Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 6

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Haziran 2018 Cumartesi 12:12:27
 

KALBTE ĞILL VARKEN CENNET YOKTUR
Allah yoluna ve yolundakilere ters bakmak, onlara buğz etmek ğılldir. Ğıll ile cennete girilmez. Allah’ın yoluna ve yolundakilere ters bakarken cennet olmaz. Siz size ters bakanı evinize almak istemiyorken, Allah’a ve Allah yoluna ters bakarak, müminlere buğz ederek nasıl cennete gireceksiniz? Kalbte ğıll varken cennet yoktur. Öyleyse Ğıll’ı çok önemseyelim. Ğıll ile ilgili şu hususu lütfen önemseyin: Meallerde “Ğıll” için “kin ve nefret” yazılıyor ki bu onu anlamamız için yeterli olmaz. Onun manasını Allah’la ilişkilendirmek gerekiyor. Aksi halde inançsız veya yanlış inanışlı birisi davranışlarından kin ve nefreti siler de kinsiz yaşarsa “ğıll”den kurtulup cennete mi girecektir? Allah’a ters bakıyorsanız, Allah’ın kurallarından ve inananlardan rahatsız oluyorsanız sizde “ğıll” var demektir; sadırda ve kalbte “ğıll” olması budur. Kalbinde, sadrında ğıll taşıyan ne yapar? Allah’ın verdiklerini kullanarak Allah’a ters bakar. Bu nedenle o “ğıll” silinmeden cennet olmaz, bu yüzden ğıll varsa cennet yoktur!
Ğıll’in bir tarifi de Allah için vermemektir. Sizde ğıll oldukça Allah için veremeyeceksiniz demektir. Böylece sâlih amelin bir tanımı ile daha karşılaşmış olduk: Allah’ın verdiklerini Allah için vermek; karşılığını Allah’tan bekleyerek vermek salih ameldir. Bu tanımla birlikte Talib için çok önemli bir de ipucu oluşur: İlk adımı atmak. Mutlaka ilk adımı atmalısınız.
YOKSA BEN, “DOĞRUYU YAPACAK İRADE YOK AMA YANLIŞI YAPACAK CESARET ÇOK” OLANLARDAN MIYIM?
Bu paylaşımların Biiznillah hedefi Fatiha Suresi ile ulaşacağımız fetihtir; bu hedefi yakalamak için “ilk adımı atmak” çok önemli bir ipucudur. İlk adımı atmalıyız, kıpırdamalı ve kendinize sormalıyız: Yoksa ben, “doğruyu yapacak irade yok ama yanlışı yapacak cesaret çok” olanlardan mıyım? Bunu önemseyin lütfen: Mutlaka ilk adımı atmalısınız. Bu kapsamda, bir işi yaparkenki hedefinize ulaşmak için hedefinizle ilgili esmaları kendinizde tespit edip kullanmalı, hatta onları tüketmelisiniz. Diyelim ki hedefiniz bir günahtan kurtulmak, tespit ettiğiniz bir batıl davranıştan, bir günahınızdan kurtulmak istiyorsunuz veya bir takva ameli tespit ettiniz, onu yapmak istiyorsunuz. Hedefiniz her ne ise onunla ilgili esmaları kendinizde tespit edip onları kullanmalı ve tüketmelisiniz. Bu, tahmin edemeyeceğiniz kadar önemli bir yöntemdir. Siz hedefinizle ilgili o esmaları kullanmaya başlamadan, hatta onları tüketip zorlanmadan o esmalarla ilgili destek gelmeyebilir. Tanımladığımız bu usül, zikrullah çalışması yapan Talib için çok önemli bir tariftir: Öncelikle yapmanız gereken zikrullah, sahip olduğunuz esmayı ihsa etmenizdir, maksimum değerlendirmenizdir. Şöyle örneklersek daha iyi anlaşılacaktır. Herhangi bir konuda bir hedefiniz var ve size esma zikirleri önerildi, o zikirleri yapıyorsunuz. Esas zikrullah bu değildir, bunun maalesef faydası olmaz! Zikrullah’ın böyle olmadığını ve ne olduğunu “Sen Tanrı mısın?” kitapçığında detaylarıyla anlattık. Zikrullah için önce Nefs-i Levvame’ye girmek, yani doğru adreste ikamet etmek şarttır. “A” Takdim Formu’yla, yani “Müstakilen Varım ve Muhtarım” idrakıyla (Sözde Tanrılık İddiası’yla) yapılan zikir ne olursa olsun Allah’tan uzaklaştırır; sizin iddiacı yanlarınızı kuvvetlendirir, bu da Allah’tan uzaklaşmanıza yol açar.
Kul için zikrullah “Âmentü Billâhi ve RasûliHi” bilinciyle başlar, ancak o zaman faydalıdır. Bu idrakla zikrullah nasıl yapılır, göreceğiz.
ESMALARI SAYMAK ONLARI “İHSÂ ETMEK” DEĞİLDİR, KIPIRDAMAK GEREKİYOR
Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Allah’ın yüzden bir noksan, doksan dokuz ismi vardır, onları ihsâ eden cennete gider.” Hadisi çok iyi anlayıp öyle ilerleyelim. Hadisteki doksan dokuz ifadesi, “tane, adet, sayı” demek değildir. Şunu da bilelim ki, kitaplarda rastladığınız, bu hadise eklenmiş gördüğünüz “doksan dokuz esma listesi” hadiste yoktur, onlar sonradan yan yana getirilmiştir, hadisin orijinali bu kadardır: Allah’ın yüzden bir noksan doksan dokuz ismi vardır, onları ihsâ eden cennete gider.
Hadiste geçen “doksan dokuz” birçok mânâyı içerir. O mânâları bulmalı ve çakıştırmalısınız. Çünkü: Rasûller, Nebiler ve özellikle Rasûlullah (SAV) Efendimiz bir cümle söylemişse o cümle birçok mânâyı içerir, onu bir tek mânâya bağlamak, tek mana ile sınırlamak olmaz. “Doksan dokuz” Halifetullah’ın Ana Dosyaları olarak bilinen doksan dokuz isim mânâsınadır; bir de sonsuz sınırsız demektir. Aslında sayı söyleyerek çokluk ifade etmeyi günlük yaşantıda biz de kullanırız, “binlerce” deriz, “bin bir surat” deriz. Bunlar adet mânâsında olmayıp “sayılamayacak kadar çok” demektir. Hadiste vurgulanan bir diğer husus bu isimleri ihsa edenin cennete gideceğidir. “Bunları ihsa eden cennete gider” diye okuyunca kişi hemen eline tesbihi alıyor, bu isimleri saymaya başlıyor. Hiç mi faydası yok? Elbette var. Bir küp altını döküp her gün saymak gibi bir faydası var, eliniz altına değmiş olur. Ama o altınları kullanmadıkça gerçek faydayı elde etmiş sayılmazsınız.
“İhsa etmek” yalnızca saymak değil ki. İhsa etmek değerlendirmektir, kıymetini bilerek saymaktır. Böyle düşünürseniz, bir esmayı saymanın onu ihsâ etmek olduğu anlaşılır. İhsa etmek onu arayıp bulmak ve değerlendirmektir, kullanmaktır. Esas esma zikrullahı budur, yolu da şudur: Kendinize bir hedef koyduğunuzda, önce o hedefle ilgili esmayı kendinizde bulacaksınız. Onu bulup kullanmanız, sizdeki o esmayı kıpırdatmanız Esas Zikrullah’tır ve gerçek sayma, gerçek ihsa budur. Bir yere oturup esmaları saymak onları “ihsâ etmek” değildir, kıpırdamak gerekiyor, kıpırdamadan olmaz! O esma hareket etmeden sevap kazanamazsınız. Allah, esmaları hareket etsin diye dünyaya gönderdi, onlar zaten kıpırdamadan duruyorlardı. Fark edin, onlar kıpırdamadan duruyorlardı. Hareket etsinler diye gönderildikleri halde onları niye hapsediyorsunuz? Esas zikrullah onları Allah için kullanmanızdır. Sizdeki esmayı ihsa etmeniz, değerlendirmeniz, onları maksimum kullanmanız zikrullahın başlama noktasıdır, esas zikrullah onları kullanmakla başlar. Hem de sanki Muhtarmışsın Gibi kullanmanız gerekiyor. Sizdeki mevcut esmaları sanki muhtarmışsınız gibi sonuna kadar kullanmalısınız. Bunu yaparsanız, zorlandığınız yerde sizi Allah takviye eder.  
BİR KERE “RABBİME YÖNELDİM” DEMEKLE İŞ BİTMİYOR, HER AN YÖNELECEKSİNİZ
Şunu fark etmelisiniz ki; kullar her an tercihtedir; her an tercihtesiniz. Dünya hayatının her anı Hakk veya Batıl yönünde bir tercihtir, kesintisiz böyledir, her en küçük an böyledir. Dünya hayatı tercih üzerine kuruludur. Her an bir tercihtesiniz, her an! Makine sürekli çalışıyor; ne tercih ettin, ne tercih ettin. Her an çalışan bir tercihmatik var! Tercih ettiğiniz ya Hakk’dır, ya da Batıl! Ya zerre kadar Hakk, ya zerre kadar Batıl. Bu yüzden, zerre kadar Hakk’ın karşılığını da, zerre kadar Batıl’ın karşılığını da göreceksiniz. Bu nedenle, siz her düşüncenizde, her halinizde, her fiilinizde Hakk yolu tercih edip sürekli Rabbinize yönelik yaşamanız gerekiyor. Bir kere “Rabbime yöneldim” demekle iş bitmiyor, her an yöneleceksiniz.
“Muhakkak ki bu bir öğüttür. Dileyen Rabbine bir yol edinir.” (İnsan-29)
“Rabbinize yönelin ve size azab gelmeden önce O’na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız.” (Zümer-54)
İnsan-29 ve benzer mânâdaki ayetleri değerlendirdiğimizde, sizi tercih durumunda bırakan anı ve olaylar sizin için İnsan-29 Kavşakları’dır. “İnsan-29 Kavşakları” adlı Tefekkür Şemamız’a bakabilirsiniz (http://www.birdusunyansimasi.com/media/ihlashayat/5.ihd.pdf). Sürekli bir kavşaktasınız. Sürekli kavşakta olan kimdir? Muhammedî olan! Muhammedi olmanın farkı budur, başkası bunun farkında değildir. Çünkü diğeri bâtıla dönmüş, yanlış rotaya girmiş, otomatik pilota da bağlamış, sürekli o tarafa uçuyor, yeni bir tercih yapmıyor! Tercihini yapmış, rotayı cehenneme bağlamış, yaşayıp gidiyor. Ama Muhammedî olan öyle değil; o her an yeni tercihte!
HAYAT “HER AN TERCİHTESİN” HÂLİ ÜZERİNE KURULUDUR
“Her an” çok önemli. Bu yüzden her an korkun! Bu yüzden ölüm ânı çok önemlidir! Az önce tercih etmiş olabilirsiniz, hemen yine tercih etmezseniz kaybedersiniz. Hayat “her an tercihtesin” hâli üzerine kuruludur. Ve bu hayatta sizin bu tercihi nasıl kullandığınız önemlidir. Tercih etmenin ve sonucunu yaşamanın en güzel örneklerinden birisi Fetih Sûresi’ndedir, orada mü’minlerin kalblerindeki tercih ve sonuçları anlatılır:
“Andolsun ki; Allah, o ağacın altında sana biat ettiklerinde mü’minlerden razı oldu; onların kalblerinde olanı bildi de üzerlerine sekîne inzal etti ve kendilerine feth-i kariyb(i sevab olarak) verdi.” (Fetih-18)
Mü’minler kalblerindeki bu tercihleri doğrultusunda ilk adımlarını atıp, Efendimiz (SAV)’le “savaşa gideceklerine ve savaştan kaçmayacaklarına” dair biat etmişlerdir. Onların bu ilk adımlarından Allah razı olmuştur. Ancak müminler bu “tercihlerini tam mânâsıyla yerine getirememe” korku ve endişesine girince, bu endişeyi yaşayan mü’minlere verilen mükâfat şu olmuştur: Tüm endişeleri, ikilemleri ve beceriksizlikleri yok eden bir sekine inzali… Ve sevab olarak da Feth-i Kariyb…
Kalblerindeki tercihleri doğrultusunda ilk adımlarını atıp da Efendimiz (SAV)’in yanında olacaklarına, Onunla savaşa gideceklerine ve savaştan kaçmayacaklarına dair biat ettiklerinde, müminlerin bu ilk adımlarından Allah razı oldu. Bu tercihlerini tam mânâsıyla yerine getirememe korku ve endişesine karşı, mü’minlere mükâfat olarak; tüm endişeleri, ikilemleri ve beceriksizlikleri yok eden bir SEKİNE İNZALİ ve sevab olarak da FETH-İ KARİYB lütfedildi. Hep böyle elhamdülillah…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti