Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTANLIK PATRONAJ SİSTEMİ (8)

Son yazılarımızda Efendimiz (sav)’in bir hadisleri ışığında şeytan ve sistemini tanımaya gayret ediyoruz. Efendimiz (sav)’in sorduğu sorulara verdiği cevaplardaki açıklamalarındaki, itiraflarındaki konu başlıklarını her hafta tek tek ele almaya çalıştığımız yazılarımızda, şeytanın aslında faaliyetlerini, tuzaklarını tek bir kriter üzerinden geliştirdiğini görüyoruz: “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası! Bu iddiaya sahip çıkanlar, bu iddianın oluşturduğu hissiyatla yaşayanlar şeytanın sevdikleri, bu iddiayı reddedenler ise sevmedikleri olmak üzere iki grubu oluşturuyor. Böyle baktığımızda aslında bu iddiaya sahip çıkan bir idrak ve yaşantı veya onu reddetmiş bir idrak ve ona uygun hayat tarzı bizim tarafımızı da belli ediyor deyip kaldığımız yerden hadisimizi tefekküre devam edelim:
İblis bundan sonra bazı kötü davranışlar üzerinde durdu ve bu davranışlardan nasıl yararlandığını anlattı ve şöyle devam etti: “Yalan bendedir, ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse, o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse o da benim sevgilimdir. Âdem ve eşine Allah adına yalan yere yemin edip onlara nasihat ettiğimi söyledim. Bunu yaparım, çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir. Gıybet ve koğuculuğa gelince, onlar da benim meyvelerim ve şenliğimdir. Kim talak üzerine yemin ederse, günahkâr olacağından endişe edilir; isterse bir defa olsun, isterse doğru bir şey üzerine olsun, her kim talakı ağzına alırsa bu durumun hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur, onların bu halleri ile meydana getireceği çocuklar zina çocuğu olur. Kişinin ağzına aldığı o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme gider.”
Bu noktada durup hadisimizin bu kısmını tefekkür etmeye çalışalım. Şeytanın bu açıklamalarında çok önemli tanımlamalar ve adres tarifleri var! Şeytan söyleminde dostunu, sevgilisini, çok büyük bir haz alıp keyiflendiği eğlencesini, onun içini açan meyveleri ve şenliğini olgu, olay ve kişilik adresleri vererek tanımlıyor. Görüyoruz ki onun dostu yalan söyleyenler; sevgilisi yalan yere yemin edenlerdir. Yine görüyoruz ki şeytanlık patronaj sistemi yalan yere yemin ederek gönlünü eğlendirirken, gıybet ve koğuculuk yapmak suretiyle oluşan ürünler, meyveler onda bir şenlik, bir festival coşkusu oluşturuyor. Eşleri birbirine düşürerek, aralarında nefreti artırarak “talak”a yani “boşadım seni” noktasına getirmenin planlarını yapıp, hem de yeminle bu sözü söylemelerini sağlamak üzere çalışıyor ve bundan müthiş bir keyif alıyor. Yani Şeytanlık Patronaj Sistemi verdiği dürtülerle, vesveselerle, zannlarla, zulmani vehimlerle Halifetullah vasıflı insanı yanıltıyor, kandırıyor, ifsat ediyor, sonu Allah’tan uzaklık, hüsran ve cehennem olan bir süreci yönetmeye ve bunda başarılı olmaya çalışıyor.
İnananlar da diğer insanlar gibi “yalan” ve “yalan yere yemin” ifadelerini duyunca ilkin günlük hayatla ilgili olarak düşünüyorlar. Bu doğru olsa da bizi yalandan ve yalan yere yeminden kurtaracak mana bu değildir. Yalan kişinin Allah hakikatini örten bir idrak ve iddiayla, ilahlık hissiyatıyla duygu düşünce üretmesi, konuşması ve davranmasıdır. Yalan yere yemini de bu bakışla değerlendirdiğimizde; kişinin ahseni takvim idrakla Allah’a verdiği yemin niteliğindeki sözünü yerine getirmemesidir; “şahidiz ki Rabbimiz sensin” ahdine sadakat göstermemesidir. “Kalu bela” olarak tanımlanan bu ahit insanın “fıtri yemini” olarak bilinir.
Bu noktada elbette kendimizi daima test etmemiz gerekiyor. Konuştuğumuz her iki manayı da düşünerek kendimize soruyoruz: Ben günlük yaşantım içinde Rabbimiz Allah hakikatine karşı bir yalancı rolünde miyim, yani şeytana avukatlık yapıyor muyum? Şeytanlık Patronaj Sisteminin bu tanımından sonra, acaba ben şeytanın bu tarifi kapsamına giriyor muyum korkusunu taşımamız gerekmez mi? Kişi günlük yaşatışında insanlarla ilişkisinde kendini bilir; hayatında yalan ve yalan yere hatta gereksiz yere yemin var mı yok mu bunu bilir. Örneğin bir öğrencinin sınavdan aldığı 60 olan notunu ailesine 90 olarak söylemesi bir yalandır, böyle söyleyen bir öğrenci ne yaptığını bilir. Ama tek işi Allah’ı tanımak ve bu tanımaya uygun da yaşamak olan Halifetullah vasıflı insan, hal ve hareketleriyle, duygu ve düşünceleriyle, konuşmalarıyla Allah indinde bir yalancı, yalan yere yemin eden bir kul olup olmadığını eğer Billahi imanla tanışmamışsa fark etmez. Her iki durumda da insanı yalancı durumuna, yalan yere yemin eden kişi haline düşüren Şeytanlık Patronaj Sistemi işini mükemmel şekilde yaparken, insan (eğer nefsi levvameye girip de tövbe etmezse) dünya ve ahiret hayatını zulmete/karanlığa yani cehenneme çevirir.
Şeytanlık Patronaj Sisteminin asıl hedefi kulun Rabbine karşı yalancı olmasını sağlamaktır. Yaşantımızda karşımızdakine söylemiş olduğumuz her yalan da aslında önce Rabbimize sonra karşı tarafa söylenmiş olduğundan tümü aynı kapıya çıkmaktadır. Durum böyle iken: insan neden herhangi bir olayda onu gören bir şahit, bir kamera varken yalan söyleyemezken, Allah’ta Allah ile Allah’tan olmamız sebebiyle her anımıza şahit olan Rabbimiz Allah halini unutup kolayca yalanı tercih edebiliyor? Yeterince tanımadığı için! Hakkıyla tanımayanda haşyet olmayacağı için!
Var gibi görünenleri görmek ama gerçek VAR’ı görememek Halifetullah vasıflı insan için bir imtihan halidir. Ya yeminine sadık kalıp gerçek VAR’ı görecek veya aldanma yurdu olan dünyadaki duniHi algı bakış açısıyla YOK’u var sanarak yaşayıp gidecek… Bu bir mühlet işi… Rabbimiz bu dünyada insana mühlet veriyor. Kulunun yalandan kurtulup, yeminine dönmesi, böylece Hakkı tercih etmesi veya yalanına yapışıp bir yalancı olarak yaşayıp gitmesi için bir mühlet var… Bu mühlet, Hakk yolda olanlar için bir kurtuluş süreci iken, Batıl yolda olanlar için bir hüsrandır. Her iki gruptakiler için de mühlet, kendi hallerine şahit olmaları için tanınmış bir süredir.
Hadisimiz şeytanın salat konusundaki itirafları ile devam ediyor:
“Salâtını ikame etmeyi an be an tehir edene gelince; salât ikamesi için harekete niyetlendiğinde ona vesvese veririm; şimdi meşgul olduğunu, salât için daha vakit olduğunu söylerim. Sonuçta o, vaktinin dışında salat ikame eder ama salatı ikame edememiş olur. Şayet o kimse bu vesveselerimde beni mağlup ederse ona insan şeytanlarından birini yollarım da onu salât ikamesinden alıkoyarım. Bu sefer de beni mağlup ederse, salât sırasında vesvese hücumu başlatırım ve salâtta iken ona “sağa bak, sola bak” derim; bunları yapınca yüzünü okşayıp sadrını rahatlatırım. Sonra da ona “sonsuza kadar işe yaramaz bir ibadet yaptığını” söyleyip sadrını daraltır, huzurunu bozarım. Her kim salât ikamesinde çokça sağa sola bakar ve çevresiyle ilgilenirse Allah onun salâtını kabul etmeyebilir. Bu durumda da mağlup olursam, yalnız başına salât ikame ederken ona çabuk olmasını, acele etmesini söylerim de horozun yerden yem toplaması gibi secde eder. Eğer beni yine mağlup ederse, kişi cemaatle salât ikame ederken başına bir gem takar, ona imamdan evvel rükû ve secde yaptırırım. Böyle davranırsa kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir. O kimse bunda da beni mağlup ederse, bu kez salât ikamesinde parmak çıtlatmasını telkin ederim ki böylece o beni tesbih edenlerden olur. Bu işin sonunda esner ve elini de ağzına kapatmazsa içine küçük bir şeytan girer ve onun dünya hırsını (duniHİ algı ve zanlarıyla edindiği hevasını) ve dünyevi (duniHİ) bağlarını çoğaltır. Böylece o kimse hep bize itaat eder, sözümüzü dinler. Miskinlere, çaresizlere ve zavallılara gider, salât ikamesiyle uğraşmamalarını telkin ederim, salâtın onların değil, hali vakti çok iyi olanların uğraşısı olduğunu söylerim. Hastalara gider salâtı bırakmasını söylerim. Allah’ın “Hastalara zorluk yok” buyurduğunu, iyileşince kılması gerektiğini telkin ederim. Hatta iyileşince daha iyi yapabileceğini söylerim. Böylece o salât ikamesini bırakır da küfre girme ihtimali artar. Şayet o hastalığında salât ikamesini terki sırasında ölürse, Allah’ı kendisine karşı hoşnutsuz bulur.”
Şeytanlık Patronaj Sisteminin “dinin direği” olan salatı yıkmak için nasıl da bıkmadan usanmadan uğraştığı bu kadar açık iken bunu inananlar olarak fark etmiyor olmamız, önemsemiyor olmamız ancak bizim ayıbımız olsa gerek! Çok net görüyoruz ki şeytan salata niyet sürecinden itibaren salat tamamlanıncaya kadar Halifetullah vasıflı insanı engelleme, oyalama, ifsat etme planlarını içeren vesveselerini bıkmadan usanmadan uygulamaktadır. Billahi imanlı kullara da yoğun biçimde verdiği bu kapsamdaki vesveselerle salatımızı (yöneliş idrakımızı) Billahi idrakten dunihi algıya indirme gayretindedir. Yoksa yaptırmak istediği fiziksel bir duruş olarak etrafla ilgilenmek değil salatta olan kulu billahi idrakten (ahseni takvimden) uzaklaştırıp dunihi algıya (esfele safiline) düşürmektir. Kul hangi ibadette olursa olsun (ki hayat tümüyle kulluktur, yani ibadettir), şeytanın istediği kulun duniHi algı içerisinde olmasıdır. Bir inanan için çok tehlikeli olan budur, fark edilip uyanık olunması gereken de budur. Kulun Hakk yolda olduğunu sandığı bir hayat tarzı üzere yaşadığını düşünürken dȗniHİ algıda olması ama kendini çok da dindar zannetmesi çok acı, çok zor ve hiç arzulanmayacak bir durum değil mi? Muhafaza buyur bizleri Allahım (âmin).
Allah’ım, bize senin razı olduğun geri dönüşsüz bir iman ve sadık bir yakin lütfediver. Ve indinde en makbul olacak bir biçimde salatlarımızı dosdoğru ve zamanında ikame edebilmeyi, salatlarımızda miracı yaşayabilmeyi de bize lütfen ilham ediver, ikram ediver Allah’ım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti