Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

BİZANS ve HIRİSTİYANLIK TAASSUBU.

Geçen hafta yer darlığı sebebiyle Bizans tarihi konusu yarım kalmıştı, bu hafta onu tamamlamakta fayda görüyorum. Hıristiyanlık ve Bizans ilişkisi ilginçtir. Hz İsa Roma döneminde dünyaya gelmiş Yahudi peygamberidir. Yahudi isyanı sırasında ta-rihi metinlerde geçtiği şekliyle Hz İsa çarmıha gerilmiştir. Roma İmparatoru Titus ise MS 70 yılında Kudüs’ü yağmalayarak son büyük Yahudi sürgününü yapmıştır. Bu işgal sırasında Yahudilerin ünlü Süleyman Tapınağı yıkılmış ve bir duvarı sağlam kalmıştır ki, bugün ona Ağlama Duvarı denilmektedir. Yine Süleyman Tapınağı’nda korunan ve içinde On Emir’in bulunduğu Kutsal Sandık kaybolmuştur.
Bu bilgilerden sonra konumuza dönmek gerekirse ilginç olan Hz. İsa’nın öğretilerinin Yahudiler arasında değil Romalı köylüler, fakirler ve dilenciler arasında yayılmasıdır. Başlangıçta ezilenlerin hareketi olarak doğan Hıristiyanlık ilk anda fakirlerin, yoksulların ve dilencilerin dini olarak algılanmıştır. Ancak zaman içinde Hıristiyanlık geniş kitlelere ulaşınca baskılar gelmiştir. Bugün Kapadokya’da ve Ihlara Vadisi’ndeki yer altı şehirleri bu baskı dönemlerine aittir. Batı dünyasında algılandığı şekliyle Türklerden kaçan Hıristiyan halkın kurduğu şehirler değildir.
MS 303 yılında Roma İmparatoru Diocletianus bu dini resmen yasaklayarak Hıristiyan katliamları furyası başlatmıştır. Bu katliamlar ise başarılı olmak bir yana, yeni dine ilgiyi daha da artırmıştır. Neticede Constantinos tarafından MS 313’te yayınlanan Milano Fermanı ile Hıristiyanlık serbest bırakılmış, Gratianus’un MS 380’de çıkardığı Selanik Fermanı ile de Roma resmen Hıristiyanlığı kabul etmiştir.
Hıristiyanlığın MS 380’de kabulü ve arkasından MS 395’den itibaren Doğu ve Batı Roma’nın ortaya çıkışı aynı zamanda Katoliklik ve Ortodoksluk halinde iki mezhebin doğuşuna da sebep olmuştur. Bu ayrılık din tartışmalarını da beraberinde getirmiş ve neticede Papa IX. Leon 1054’de yayınladığı bir fermanla Ortodokslar kâfir ilan edilmiştir. Buna mukabil İstanbul’da Katolikleri kâfirlikle itham etmiştir. Dolayısıyla Doğu Kilisesi (İstanbul) ve Batı Kilisesi (Roma) birbirinden ayrılmıştır.
Bu ayrılığın intikamını Batı kilisesi IV. Haçlı seferinde almış ve 1204 yılında İstanbul’u işgal ederek yağmalamıştır. Bu işgal Ortodoks İstanbul’un hafızasında o kadar yer etmiştir ki bundan 250 yıl sonra 1453’de İstanbul kuşatılırken Bizanslı devlet adamı Grandük Lucas Notaras; “Ayasofya’da kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim” demek zorunda kalmıştır. 30 Temmuz 2004’de yani Katolik Kilisesi’nin İstanbul’u işgalinden 800 yıl sonra Papa, Patrik Bartelemeos’tan özür dilemiştir.
Roma Hıristiyanlaşırken aynı zamanda din taassubuna da kendini kaptırmıştır. Örneğin MÖ 776 yılından beri düzenlenen Olimpiyat oyunları Hıristiyanlık öncesi eski putperestlik dönemini hatırlatıyor deni-lerek MS 393’te yasaklanmıştır. Aynı şekilde Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Junstinyanus MS 529 yılında Atina Felsefe Okulu’nu eski putperestlik öğretilerini yayınladığı gerekçesiyle kapatmış, son profesörleri sürgün etmiştir. Böylece Aristoteles ve Platon gibi birçok felsefecinin ders verdiği okul tarihe karışmıştır.
Aynı taassupla ilkçağın önemli okullarından İsken-deriye Okulu da Hıristiyanlık öncesi putperestlik bilgileri öğretiliyor diye kapatılmış hatta bu okulun felsefe ve matematik hocası olan bayan Hypatie İskenderiyeli keşişler tarafından MS 415’de işkence ile öldürülmüştür. En önemlisi de ilkçağın en büyük kütüphanesi olan ve binlerce yıllık Mısır medeniyetinin bilgilerini içeren İskenderiye Kütüphanesi Mısır Piskopos’u Theophile emriyle MS 381 yılında yaktırılmıştır. İşin ilginçliği ise bu canavarlığı Hıristiyanlığa yakıştıramayan batı tarihçileri suçu Hz Ömer’e atmışlardır. Güya İskenderiye Kütüphanesi 642’de Müslümanların Mısır’ı fethi sırasında yok edilmiş.
Bu tür Hıristiyanlık taassubu ile yapılan aşırılıklarla Bergama Kütüphanesi de yok edilmiş hatta Anadolu’da eski tapınaklar ve burada bulunan heykellere de zarar verilmiştir. Örneğin Efes Tapınağı yağmalanırken eski Yunan tanrı heykelleri parçalanmıştır. Bugün müzelerimizde yer alan kafası kopuk Yunan tanrı heykeller bu taassubun izlerini taşır. Yine belirtmekte fayda var; Anadolu’da Hıristiyanlık öncesi Yunan ve Roma eserlerinin yok edilmesinde Türkler suçlanır ki bu doğru değildir, tamamen önyargıdır. Bu tapınaklar önce Hıristiyanlık taassubu ile yağmalanırken tarihsel süreçte terk edilmişliğin ve dep-remlerin etkisi ile harap olmuştur.
Bu taassup o kadar ileri dereceye varmıştır ki, Doğu Roma’nın Helen adı verilen eski Grek halkı bu ismin Hıristiyanlık öncesi putperestlik dönemini hatırlattığı gerekçesiyle ve Roma döneminde Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı kendilerine Romalı anlamına gelen “Rum” adını vermişlerdir.
Bu arada son olarak belirtmek gerekirse ilk Hıristiyanlar Hz İsa ve Hz Meryem’e tanrısallık atfetmiyorlardı. Hz Meryem’e “İsa’nın Annesi” ve Hz İsa’ya “Tanrının Peygamberi” sıfatını kullanıyorlardı. MS 412 yılında İskenderiye Patriği seçilen Cyrille, MS 431 yılında toplanan Efes Konsülü’nde; Hz İsa’nın varlığında insanlıkla tanrısallığın birleştiği düşüncesini kabul ettirdi. Hıristiyanlıkta bugüne kadar gelen teslis inancı (Baba-Oğul-Ruh’ül Kudüs) kabul edilmiş oldu. Hâlbuki bu anlayış eski Mısır inancının Hıristiyanlığa girmesinden başka bir şey değildir. Çünkü Mısır inancında Firavunlar Tanrı-Kraldır. Tanrı-Kral olarak şekillenen putperest inanç teslis olarak Hıristiyanlığa geçmiştir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti