Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

CUMHURİYET/KUVVET MİLLETE AİTTİR -2 – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 31 Ekim 2016 Pazartesi 13:43:30
 

KUVVET MİLLETE AİTTİR
Kuvvet millete aittir. Onu yasalar çerçevesinde bir hükümdara vermiştir. Bazı durumlarda geri alabilir. 18. Yüzyılda idi ki demokrasi fikri, karşı durulmaz bir akım oldu. Demokrasi prensibi, milli egemenlik ilkesi biçimini aldı ve temel haklardan sayıldı. Artık, milletle hükümdar arasında anlaşma düşüncesi kalktı. Ortaya, egemenlik bölünmez ve başkalarına devredilmez fikri çıktı. Bu düşünceyi şöyle açıkladılar:
“Egemenlik, bireylerin iradesi üstünde, bireylerin oluşturdukları milletin ortak kişiliğine dayalı genel ve ortak iradedir.” Buna göre:
    Demokrasi temelde, siyasal içeriklidir. Bir sosyal yardım veya bir ekonomik sistem değildir. Maddi gelişmişlik sorunu da değildir. Bu tür teoriler siyasal özgürlük ihtiyacını unutmayı amaçlamaktadır. Bizim bildiğimiz demokrasi, öncelikle siyasaldır. Onun hedefi, milletin, yöneticiler üzerindeki kontrolü ile siyasal özgürlüğün sağlanmasıdır.
Demokrasinin birinci özelliği ile ortak ikinci özelliği daha vardır, demokrasi bir kafa sorunudur. Herhalde bir mide sorunu değildir. Hükümet prensibi de bir adalet sevgisini ve ahlak düşüncesini gerektirir. Demokrasi memleket aşkıdır. Aynı zamanda, babalık ve analıktır.
Demokrasi temelde bireyseldir. Bu nitelik, vatandaşın egemenliğine “ insan” sıfatıyla katılması suretinde ortaya çıkar.
En son, demokrasi, eşitlik yanlısıdır. Bu nitelik, demokrasinin bireysel olması niteliğinin de zorunlu bir sonucudur. Şüphesiz bütün bireyler, aynı siyasal haklara sahip olmaktadırlar. Demokrasinin bu bireysel ve eşitlik yanlısı niteliklerinden ise genel ve eşit oy ilkesi doğar.
“Cumhuriyet, demokrasinin bütün anlamıyla ideali, bütün bireylerin ve milletin, aynı zamanda yöneten durumda bulunmasını, hiç değilse devletin son iradesini yalnızca milletin ifade etmesini ve açıklamasını ister. Yazık ki milletlerin nüfus artışı, düşünsel eğitim düzeyleri, bu idealin uygulanmasında, idealden büsbütün yoksun kalmayı gerektirecek hazırlıksızlıklardan kaçınmayı gerektirir. Bundan dolayıdır ki demokrasi prensibinin en modern ve mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir.
“Cumhuriyette son söz milletin seçtiği meclistedir. Millet adına her türlü yasaları o yapar. Hükümete güvenoyu verir veya hükümeti düşürür. Millet, egemenliğini, devlet yönetimine katılmayı, ancak zamanında oyunu kullanarak sağlar. Cumhuriyette hükümet, her hangi bir biçimde sınırlı bir zaman için seçilmiş bir cumhurbaşkanına tevdi edilir. Başbakanı o gösterir. Bakanlar Kurulunu oluşturacak bakanları başbakan, milletvekillerinden seçer
1 Kasım 1922’de saltanata son veren Atatürk, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etti. T.B.M.M. Atatürk’ü cumhurbaşkanı seçti. Bu tarihten itibaren, 10 Kasım 1938’e kadar geçen 15 yıl içerisinde, Türkiye’yi ve Türk kültürünü “Muasır Medeniyet” seviyesinin üstüne çıkarmak amacıyla çeşitli inkılâp hareketlerini gerçekleştiren Atatürk, ülkede güçlü bir yönetim kurmuştur. Bazı Batılı Türk düşmanı yazarlar O’nu İki Dünya Savaşı arası diktatörlerinden birisi sayarlar. Bu hüküm hem yanlış hem de iftiradır. Çünkü Atatürk, Hitler ve Mussoli’nin aksine, milleti demokrasiye hazırlamıştır. Eğer Atatürk bir diktatör olsaydı, pek ala kendisini “Padişah“ ilan edebilir ve Cumhuriyet rejimine geçmezdi.
TÜRK MİLLETİ
DEMOKRAT BİR MİLLETTİR
Atatürk’ün 9 Kasım 1930 günü Çankaya Köşkünde ABD Ticaret Bakan Yardımcısı Dr. Julius KlLEİN ile yaptığı mülakatta söylediği sözler, Batı anlamında demokrasiye hayranlığını açıkça belirtir. Atatürk demiştir ki:
“Türk Milleti tabiatı itibarıyla demokrattır… Amerikan halkı henüz varlığının şuuruna vardığı sıralarda bile demokrasi prensiplerini tutmuş, demokrasiyi yüceltmiştir. Ellerinde bu hazine ile Amerikalılar, saygıdeğer bir halk olarak insanlık camiasına katılmışlar ve büyük bir milli birlik kurmuşlardır. Esasında demokrat olan Türkler, işte bu bakımdan, demokrasinin en canlı örneği olduklarını ispat etmiş bulunan Amerikalılara derin ve kuvvetli bir sevgi duymaktadırlar. Bu müşahedenin iki millet arasındaki muhabbeti daha kuvvetlendireceğini ümit ederim. Bu muhabbet bu kadarla da kalmayacak, belki bütün insanlığın birbirini sevmesine, bu karşılıklı sevgiye mani olan ananevi engelleri bertaraf etmeye, dünyayı sulh ve sükûn yolunda oturtmaya yardım edecektir.(E.KURAN, 30)
TÜRKİYE HALKINA TACİDAR
YOKTUR; DİKTATÖR YOKTUR
Atatürk diktatörlüğe karşı olduğunu her fırsatta açıklamıştır. Daha 1 Nisan 1923’te TBMM’nde yaptığı bir konuşmada : “Türkiye devletine ve Türkiye halkına tacidar yoktur; diktatör yoktur… Bütün cihan bilmelidir ki artık bu milletin ve bu devletin başında hiçbir kuvvet yoktur; hiçbir makam yoktur; yalnız bir kuvvet vardır o da  Hâkimiyet-i Milliyedir.”(Söylev ve Demeçler 1/311 )
Alparslan Türkeş de sık sık “En kötü demokrasi en iyi dikta rejimden daha iyidir” der başta ara rejim olmak üzere demokrasiyi askıya alma düşüncesinde olan her türlü fikir ve uygulamalara karşı çıkardı.
Şunu da unutmayalım ki, Türkiye’de bazı kesimler demokrasiyi kullanarak, Cumhuriyeti yıkmak istemektedirler. Bu ülkede demokrasi askeri müdahalelerle askıya alınmış fakat neticede geri gelmiştir. Cumhuriyet bir giderse bir daha onu geri getirmek zordur.
Atatürk 1930 yılında çok partili sistemi denemek amacıyla, eski arkadaşı Fethi OKYAR’ın “SERBEST CUMHURİYET FIRKASI”nı kurmasını ister ve bizzat destekler; hatta kız kardeşi MAKBULE’ yi bu fırkaya girmeye teşvik eder. Fakat memleketteki muhalefet hareketinin bu partide toplanması bir tarafa rejim düşmanlarının bu partide toplanmaları ve milletin modern demokrasiye tam anlamıyla hazır olmadığının anlaşılması üzerine bu fırka kapatılır. Bu deneme, inkılâpların yeterli derecede kökleşmediğini ve irticai faaliyetlerin yeniden ortaya çıkabileceğini göstermiştir. Atatürk bu denemeden sonra, ölümüne kadar inkılâpların kökleşmesi için çaba sarf etmiş, ülkedeki demokratik şartların hazırlanması için çalışmış, 1932’den itibaren yurdun her köşesine HALK EVLERİ açmış, Türk kadınlarına belediye ve milletvekili seçimlerinde, oy kullanma ve seçilme hakkı vermiştir. 3 Nisan 1930’da Belediye seçimlerinde, arkasından 4 yıl sonra 5 Aralık 1934’de milletvekili seçimlerinde seçilme hakkı vermiştir ki 1934’lerde Fransa başta olmak üzere Avrupa’da pek çok ülkede kadınlar böyle bir hakka sahip değildiler. Kadınlara seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935 yılında TBMM’ye 18 kadın milletvekili seçilerek girmişlerdir.
Hitler dönemi Almanya’sında baskılardan kaçan 140’a yakın bilim adamının Batı’nın gelişmiş ülkeleri dururken Atatürk Türkiyesi’ne gelmeleri ve henüz gelişmekte olan bir ülkede on yıl kalarak hizmet etmeleri dikkate değerdir.
Atatürk, askere dayalı bir sistem kurmak niyetinde değildi. Daha gencecik bir subay iken, İTTİHAT VE TERAKKİ’ nin ünlü Selanik kongresinde “Ya üniformanızı bırakın ya da siyaseti“ diye haykırmıştı. Kurduğu devlette orduyu siyaset dışında tutmak için bilinçli bir tutum izledi. Kralların ve cumhurbaşkanlarının törenlerde üniforma giydiği bir dönemde, iki istisna dışında, savaş alanlarında kazanmış olduğu mareşal üniformasını bile taşımadı. Halkın karşısına hep “SİVİL” çıkmaya özen gösterdi. (Prof. Dr. Taner KIŞLALI, Geçmişten Geleceğe Atatürk,91)
GÖKTÜRK Hakanı BİLGE KAĞAN’IN  deyişiyle Türk Milleti “Üstte gök çökmedikçe altta yağız yer delinmedikçe/yıkılmadıkça senin ilini ve töreni kim bozabilir!.. Ne Mutlu Türk’üm diyene!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti