Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

MUTLU (MUTMAİN) MİYİZ?

Mutmain olmak sözlüklerde “tatmin olmak, doyuma ulaşmak, mutlu olmak, ruh dinginliği, selamet, esenlik, sükûn (sekine) bulmak” şeklinde tanımlanmaktadır. İslam, mutmainliğin (mutluluğun) kalple ilişkili bir hissiyat olduğunu bildirir ve Kur’an bize bunun şartını ayetiyle öğretir:
Ra’d 28: “Dikkat edin (önemseyin, fark edin, merak edin, araştırın ve ölmeden önce bunu uygulayın, yaşayın); kalpler ancak Allah zikri ile mutmain olur.”
Ayetimiz böyle öğütlüyor. O zaman biz inananların “kalbi” ve “zikrullahı” net ve doğru tanımlamamız gerekiyor. Ayetimizde hem kalp hem de zikrullah çok önemli birer anahtar mesabesinde olduğundan bunların tefekkürünü önemseyelim. Bu amaçla Yılmaz DÜNDAR’ın “İNŞİRAH” ve “Velinin İlmi Fıtrat Üzere Manalardır” kitapçıklarından yararlanılabilir.
Kalp normal hayatta sanıldığı gibi et parçası yürek değildir; yaratılan her kula ait, ona özel veri tabanıdır, onun kalıbıdır, esmaül hüsna kompozisyonudur. Zikrullah ise bireysel olarak veya grup halinde cehri (yüksek sesle) veya hafi (sessiz) olarak dille/dimağla yapılan, kelime ve cümle tekrarları değildir. Evet, onlar da zikrullahtır ama hedefimiz olan asıl zikrullaha giden yolun ilk adımıdır, birer antrenmandır. Asıl zikrullah Hak idraktır, o idrakın hayat tarzı haline gelmesidir.
Mutluluk, mutmainlik kalbin kabul ettiği Hak bilginin kalbe hâkim olmasıyla yaşanan bir hissiyat olmasına rağmen günlük hayatta çok farklı şeylerle ilintilenir, ilişkilendirilir. Bazen işimizde gösterdiğimiz başarı, bazen ailemiz veya eş/dostla zaman geçirmek, bazen arzu ve isteklerin elde edilmesi mutluluk sanılır, “çok mutluyum, çok mutlu oldum, mutluyuz” gibi de dile getirilir. Oysa lütfen dikkat edin, bu gibi yaşanmışlıklar ve örneklerde kişinin tatmin olduğunu düşündüğü yani onu mutlu eden şey (mutluluk) kişinin kendisiyle (hissiyle) değildir, dışındaki bir şartla ilgilidir ve o şarta bağlı olarak değişir. “Başarılı olursam, isteklerimi elde edersem mutlu olabilirim” hali mutluluğu hep başka başka şartlara bağlar ve kişi bu şartı (veya şartları) yerine getirmezse mutlu olamayacaktır… “Şu fakülteyi kazanırsam, şununla evlenirsem, şu model arabayı alırsam, şu kadar para kazanıyor olursam, şu ülkede, şu ortamlarda olursan mutlu olacağım” diyen birisi hedeflediği mutluluğu elde edebilmek için çalıştı çabaladı ve istediğini (evi, işi, eşi, arabayı) aldı diyelim. Ona ulaştığı andaki heyecan, haz ve duyguların zamanla (hem de çok hızlı olarak) kaybolduğunu görecektir. Baştaki heyecan, haz ve mutluluk dediği duygu durumunun kalmadığını yaşayarak anlayacaktır. Kendisini o andaki şartlarda rahatlatan, memnun eden ama onun “mutluluk” sandığı durumların zaman içerisinde onu memnun etmemeye başladığını, rahatlatmadığını hatta sıktığını fark ettiğinde mutluluk zannedilenin kaybolduğunun düşünülmesi bu yanılgı sebebiyledir. Kurtulmamız gereken o yanılgı, mutluluğu değil memnuniyeti ve rahatlığı aramamız, onları mutluluk sanmamız, onlara mutluluk dememizdir. Bu durumda çok değerli bir hal olan mutluluğu (mutmainliği), rahatlık ve memnuniyet halleriyle karıştırmamak gerekir. Bunu normal (dışarıdaki) hayatta insanlar fiilen yaşıyorlar, belki “farkındayım; rahatlık ayrı, memnuniyet ayrı, mutluluk apayrı şeyler” diyen bizler bile… Bu yüzden bu mutlulukta tatmin olmak yoktur, hep daha fazlası beklenir, umulur ve istenir. “Çocuğum şu üniversitenin şu fakültesini kazanırsa çok mutlu olacağım” diyen bir kişi çocuğun o üniversite ve fakülteyi kazanmasından sonra hedef yükselterek “okulu bittiğinde şu kurumda işe girerse mutlu olurum” demeye başlar. Bunlar hepimizin görüp yaşadığı haller değil mi? “Şu çocuk bir yürüse, bir konuşsa mutlu olacağım” diyenler daha sonra “bir sussa, bir otursa” mutlu olacaktır…
Anlıyoruz ki sonu gelmeyen beklentilerle yaşamak (bunlar elde edilse bile) mutluluk değildir! Ulaşılacak veya elimizden gidebilecek bir şartı “mutlu olma veya olamama” sebebi görüp mutluluğu (mutmainliği) buna bağlamak, mutluluğu olmadığı yerde aramak anlamına gelir ki bu da onu bulamamak demektir. Mutluluk, (duniHi algı ve zanlarına ait) hazların peşinde koşmak veya ihtiyaçlarımızı (duniHi algıyla) karşılamak suretiyle ulaşılacak, yaşanacak bir durum değildir. Peki, o zaman “gerçek mutluluk” nedir ve nasıl yaşanır? Bunu ayetimiz bize öğretti. Bu sebeple, Kur’an’ı ve Rasulullah’ı (sav) muhatap almayan, Kur’an ve Sünnet ile bize ulaşan ilimi ve yaşantısını yegâne referans kabul etmeyen, tek örnek olarak görmeyen bir zihnin, bir algının mutlulukla tanışabilmesi mümkün değildir. Bizim düşüncemize göre böyledir, yani inanan için bu böyledir; çünkü ayetimiz (Ra’d-28) buyurdu: “Kalpler ancak Allah zikriyle mutmain (mutlu) olur.” Bizim için artık başka bir tarif olabilir mi, başka bir tanımla mutluluk arayışı olabilir mi? Ama hayat(ımız) böyle değil! Neden? Billahi manada inanıyor olduğumuz halde böyle değil(iz)dir inşaallah. Kendimizi test edelim lütfen: Sadrımızı rahatlatan işleri mutluluk sanıp da gezmek dolaşmak, sosyal medya, Tv, alışveriş, iş güç gibi meşguliyetlerde mutluluk arıyor olabilir miyiz?
Mutluluk haline ayetimizin tarif ettiği bakış açısıyla yaklaşınca, mutluluğun kalp (akıl) ve onun ortaya çıkış ortamı beyinle yakın ilişkisi, tamamen bir akıl ürünü oluşu fark edilecektir. Böyle olunca, gerçek mutluluk “akıl” ile ilişkilendirilmeli, kesinlikle rahatlık ve memnuniyet gibi hallerle karıştırılmamalıdır.
Demek ki mutluluk için sahip olduğumuz kadarıyla aklı kullanabilme yeteneği ve akıl ürünlerinin dikkate alınması, bunların zikrullah modunda kullanılması gerekmektedir; ancak böyle bir ortam mutluluğun yolunu açabilir. Burada kastedilen akıl elbette içgüdü, zekâ gibi akıl kategorileri değildir; Lüb aklı destekli günlük akıldır. Bu aklı kullanabilmek, bu aklın ürünleri “akıllı bir hayat” demektir; dünyanın “akıl” dediği değil, Rabbimiz Allah’ın önerdiği akıllı hayat! Bu akıl Lüb nurundan beslenir; bu sebeple Lüb Nuru bir akıldır; İhlâs Suresi’ni anlayan, önemseyen ve orada açıklanan manaya uygun bir idrak ve hayat tarzı geliştiren akıldır. Düşünürken, konuşurken, davranırken… Bu sebeple bizde mevcut olan (Lüb nuru ile desteklenmiş) aklı kullanabilme yeteneğini aramalı bulmalı ve aktif hale gelmesi için gayret etmeliyiz. Aklı bu nurla kullanılabilirsek yanlış bir duygu, düşünce, konuşma ve fiil üretmeyiz. Yanlış, insanda mevcut bu aklın yeterince kullanılmaması sonucudur.
Mutluluğun (mutmain nefsin) akıl, karar ve fikir ile ilişkisini fark edip, bunlarla bağıntısını kurmamız gerekmektedir. Akıl hem Rabbimizin insana (halifetullaha) verdiği çok önemli nimettir hem de Rabbimiz kâinatı akıl nuruyla, akıl nurundan yaratmıştır. Bu sayede hisseder, fark eder, araştırır, anlamaya çalışırız. İnsanı diğer yaratılmışlardan ayıran en önemli özelliği saf akıl sahibi oluşudur. Bu aklın en önemli ve o insanı insan (halifetullah) yapan yegâne ürünü “Karar”dır; karar yeteneğini kullanabiliyor olmak insanın mutluluğu için “olmazsa olmaz”dır; ama tek başına yeterli değildir. Karar dışarı yansırken “fikir”e dönüşür. Dışarı yansıyan fikrin sunuluş biçimi de mutluluk için önemlidir.
Karar, kişinin kendisindeki Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini kullanarak Hakk’ı veya Batıl’ı tercih etmesi için çok önemlidir. Bu sebeple, ister Billahi manada bir özgürlüğün farkındalığı ile Hakk tercihler yaparak gerçek mutluluğu yaşaması için, ister duniHi algıdaki özgürlük anlayışı ile arzu ettiği Batıl tercihleri özgürce yaparak yaşaması ve kendini kendi gibi hissedebilmesi için kişinin mutluluk anahtarı “Karar”dır; elinden bu anahtar alınanın mutlu olması engellenir. Burada bahsedilen karar, kişiye dünya hayatıyla sınırlı olarak verilmiş olan muhtariyeti tercih gücü yetkisiyle aldığı karardır yani Hak ve Batıl arasında yapılan tercihlerdir.
Hak ve Batıl arasındaki tercihimiz bizim kararımızdır. Billahi manada inananlar için asıl karar, “şunu içeyim, şunu giyeyim, şu saatte uyuyayım” gibi günlük hayata dair tercihlerimiz için kullandığımız “Muhtariyet Gücü” değil, ahiretimize yönelik tercihlerimizde kullandığımız “Muhtariyeti Tercih Gücü” yetkisidir. Mutluluğun yolunun açılması ve yaşanması “akıl, karar, fikir” ile mümkün olduğundan, Hak tercihlerimizden oluşan kararlar birer (Lüb) akıl ürünü olarak insana gerçek mutluluğun yolunu açacaktır. Akıl (Lüb aklı), Billahi manada imanın kişiyi mutmain nefse ulaştırması durumunda aktif hale gelir.
Yazımızın omurgasını (mutluluğun yegâne tarifini) oluşturan ayetimiz olan (Ra’d 28)’e dönelim: “Kalpler ancak Allah zikriyle mutmain olur.” Bahsedilen Allah zikri (zikrullah), yaşadığımız her olayı, her anı, her kararı ve bu kararların dışa çıkışı olan her fikri (her duygu düşünce ve davranışı) Vahidül Ehadüs Samed olan Rabbimiz Allah ile ilişkilendirerek (Allah’ta, Allah’tan, Allah ile Biiznillah, illa Billâh) yaşamaktır ki işte bu hal bize mutluluğun kapısını Biiznillah açacaktır. İşte bu mutluluk (mutmainlik), Hak yoldaki tercihlerimizin (kararlarımızın) sonucu olarak Rabbimizin bir ikramıdır.
İnsanın kendisini mutsuz, huzursuz hissetmesinin altında onun Batıl nitelikteki tercihleri, yönelişleri, kararları ve fikirleri yatmaktadır. Bu durumda kendimiz için 7/24 yapacağımız bir test var demektir: Verdiğim karar Hak mı Batıl mı ve fikir sunuş tarzım doğru mu? Billahi imana (İhlâs Suresi’nin manasına) uygun karar ve fikirler Hak’tır; Hak karar ve fikirler ancak bu idrakla yaşanan karar ve fikirlerdir.
Nahl 112: “Allah, şöyle bir şehri (o şehirde yaşayanları) misal verdi: Orası güven ve huzur içinde (mutmain, mutlu) idi; oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat (onlar) Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; yaptıklarına karşılık Allah da (onlardaki mutluluk, mutmainlik hissini elbisesini çıkarıp) onlara açlık ve korku elbisesini(n azabını, sıkıntısını) tattırdı.”
Ayetimizde geçen örnekte huzur ve güven (mutlu, mutmain ve sekine) üzere olan belde halkının Allah’a karşı nankörlükleri (Muhtariyeti Tercih Gücü yetkilerini Batıl’ı tercihte kullanmaları) sonucu azaplı bir hayata düşürüldükleri anlatılıyor. Akıl sahibi halifetullah vasıflı insan, Billahi manada iman ve şükürle yaşaması (Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini Billahi manada ve Hak yolda kullanması), böylece mutlu mutmain bir hayat sürmesi için uyarılıyor: “Size lütfedilen has aklı kullanmayarak oluşturacağınız yanlış karar ve fikirlerle size verilen nimetleri kendi ellerinizle azaba çevirmeyin. Yaratılışınızdaki mutluluk halini (ahseni takvim hali) koruyun, o hale dönün” denilerek mutmainliğe (mutmain nefse) davet edilmekteyiz. Anlıyoruz ki; Billahi manada “akıl, karar ve fikir” üçlüsü ile ikame edilen bir hayatın hem kendisi hem de ahiretteki sonucu ancak mutluluktur; gerçek mutluluk budur.
Allahım, imanımız ve şükrümüzden razı oluver ve Lüb aklıyla hayat verdiğin, takva libasıyla mutlu mutmain yaşattığın kullarından olmamız için bize tam müdahalenle müdahale ediver, yardım et, destek ver, bunun için izin ver ve emir buyur Allahım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti