Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 26

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 17 Temmuz 2018 Salı 13:15:12
 

İŞ MÜHLETTİR, HESAP KUDRETTİR
Dünya hikmet yurdu, ahiret kudret yurdudur. Dünyanın hikmet yurdu oluşunun en önemli tek sebebi dünyada insana verilen mühlettir. Bu mühlet yüzünden dünyaya hikmet yurdu denir ve bu mühletin bir hikmeti vardır. Mühlet ve insandaki Muhtariyeti Tercih Gücü birleşerek hikmet yurdunu oluşturuyor. Dünyayı hikmet yurdu yapan şey, mühletin ve yetkinin varlığıdır. Bunu anlatan şu hadisi hatırlayalım: “Dünya hesap değil iş yeridir; ahiret iş yeri değil hesap yeridir.” Hadis tüm bu anlattıklarımız için bir kaynaktır, hepsini bize özetliyor. Efendimiz’in “dünya iş yeridir” ifadesindeki “iş” mühlet demektir. Bu mânâsıyla mühlet fitne demektir, imtihan demektir, insanın yapısını fiilleriyle ortaya koyma süreci demektir, fiillerin karşılığının ne olacağının belirlendiği süreç demektir. Bu son tanım karşımıza çok çıkacağı için önemlidir. Burada “fitne” ve “imtihan” farklı bir açıdan yeniden tarif ediliyor: Dünya, insanın yapısını fiilleriyle ortaya koyduğu süreçtir. O fiillerin karşılığının ne olacağı bu süreçte belirlenir. Sürecin nihayeti ise en son hesaptır. Hesap elbette “kudret” demektir. Dolayısıyla iş mühlettir, hesap kudrettir!
DÜŞÜNDÜKLERİ GİBİ EĞER MELEK
 İNDİRİLİRSE İŞ BİTİRİLMİŞ OLUR. NEDEN?
“Eğer Biz sana kâğıtta (yazılı) bir kitap indirseydik de ona elleri ile dokunsalardı, elbette kâfir olanlar yine; ‘bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir’ derlerdi. ‘Onun üzerine bir melek indirmeli değil miydi?’ dediler. Eğer (öyle) bir melek inzal etseydik iş bitirilmiş olurdu. Sonra kendilerine bakılmaz ve mühlet de verilmezdi. Eğer onu (Hazreti Rasulullah’ı) bir melek kılsaydık, yine de onu elbette bir beşer suretinde adam yapardık. Ve onları (içine) düşmüş oldukları iltibasa (ikileme) yine düşürürdük.” (En’am; 7-9)
Ayette anlatılanlar, Efendimiz (SAV) tebliğini yaptığında ona yapılan itirazlardan bazıları. Geçmiş rasullere de benzerleri hep yapıldı. “Kur’an tümden indirilseydi, o sana bir bütün olarak gelseydi. Elinde Allah’tan gelmiş yazılı bir şey olsaydı.” gibi inkâr cümleleri hep söylenmiştir. “Bu tebliği yapan bir melek olmalı değil miydi? Niye bir beşer? Niye bizim gibi birisi?” bile demişlerdir. Ayette verilen cevaptaki önemli mânâlardan birisi “mühlet” ile ilgilidir. Ama “melek inseydi” ifadesi için parantez açıp, konumuza dönelim. “Melek inseydi” diyenler, melek inince ne olacağının farkında değiller. Düşündükleri gibi eğer melek indirilirse iş bitirilmiş olur. Neden? Bir kere, meleklerin gerçek suretlerini görmeye insan yapısı dayanamaz, bu yüzden görünce işi biter. Cebrail aleyhisselam bu nedenle hep çeşitli suretlerde gözükmüştür. Efendimiz (SAV) Cebrail aleyhisselam’ı gerçek sureti ile birkaç kez görmüştür, fakat gerçek suretiyle gördüğü bu hal, normal insanların dayanabileceği bir hal değildir. Melek inince işin biteceğinin bir diğer anlamı da şudur: Melek iner, iş biter, çünkü inen melek Azrail aleyhisselam’dır. Eğer Azrail’in inmesini istiyorsanız o iner ama işiniz de biter! “İş” mühlet demek olduğuna göre, o inince mühletiniz biter; artık size fırsat kalmaz! Bir diğer mânâ da şöyledir: Eğer melek inecekse, bu iş bir beşerle olmayacaksa imtihana ne gerek var? Düşünün ki bir melek indi ve size de “meleklere iman edin” deniyor. İmtihan için bir sebep kalmadı ki. Mühlet’teki “imtihan” mânâsı için ayet diyor ki: Eğer böyle birşey olsaydı size mühlet verilmezdi. Yani o zaman imtihana (mühlete, işe) gerek kalmazdı. Bu yüzden, sizin bu talebiniz dünyanın amacına uygun değil! Evet, Allah dilerse bunu yapar, bu Allah’ın kudreti içerisindedir, ama o zaman işiniz biter. Bütün bunlara rağmen, diyelim ki böyle birşey oldu ve iman ettiler; o iman kabul edilmiyor! Kur’an’da böyle örnekler vardır. En tipik örneği firavun’dur. Hz. Musa aleyhisselam efendimizin peşine düşen firavun denizin kapandığını gördüğünde işin bittiğini anladı, son anda iman etti. Kur’an bu tür olaylar ve talepler için bir cevap verir:
“Onlar ancak meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Bazı alametler geldiği gün, önceden iman etmemiş ya da imanında bir hayr kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz.” (En’am-158)
İMANIN İŞE YARAMASI İÇİN
 İMANLA İLGİLİ BİR AMEL YAPMAK
LAZIMDIR. AHİRETTE İMAN DEĞİL, İMANIN AMELİ KURTARACAK. ÖYLEYSE KIPIRDAYIN!
Müddetin/mühletin sonunu bekleyin, biz de bekliyoruz. Ama son andaki iman fayda sağlamaz. Eğer daha önce ona hayr getiren bir imanı yaşamamışsa veya hiç iman etmemişse, “dediğiniz doğruysa getirin bakalım” deyip meydan okuduğu, olmasını istediği olay geldiği an iman ediyorsa, o iman onun işine yaramaz. Çünkü imanın işe yaraması için imanla ilgili bir amel yapmak lazımdır. İman fiile dönüşmediği zaman işe yaramaz. Ahirette sizi kurtaracak olan imanınız değil, imanınızın amelidir! İmanınız dolayısıyla yaptığınız sâlih amel kurtarıyor. Sâlih amel için elbette iman olmazsa olmaz şarttır. “Benim imanım var, o bana yeter” diye düşünmek yanlıştır. Kurtaracak olan iman değildir. Fatiha’ya başlarken buralara hazırlık olmak üzere bunu ele aldık. Son andaki iman fiile dönüşemez, fiile dönüşemeyince sevaba da dönüşemez, yani bir karşılığı olmaz. Karşılık sistemde öyle önemlidir ki Efendimiz (SAV) buyuruyor; “yüzünüzü ateşten koruyabilmek için bir şey verin, bir hurma olsun verin.” Yani kıpırdayın. Efendimiz bunu kime söylüyor? İman etmişlere! Onlar, iman etmiş ve Efendimize tâbi olmuşken neden kıpırdamalarını öneriyor? Demek ki ahirette lazım olan kıpırdadığın zaman yaptığın şey! Eğer yanlışsa karşılığı, doğruysa karşılığı! Kıpırdayın, yüzünüzü ateşten koruyabilmek için hayrlı bir şey yapın. Bir hurma, bir güler yüz verin, bir şey yapın…
VERİLEN FİTNEYLE KUL; EĞER SAMİMİ İSE İMANI PEKİŞİR, DEĞİLSE İMANI BIRAKIR
“Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görmektedir.” (Fatır-45)
“Ancak bizden bir rahmet olarak ve belli bir vakte kadar meta (faydalanma) olarak (ömürlendirmemiz) hariç.” (Ya-Sin; 44)
“Kâfir olanların beldelerde tekallub etmesi (kişilikten kişiliğe girmeleri) seni aldatmasın.” (Al-u İmran; 196)
“Kâfir olanlar kendilerine mühlet vermemizin, kendi nefsleri için hayrlı olduğunu sanmasınlar. Onlar ancak günahça artsınlar diye mühlet veriyoruz. Onlara alçaltıcı azap vardır.” (Al-u İmran; 178)
“Az bir metadır (faydalanmadır o). Sonra onların varış yeri cehennemdir. O ne kötü yataktır.” (Al-u İmran; 197)
“Andolsun ki senden önceki rasuller ile de istihza edilmiştir. Ben o kâfirlere mühlet verdim. Sonra onları yakalarım. Ikab (azab) nasılmış!” (Ra’d-32)
“Onların dediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılış ile ayrıl. Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları (baş başa) bırak. Ve onlara mühlet ver.” (Müzzemmil 10, 11)
“Bu yüzden o kâfirlere mühlet ver; onlara az bir mühlet tanı.” (Tarık-17)
“İnsan, (mühlet veriliyor diye) başıboş olarak bırakılacağını mı sandı?” (Kıyamet-36)
“(Rasûlüm) Rabbin Ğafur ve Zür Rahmet’tir. Eğer kazandıkları ile onları muaheze etseydi (hemen hesaba çekseydi) elbette azabı çabuklaştırırdı. Ama onlar için va’d edilen bir zaman vardır ki; dunihi (müstakilen var ve muhtar zannettiklerinden) bir sığınak bulamazlar.” (Kehf-58)
“Zalimlerin yapmakta olduklarından Allah’ı gafil sanma. Onları ancak, gözlerin dışarı fırlarcasına dehşetten bakacakları bir gün için te’hir ediyor.” (İbrahim-42)
Efendimiz (SAV)’e buyruluyor: “(Onlara de ki;) ‘Bilmiyorum, belki de (mühlet verilmesi) sizin için bir fitnedir ve muayyen bir süreye kadar bir meta’ (faydalanma)dır.” (Enbiya-111)
Ayet söylüyor; mühlet aslında bir fitnedir, bir imtihandır, ikilem sebebidir. Fitne, ikilem ve kafa karıştırmak demektir. Normal yaşantıda da kullanırız, “niçin fit veriyor, fitnelik yapıyorsun?” deriz. Bu ifade, “niye kafa karıştırıyorsun?” demektir. Bu ifadeyi işimize gelmeyen şeyler için kullansak da mana budur. Biz yerinde kullanımını örnek veriyoruz. Kur’an’da geçen fitne ifadesi, özellikle kulun Allah’a imanında halis/samimi olup olmadığının ayrıştırılması içindir. O fitneyle; eğer samimi ise imanı pekişir, değilse imanı bırakır. Bunların oluşmasını sağlayan olayların ismidir fitne. Bunu imtihan diye düşünürsek, imtihan sorularının tamamına verilen genel isim fitnedir. Küçük bir not: Mühletin hikmetini anlamayıp, mühleti zorlamak tehlikeli olabilir…
İNSAN İÇİN İLK KIYAMET ÖLÜMÜDÜR.
ŞEYTAN “KIYAMET”E KADAR MÜHLET İSTİYOR
“Havariyyun: Ey, Meryemoğlu İsa! Senin Rabbin Sema’dan bizim üzerimize bir maide (sofra) indirebilir mi?” dediler. (O da): Eğer mü’minler iseniz Allah’tan ittika edin dedi.” (Maide-112)
“Allah buyurdu: Muhakkak ki onu sizin üzerinize indireceğim. Sonra sizden kim küfrederse, ben ona öyle azab edeceğim ki âlemlerden hiç kimseye böyle azab yapmadım.” (Maide-115)
Şeytan da mühlet istemişti ve dünya hayatının hikmeti gereği ona da mühlet verilmişti: “(İblis) dedi: Rabbim! (İnsanların) ba’s olunacakları güne kadar bana mühlet ver.” (Hicr-36)
“Dedi ki: Şu benden üstün kıldığına bir bak!  Yemin ederim ki beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan (mühlet verirsen), pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım.” (İsra-62)
“Kıyamet” gününe kadar mühlet istiyor. İnsan için kıyamet aynı zamanda ölümüdür, insan için ilk kıyamet ölümüdür. Yani mühletin bittiği ilk son insan için ölümdür ve ölüm insan için ilk kıyamettir.
HESAP GÜNÜNDE İSE MÜHLETİN
SONUÇLARI DEĞERLENDİRİLECEKTİR
“Her nefs ölümü tadacaktır. Sonra bize rücu ettirileceksiniz.” (Ankebut-57)
Bu ayet okununca rahatsız olur musunuz? Bilakis mutlu, memnun olursunuz. Enfal-2’de buyrulur: O mü’minlere Allah ayetleri okunduğunda imanları ziyadeleşir ve Rablerine tevekkül ederler. Ayetleri duyunca, dinleyince müminlerin kalbleri titrer, mutlu olurlar, birbirlerini müjdelerler, idrakları açılır. Çünkü ayetlerde çok güzel şeyler var. Ama ayetlerden rahatsız olanlar var, “her nefs ölümü tadacaktır” ayetinden rahatsız olanlar var. Bu ayeti bazı yerlere yazarlar, kıyamet kopar, çok rahatsız olurlar. Kimler? Yalanlayanlar! “Ne gerek var, niye yazıyorlar?” deyip rahatsızlıklarını dışa vururlar. Kur’an’ın bu anlattıklarını hayatta o kadar çok görüyorsunuz ki… Ayetten rahatsız olan, nefret eden, dayanamayanlar… Muhafaza buyur Ya Rabbi.
“Her nefs ölümü tadacaktır. Sonra bize rücu ettirileceksiniz.” (Ankebut-57)
“De ki: Müvekkel melekül mevt sizi vefat ettirir. Sonra Rabbinize rücu ettirilirsiniz.” (Secde-11)
HAYATLAR VE ÖLÜMLER BU KADAR FARKLI: YALANLAYANLARIN ÖLÜMÜ ÖYLE, İNANAN VE SÂLİH AMEL İŞLEYENLERİN VEFATI BÖYLE
Ve böylece, her nefs verilen mühleti ölüm ile tamamlamış olur. Bunu ilk kıyameti olarak yaşar, hesap gününde ise mühletin sonuçları değerlendirilecektir. Bu işin kısa yoludur, yani ölümle beraber mühletin bitmesi ve ba’s olduğu hesap gününde amellerin değerlendirilmesi mü’min içindir. İnkârcı için süreç böyle değildir, ayetle göreceğiz.
“Nefslerine zulmedenler oldukları halde kendilerini melaikenin vefat ettirdiği kimseler; ‘Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk’ diyerek teslim olurlar. Hayır! Muhakkak ki; Allah, yaptıklarınızı Aliym’dir.” (Nahl-28)
“Melaike, kâfir olanları yüzlerine ve arkalarına darp ederek ve “tadın yangın azabını” (diyerek) vefat ettirirken bir görseydin.” (Enfal-50)
“Zalimleri ğamarâtil mevt’te (ölüm şiddeti içinde) bir görsen! Melaike de ellerini bast etmiş  (uzatmış, yaymış) ‘nefslerinizi çıkarın haydi! Allah üzerine Hakk olmayanı söylemeniz ve O’nun ayetlerine kibirle (sözde tanrılık iddianızla) yaklaşmanız dolayısıyla bugün alçaklık azabıyla cezalandırılıyorsunuz’ (derken bir görsen).” (En’am-93)
“Uğraşları ve kazançları bâtıl olanlar, kendilerini iman edip sâlih amel işleyenler gibi kılacağımızı, (yani) hayatlarında ve ölümlerinde onlarla bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.” (Casiye-21)
“Peki, melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak kendilerini vefat ettirdikleri vakit nasıl olacak?” (Muhammed-27)
Onlar için ölüm böyle. Peki, ölüm manzarası mü’min için nasıl acaba? “Melaike, tayyipler oldukları halde kendilerini vefat ettirdiği o kimselere (muttakilere): “Selamun aleyküm! Yaptığınız amellere mukabil girin cennete” der.” (Nahl-32)
Hayatlar ve ölümler bu kadar farklı: Yalanlayanların ölümü öyle, inanan ve sâlih amel işleyenlerin vefatı böyle. Bu noktada Kasas-61’i hatırlamak iyi olacaktır inşaAllah: “Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, bundan ötürü ona kavuşan kimse, dünya metaı ile kendisini faydalandırdığımız, sonra da kıyamet gününde muhdarıyn’den (huzurda tutulacaklardan) olacak kimse gibi midir?” (Kasas-61) Müminler için anlatılan ölüm manzarası nasıl da farklı ve güzel değil mi?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti