyelim ki benim doğum günüm 6 Ağustos, bu her sene aynı yere denk gelir. Ama onu kamerî aylara göre belirlemiş olsak ve siz 1 Ramazan’da doğmuş olsanız doğum gününüz güneş yılının değişik dönemlerine gelir, doğum gününüzü her sene farklı zamanda karşılamış olursunuz. Mübarek gecelerle, özellikle de Kadir Gecesi ile ilgili farklı ve önemli bir döngü var, o döngü nedeniyle yeri sürekli değişiyor. Bizim yapmamız gereken ne? Bunlara nasıl bakmak lazım? Şöyle söyleyelim: Biz normal yaşantıda günleri güneşe göre değil de, mesela doğum günümü, kamerî aya göre hesaplamış olsam yeri nasıl değişiyorsa, mübarek gecelerle ilgili de bir ilmî gerçek var, uzaysal bir olay var, bir kompozisyon var. O geceler bir olayla ilişkili ve iş yalnızca güneşin bir günü değil! Bir dizilim var ve o dizilimin o döngüsü önemli. O dizilimin, o kompozisyonun döngüsü bir olay meydana getirmiş ve Rahiym’den bir şey çıkmış; Rahiym olan Allah bir şey yaratmış! Rahman ve Rahiym olan Allah’tan ürün meydana gelmiş, yani bir yaratma olmuş. Rahman ve Rahiym olan Allah’ta bir düşünce ürünü, bir emir meydana gelişinin, bir yaratmanın döngüleri onlar. Dolayısıyla o geceler bir kompozisyonun döngüsüyle ilişkililer. Rahmaniyet’ten, yani RahmanurRahiym’den bir şey oluşumunun, bir kompozisyonun ortaya çıkışının döngüleridir onlar. Bu vesileyle şunu da tefekkür edin; kadında da Rahiym var ve bir hayat çıkıyor…
Kadir kavramı ve kadir gecesi üzerinde biraz duracağız, inşaallah.

 

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-9-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti