Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

VELİNİN İLMİ – 5

Fıtrat üzere manaların kalpte fonksiyon kazanması, beyinde alan açması bir süreç izler ve bu süreç şöyledir demiştik: Duymal yakin mana, ilmel yakin mana, aynel yakin mana ve hakkal yakin mana. Duymal Yakin Mana seviyesi, mana açacak bilginin edinilmesidir, bilgi seviyesi demektir. İlmel Yakin Mana, mana açacak bilginin kesin ikna olunmuş seviyesidir. Aynel Yakin Mana, kesin olarak ikna olunan bilginin his malzemesiyle temasıdır, irade arayıştır. Hakkal Yakin Mana ise, kesin ikna olunan bilginin His’te His ile hissedilen His Suretleri’nin kimliklenmiş hale gelmesidir. Aynel yakin mana “manaya doğru” iken, hakkal yakin mana “manada”dır.
Şimdi, tanımlarıyla basamak basamak ilerletmeye çalıştığımız “mana” kavramını zihnimizde daha somut hale getirmek üzere “korku” ve “anne” örnekleriyle anlayabilmeye çalışacağız. Bir konuda korku oluşturmak amacıyla bir grup insana bilgi verildiğinde, eğer onlardan bazıları bu anlatılanları yalnızca bilgi seviyesinde yani duymal yakin sahiplenmekle yetinmişse, onlar uyarılan konuda arzulanan sakınma fiillerini gösteremeyeceklerdir. Hedefimizde bir konu var ve o konuda tedbir almaları için insanlara gerekli bilgileri verdik. O konuyla ilgili korkmaları gerekiyor, çünkü tehlikeli bir şey. Verdiğimiz bilgileri dinleyen kişide eğer o bilgiler duymal yakin seviyede kalmışsa, o bilgileri sahiplenmek için kişi bir ön adım atmamışsa, hissinde bir his adımı atmamışsa, uyarılan o konuyla ilgili sakınma fiillerini gösteremeyecektir. Yani o bilgileri duymasına rağmen gerekli fiilleri gösteremeyecektir. Fiillerin zoraki ortaya konuluyor olması yeterli olmaz, sırıtır, kişinin beden dili fiillere uyum sağlayamaz. Bu durumu siz zaten “samimiyetsizlik” olarak değerlendirirsiniz. Çünkü kişinin bedeninde anlatılan bilgilere göre bir kimya oluşmamıştır. Bu bilindiğinden, bir konuda bilgi verenler bu kimyayı oluşturabilmek için dille ifade tekniği dışında, istatistik veriler, görsel belgeler gibi araç ve yöntemlere de başvururlar. Hislendirmek için, hedef kitlenin konuyla ilgili hislenmesi için. Çünkü amaç konuyla ilgili mana oluşturmaktır. Bir tehlike durumunda o konuda bir korku manası oluşturmak hedeflenir. Elbette bu genel bir yöntemdir, bu yöntemle insanları yanlışa da kanalize etmek mümkündür. Ama gerçek şudur: Herşey HİS üzerinde, HİS üzerinden, HİS olarak yürür. Lütfen bu cümleyi çok önemseyelim. Bunu kendimize tatbik etmek için bahaneler, fırsatlar arayalım, bu yanımızı açmaya gayret edelim. Biz moleküler bir sistemde yaşadığımız için her şeyi moleküler sistem üzerinden yürütmeye çalışıyoruz. Öyle değil. Herşey HİS üzerinde, HİS üzerinden ve HİS olarak yürür. “Korku”yla ilgili bir durum da şöyle olsun: Korku oluşturmak amaçlı verilen bilgiler kişide his yoğunluklarına dönüşmeye başlamış ve bir kimlik kazanarak mana oluşturmuş, bu mana da beyinde alan açmışsa, o kişi sakınma fiillerini çok kolaylıkla ortaya koyar ve beden dili de bu korku manasını her haliyle yansıtır. Çünkü korku manası, beyindeki alan aracılığıyla vücudu kendisine ait bir kimyayla etkisine alır. Konumuz olan korku için “bu bir çeşit korku libasıdır (elbisesidir)” diyebiliriz. Dolayısıyla: Amaç bilgi değil hisleri tetiklemek ve bilgiye ait “mana” elde etmek olmalıdır. Bilgi mana için elzem bir araçtır. Konuya inançlarımız açısından bakacak olursak; hayra, hayr manaya sebep olmayacak bilgiden korkmalı ve bu konuda korunmak için Allah’a sığınmalıdır. “Bilgi” insanı memnun eder, “mana” ise mutmain eder. His, his ile tatmin olur. Hem dünyada hem de ahirette mutmainlik ise ancak “Allah” manasıyla olur. Evren dilinde hürmet gören ve Allah indinde makbul manaların en önemlilerinden birisi HAŞYETULLAH manasıdır. Haşyetullah, Talib’in Allah’ı tanımak için edindiği bilgilerin topluca oluşturduğu hissin haşyetullah kimliğiyle teşkil ettiği manadır. Haşyetullah derecesi, Allah’ı tanıma bilgilerinin (doğru olmak kaydıyla) çoğalmasıyla artar. Efendimiz (SAV) buyuruyor ki: “Allah’ı en fazla tanıyanınız benim, bu sebepten en çok haşyet duyanınız da benim.” Haşyetullah manasının büyük mutmainlikle çakıştığı bir mana “Allah’dan utanma” manasıdır. Bu iki mana (haşyetullah ve Allah’tan utanmak) birlikte “Edeb” kimlikli bir mana oluştururlar. İşte beyinde alan açan mana bu “Edeb” manası olup kendisine ait bir kimya ile beden diline yansır ki, o da kişide TAKVA ELBİSESİ olarak görülür.
“Mana”yı bir de “Anne” örneği ile ele alacağız. Ancak bu örneği zikrullah çalışmalarımız ve vird gayretlerimizle de ilişkilendirelim. “Anne” kelimesi sembol olsun, bu anlatımdan çıkanı, seviyemizi ve hedefimizi tespit etmek için, zikrullah faaliyetlerimizle ilişkilendirerek okuyalım, örneğe zikrullah ile ilişkimiz çerçevesinde de bakalım. Bir çocuğun annesine baktığı zamanki “bakış manası”nı düşünün. “Bakış manası nedir?” demeyin lütfen, normal hayatta bunu o kadar kolay biliyor ve anlıyorken bu konularda “acaba bakış manası nedir?” demeyin. Normal yaşantıda biz “mana”yı kullanırız, mesela “bakışındaki manayı sevmedim” deriz. Hayatımızda hislerin böyle bir yeri var ama zihnimizi moleküle mahkûm ettiğimiz için konu “his” olunca, “mana” olunca zorlanıyoruz… Örneğimize dönelim. Bir çocuk annesine bir mana ile bakıyor. “Bakış manası”nı düşünerek o çocuğa sorsak bu manayı ya tanımlayamaz, ya da tanımlamaya çalışabilir veya onun hiç farkında değildir. Ama bu mana onda var, tanımlayamasa da, hiç farkında olmasa da annesine bakarken bu mana ile bakar. Bir iki yaşlarında bir çocuk kalabalık içerisinde birden annesini görse, onu tanıdığı mana gözlerinden okunur. Ancak o bu mana için bir eğitim almamıştır. Hisle! Ondaki bu mana anne ve yavru hissiyle, hisle açılmıştır. Bu anne manası için ona bir eğitim verilmez ki. Çocuğun o kalabalıkta annesini gördüğü zamanki beden dili ve fiilleri işte bu mana ile çıkar, anne manası ile uyumludur. O çocuk annesini tanıdı, ona baktı ve ona doğru yöneldi ama “anne” diye seslenmedi veya belli bir sayıda “anne, anne, anne…” demedi. Siz, “anne” demedi diye veya belli sayıda “anne” demedi diye çocuğun hamlesini ve gayretlerini reddeder misiniz? Yoksa çocuğun gözlerindeki mana size yeter mi? Annesine bu manayla bakarken ve davranırken çocuk ayrıca bir de “anne” derse bu da ayrı güzel olur, daha güzel olur tabi ki. Çocuk “anne” demeye başlayınca anne sevinir, yarım yamalak “anne” diyor olsa bile sevinir, “anne demeye başladı” diye etrafa müjdeler. Hâlbuki çocuk gördüğü zaman annesini tanıyordu. Ama bu haliyle beraber bir de “Anne” dedi daha güzel oldu… Örneğimizdeki tanıma ve davranma için “çocuk bunu başka tanıdığına da yapar, illa annesi olması gerekmiyor” diyebilirsiniz. Doğrudur, biz örneğimizi anne üzerinden verdik, manayı anlama işi somutlaşsın diye bildiğimiz ortak bir manadan gittik. Örnek anne değil de başka bir tanıdığı da olsa, süreç aynı şeyleri içerir. Çünkü aynı mekanizma, aynı prosedür. Bu örneği şimdi bir de farklı şekillendirelim. Bir çocuk annesini hiç bilmeden ve görmeden büyümüş olsun. Yıllar sonra bir vesileyle annesinin kim olduğunu duydu: Duymal Yakin. Annesinin kim olduğunu duydu. Duydu diye yani bu bilgiyi aldı diye hemen bu duyumun peşine, beklenen anne davranışları onda görülmez. Gözlerinde “anne” manası yani “anne” hissi yerine “şaşkınlık” olarak ifade edilen his karmaşası, kararsız his yapıları görülür. Daha sonra çeşitli belgeler ve testlerle annesi olduğu kesinleşir: İlmel Yakin. Bilgi kesinleşti, ilmel yakin oldu. Ona “senin annen şu” dediklerinde o duymal yakindi. Sonra çeşitli tıbbi testler ve incelemelerden sonra elinde kesin kanıtlar oluştu, o duyum itiraz edilemeyecek bir veriye dönüştü ve o bilgi İlmel Yakin oldu. Bu durumda annesine karşı davranışları biraz beklenene yakın olabilir ama samimi görülmez, bilgi hala beden dili ile uyum göstermez. Eğer bu kişi kendisinde anne manasının açılmasını arzu ediyor ve bu konuda hislerini kıpırdatıyorsa, bu Aynel Yakin’dir. Ondaki anne manası aynel yakin seviyeye geldi. Bundan sonra süreç şöyledir: Artık hisler kıvam kazanıyor, hisler “anne” kimliği kazanıyordur. O hisler kimliklendiğinde bu mana Hakkal Yakin oldu demektir; yani mana tamamlandı. Fiiller artık bu mananın beyinde açtığı alan sayesinde bedenden çıkıyor olur. Bu çocuk, bu mana süreci basamaklarının herhangi bir yerinde kalabilirdi, biz örneği ilerlettik. Örneğimize bir de şöyle devam edelim: Annesini daha önce tanıyan, anne manası ve gereken davranışları normal olan bir kişi ciddi bir beyin rahatsızlığı geçirmiş olsun. Bu rahatsızlık nedeniyle mana alanları beyinde silinmiş olabilir veya bilgi gitmiş ama mana alanları duruyor olabilir. Normal yaşantıda da bu olur. Uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızla karşılaşsanız, o kişinin sizde oluşturduğu his açılır, o kişinin manası devreye girer, ancak bir türlü ismini hatırlamıyor olabilirsiniz. Bakın zihninize mana geldi ama bilgi gelmedi. Örneğimizde bir beyin rahatsızlığı var. Beyin rahatsızlığı geçiren kişi mana alanları kaybolduğu için “hafızasını kaybetti” denen halde. “Hafıza” dediğimizin önemli kısmını mana alanları oluşturur. Bu kişi artık annesini görüyor ama tanıyamıyor. “Anne” diye seslenmiyor ve gereken davranışları annesi için göstermiyor. Hastalıktan önce böyle değildi. Hekimler onu tedavi altına alınca bir şey dikkatlerini çekiyor: Annesini görünce tanımamak dışında, ona saldırma, kızma, hırpalama gibi nefret sorunları da var. O zaman öncelik onu bu saldırgan ve nefret içeren hallerden kurtarmak olur. “Anne” manasını düzeltecekken bir de nefret çıktı, tedavide önceliğimiz bu saldırganlık ve nefret halinin kalkmasıdır. Bunun için görsel belgelerle anı hatırlatma, anıları canlandırma gibi manayı bir ucundan yakalayabilme çalışmaları yapılır, mananın kimliği olmuş “anne” kelimesi bu noktada kişiye sık sık tekrarlattırılır. O manayı (anne kelimesiyle kimliklenmiş his yoğunluğunu) canlandırıp hatırlasın diye, görsel çalışmalar ve anne kelimesinin dille tekrarı birlikte ele alınır ve uygulanır. Çeşitli anı, fotoğraf, resim ve filmler gösterilirken “anne” tekrarı yaptırılır; bilgiyle o his geri çağırılırken hatırlatma yapılır. Ama öncelik nefret ve saldırganlığın kalkmasıdır, önce o kalkmalıdır, daha sonra diğerleri yapılır.
Bu örneği konumuza getireceğiz ama önümüzdeki yazıda inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti