Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AMEL VE MÜKAFAT – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Ocak 2017 Pazartesi 12:36:16
 

– 4-
İzzetin, kudretin tamamen Allah’ın elinde, Allah’a ait olduğunu, birimsellikle yani kendini müstakil ve muhtar kabul eden idrakla buna ulaşılamayacağını anlayan kişi “La havle ve La kuvvete illa Billâh” der. Eğer “İlla Billâh”ın gereğini yaşama gayretine girerse, ‘La havle ve La kuvvete illa Billâh’ diyerek durum tespiti yapan bu kişiyi Kur’an Fatır Suresi 10. ayette “Tayyib Kelime” olarak tanımlıyordu:
“Kim izzet irade ediyorsa, izzet bütünüyle Allah’ındır. Tayyib kelimeler O’na suûd eder, urûc eder, sâlih amel onu ref’ eder. Seyyiat’ı mekr yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azab vardır, bunların mekri boşa çıkar.” (Fatır-10)
Ayetteki “tayyib kelime”ye mealler “güzel söz” diyor. Ama biz onu aynen yazdık. Çünkü: “Seyyie” yerine “kötülük” nasıl olmuyorsa, “tayyib kelime” yerine “güzel söz” de ayette yeterli olmaz, mânâ anlaşılamaz. “Tayyib Kelime”yi tarif ettik, gördük ki; güzel söz ve Tayyib Kelime başka başka şeyler, farklı mânâlar. Tayyib Kelime’ye “güzel söz” derseniz kişinin aklına normal yaşantıdaki süslü, edebi, şiirsel sözler gelir. Oysa değil! Tayyib Kelime çok başka bir şey! Bu yüzden, eğer bir Arap da Kur’an okurken ayetlere normal hayatında kullandığı mânâlarla bakarsa o da aynı hataya düşer ve onu anlayamaz. Çünkü normal hayata ait mânâları da aynı kelimelerle ifade ediyor. Hangi inanışta olursa olsun bir Arap kötü davranışlara “seyyie” diyor, güzel sözlere “tayyib kelime” diyor. O şimdi normal hayatındaki o mânâları alır Kur’an’a koyarsa, kendi dilinde olan Kur’an’ı o da anlayamaz. Şunu unutmamalıyız: Kur’an Arapça harf ve kelimelerledir ama Vahy o kelimelerin mânâsını Rabça yapar; harfler şeklen Arapça’dır ama mânâlar Allah’a aittir, yaşadığınız normal hayattaki mânâlar değildir. Kur’an’ı anlayabilmek için buna hep dikkat etmeliyiz.
Kur’an’da üstüne yemin edilen hâl
Burada biz “tayyib kelime”nin bu ayet kapsamındaki mânâsını söyledik, onu bu ayet çerçevesinde tanımladık ki bu tanımlama anlamlardan yalnızca birisidir: “La havle ve La kuvvete illa Billâh” diyerek güç ve kuvvetin Allah’a ait olduğunu itiraf edip bir durum tespiti yapan bu söz tayyib kelime’dir. Bu sözü söyleyen, bu durum tespitini yapan idrak, bu idrakta bulunan nefs de bu ayette “tayyib kelime” olarak tanımlanmıştır. Tayyib kelime, sâlih amelin Allah’a yükselteceği bu nefstir. “La havle ve La kuvvete illa Billâh” tespitini yapan idrakın bulunduğu nefsin, yani tayyib kelime’nin Allah’a yükselmesini sağlayacak şey sâlih amel’dir, harekettir. Yalnızca durum tespiti yapmak, yani sadece “La havle ve La kuvvete illa Billâh” demek yetmez! Bu sözün bir anlam ifade etmesi, işe yaraması ve yerine ulaşması için bu tespite uygun amel, bu söze uygun yaşantı, bu ana fikirle uyumlu davranış gerekiyor.
İbrahim Sûresi 24 ve 26. ayetlerde Allah bize Tayyib Kelime ve Habis Kelime tanımlarını anlayabilelim diye mesel verir:
“Görmedin mi Allah nasıl mesel yaptı? Tayyib Kelime aslı sabit ve fer’i (üstü, dalı, hâsılası) Sema’da Tayyib Şecere gibidir.” (İbrahim-24)
Şimdi Tayyib Kelime’nin nefs-i levvame süreci ile ilişkisi üzerinden bir açıklama yapıyoruz:
Nefs-i Levvame Kur’an’da üstüne yemin edilen nefs halidir, bu nedenle de müslüman için çok önemlidir. Nefs-i Levvame’ye girmiş nefs Âmentü Billâhi ve RasûliHİ demiş nefstir. Nefs-i Levvame sürecine girip ”Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” demiş bu nefsin kökü Kalb’tedir, bu yüzden kökü sabit ve sağlamdır. “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” idrakını geri dönüşsüz yaşamaya başlamış ve hayatını bu idrakla sürdüren nefsin kalbi/kalıbı marazdan temizlenmiştir, o kalb hastalıktan kurtulmuştur. Marazdan kurtulup rahatlamış bu kalb kalb-i selimdir, o artık selim kalb olmuştur. Bu nefsin kökü işte bu selim kalbte sabit ve sağlamdır. Böyle bir kalbin fikir ve fiilleri beyinden yayılan komutlarla hayata/meyveye dönüşürken, görünür hale gelirken çok farklı olur…
Ayette tasvir edilen Tayyib Şecere’yi, o ağacı fark ettiniz mi? Bu yüzden “Tayyib Kelime Tayyib Şecere gibidir; kökü sağlam, dalları meyveleri güzel bir ağaç gibidir”. Bize bu misali veriyor ki bunları anlayalım.
“Her ayetin iç içe yedi bâtınî mânâsı vardır” hadisi kapsamında mânâların konumuza uygun olanını inceliyoruz. Konumuz Fatiha Suresi, dolayısıyla bu kapsamdaki mânâları alıyoruz.
Habis kelime ve habis şecere
TAYYİB KELİME’yi anlamamız için ayette bir ağaç tarif ediliyor: Aslı, kökü, yeri sağlam, üstü de semaya çıkmış, yani meyveleri, ürünleri var. O böyle temiz bir ağaçtır, tayyib şeceredir.
İbrahim Suresi 24. ayette tarif edilen bu nefsi bir düşünün…
Bu nefs “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” demiş, bu cümleye uygun da fiiller ortaya koyuyor. Bu gayretteki nefs nefs-i levvamededir ve bu nefs öyle önemlidir ki!
Bir kişi eğer Nefs-i Levvame’yi anlar, idrak eder ve oraya girerse kartvizitinde “Veli Gibidir” yazar, o kişi veli gibi muamele görür. Bu yüzden onun öyle halleri vardır ki veliden üstündür… “Veli Gibi” olduğu için veliden üstün halleri olur… Bu ayet işte o nefsi, o ağacı tarif ediyor: O nefs ağacının ilhamını aldığı kök kalbtir, bu yüzden kökü sağlamdır. Kalb-i Selim haline gelmiş kökten gelen suyla beslenen o ağacın dalları (fikirleri) semadan (beyinden) hayata dönüşür; o kalbten gelen fikirler beyinden fiile dönüşür. Bu öyle bir ağaç ki ismi Tayyib Şecere! İnşirah kitapçığımız hep bu konuyu anlatır…
Yaradanımız bize tayyip kelime ve tayyip şecereyi öğrettiği gibi habis kelime ve habis şecereyi de öğretiyor, merhametiyle; zor günde korkanlardan olmayalım, tedbirimizi alalım diye.
“Habis Kelime’nin meseli de Arz’ın fevkinden kesip koparılmış (kökü yok), sebatı (istikrarı) olmayan habis şecere gibidir.” (İbrahim-26)
 “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” diyen ve bu imana göre fiiller ortaya koymaya çalışan, kendini ıslah etme gayretindeki nefsi Nefs-i Levvame ve Tayyib Kelime olarak gördük. Habis Kelime ise, “Varım ve Muhtarım” diyen Sözde Tanrılık İddiası’ndaki idrakı yüzünden kalbi maraz kaplı nefs halidir. Kalb marazla kaplı olduğu için bu nefs kalbten beslenemez. Bu yüzden “şerr” yani “habis” olan bu hal kökü olmayan ağaç gibidir. Tayyib Şecere ile tasvir edilenin aksine Habis Şecere denilen bu ağacın kökü/aslı yoktur! Ayetten anlıyoruz ki o ağacın kalble ilişkisi yoktur, kalb onunla ilişkisini kesmiştir. Çünkü onun Allah’la ilişkisi kesiktir. Bu ağacın kalble ilişkisinin olması için senin Allah’la ilişkinin olması lazım. Sen düşünce ve davranışlarınla Allah’a; “Sen varsın ama ayrıca ben de müstakil olarak varım ve muhtarım” dedin. Böyle demekle, böyle düşünmekle sözde tanrılığını ilan etmiş oldun. Öyle olunca da Allah seninle, kalbinle ilişkiyi kesti. İnsanların birbirlerine “seni kalbimden sildim” demeleri gibi, sen öyle bir davranış yaptın ki seni kalbinden sildi. Kul öyle bir iddiada bulundu, öyle bir davranış yaptı ki Allah onu kalbinden sildi; Allah kendisini o kulun kalbinden sildi; böylece “ağacın kökü yok” denilen hal oluştu.
Ağacın kökü olmayınca ne olur? Kurur!
Bu ağaç, sadrda nefsin şerri rüzgârına kapılmıştır, Hakk’tan beslenemez, Kalb ile irtibatı kopuktur; bu haliyle Habis Şecere’dir! “Habis Kelime” olarak tanımlanan nefsin şerrinin hâkim olduğu bir sadrın beyninden ancak batıl meyveler yani batıl davranışlar çıkar. Beyninden Hakk davranışlar çıkaramayan bu durumun bir ağaç manzarası olarak adı Habis Şecere’dir: Pis kokulu, kuru bir ağaç!
Nefsin Şerri habis kelimedir, hayatı da habis şeceredir, o öyle bir ağaçtır.
Biraz fark etmişizdir inşaAllah.
Ayetlerin ortak noktası
Âmentü Billâhi ve RasûliHİ kapsamındaki bütün durum tespitleri ve bu durum tespitlerini yapan nefs olan tayyib kelime’nin Allah’a ulaşması; ilerlemesi, yükselmesi, onu kâle alması sâlih amelle gerçekleşir. Bu sebepten tayyib kelime’nin ayetlerdeki hali “amenû ve amilus salihati”dir…
Tayyib Kelime gruplarının çok önemli bir özelliği vardır; onlar Asr Sûresi gereği zamanı doğru kullanırlar. Bu yüzden de Hüsrana Uğramayanlar Grubu’nu oluştururlar. Öyleyse, Asr Sûresi’ni bu vesileyle ve dua amacıyla zikredelim:
Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym, Bismillahir Rahmânir Rahıym. “Vel Asr! İnnel İnsâne le fiy husr. İllelleziyne âmenû ve amilus sâlihâti Ve tevâsav BilHakki Ve tevâsav BisSabri.” Sadakallâhul Azıym. (Amin)
“(Hakikat şudur ki), her kişi kazandıklarına karşı bir rehindir.” (Tur-21)
Kişiyi rehin alan kazanç nedir, o kazanılan nedir? Rehin oluş nedir ve nasıl oluşur?
“O gün, her nefs hayr kapsamında ne amel yaptıysa ve hayr dışı ne amel yaptıysa onu hazır bulacaktır.” (Âl’u İmran-30)
“Amel edenlerin ecri ne güzeldir.” (Âl’u İmran- 136)
“Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm-39)
“Geçmiş günlerde (dünyada) amelden takdim ettiklerinize mukabil yiyin için.” (Hâkka-24)
“Muhakkak ki bu sizin için bir cezadır. Sa’yiniz (imanınıza uygun gayretleriniz) karşılığını bulmuştur.” (İnsan-22)
“Yaptığınız çalışmalardan dolayı, afiyetle yiyin ve için.” (Murselat-43)
“O gün insan yaptıklarını hatırlar.” (Nâziât-35)
“Çalışmalarının karşılığından hoşnut olmuştur.” (Ğaşiye-9)
“Kim zerre ağırlığında bir hayr yaparsa onu görür.” (Zilzal-7)
“Kim zerre ağırlığında bir şerr yaparsa onu görür.” (Zilzal-8)
“Keşke buradaki hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim der.” (Fecr-24)
Bu ayetlerin önemli ortak noktası ahiretteki muamelenin insanın amellerinin karşılığı olarak cereyan ettiğidir.
Efendimiz (SAV) buyurmuşlardır ki: “Mükâfat, yapılan gayret miktarıncadır.”

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER