Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

TESLİMİM ALLAHIM, DİLEYEN SENSİN, BU BİLİNÇLE TESLİMİM

– 12 –
İnsan Suresi 30. ayetteki bir farkındalıkla başlayalım: Bu ayet meallerde genellikle “siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” şeklinde yazılır. Doğrudur ama bu başlangıç mealidir. Bu meal Hakk yapı için yani “B” idrakı için başlangıçtır. Çok dikkat edin, “ben de varım” diyen “A” yapı bu meali de kabul edemez. Onun kabul edemediği “siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe” şeklindeki meal, ilmullahta “B” sırrıyla yaratılan Hakk yapı için ancak başlangıç mealidir. O yola başlarken “dileyen ben değilim, dileyen Allah” idrakıyla başlar. Yolculuğun bir yerinde anlar ki bu meal yeterli değilmiş. “Siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe” meali ona yeterli gelmez ve ona şu mana açılır: Dileyen yok, illa Allah…
Kader idrakının 3 ana kolonu
Hem bu ayet hem de İnsan-29 kader inanışı ve yaşantısıyla doğrudan ilişkili olduğu için, inananlarda karşılaşılan üç temel kader anlayışını, yani KADER İDRAKININ ÜÇ ANA KOLONU’nu paylaşmak yerinde olacaktır:
1) “Benim müstakil iradem var. Doğruyu eğriyi ayırır, seçer, uygularım. Allah doğruyu, yanlışı göstermiştir, ben de karar verir yaparım” diyenler.
2) Bu idrakta olan kişi “Ben müstakilen varım” yapısından kurtulmuştur, “dileyen ben değilim, Allah diler. O diledikten sonra dilerim. O dilemedikçe ben dileyemem” diyen idraktır. Burada da henüz ikilik var; Allah diliyor sonra da o.
3) Bu öyle bir haldir ki, “ve ma teşaune illa en yeşaAllahu” ayeti bu idrakta “dileyen yok illa Allah” olarak yaşanıyordur. Çünkü bu idrak için “La ilahe (sen yoksun), illa Allah” manası daimidir. “Dileyen” demek “sen” demektir, manaya böyle bakın: “Ve ma teşaune (sen yok), illa Allah.”
Allah’a ve rızasına talip olan bu üç idrakı görünce yolu netleşir. Yoldaki çok önemli tespit şudur: Eğer bu üç ana kader bakışından üçüncüye yaklaşmamışsak, onu ikilem olmadan yaşıyor değilsek Efendimiz (SAV)’in açıklamış olduğu şekliyle kader konusunu anlamak, hayat tarzı haline getirmek mümkün olmaz. “La ilahe (sen yoksun), illallah” Kelime-i Tevhid’inde buluşmadan olmaz. Üçüncü idrakta değilsek burada buluşmamış oluyoruz. Şöyle: “Ma teşaune (dileyen yani sen yok), illa en yeşaAllah” ile “La ilahe (sen yok), illaAllah” aynı şey değil mi? Demek ki İnsan-30 bakışında değilsek gerçek Kelime-i Tevhid anlamında buluşmuş olmuyoruz:
“La ilahe (tanrı yok), illa Allah.” Tanrı yani dileyen sensen işte o yok! Dileyen/sen yok, illa Allah. Bu manayı kabul edenin tek yapacağı şey “Mülk, hüküm ve güç Allah’ındır” gerçeğine göre bir yaşantı, bir hayat kurmaktır. Güç Allah’ındır: La havle ve la kuvvete illa Billâh. Bunu hepimiz söylüyoruz, ama “Güç Allah’ındır” dedikten sonra o manaya ters işler yapmayacaksın! Hem “güç Allah’ındır” deyip hem de tersini yapmak, güce gizli gizli sahip çıkmaktır, ona gizlice sahip çıkmayacaksın. “Allah’ındır” dediysen tamam! “Ne güzel hallediyorum” demeyeceksin. “Kadir hali” budur işte. Kader ile Kadir hali arasındaki ilişkiyi gördün mü? “A” halinden sıyrıldığınız an KADİR ANI’dır. O anın kadrini bilin, O AN bin aydan hayrlıdır, “Bin aydan hayrlı hal” odur. Onu ister bu gece yaşa, ister şu an yaşa, ister Ramazan ayında, ister Kadir Gecesinde yaşa, Kadir Hali budur. Sürekli de öyle yaşayabilirsin… O halin ne olduğunu bilmek istiyorsan onu özellikle Ramazan’da ara! Zaten onun antrenmanını yapıyorsun, inşaAllah son on günde o hali gece yakalarsın. Tekrar gündüze (fecr’e yani “A” yapıya) dönersen o hal kaybolur. “A” yapıya dönünceye kadar yaşadığın o an Kadir anıdır, Selam anıdır.
Nefse zulüm çok önemli,
ama önce nefsi tarif etmek lazım
Bazen soruluyor, “A” haline, yani zulmete geri dönülür mü diye. Eninde sonunda dönülür, ama o dönüşteki “A” halinin yüzdesi çok önemlidir. Öyle bir hale gelirsin ki, “A” senin için kekin üstüne kaplanan streç film gibi olur, dönmüş olsan bile gözüken kektir. Çünkü dünyada olduğun sürece o halden kurtulman mümkün olmaz. Burada bulunduğun sürece o halin olması şarttır! Ama sen o hali suiistimal edersen, Rububiyet gücüne sahip çıkıp da “güç bende” dersen, kendini tanrı ilan etmiş ve nefsine zulmetmiş olursun.
Nefse zulüm çok önemli, ama onu anlamak için önce nefsi tarif etmek lazım. Öyleyse nefsi tanıyalım: Allah A’ma’da iken (ki el an öyle) çalışan bir süreç var; Rububiyet Mertebesi’ne, Hakk Mertebesine ulaşan bir yaratma var. Rububiyet, sonra da Hakikati Muhammedi yani Hakk olarak yaratılış ve insan, insan hali. Rububiyet Mertebesi bizim RAB diye seslendiğimizdir, Rububiyet Nuru’nun olduğu yerdir. RAB GÜCÜ dediğimiz o nur, anlatılan süreçleri geçmeden, Hakk olarak yaratılan yapıya doğrudan gelir ki NEFS odur. Nefs, kişideki Rab yapısıdır. Rab işte odur, nefstir. Kişi kendinde onu bildiği zaman kendisine gelen o nuru, o nurun geldiği yeri bilmiş olur. Bu yüzden “nefsini bilen Rabbini bilir” denilmiştir. Kişideki Rab Gücü odur, nefs’tir. Kişide bir şey yapan bizzat onun Rabbi’dir, Rabbin bizzat kendisidir. Kişideki YAPMA GÜCÜ bizzat Rabbin kendisidir, bizzat kendisi. Ama kişi o güce sahip çıkıp; “ben de varım, bu benim gücüm, ben yaparım” diyor. Böyle demekle de tanrılığını ilan ediyor. Cehennem hali işte budur, ALLAH’TAN AYRI DÜŞMEK budur. Allah’tan ayrı düşmek (yani cehennem) Allah’a yanı sıra güç ilan edilen idrak ve yaşantıdır. O halden sıyrıldığınız an ise Kadir anıdır.
Teslimim Allahım, dileyen sensin,
bu bilinçle teslimim.
Allah’tan ayrı düşmüş yapı olan “A”dan kurtulmak, “gücü bıraktım, güç senin” demekle olmuyor. “A” da, onun yokluğu da bir hayat tarzıdır, o yaşantıyı oluşturmak gerekiyor. O nasıl oluşturulur? İşte aslında anlatılması ve hep tartışılması gereken en önemli konu budur. Mesela, “A”dan tam olarak kurtulmuş yaşantıya neden hemen geçemiyoruz? “A”sız yaşantı nasıl oluşturulur? Bu sorulara kafa yormak şart! Bunun için Kelime-i Tevhid’in manasında hemfikir olmak gerekiyor. Kadir Hali’ni ve özellikle Kader’i anlayıp yaşayabilmek için Kelime-i Tevhid’e yüklediğimiz manada hemfikir olmamız gerekiyor. Bu hemfikirlik oluşmadan hayatımızı neyin üzerine bina edeceğiz? İdrakımız “La ilahe (sen yoksun), illallah”a gelip oturmazsa bir şey bina edemeyiz. Bu yüzden defalarca, farklı yönleriyle ama hep Kelime-i Tevhid’e yüklediğimiz manayı gündeme getireceğiz, çünkü kalbi o konuda yıkamaya çalışıyoruz. Neden? O bizim yaşantımız haline gelsin diye. Onu hayat tarzı haline getirirken elbette bazı zorlanmalar olacaktır. Mesela dua ederken, ötede birinden istemeye alıştığımız için, biz “A”dan kurtulmuş yapı nasıl dua eder, onu bilmeyiz. Bu çok önemli bir husustur, özellikle de salâtımızı etkiler. Kendimize soralım: Bende salâtı ikame eden kim, hangi yapı? Bunu araştırın ve şunu fark edin: “A” namaz kılar, “B” salât ikame eder. Bu ikisi farklıdır.
Bakara-3, Ankebut-45’te “Salâtı dosdoğru ikame edin” buyrulur. Dosdoğru nasıl ikame edilir? Dosdoğru mu duracağım, ne yaparsam dosdoğru olur? Bir şey düşünmemek mi? Hiç birisi değil! Tanrılığını iddia eden mi namaz kılıyor, yoksa “B” hakikati mi, buna bakacaksınız. Dosdoğru kılan “B” hakikatidir, o salâtı ikame eder. Dolayısıyla, salâtta Fatiha’yı kimin okuduğuna bakacaksın: Tanrılığını ilan eden mi okuyor, “B” hakikati mi? Eğer Fatiha’yı “A” yapı okuyorsa, “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken “Allahım, yalnız senden korkarım, başkasından değil. Yalnız senden yardım isterim, başkasından değil” şeklinde düşünür. Yani bir Allah, bir de müstakil kendisi var ve bu kişi bir karar vermiş, kimseden istemeyecek, kimseden korkmayacak, yalnızca Allah’tan. Kendi karar almış bir “A” yapı var, o “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” diyerek namazda Fatiha okuyor. “B” hakikatiyle olan yapı “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken nasıl bir idraktadır? Onun “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derkenki duruşu İNSAN-30 DURUŞU’dur: Dileyen yok, illa Allah. Bu kişi, salâtta “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken, “dileyen yok, illa Allah” idrakıyla Fatiha okur. “B” yapı “bağışla Allahım” derken de bu idraktadır: “Allahım, razı olmadığın rolden affımı dilerim. Asi yapan, tanrılığını ilan eden bir rol verdin ya, ondan beni bağışla Allahım. Çünkü Allah dilemeden kimse “ben varım, güç bende” diyemez. “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu” ayetine iman etmek bunu gerektirir: Allah dilemeden birisi çıkıp “ben varım güç bende” diyemez. Böyle inanan kişi, “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn”de nasıl bir idrakı seslendirir: Allahım beni tanrılığını ilan eden rolden al. Bana “B” hakikatiyle yaşayıp da sana ulaşacak yolu, sırat-ı müstakim’i ver, “B” hakikatiyle yaşamak üzere tanrılık iddia etmeyecek bir rol ver. İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn teslimiyeti budur: Teslimim Allahım, dileyen sensin, bu bilinçle teslimim. Bu ayet gerçek teslim oluşu ilan eder: Ben teslimim, bunun bilincindeyim deyip istiyorsun: “İhdinas sıratal müstakim… Bana doğru yol rolünü ver.“
“O dilemedikçe senin öyle bir imkânın yok!”
Fatiha’da bu idrakla duruş çok önemlidir, zaten salâtta Fatiha bu yüzden önemlidir. Hayatındaki EN ÖNEMLİ İŞ budur, bundan daha önemli bir işin yok! Bir insanın hayatında, salâtta Fatiha okumaktan daha önemli bir işi yoktur. Ve Fatiha’daki teslimiyet ve en önemli istek yeri “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn, ihdinas sıratal müstakiym, sıratelleziyne en’amte aleyhim, ğayril mağdubi aleyhim ve laddaalliyn”dir. “Allahım bana sapanların ve nankörlerin yolunu verme. Lütufta bulunduklarının, hediyeler ve nimetler verdiklerinin yolu olan Sırat-ı Müstakim’i, hidayet yolunu ver. Bana o rolü ver Allahım. Çünkü ayrıca dileyen yok, sen dilersen olur, dile ya Rabbi, dile ya Rabbi… Dilemezsen çarem yok, dile ya Rabbi, merhamet ediver…” Boyun bükmek budur, ötede birine değil! Haşyet bu idrakla başlar, kişi böyle korkar: Allah’tan başka bir şey, bir çare yok! Bunu anlayınca haşyet başlar. Haşyet niye başlamıyor? “Ben de varım” dedikleri için. Kendine güvendiği için Haşyet yok. “Ben hallederim. Yarın onu, öteki gün bunu okur, bir hatim yapar hallederiz” diyor. “O dilemedikçe senin öyle bir imkânın yok!” gerçeğini anlayınca insanın ödü kopuyor…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti