Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNŞİRAH YAZILARI – 37 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Mart 2019 Cumartesi 12:38:46
 

Çorabı örnek göstererek, çorabın düzgün hali ile Ahseni Takviym’i, tersi ile Esfele Safiliyn hali anlatmaya çalışmıştık, hatırladınız mı? Ahseni takviym yapı dünyaya gelmekle ters çevrildi; çorabı ters çevirdik, dışını içeri aldık, içini dışarı çıkardık; o esfele safiliyn oldu. Aynı çorap, aynı dokuma ama onun istenmeyen yüzü esfele safiliyn oluyordu. İşte insan dünyaya geldiğinde kendini içinde bulduğu bu esfele safiliyn hale “BEN” diyor, kendini bunun içinde buluyor, kendini böyle hissediyor. Çorabın ters çevrilmiş haline sahip çıktığı bu yaşantıdan kurtulabilmesi için, nefs-i levvameyi doğru manasıyla ki bizim açıkladığımız Biiznillah öyledir, anlayıp, nefs-i levvameye girmesi gerekiyor. İnatla bu ters pozisyonda yaşamayı sürdürenin yaptıkları bir şeyi değiştirmez, çünkü hala yapısı ters, çorap hala ters. Etiket değişebilir ama çorabın tersiyle yaşıyor oluşu gerçeği değişmez. Çorap terstir, yani onun hayatı, düşünceleri her şeyi terstir. Neye? Tevhide, Kur’an ve Sünnet’e. Çorabın tersiyle anlatmaya çalıştığımız bu hal Kur’an’da “asi” olarak anlatılır. Buna mukabil çorabın düzelmiş haline Hanif denir.
Önemine binaen bu asi hali tanımaya başlamıştık: Esfele safiliyn, asi, haddi aşmış dediğimiz bu yapıya Kur’an’da çirkin der. O size şeklen çok güzel gelse, siz onun fizyonomisine hayran olsanız bile bu hal çirkindir. Görüntüsü çirkin olan bu halin yaşantısı ise necistir, Kur’an buna necis demiştir. Onun pozisyonunun adı da soldur. Bu vasıflarla düşünen ve yaşayana Kur’an “solcu” demiş, “ğıll” denilen Allah’tan nefretin onun kalıbına yapışık olduğunu beyan etmiştir. Esfele safiliyn yapı, ğıll taşıyan bu yapı şerrul beriyyeh (yaratılmışların en şerlisi) idi. Çünkü bu yapı Allah’a hasım olarak yaşar. Böyle ölürse onun ismi ashabı nar oluyordu. Kurtulmak zorunda olduğumuz yapı budur, nefsi bundan arındırmak gerekiyor. Ki Hakk yapıya kavuşalım.
Yaşarken çorabın düzü haline gelebilen kişi “BEN” derken ahsene takviym yapıya (Hakk yapıya, çorabın düzüne) “BEN” der ki bunu gerçekleştirebilmek hepimiz için gereklidir ve bu asıl hicrettir. Kur’an-ı Kerim hicretle ulaşılan bu yapıya güzel, yaşantısına da tahir demişti. Tahir her şeyi temiz olandır; düşüncesi, davranışı her şeyi temiz. Tahir denilen hal halin pozisyonu sağ olarak, bu idrakta olanlar da sağcılar olarak tarif edilmişti. Eğer çorap kalmazsa, yani kişi vehmin yönetiminden tamamen çıkarsa o da Es-sabikûn (mukarrebûn; önde giden) oluyordu.
Bugün, çorap örneğine yeni bir bakışla devam edeceğiz, aslında çorap örneği ile hicret olayını kavramaya çalışacağız. Bu çorabın bir bileziği yani ağız kısmı var. Burası Hicret Köprüsü’dür. “A” takdimi ile söylenen asi “BEN”in diğer “BEN”e dönüşmesi için bu hicret köprüsünden geçmesi lazım, başka türlü olmaz. Şart budur; hicret köprüsünden geçecek. Çorabın bileziğinden o hayatı tamamen geçirmek lazım. Bunu yapmadığınız takdirde ne yaparsanız yapın değişmez, dünyada çorabın ters olan haline “BEN” der durursunuz. Şeytan da kişiye amellerini süslü gösterir, yani Kur’an’ın söylediği gibi o kendisini hep doğru yolda zanneder. O halini de hırsla savunur ve öyle de yaşar… Bu ters hali düzeltmenin yolu, hayatımızı bu hicret köprüsünden tamamen geçirmektir. “Size bir bilen lazım” denilen uyarı bu nokta içindir. Bilen kimdir? Çok dikkat edin lütfen, hayatınıza benzetmiş olduğum çorabın ters halini kim düzeltirse, bunu kim yapabiliyorsa “Bilen” ona denir. Çorabı tarif edene, anlatana değil. İsterse hiçbir şey anlatmasın, eğer bu ters hayatı bu bilezikten yani hicret köprüsünden kim geçiriyorsa Bilen odur. “Bir bilensiz olmaz” denilmesi, “çorabı bu bilezikten geçiren olmadan olmaz” demektir. Lütfen şunu da çok önemseyin, günümüz öyle bir idrak halini yaşamaktadır ki kişi kendisini bir bilen yapabilir. Yazılarımızda, söyleşi ve kitapçıklarımızda hep bunu anlatmaya çalışıyoruz, hep sizin kendi çorabınızı kendinizin nasıl düzeltebileceğinizi paylaşmaya çalışıyoruz. Hep bunun yollarını, yöntemlerini tefekkür ediyoruz.
Hicret Köprüsü yani çorabın bileziği, fuaddan kalbe bir yolun olduğu yerdir. Çorabın gövdesi senin kalıbındır, senin “BEN” dediğin ise bu kalıbının uzantısıdır. Bu uzantıyı fuad yardımıyla kalb etmen gerekiyor. Çorabı kalb etmen, bir halden bir hale çevirmen yani ters yüz etmen gerekiyor. Çorabı kalb etmeni, bu kalıbı kalb etme (çevirme) işini sende yapacak olan fuaddır. Fuadın özelliklerini ve nasıl çalıştığını paylaşımlarımızda ayetlerle anlattık, bakabilirsiniz. Fuada analiz-sentez yaptırıp sonra da sonuçlarını kalbe kalb ettirip, onları da beyne emir olarak gönderip fiile dönüştürerek yeni bir kalıp çıkarmak gerekiyor, var olan ters yapıyı kalb etmek (düze çevirmek) gerekiyor. Bu ters yapıyı hicret ettirmek isteyenin bilmesi gereken çok önemli bir şey daha var. Bu ters yapının (“A” Takdim Formu “BEN”in) formatında hicretle ilgili karar ve arzu yeteneği yoktur. Yine çoraba benzetecek olursak, çorabın tersinde tersini düzüne çevirecek bir mekanizma, öyle bir yetenek yoktur. Bu işi çorabın tersiyle yapamazsınız. Çok uğraşırsınız, yaptım sanırsınız ama olmaz. Peki, bu iş nasıl olacak?
Sebe Sûresi 50: “De ki, eğer saparsam ancak kendi nefsimin aleyhine saparım, eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir. Muhakkak ki O Semi’un Garib’dir.”
Zümer Sûresi 22: “Allah kimin sadrını İslam’a şerh etti (açtı, genişletti) ise o Rabbinden bir nur üzere değil midir? Allah’ın zikrinden kalbleri kasvetlenenlere veyl olsun. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.”
En’am Sûresi 125: “Allah kime hidayet etmek dilerse onun sadrını İslam’a açar (genişletir). Kimi de saptırmayı dilerse onun da sadrını daraltıp zorlaştırır ki, o sanki semada yükseliyor gibidir. Böylece, Allah iman etmeyenler üzerine pislik, azab çökertir.”
Ayetler bize diyor ki, bu iş için (bu hicretin gerçekleşmesi için) ayrıca bir müdahale gerekiyor, “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmak için Allah’tan bir müdahale gerekiyor, ancak böyle olur. Hal böyle olunca hemen duaya sarılıyoruz:
Allahım senden korkuyoruz, senden sakınıyor ve sana sığınıyoruz:
Allahümme inniy euzü bi rıdâke min sehadıke ve bi muâfetike min ukûbetike ve bi rahmetike min ğadabike ve eûzü bike minke. La uhsıy senâen aleyke ente kemâ esneyte ala nefsike: Allahım hoşnutsuzluğundan rızana, cezalandırmandan bağışlamana, gazabından rahmetine, Senden Sana sığınırım. Senin Kendine olan senân gibi senâ etmekten aczimi itiraf ederim.
Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy ala diynike: Ey kalbleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sabitle.
Allahümme es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike ebeden: Allahım, senden kalbimi ebeden marifet nurunla diriltmeni dilerim.
Rabbenağfir lena ve liıhvani nelleziyne sebekûna Bil’iymani ve la tec’al fiy kulubine Ğıll’len lilleziyne amenu Rabbena inneKE Raufun Rahıym: Rabbimiz, bizi ve imanda bizden öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et. Kalblerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll oluşturma. Rabbimiz muhakkak ki SEN Raufün Rahıym’sin.
Allahümme es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden: Allahım, senden kalbimi ebeden marifet nurunla diriltmeni dilerim (Âmin).
Yatığımız duadaki iki nokta için küçük bir açıklama yaparak tamamlayalım inşaAllah.
“Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden” duasında marifet nuru istiyoruz, neden? Kalbin yani kalıbın dünya şartlarına ait vehimsel irtibatları ölümle kesilir. Bu sebeple sadr denilen yapı ölümle birlikte biter, ancak kalb devam eder. Kalb fuadı barındırmaktadır, fuad ise marifet nuru tesirindedir. Bu yüzden “Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike, ebeden” diyerek fuad mekanizmasının canlanmasını istiyoruz, bunun duasını yapıyoruz. Kalb ve fuad sonraki yaşantıda da devam edeceği için, Allah’tan sonsuza kadar böyle marifet nuru ile aktif olarak devam etmesini diliyoruz. Diyoruz ki, onun nurunu canlandır, onu dirilt ve o nur hep çalışsın Allahım. Çalışsın ki, bana Hakk bilgiyi üretsin, onu da kalbe göndersin (AMİN).
Bir diğer nokta ise “Rabbimiz, kalblerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll oluşturma” duasıyla ilgili. Bu dua bize Ar’af-43, Hicr-47 ve Haşr-10 ayetlerinde öğretilen bir gerçeğe yöneliktir. Bu ayetlerden öğrendik ki esfele safiliyn yapının sadrında ğıll hâkimdir. Onun kalbine yapışan bu ğıll yüzünden o cennete giremez; yani ğıll’le cennete girilmez. Bu yüzden Haşr Sûresi’nde Rabbimiz bize “ğıll’den kurtulmayı isteyin” diyor ve duasını öğretiyor:
Rabbimiz, bizi ve imanda bizden öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et. Kalblerimizde, iman etmiş olanlar için bir ğıll oluşturma. Rabbimiz muhakkak ki SEN Raufün Rahıym’sin (Âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER