Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

BİZANS TARİHİ

Lise yıllarımda Bizans ve Roma tarihi gibi konulardan pek hoşlanmazdım. Bunun temelinde bize; Solon kanunları, Kleistenes reformları, Dragon kanunları, Pön savaşları, Kartaca savaşları gibi birçok konunun ezberletilmeye çalışılması yatıyordu. O yıllarda, bir lise öğrencisi için bu kadar ayrıntıya ne gerek görülmüştü hala anlamış değilim. Tabii önyargılarımda vardı; “bize Türk tarihi anlatılsın, ne gerek var Yunan tarihine, Roma tarihine.” Bu önyargılı tavrım üniversite yıllarımda da devam etti. Tarih bölümü öğrencisi olmama rağmen İlkçağ Tarihi, Roma Tarihi, Bizans ve Batı Avrupa Tarihi gibi derslere hep yoz baktım. Bu dersler için sınıfı geçecek kadar çalıştım, hepsi o kadar.
Geçen yaz başında Medrese Kırtasiye’nin işletmecisi Nurullah kardeşimiz dükkânını taşırken; hocam elimde satılmayan (!) kitaplar var, bakarsanız iyi olur? teklifinde bulundu. Bu satılmayan (!) kitaplardan G. Ostrogorsky’in “Bizans Devleti Tarihi” ile M.V. Levtchenko’nun “Bizans” isimli kitabını aldım. Ostrogorsky’in kitabını okumaya başlayınca şunun farkına vardım; Bizans tarihi hakkında pek bir şey bilmiyorum ve yine Türk tarihini iyi anlamam için mutlaka Bizans tarihini öğrenmem gerekiyor. O şevkle Levtchenko’nun “Bizans” ve Auguste Bailly’in “Bizans İmparatorluğu Tarihi”ni yaz tatilinde okudum.
I. Theodosios, MS 395 yılında büyük oğlu Arkadius’u ülkenin doğu yarısına, küçük oğlu Honorius’u ise batı yarısına hükümdar tayin etti. Bu tayinle birlikte imparatorluğun doğu yarısı, İstanbul merkez olmak üzere; Roma devlet tarzı, Grek kültürü ve Hıristiyanlık inancı ile 1453’e kadar sürecek bir tarihsel sürece adım attı. İlginç olan; bizim Bizans diye adlandırdığımız bu devlet kendisine hiçbir zaman Bizans dememiş olması. Tarih yazarları onu Bizans olarak adlandırsa da o hep kendini Doğu Roma olarak tesmiye etmiştir.
Bizans’ın yani Doğu Roma’nın kaderini; “Güneş Ülkesi” anlamına gelen Anatolia ile dünyanın incisi İstanbul ve Balkan toprakları üzerindeki hâkimiyeti belirlemiştir. Balkanları ele geçirmek isteyen Slavlar ile Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar gibi Türk boyları birbiri ardına Bizans’ın batı kanadını yağmalamışlardır. İmparatorluğun doğu kanadı da bundan farklı değildir. Sasaniler, Araplar (Emeviler ve Abbasiler) ve Türkler birbiri ardına Anadolu’ya girmişlerdir. Mısır, Mezopotamya, Suriye elden çıkmış, Anadolu; Bizans ile istilacılar arasında bir savaş alanı haline gelmiştir.
Auguste Bailly’i Bizans’ın kuruluş tarihi kabul edeceğimiz MS 395 tarihinden 1453’e kadar geçen 1000 yıllık tarihinin yaklaşık % 60’nın iç isyanlar, savaşlar ve istilalarla geçtiğini vurgulamaktadır. Bu korkunç bir vakıadır. Hiç durmayan savaşlar, istilalar, iç isyanlar ve düşmanlara ödenen ağır tazminatlar imparatorluk halkını ekonomik yönden felç etmiştir. Bu savaşlar Anadolu’da ve Balkanlarda yerleşik nüfusu tahrip etmiştir. Anadolu’da terk edilmiş eski Bizans şehirleri, örneğin Amorium bu tarihsel sürecin canlı tanıklarıdır. Türk hâkimiyeti başladığında Anadolu’nun yerli nüfusunun Türkleri kurtarıcı gibi karşılamasının temelinde bu tarihsel süreç yatar.
Hıristiyanlık ve Bizans ilişkisi de ilginçtir. Hz İsa Roma döneminde dünyaya gelmiş Yahudi peygamberidir. Yahudi isyanı sırasında tarihi metinlerde geçtiği şekliyle Hz İsa çarmıha gerilmiştir. Roma İmparatoru Titus ise Kudüs’ü yağmalayarak son büyük Yahudi sürgününü yapmıştır. İlginç olan Hz. İsa’nın öğretilerinin Yahudiler arasında değil Romalı köylüler, fakirler ve dilenciler arasında yayılmasıdır. Hatta Hıristiyanlık ilk anda fakirlerin ve yoksulların dini olarak algılanmıştır. Ancak zaman içinde Hıristiyanlık geniş kitlelere ulaşınca baskılar gelmiştir. Bugünkü Kapadokya’daki yer altı şehirleri bu baskı dönemine aittir.
MS 303 yılında Roma İmparatoru Diocletianus bu dini resmen yasaklayarak Hıristiyan katliamları furyası başlatmıştır. Bu katliamlar başarılı olmak bir yana, yeni dine ilgiyi daha da artırmıştır. Neticede Constantinos tarafından MS 313’te yayınlanan Milano Fermanı ile Hıristiyanlık serbest bırakılmış, Gratianus’un MS 380’de çıkardığı Selanik Fermanı ile de Roma resmen Hıristiyanlığı kabul etmiştir.
Hıristiyanlığın MS 380’de kabulü ve arkasından MS 395’den itibaren Doğu ve Batı Roma’nın ortaya çıkışı aynı zamanda Katoliklik ve Ortodoksluk halinde iki mezhebin doğuşuna da sebep olmuştur. Bu ayrılık din tartışmalarını da beraberinde getirmiş ve neticede Papa IX. Leon 1054’de yayınladığı bir fermanla Ortodokslar kâfir ilan edilmiştir. Buna mukabil İstanbul’da Katolikleri kâfirlikle itham etmiştir. Dolayısıyla Doğu Kilisesi (İstanbul) ve Batı Kilisesi (Roma) birbirinden ayrılmıştır.
Bu ayrılığın intikamını Batı kilisesi IV. Haçlı seferinde almış ve İstanbul’u yağmalamıştır. Bu işgal Ortodoks İstanbul’un hafızasında o kadar yer etmiştir ki bundan 250 yıl sonra 1453’de İstanbul kuşatılırken Bizanslı devlet adamı Grandük Notaras; “Ayasofya’da kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim” demek zorunda kalmıştır.
Roma Hıristiyanlaşırken aynı zamanda din taassu-buna da kendini kaptırmıştır. Örneğin MÖ 776 yılından beri düzenlenen Olimpiyatlar Hıristiyanlık öncesi eski putperestlik dönemini hatırlatıyor denilerek MS 393’te yasaklanmıştır. Aynı şekilde Doğu Roma (Bizans) MS 529 yılında Atina Felsefe Okulu’nu eski putperestlik öğretilerini yayınladığı gerekçesiyle kapatmıştır. Böylece Aristoteles ve Platon gibi birçok felsefecinin ders verdiği okul tarihe karışmıştır. Yine Doğu Roma’nın Helen adı verilen eski Grek halkı bu ismin Hıristiyanlık öncesi putperestlik dönemini hatırlattığı gerekçesiyle ve Roma döneminde Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı kendilerine Romalı anlamına gelen “Rum” adını verdiler.
Doğu Roma (Bizans) tarihi aynı zamanda entrika tarihi. Doğu Roma’da hükümdarlık eden 12 hanedanın taht değişikliklerinde yaşananlar “Bizans Entrikası” deyiminin doğmasına sebep olmuştur. En acısı da tahtı kaybeden imparatorlar; kulakları, burunları, dilleri, erkeklik uzuvları kesilerek, gözleri oyularak, kemikleri kırılarak işkence ile öldürülüyor. Bu cinayetleri anlatmaya sayfalar yetmez. Bu faciaları okuyunca Osmanlı taht değişikliğinde yaşanan kardeş katliamları bana İstanbul’a yerleşen atalarımızın bu kanlı mirası devralması gibi geldi.
Son olarak Bizans tarihi deyince akla üç imparator ve üç imparatoriçe geliyor. Üç imparator; Heraklius, Konstantinos, Jünstinyanos ve üç imparatoriçe; İrene, Evdocsia, Theodora’dır. En önemlisi de doğru düşünme açısından sadece kendi tarihimizi öğrenmek yeterli değil.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti