Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

DOĞRU İMAN VE DOĞRU HAYAT TARZI

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 12 Mayıs 2017 Cuma 12:34:25
 

– 98-
Talip için başlangıç çizgisi olarak tanımladığımız nokta “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” idi. Bugün onun “Salih Amel ve İlişkiler” kapsamını ele almaya başlayacağız. Cümleler daha önce gördüklerinize göre daha anlaşılır olsa da konu ağır. Aslında yine bunu demeye çalışacağız: Başlangıç çizgisi iyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn’dir. Cümleler bu kadar anlaşılır ama konu ağır. İnşâAllah Rabbim izah edebilmeyi ve başarmamızı lutfeder. Bu durumda, bir kaç defa okursanız inşâAllah çok daha faydalı olacaktır.
“Yöneliş”ten “İlişkiler”e geçiyoruz
Aslında artık “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn”i bağlama aşamasına geldik, konuyu bir sonuca bağlıyoruz. Özellikle burada (fark eden kimse için) “Dünya ve âhireti için bundan önemli bir şey yoktur” dediğimiz şeyi konuşacağız. Kişi için bu konuşacağımızdan daha önemli bir şey yoktur. Konuyu çok anlaşılır cümlelerle, çoğunluğu kesret cümlesi olan dünya hayatı kurallarına ait cümlelerle ele alacağız, siz de hayrlısıyla gayret gösteriniz inşaAllah.
“Âmenû Billâhi ve Amilus Sâlihâti” mânâsı tevhidde tek mânâ, bir cümle olmasına rağmen biz onu kesret diliyle “Îman ve Amel” olarak ayrıştırdık. Îman kısmına Yöneliş, amel kısmına da İlişkiler dedik. Yöneliş’i epeyce tefekkür ettik, hatta yönelişteki sapmaları ana hatlarıyla ele aldık. Şimdi İlişkiler’i incelemeye çalışacağız.
Yönelişimizde bir beyanda bulunmuştuk: Kesinlikle şehâdet ederim ki; “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan ancak ALLAH’tır. Başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” YOKTUR. Başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır ve “YOK” hükmündedir. Ve yine kesinlikle şehâdet ederim ki; Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, Allah’ın Kulu ve Rasûlü’dür” dedik. Bu beyanımızla ilgili bir de duâda bulunduk; “Alâ hâzihiş şehâdeti nahyâ ve aleyhâ nemûtü ve aleyhâ nüb’asü İnşâAllah: Allahım bir şehâdette bulundum. Beni işte bu şehâdet üzerine yaşatıver, bu şehâdet üzerine canımı alıver, bu şehâdet üzere de diriltiver.” Âmîn.
Bu nokta Yönelişim idi. Şimdi bu yönelişle, bu idrakla İlişkiler’e geçiyoruz. Bu yaptığımız duayı İlişkiler yani salih amel olarak kendimize söylersek, yani onu kendimiz için bir karara dönüştürürsek (aynı mânâda olmak üzere) şöyle deriz: Allahım’a bir şehâdette bulundum. Bu şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım, bu şehâdetin idrakıyla son nefesimi vermeliyim, bu şehâdetin idrakıyla da yeniden dirilmeliyim, inşâAllah. Ya Allah, Bismillah…
“Şehadet”i “karar”a dönüştürmek
Önce Rabbimize yönelip bir şehâdette bulunduk. Dedik ki; Allahım bir şehadette bulundum, beni bu şehâdet üzere yaşatıver. Dikkat edin, “Bu şehâdet üzerine yaşayacağım Allahım” demedik. Yöneliş cümlemiz, yani Allah’a söylerkenki cümlemiz nasıldı? “Allahım bu şehâdet üzere beni yaşatıver, bu şehâdet üzere canımı alıver, bu şehâdet üzere de beni diriltiver.” Böyle yöneldik ve ilişkilere yani hayata döndük. Şimdi aynı mânâda olmak üzere o cümleyi kendimize şöyle söylüyoruz: “Allahım’a bir şehâdette bulundum. Bu şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım.” Dikkat edin bu bir karar vermedir. Allah’a yönelirken karar veremezsiniz, çünkü karar/hüküm Allah’a aittir. Ama kendinize karşı söylersiniz. Burası önemli! Kendime diyorum ki; yaptığım şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım, bu şehâdetin idrakıyla son nefesimi vermeliyim, bu şehâdetin idrakıyla da yeniden dirilmeliyim. Sonra da “İnşâAllah” diyerek kararımı hemen Âmentü Billâhi îmanına bağlıyorum. Dünya hayatı kurallarına ait cümleler kullandık ama “İnşâAllah” diyerek onu oradan çektik çıkardık. Başlarken de “Yâ Allah, Bismillah” dedik. Çünkü bir işe başlıyoruz, kıpırdıyoruz. “Ya Allah, Bismillah” kıpırdamak demektir, kıpırdamanın ifadesidir, ismidir.
İlişkiler bölümünde kıpırdayacaksın, kıpırdama bölümüne geldik. Böyle bir konuyu dünya dili alışkanlıklarına ve kurallarına göre söyleseydik cümle nasıl olurdu? Bu açıklayacağımızla birlikte üç farklı cümle görmüş olacağız. Yöneliş cümlesi, ilişkiler cümlesi ve bir de normal dünya hayatının bakışını yansıtan cümle. Normal hayatta yetkili birisinden bir şey istediğinizde, “Bana şu mevkiyi, şu arabayı, şu maaşı, şu imkânları ver” dediğinizde bunu anlatırken nasıl söylersiniz? “Yetkili ile görüştüm, o bana şu arabayı, şu maaşı, şu imkânı verecek” dersiniz. Dikkat edin, Allah’a talepte bulunurken kullandığımız yöntemi dünya hayatı ilişkilerinde kullanmıyoruz. Yönelişte dedik ki; Allahım yaptığım şehâdet üzere beni yaşat. İlişkilerimizde ise yine aynı mânâda olmak üzere dedik ki; yaptığım şehâdet üzere bir hayat tarzı oluşturmalıyım. Dünya kurallarına göre yaşarken, birisinden bir şey istediğinizde ise dedik ki; bana şu yetkili bunu verecek. Farkı izah edebildim mi? Bu fark çok önemli ve bu dünya kurallarına uymaz. Çünkü dünya hayatıyla âhiretin hiç ilişkisi yoktur, hiç. Siz “Allah bana şunu verecek” diyerek yaşayamazsınız, böyle amel olmaz. Yönelişte sen yoksun; senin olmadığın amelde sevabın da olmaz. Yönelişte sen olursan yönelişin bozulur. Allah’a yöneldiğinde cümlelerinde sen (müstakilen var ve muhtar) olmamalısın. O yüzden Yönelişte diyorsun ki, Allahım bana veriver. İlişkilere döndün, yine “Allahım bana ver” mânâsında olmak üzere “Şöyle yapmalıyım, bu şehâdet üzere yaşamalıyım” diyorsun. Dünya işlerinde ne diyorsun: Yetkiliden istedim, verecek. Ne kadar farklı değil mi?
Kur’ân’ın, Rasûlullah’ın ve Allah’ın
muhatap alması için doğru îman şarttır

Bir iş bu kadar açık olabilir… Ve bu paylaştıklarımız ileri bir nokta değil, başlangıç noktası. Henüz başlama çizgisini konuşuyoruz, hep o çizgiye gelmeye çalışıyoruz.
Biz neden hep o başlama çizgisini netleştirmeye çalışıyoruz? Çünkü İslâm’a başlama çizgisi dünya hayatı kurallarıyla tanımlanamaz. Bildiğimiz câmi cemaati de, tasavvufla uğraşanlar da onu dünya kuralları ile tanımladıkları için başarı elde edemiyorlar. İslâm’a başlangıç çizgisi Kur’ân prensipleriyle tanımlanmalıdır, dünya hayatı kurallarıyla tanımlanırsa başarı elde edilemez.
“İnsanlar fitneye düşürülmeksizin (imtihan edilmeksizin), ‘Îman ettik’ demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar?” (Ankebût-2)
Ayet diyor ki: Bir beyanda bulundun ama imtihan edilmeden bırakılıverileceğini sanma. Bunu kime söylüyor? Doğru beyanda bulunana! Yanlış beyan sahipleri hiç muhatap alınmıyor. Tevbe Sûresi’nden hatırlayın, yanlış îmandaki insanlarla Allah ve Rasûlü muhatap olmaz. Kur’ân’ın, Rasûlullah’ın ve Allah’ın muhatap alması için doğru îman şarttır. Yönelişimde bir şehadette, bir beyanda bulunmuştuk. “Doğru îmana ait o beyanda bulundum diye bırakılıverileceğini sanma! İnsan fitneye düşürülmeksizin, imtihan edilmeksizin bırakılmaz” diye uyarılıyoruz.
“Fitneye düşürülmek” başlangıç çizgisi için önemli, onu anlamaya çalışacağız
Kurtuluş için beyan yeterli değil, doğru beyanı (kurtuluş için) yeterli sanmayalım.
İmtihanın tipi ve sorusu belli: Fitne
Beyan ile ilgili imtihanı oluşturan bir dünya hayatı var. Bu âyetten anlıyoruz ki yaptığımız beyanla ilgili imtihana “Dünya İmtihanı” deniyor. Ancak âyette imtihan için kullanılan kelime çok ders verici. Çünkü o kelime imtihanın hem tipini hem sorusunu doğrudan belirtiyor: Fitne! Bu kelimede hem imtihanın özelliği, hem sorunun kendisi var. Bu bir imtihan ama imtihanın özel bir ismi var; fitneye tâbi tutulmak. “İnsanlar fitneye tâbi tutulmadan” ifadesi imtihanın tipini ve sorusunu gösteriyor. Fitne kafa karıştıran hamlelerdir, bir konuda ikilem oluşturan fikir ve görüşlerdir, kararsızlığa sebep olan hücumlardır. Bu gibi şeylerin tümünü fitne kelimesi içerir; hepsini bir kelimeyle tanımlayacak olursak fitne ikilem demektir. İnsanlar fitneye, ikileme yani îmanıyla ilgili bir tereddüde düşürülmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Âyet şunu öğretiyor: İmtihan sorusu bizde ikilem oluşturan zannlardır. Neye karşı? Âmentü Billâhi îmanına karşı. İmtihanın sorusu budur: Yalnızca bu konuda ikilem oluşturan zannlar.
Bir küçük parantez açalım. Dünya hayatı bu konuda bir fitnedir. Yani dünya hayatı öyle bir şeydir ki insanların çoğunu Allah’ın varlığı hakkında tereddüde sokar, inananları ise Allah’ın vasıfları hakkında tereddüde sokar. Efendimiz (SAV) tebliğini yaptığında onu kabul etmeyen müşrikler Allah’ın varlığına itiraz etmediler. Efendimiz (SAV)’in sunduğu Allah’ın vasıflarına itiraz ettiler. Dünya hayatı fitnesi dediğimiz ikilem oluşturan zannlar öyledir ki inanmakta zorlananları “var”lığında tereddüde düşürür, inananları da Allah’ın vasıflarıyla ilgili tereddüde sokar. Bu ortamı hazırlayan nedir? DûniHi algı ve zann’ları! İmtihanın zemini budur. “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızı hatırlayın, tamamen dûniHİ algı ve zannlarını anlatır. O yazıların tümünü okumak isteyen “Aşağıları Aşağısı” kitapçığımıza bakabilir. “Dünya hayatı bir fitnedir” demek, böyle bir ikilem olduğu için dünya hayatı her an bir tercihtir demektir. Dünya hayatı “Her an bir tercih yapacaksın” demektir.
Bu tercihin birçok listesi yoktur, o yalnızca bir şeydir. Diğerleri insanları amel yapmaktan uzaklaştıran, onların İslâm’ı anlamalarını zorlaştıran uydurulmuş listelerdir. İkilem bir şeydir. Sadece o şeyin A ve B şıkkı vardır, sadece o şey üzerinde tercih yaparsın: “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiası ve buna göre hayat tarzı ile “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” îmanı ve bunun hayat tarzı. İkilem bu iki şık arasındadır. Diğerleri yani yapılan tüm listeler bunların alt başlıklarıdır, detaylardır, teferruatlardır. Kişi bu ana konuyu halletmemişse alt başlıklarla uğraşır durur; uğraşıp durması sınavı geçmesini sağlamaz.
Sınav da, sınavın sonucu da dehşetli
Eğer tâlip “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasının ne olduğunu kavrar ve her anını bu bakımdan incelerse, aynaya baktığında kendisini nasıl görüyorsa imtihanı da öyle görür. Ve ürker. Ve korkar; imtihanın dehşetinden korkar. Öğrenciler sınava girmiş ama sınav kağıdını henüz açmamışlar, laylaylom yapıyorlar. Sınav kâğıdını hele bir aç bakalım. Açınca da laylaylom yapabilecek misin? İşte o zaman ödü kopar. Bu imtihanı görmüş kişinin de ödü kopar: kendisi için korkar, çocuğum bu imtihanı nasıl başaracak, eşim nasıl başaracak diye korkar… Niye? Çünkü hiç biri kağıdını açmamış, laylaylom yapıyorlar. Sen korkarsın, çünkü sınav kâğıdını gördün hem de net gördün. Ve o sınav sonucuna göre muameleyi gördün.
Hayat tarzı çok önemlidir. Hayat tarzı öyle önemli ve o kadar ayrı bir şeydir ki… Mü’minun Sûresi 67. âyet hayat tarzıyla ilgilidir ama gözden kaçan, fark edemediğimiz âyetlerdendir.
Müminun-67: “O’na (Billâhi îmana) müstekbirler olarak, geceleyin hezeyan ediyorsunuz.”
Ayeti yarına kadar siz de tefekkür edin. İnşaAllah yarın tefekkürlerimizi birleştirip, birlikte tezekküre dönüştürelim.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti