Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

TAKDİR BEKLER, KANDIRIR, İSTER VE ALIR… KİM BU?

– 69 –
“A” takdimiyle yaşamaya tanrılık demiştik. Bu takdimle yaşayanın (tanrının) önemle ve devamlı yaptığı bir işi vardır; şikâyet, hep şikâyet eder. Tanrının hayatına bakın, hep şikâyet göreceksiniz, her şeyden şikâyet… Tanrı bir de takdir bekler, daima takdir ister, kendisini takdir etmeyene küser. Gücü yetiyorsa açıktan, gücü yetmiyorsa gizlice küser. Bu da tanrının özelliğidir, daima herkesten takdir ister. Çocuğundan bile! “Nankörler, hayatımı size verdim, yaptığınıza bakın” der. Niye? Onu takdir edemediler! Takdir istiyor. Bir de tanrı daima kandırır. “Bu kadarcık kandırmaktan bir şey olmaz” der, her konuda kandırır. Oysa bilmiyor, kandırmak onu katı bedende sabitler, kandırdıkça bedeni kalınlaşır ve o bedenden kurtulamaz. Kurtulamadığı o katı bedenin yeri cehennemdir. Buna mukabil, “B” Takdim Formu” yaşantısında şeffaflık önemlidir, orada hayat şeffaftır. Bu yüzden orada kandırma olamaz. Hiç dikkatinizi çekti mi acaba, cennettekilerin bedenleri ayetlerde ve hadislerde nasıl tasvir ediliyor? Baktınız mı nereleri görünüyor? Nasıl bir şeffaf bedenleri var, hiç okudunuz mu? Şeffaf yaşamak sizi işte o şeffaf bedene götürür.
İstemek, almak, almayı sevmek de tanrının özelliğidir: O hep ister. Amirse memurlarına bakar, kendine hizmet ister, ona versinler ister. Eşinden, çocuklarından ister. Ne olduğu, kim olduğu önemli değil, ister. Onun işi istemek ve almaktır. Hep “ne isteyeceğim?” diye düşünür.
“BEN HANGİ HARAMLARA MEYİLLİYİM?”
ANALİZİ YAPALIM

“A” yapının yaşantısı haramlara meyillidir. Bunu da kendimizde mutlaka incelemeliyiz: Ben acaba haramlara meyilli miyim? Haramlara meylimiz olup olmadığını nasıl fark ederiz? Bu amaçla, kişi şu düşünceyi kendinde test edebilir: Allahım, olmasan şu işi ne güzel yapacağım, ama hep sen çıkıyorsun karşıma. Tam bir şey yapacağım, sen çıkıyorsun. Öyle keyifli dostlar edineceğim ama yasaklamışsın. Bana uygun ne varsa, bana sıcak ve sempatik gelen şeylerin hepsini yasaklamışsın! Bu düşünceler geçiyor mu içinizden? Harama meyli gördünüz mü? Talib kişi aslında “ben haramlara meyilli miyim?” testinden ziyade, “ben hangi haramlara meyilliyim?” analizi yapar ve kendinde onları tek tek arar, bulur ve böylece terk başlar…
MEKANİZMA NASIL ÇALIŞACAK?
Peki, onları nasıl bulacak da kurtulacaksınız? Kurtulmanın yolu UMURSAMAK ve RAHATSIZ OLMAK’tır! İşi umursamak ve rahatsız olmak şarttır! Yani çok umursamak ve çok rahatsız olmak şarttır! İnsan kendini yokladığında, kendisinin bazı konularda “B0” noktasına (İhlâs Hayat Döngüsü girişine) yakın, bazı konularda uzak olduğunu fark edebilir. Diyelim ki bir konuda B0 noktasından uzak olduğunuzu fark ettiniz, yani tanrılıktan kurtaramadığınız bir konu var, fark ettiniz ve rahatsız oldunuz. Yeterince rahatsız olmuşsanız, o rahatsızlık sizi hemen o noktaya yaklaştırır ve siz hemen o konunun nefs-i levvamesine gelirsiniz. O rahatsızlıkla siz “Allahım, ne yapayım ki bu halden kurtulayım, bu tanrılık halinden nasıl kurtulurum?” telaşına girerseniz tövbe edersiniz. Tövbe ettiğinizde size “B” Takdim Formu” kapısı açılır. İçeri girebilmek için ise bir hedef koymanız, dua etmeniz gerekiyor. Duanın nasıl hedefe dönüştüğünü, hedefin de nasıl duaya dönüştüğünü gördük. “Hazinenin kapısı açıldı, ne istiyorsun?” denildiğinde bir şey istemelisin, bir talepte bulunmalısın, yani kendine ait bir hedef koymuş olmalısın ki işte onun ismi DUA’dır. Rahatsızlık, tövbe ve dua mekanizması ancak o zaman çalışır. Bu mekanizmayı çalıştırdığınızda, Allah’ın izniyle her şeyden sonuç almaya başlarsınız, güzel sonuçlar alırsınız.
Bu noktada, biraz tövbeden bahsetmek istiyorum. İnsan hayatında üç türlü tövbeye rastlarız. İlki daha çok cezadan korkularak yapılandır ki onun adı Tövbe’dir. “Bunu yapıyorum ama bir ceza göreceğim!” gibi bir korkuyla yapılıyorsa o tövbedir. İş fark edildikçe ceza korkusuyla değil de cennet ve sevab umuduyla tövbe başlar ki, yapılan tövbeye İnabe denir. İlki tövbe, ikincisi inabe, üçüncüsü Evbe’dir; bir şey Allah’tan utanıldığı için yapılmıyorsa ona da evbe denir. Evbe aslında utanç duygusudur, Allah’tan utanmaktır ve bu hal NASUH TÖVBESİ ile çok ilişkilidir. Bir şey olur, birisine “Hiç Allah’tan utanmıyor musun? Allah’tan da mı utanmıyorsun?” deriz ya, işte bir şeyi Allah’tan utanarak yapmak veya yapmamak Evbe’dir. Bu utanma insanı üst seviyeye götürür ki o zaman kişi Hz. Osman radıyallahu anh’ın halini anlar; o neden önemliymiş o zaman anlar. O Hz. Osman ki; “melekler bile ona yaklaşınca hayâ ederler” der Efendimiz (SAV). İşte onu o zaman anlarsınız. Hissettiğiniz utanma duygusu Allah’tan utanmaksa ona evbe denir, Nasuh Tövbesi’nin açılmasında bu duygu önemlidir. O utanma duygusu hem hayatta hem de salât ikame ederken önemlidir; hayatta da salâtta da önemlidir. Şimdi de konuyu salâta bağlayacağız inşaAllah.
“A TAKDİMİ”NDEN “B HAYATI”NA GEÇEBİLMEK
“B” Takdim Formu”ndaki kişi de kendisini takdim ederken “BEN” der. Ama onun “BEN” demesi “A” takdiminin “BEN”inden farklıdır. O “Ben İlmullah’ta Allah’ın dilediğinin suretiyim” idrakıyla “BEN” diyor. “Allah ilminde bir şey diledi, ben o suretim. Zaten her şey O’nun dileğidir, ben de o dileklerden biriyim” diyenin müstakil bir gücü olabilir mi? Onun bir güç iddiası yok, ama bir takdimi var, gene de “BEN” diyor, kendisini takdim ediyor. Bu yüzden o hayata “BEN’Lİ HAYAT” dedik. “B” Takdim Formu” yaşantısında o “BEN”li hayat devam ediyor. Kişi nefs mertebelerinde ilerlemek istiyorsa, onun kurtulması gereken “BEN” bu takdimle söylenen “BEN”dir. Bir de “rablık ilanıyla söylenen “BEN” vardı değil mi? O “BEN” nefs mertebelerine başlayabilmek için kurtulunması gereken “BEN”dir. Bunu fark edin lütfen! Rablığını ilan etmiş kişi, söylediği “BEN”den kurtulmadan nefs mertebeleriyle uğraşırsa, yani “A” takdiminde olduğunu fark etmemiş de nefs mertebeleriyle meşgulse, müstakilliğini iddia eden o “BEN”den kurtulmadan “benlikten” kurtulmaya çalışıyorsa, o kişi zavallı tanrı olur, güçsüz bir tanrıya döner. O yanlış bir iştir! Nefs mertebeleri yolculuğuna başlayabilmek için önce “A” takdimiyle iddia edilen ve zaten yok olan o “BEN”i etkisizleştirmek gerekiyor. Önce o! O suiistimalin mutlaka bitmesi lazım. Ancak ondan sonra, “ben Allah’ın ilminde Allah’ın dileğinin suretiyim” diyenin söylediği “LEGAL BEN” görülür. Yolda ilerlerken kurtulunacak “BEN” işte bu “BEN”dir. Her iki “BEN”den de kurtulunacak hal bizlere nasip olur inşaAllah.
Kişi kendini içinde bulduğu suiistimalden geri dönüşsüz kurtulursa “B” hayatı başlar. Orada hayat, esma’ül hüsnaların hayatıdır, “B” takdiminde yalnızca esma’ül hüsnalar vardır. Eğer siz esma’ül hüsnalardan başka bir şey görüyorsanız, “B” Takdim Formu”nda değilsiniz demektir! “B” olan esma’ül hüsnalardan başka bir şey görmez. Bu hal, Bakara Suresi 115. ayette “ne yana dönerseniz Vechullah’ı görürsünüz” denilen haldir. “B” Takdim Formu” hayatında herşey, her taraf esma’ül hüsnadır. Orada manzara esma’ül hüsna yasalarıdır, esmaların görüntüsüdür.
“B” takdimiyle birlikte yeni bir hayat başlar. “B” yaşantısında sırasıyla Fiillerin Tecellisi, İsimlerin Tecellisi, Sıfatların Tecellisi hayatları başlar ki onlara “tecelliler” denir. Ama zaten O’ndan başka bir şey yok ki tecelli etsin. Siz, “velilerin hayatı” denilen halleri o zaman yaşamaya başlarsınız. O’ndan başka bir şey “var” olmayınca, veli yaşantısı denilen o haller hiç umurunuzda olmaz. Çünkü zaten öylesiniz, öyle yaşıyorsunuzdur. Yaşadığınız o hayatın ismi “B” Takdim Formu’dur. “B” Takdim Formu” hayatının ismi salâttır, bu yaşantının adı salâttır, yöneliştir. Salât ikame etmek yöneliştir, yönelmektir. Bu hayattaki kişi yöneliştedir, daima! Bu yüzden bizim esas işimiz, konumuz hep salâttır. Salât denilince akla hemen onu tam yapan şey gelir: Fatiha! Fatihasız salât noksandır, hadis böyle! Salât Fatiha’dır, Fatiha salâttır; salât yönelmektir, yöneliştir. Öyle bir yöneliş ki…
SALÂT YÖNELİŞTİR VE YÖNELİŞ
ALLAHUEKBER’LE BAŞLAR

Salâta Allahuekber diyerek Tekbir ile başlarız. Tekbir hakkındaki yaygın bir yanlışı hatırlatalım. “Allahuekber” yönelişi anlatılırken, onu eğer bir tanrı anlatıyorsa der ki: Elinizi kaldırıp Allahuekber demekle siz, “Allahım, her şeyi arkaya attım, şimdi Seninle meşgulüm” diyorsunuz. Eğer işin aslını görmüşseniz, bu açıklama size çok saçma gelir. Oyuncaklarıyla oynarken çocuğun babasını görüp “oyuncakları bıraktım, şimdi seninleyim baba” demesi gibi. Eğer Allah’a inanan kişi farkında olsun/olmasın tanrılık ilan etmişse iş böyle olur: O gider Allah’ın önünde eğilir, hazır ol’a geçer, “oyuncaklarımı bıraktım Allahım, şimdi seninleyim” der. “Allahuekber” deyince oyuncaklarını atar, senedi sepeti, onu bunu düşünmez. Bu yapıda olan kişiyi iyi inceleyin, bu kişi öyle bir rablık ilan etmiştir ki Allah diye inandığını o yönetiyordur, günahlara bile Allah adına o karar veriyordur. Çünkü kendince Allah’ı o yönetiyor. Allah Kur’an’da “şu günah” diyor, Rasul’ü hadiste “şu günah” buyuruyor, ama ona göre onlar günah değildir. Çünkü Rasul’ü de, Allah’ı da o yönetiyor! Olabilir mi? Tanrıysa olur, tanrının işi odur. İşte bunlar LA İLAHE’dir! Bu hali mağazada rastgele alışveriş yapmaya benzetiyoruz, bu yüzden diyoruz ki: Kasadan geçiremeyeceklerini doldurma. Ama dolduruyor. Diyorlar ki, bırakın dünya mağazasında sepeti doldursun, neticede kasaya gelecek.
Evet, salât yöneliştir ve yöneliş Allahuekber’le başlar. Bu tekbirle siz teslim oluyorsunuz, zaten teslim olduğunuzu itiraf ediyorsunuz: Allahuekber! Bunu derken ellerinizle şeklen de teslimsiniz, teslim haldesiniz, La havle ve La kuvvete illa Billâh halindesiniz: Allahım, bir kuvvet iddiasında değilim. Ve La havle ve La kuvvete; korkulacak bir varlık ve kuvvet iddiaları yok, illa Billâh. “B” takdimindeyim Allahım. Salâta geldiğim için değil her an öyleyim, teslimim. Eslemtü vechiye lillahi; yüzümü sana teslim ettim, sana yöneldim. Eslemtü li rabbil alemiyn; Âlemlerin Rabbine teslimim. Bu bize, yönelişin yalnızca salât ikamesi sırasında seccadede yapılacak bir şey olmadığını yaşatır.
Şu söyleyeceğimi hayatınızda inşaAllah uygulayın: Yaşarken Allahuekber’i sık kullanın, açıkladığımız manada ve o idrakla “Allahuekber” deyin. Etrafta tanrıları gördünüz, hemen “Allahuekber; tanrılar yok ve ben tanrı değilim. Ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim. Sana yöneldim Allahım: Allahuekber! ” deyin. Hayatta, yaşarken Allahuekber’i bu manada söylerseniz, salât ikame ederken kendiliğinden o manada söylersiniz ve kolay teslim olursunuz. Salâta başlarken, bu tefekkürü yapıp tekbir almayı alışkanlık haline getirirseniz görürsünüz ki, salâtta siz İhlâs Hayat Döngüsü’ndesiniz, o yörüngedesiniz. Fatiha’yı o idrakla okuyorsunuz…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-69-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti