Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Burcu Aydın

Bize ne oldu? – Kocatepe Gazetesi

Burcu Aydın 10 Eylül 2012 Pazartesi 03:00:00
  Herşeyin birbirine karıştığı, “at ve it izinin harmanlandığı” herkesin lafının bir hikmet olduğu dönem yaşanıyor.
Arla hayanın, özgürlükle bencilliğin, demokrasi ile riyakarlığın karıştırıldığı bir kaos dersek abartmış olmayız.
Herkesin doğrusu en doğru, herkesin lafı bir hikmet.
Bilgi kirliliği ve akıl bulandırmasının hat safhada yaşandığı günler arka arkaya geliyor.
Çok kişinin tadı tuzu yok.
Ülke genelinde yaşanan siyasi, sosyal sıkıntılar, kültürel ve manevi erozyon kendini derinden hissettiriyor.
İnsanların bireysel bazda kendisine, çevrelerine saygıları kalmadı.
Yaşam terbiyesinden bi haber, “saldık çayıra kadir mevlam kayıra” türevi hayatlar sürüyor.
Şehit sayısındaki artış, yüreklere, ocaklara düşen ateşler sadece medya malzemesi ve şehitlerimizin birinci derecedeki yakınlarını ilgilendirir atmosferi ayrı bir can sıkıntısı.
Mete Saraç Kışlası’ndaki mühimmat deposunda 5 Eylül 2012 tarihinde meydana gelen patlama sonucu 25 askerimizi şehit verdik.
Ruhları şad olsun. Huzur içinde yatsınlar. Arkalarından ne yapılsa, ne söylense az şüphesiz.
Sözün bittiği anların etkisinden insan olan, vatansever olan, samimi dindar olan herkes çıkamadı.
Atanmış ve seçilmiş yöneticilerin yaptıkları açıklamalar, ard arda bağlandıkları canlı yayınlardaki sözleri eleştiri konusu oldu.
Eleştirilerde gerçek payları bulunsa da açıklama sahiplerini hedef tahtasına oturtmak ve linç etme noktasında bir hal alması açıkçası sağ duyulu değil.
Sadece yöneticilerimizin açıklama ve tutumlarının değil, toplumu oluşturan her kesimin sağduyu ve üzerine düşeni yapma noktasındaki durumu mercek altına alınmalıdır.
Neden mi?
5 Eylül Çarşamba akşamı mühimmat deposundaki patlama sonrası 25 vatan evladı can vermeden önce verilen şehitlerimizin ardından takındığımız tavır ve reaksiyonerlik bu analizi zorunlu kılmaktadır.
Toplumbilimci, psikolog olmaya, mangalda kül bırakmamaya lüzum yoktur.
Bu hal bireyselde olsa toplumsalda olsa normal ve hayra delalet değildir.
Ne oldu bize?
Ne oldu duyarlılığımıza, zerafete, milli reflekse, manevi değerlere.
Velhasılı bizi biz yapan unsurlarımıza
Allah aşkına söylesin biri veya birileri bize ne oldu?
Patlamada can veren 25 şehidimiz ve öncesinde şehit düşen vatan evlatlarının ardındanda daha kefenleri soğumadan yapılanlar ne kadar insanı ve vicdanidir?
“Şehitler ölmez vatan bölünmez.” sloganları atılan şehit cenazeleri ve kabristana doğru ilerlerken ara ara yankılanan alkışlar.
Definden sonra başlayan vur patlasın çal oynasın düğünler.
Bu düğünlerin uzantısı tencere tava vb mutfak araçlarından oluşan kötü bir perküsyonlu “dilenmeler”
Maşallah ne ölüm kalıyor ne de düğün.
Ama insani hasletlerimiz, Müslümanlığımız, ölüye ve şehide saygımız nerede kalıyor?
Bu düğünler ve uzantıları çok önceden planlanıyor olabilir.
Ama unutmalayım ki o düğünün baş aktörü olan damat şehit o damadın yakınları da şehit ailesi olabilirdi.
Neden anlamıyoruz başa gelmeden. Sevinç ve özenci paylaşmayı bildiğimiz kadar neden acıyı da paylaşamıyoruz?
Hayat devam da etse, insani şekilde insan onuruna yakışır şekilde devam etmeli.
Düğün şart mıdır böylesi durumlarda?
Ne kadar zor ya da masraflıda olsa ertelenemez mi?
Birilerinin ciğeri yanarken, vatanına en faydalı olabileceği bir yaşta kara toprağın altına girerken neyin kutlaması içe siner ki?
Halı saha maçları, sosyal paylaşım sitelerindeki ne ahirete ne dünyaya yaramayacak paylaşımlarda bunlara dahildir.
Velhasılı hayat devam ediyor.
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde bölücü terör örgütünün saldırısı sonucu şehit düşen 30 yaşındaki Sandıklılı Astsubay Ahmet Yumak’ın bir yıl önce Zafer Haftası başlangıcında şehit düşmüştü. Şehidimiz ikindiye müteakip memleketinde defin edilmişti. İl merkezinde ise aynı akşam yatsı ezanı akabinde önceden planlanan konser programını iptal etme zahmetine dahi girişilmedi.
Bürokratından, vatandaşına kadar hepimize ne oldu sorusu abes bir sual değil.
Öyle değil mi?
Valilik makamında Sayın Genel Kurmay Başkanına verilen hediye sonrası yapılan eleştirileri düşündüğümüzde, eleştiri boyutunun daha geniş perspektiften olması gerektiği kanaati ortaya çıkmaktadır.
Yalnız burada bir ince nüans var. Sayın Vali İrfan Balkanlıoğlu’nun hassasiyeti ve iyi niyetinden bir an için kuşkuya düşmüyor, sorgulama gereğini duymuyoruz.
Aynı şekilde kendisinin randevu ve hediye verme trafiği planlamasında rol alan kişiler içinde.
Malum niyet hedef tahtasının ortasına oturtacak kişi ve kişiler arayışı değil.
Olaydaki ince nüans şudur; Sayın Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral Necdet Özel’in ziyareti medyaya kapalı gerçekleştirildi.
Yani nezakete dayalı bir ziyaret nezaket gereği sunulan bir hediye ile son buldu. Hediye sunarken çekilen fotoğrafın valilik sitesinde yayınlanması en akilane tercih olurdu diye düşünüyorum.
Buradan çıkan sonuç valililk gibi devlet ve cumhuriyet hükümetinin temsil edildiği bir makamın işlerinin yürütülmesinde, olası hassas durumlara karşı tecrübeli kişilerin görevlendirilmesi zorunluluğudur.
Sayın Vali’nin her uzatılan mikrofona demeç vermek, sonu gelmeyen ziyaretçileri kabul etme yoğunluk ve yorgunluğunda söz konusu bir durumda hediye vermenin şık olmayacağını atlaması insanidir. Ama dediğimiz gibi olayın istenmese de başkaca mecralara çekilmemesi noktasında pratik ve tecrübeli olunması gereklidir.
Olay suçlu ya da fatura ödetilecek kurban arama olayı değildir.
Türk Milleti son derece zor zamanlardan geçiyor. Bazı şeylerinde telafisi olmuyor.
AYTAM evinde sohbet etme imkanı bulduğum Doç. Dr. İ. Hakkı Nakilcioğlu ve AYTAM gönüllülerinden keçe sanatçısı Gülenay Yalçınkaya Kocatepe’ye yakın noktada meydana gelen patlama alanının şehitlik olarak düzenlenebileceği görüşlerini ifade ettiler.
Yukarıda aktardığım hassasiyetler hususunda da Nakilcioğlu hocamız ve Gülenay hanımla hemfikirdik.
İlgili ve yetkili çevrelerin bu konuyu en kısa sürede dikkate almalarını umut ediyorum. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarının da kamuoyu oluşturma noktasında üzerine düşeni yapmaları gerekiyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER