Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Rahatsız ol, tövbe et, duaya sarıl

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 26 Aralık 2017 Salı 11:30:49
 

– 62 –
“B”nin hayatının çok önemli bir hali vardır: Haşyet. Paylaşımlarımızı takip edenler bizim “B” derken neyi kastettiğimizi, “A” ile neyi sembolleştirdiğimizi artık iyi biliyorlar. Evet, “B” yaşantısının çok önemli bir özelliği vardır; haşyet! “A” yapı ondan hoşlanmaz, hatta onu tanımaz. Haşyet “A”nın hiç sevmediği bir şeydir, çünkü o haşyeti gördüğü zaman paramparça olur. Bu nedenle de, haşyet mutlaka önemsememiz, öğrenmemiz gereken bir duygudur. Haşyet öyledir ki, insanı bir anda İhlâs Hayat Döngüsü’ne fırlatır, sizi o yaşantıya hızla taşıyacak olan hal haşyettir. İhlâs Hayat Döngüsü’nü çizerek, çizim tekniğinden yararlanarak anlatmaya çalışmıştık. Sizi bir anda İhlâs Hayat Döngüsü’ne fırlatacak olan hali şimdi bir de uzaya fırlatılan roket örneği ile anlatmaya çalışalım: Roket uzaya fırlatılırken ona yer çekiminden kurtulacağı bir hız verilir, yer çekimini yenmezse gidemez, atmosferi geçemez. O araç, ancak yer çekiminden kurtulacağı bir hızla gider ve tespit edilen yörüngeye oturur. İşte haşyet de sizi o füze gibi alır, İhlâs Hayat Döngüsü yörüngesine oturtur. O yörüngeye oturduktan sonra hayat kendiliğinden o döngüde devam ediyor olur. Önemli olan o yörüngeye oturabilmek. İşte sizi oraya getirecek ve orada sabit kılacak şey haşyettir. Bu yüzden haşyet bu yolun olmazsa olmazıdır, haşyet duygusunu çok önemsemek gerekiyor. İnsanın kendisini o konuda çok irdelemesi, kendisini rahatsız etmesi lazım. Nasıl? Bir kere “bende neden yeterince haşyet yok?” telaşına girmeliyiz. “Ben haşyeti beşeri bile olsa neden yeterince yaşayamıyorum?” korkusuna girmeliyiz, onun yokluğundan, yetersizliğinden rahatsız olmalıyız. “Neden bende yeterince haşyet yok?” rahatsızlığına girmek şart. Çünkü sistemde, yani İhlâs Hayat Döngüsü’nde olumlu bir şeyi elde etmenin prosedürü şöyledir:
1) Rahatsız olmak. İhlâs Hayat Döngüsüne ait bir şeyin yokluğundan, onun bizde olmamasından rahatsız olmak şarttır. O rahatsızlık o konuda levm etmeyi getirir ve bize o konunun nefs-i levvamesini yaşatır. Demek ki rahatsız olmak gerekiyor.
2) Tövbe etmek. Rahatsız olmuşsanız, bu rahatsızlık yanında tövbeyi getirir.
3) Dua yapmak. Dua hedeftir, siz artık kendinize bir hedef koyarsınız.
Rahatsız olmak şart, Rahatsızlık tövbeyi getirir
İhlâs Hayat Döngüsü yaşantısına ait bir şeyin yokluğunu, eksikliğini fark edip, onun bizde olmamasından çok rahatsız olmak önemlidir, gereklidir. O rahatsızlık bize o konuda levm etmeyi getirir, o konunun nefs-i levvamesini yaşatır. Demek ki rahatsız olmak gerekiyor. Peki, rahatsız olacağımız konu nedir? Rahatsız olacağımız şey tanrılık iddiasıdır. İnsan bu dünyaya o iddia ile gelir; ben de müstakilen varım ve muhtarım diye düşünür. Biz bu takdimle yaşantıya “A” Takdim Formu dedik. “A” yapısı ile kendini takdim eden bu yaşantıdan kurtulmak için ondan çok rahatsız olmak şarttır. Bu rahatsızlık tövbeyi getirir. Tövbe bir şeye karar vermektir. Tövbe ile siz “şöyle olsun, şöyle yapayım” diye karar oluşturursunuz. Tövbe etmiş, karar vermiş kişi şimdi kendine bir hedef koyar, dua eder. Dua hedef koymaktır.
Tövbenin yani kararın iki yüzü vardır: İlki Rabbinize, ikincisi kendinize yani sizin zulmetten yararlanan “A” yapınıza. İkisi farklı şekillerde dile getirilir. Mesela ben, kendi yöntemim içinde kendime “bir daha şöyle yapma” diyebilirim, kendime öyle diyorum. Ama Rabbime “Rabbim bir daha şöyle yapmayacağım” diyemem. Eğer Rabbime de “bir daha şöyle yapmayacağım” dersem o zaman “A” Takdim Formu”nda olurum, onu üst tanrıya söylüyor olurum. Kerrat Cetveli’ni kabul edenler nasıl “iki kere iki dört” demekte anlaşıyorlarsa, biz de “İhlâs Hayat Döngüsü dışında bir hayat yok”ta anlaştık. Hem öyle anlaşıp hem de Rabbime karşı bir tarif yapamam. Yaparsam, “ben müstakil bir birimim, gücüm kuvvetim var, karar verdim, bir daha yapmayacağım Allahım” demiş oluruz. “Ben müstakil biriyim” düşüncesi ile, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya karar vermek “A”nın işidir. Ama kişi kendine, yani kendindeki zulmani yana “bir daha öyle yapmayacağım” diyebilir. Bu “B” Takdim Formu”nun “A” Takdim Formu”na dönüp “sana uymayacağım” demesidir; “Leküm diynüküm veliye diyn; sen yoluna ben yoluma, senin taptığına kulluk etmem” demektir, ona Kâfirun okumaktır. Kâbe’de yaptığınız gibi. Orada ikame edilen iki rekâtlık salatlarda “A” Takdim Formu”na Kâfirun okuyup onu defediyoruz, ikinci rekâtta İhlâs okuyarak İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyoruz. Kâbe’nin yanında hep bunu yapıyorsunuz; “A” Takdim Formu”nu yok ediyor, “B” Takdim Formu”nu yaşıyorsunuz, “A” yapıyı yok edip “B” yapıyla yaşamanın antrenmanını yapıyorsunuz. Bunu yaparken gerekli olan enerjiyi de Kâbe’den alıyoruz, misliyle. Peki, aldığımız o enerjiyi ne için kullanacağız? Eğer o nuru, o enerjiyi “A”dan “B”ye geçiş için kullanmazsanız, onu gene yüklenirsiniz. Sonra da onu “A” Takdim Formu” dünyasında kullanırsınız, sonuçta “A” takdimini daha zeki olarak başarırsınız. Ve size “bu adam Hac’ca gitmeden önce daha iyiydi.” derler…
Kapı tövbeyle açılıyor, içeriye dua sokuyor
Haşyet “A” Takdim Formu”nun veri tabanını yok ediyor, böylece “A” fonksiyonsuz, işlevsiz kalıyor. Haşyetin olduğu bir ortamda “A” Takdim Formu fonksiyonunu yitirir, o kişiye “B” Takdim Formu kolaylaşır. Eğer “A” Takdim Formu gözükmezse, sizde “B” Takdim Formu sürekli zihninizde olan bir hayat tarzı olur ve hayatınız çok farklı olur. Bunu sağlayan şeyi, haşyeti çok önemli olarak ele alacağız. Tabi, biz haşyet deyince ve bunu sık gündem yapınca “sevgi bu yolun neresinde, sevgiden hiç bahsetmeyecek miyiz?” diyenler oluyor. Sevgi haşyetin içerisindedir. Haşyeti anlamadan, önce haşyeti yaşamadan sevgiyi anlamak mümkün değil. Bu yüzden haşyeti çok konuşacağız, bazı paylaşımları tamamen ona, sırf ona ayıracağız, o kadar önemli. Ama onu ele almamız için bir şey gerekiyor. Haşyet duygusu bir su ise o suyu hepimizin paylaşması, hepimizin içmesi için çok susamış olmak gerekiyor, suyu çok önemsemek gerekiyor. “Neden bende haşyet yok?” deyip onun rahatsızlığına girmek (levm etmek) gerekiyor. Çünkü o rahatsızlık bizde bir mekanizmayı başlatır:
Çok rahatsız olmak tövbeyi getirir, tövbe İhlâs Hayat Döngüsü’nün kapısını açar ve dua ile de oradan bir hedef koyarız. Demek ki rahatsızlık sizi İhlâs Hayat Döngüsü’nün yan yoluna getiriyor. “Neden haşyet duymuyorum?” diye rahatsız olmak sizi o yan caddeye, nefs-i levvameye getirir, hangi konuysa o konunun nefs-i levvamesine gelirsiniz, onu yaşamaya başlarsınız. Geldiniz, yani tövbe ettiniz (karar verdiniz) ve size İhlâs Hayat Döngüsü kapısı açıldı. Ama henüz dışarıdasınız. Çok rahatsız oldunuz, tövbe ettiniz, tövbe kapıyı açtı, şimdi içeri girmeniz lazım. İçeri girmek için oraya ait bir hedefinizin olması gerekiyor, işte o duadır. İçeriyle ilgili bir şey talep edip gireceksin. İçeri girme gayreti hedeftir, duadır. Furkan-77 diyor ki: “Duaları olmasa neye yararlar.” Yani böyle bir hedef koymasalar neye yararlar, bu kapıdan içeri girmezlerse neye yararlar, onları önemli yapan o kapıdan içeri girmeleridir. Dua, “B” kapısı dediğimiz kapıdan girmektir, “B” idrakının geri dönüşsüz yaşandığı dünyaya, o idrakın yaşantısına girmektir. Onun yolu, mekanizması anlaşıldı mı? Sizi o kapıya pişmanlık yaklaştırıyor. Kapı tövbeyle açılıyor, içeriye dua sokuyor, yani içeriye bir hedefle giriliyor. Kapıya yaklaşabilmek için önce tanrılık iddia eden algıdan ve yaşantısından rahatsız olman gerekiyor, yani kendini müstakilen var ve muhtar hissetmeye dayalı yaşantı seni çok rahatsız etmeli, değilse kapıya gelemiyorsun. Ancak çok rahatsız olan İhlâs Hayat Döngüsü kapısına gelir. Rahatsız oldun ve geldin. Kapının açılması için tövbe gerekiyor. Tövbe olmazsa kapı açılmaz ve kişi geri döner, yani nefs-i emmareye düşer. Tövbe ettik, kapı açıldı, şimdi de içeri girmek için dua lazım. Dua edip hedef oluşturmazsan kapı açık olsa da giremezsin, çünkü hedefin yok. Bu mekanizma böyle çalışır: Rahatsız olacaksınız, karar vereceksiniz, hedef koyacaksınız. Haşyet duymak için de bu mekanizma çalıştırılmalıdır. Önce “Neden benim yaşantımda yeterince haşyet yok? Neden ben salât ikame ederken o haşyeti hissedemiyorum?” rahatsızlığını duymak ve o konuyla ilgili tövbe etmek lazım.
Tövbeden sonra dua gerekir. Peki nasıl?
Peki, nasıl tövbe edilir? Rabbinden merhamet isteyerek: Allahım bana merhamet ediver. Bana merhamet ediver ki haşyet duyanlardan olayım. Allahım beni bağışlayıver de haşyet duymayan rolden beni alıver. Allahım bana merhamet ediver, beni bağışlayıver. Tanrılar dünyasına ait rahatsızlığı hissettiniz, yaşadınız, tövbe ettiniz, şimdi dua edeceksiniz.
Biliyorsunuz, iki secde arasındaki dua kabul olmaya en yakın dualardandır. Bu yüzden, talib iki secde arasındaki duaya devam eder: “Va’fuanna, vağfirlena, verhamna, vehdina: Merhamet ediver, affediver, bağışlayıver, hidayet nasib ediver; yani İhlâs Hayat Döngüsü’nü nasib ediver Allahım.” Salâtlarda iki secde arasının duası budur: Va’fuanna, vağfirlena, verhamna, vehdina. Sonuna “verzukna”yı da ekleyebiliriz: Allahım bana İhlâs Hayat Döngüsü’ne girebileceğim gereçler/rızıklar lutfediver. Bu gereç neyse… Para olabilir, ev araba olabilir, servet olabilir. Bir iş kapısı, bir aile, çor-çocuk olabilir. Bunlar dışında bir şey de olabilir. O rızk neyse, hayrlı bir rızk lutfediver bana. RIZK kelimesi sizin hedefiniz için ne gerekiyorsa hepsini içerir. Talib için hedef nedir? Hedef “B” hayatıdır, yani İhlâs Hayat Döngüsü yaşantısıdır. “Vehdina” ile istenilen hedef de odur: “Hidayet lutfediver Allahım” diyorsunuz. Hidayet ise “B” takdimi hayatıdır. “A” takdimi ile yaşantıda hidayet yoktur. Hidayet ile talep ettiğimiz yaşantı, geri dönüşsüz ihlâslı hayattır. “İhdinas Sıratal Müstakıym” diyerek istenilen yol da budur. O yol “Billahi” manadaki yaşantıdır, yani “B” yoludur. Hidayetle bu hayat isteniyor…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER