Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 97

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 12 Ekim 2018 Cuma 14:06:00
 

BOŞ ÖĞÜTLER: “BENLİĞİ YOK ETMELİSİN” VE “YOKLUĞUNU YAŞAMALISIN”
Veli diye bilinen birisi âyet ve hadisleri, o emanetleri öyle sıkı tutar ki oraya bir şey karışacak diye ödü kopar. Allah’a gerçekten tâlipsek kişilerin hallerini buradan bile anlarız. Oradan buradan alınan beşerî sözleri aklımıza, hayatımıza sokmaya çalışanların nefsle, nefsi tanımakla, nefs mertebeleri gibi işlerle ilgisi olamaz. Bir kişi nefs mertebesinde ne kadar ilerlerse bu emanetleri o kadar sıkı tutar, âyet ve hadisleri bağrına o kadar sıkı basar, onlara bir şey karışacak diye ödü kopar. Bırakın başkasının birşey katmasını, “ben bir şey katar mıyım?” diye kendisinden korkar.
“Benliği yok etmelisin” önerisi bu söylediğim hatalara düşenlerin nefs terbiyesi öğütlerindendir ve boştur. Diğeri de “yokluğunu yaşamalısın” öğüdüdür. Özendirmek için “yokluğumu yaşıyorum” da derler. Böyle bir şeyin olmadığını bilin lütfen, böyle bir şey yok! Böyle bir şeyin olmadığını anlamak için ona sorun: “Ben yokluğumu nasıl yaşayacağım, bana bir anlat da ben de yaşayayım” deyin. Bunu sorduğunuzda, yaparsanız yokluğunuzu yaşayacağınız İslami bir öğüt çıkaramazlar. Bir kere şuna dikkat edin, “yokluğumu yaşıyorum” ifadesi bir çelişkidir. Hem yok hem yaşıyor, ne enteresan bir çelişki! Bu kadar bariz olduğu halde onlar bu çelişkiyi niye göremiyorlar? Yöntemleri yanlış olduğu için! Yöntemleri ve yaptıkları şu: Duydukları şeyleri değiştirmek! Ehlullah’a ait bilgileri alıp Uzakdoğu felsefelerine ait bilgilerle harmanlayarak anlatmaya çalışmak! Yöntemleri bu. Böylece, kendilerince Dîn’i ve Ehlullah’a ait bilgileri güncel yapmaya çalışıp hataya düşüyorlar.
“YOKLUĞU DEĞİL VARLIĞI YAŞAMAK”  BAKIŞIYLA BİR TEFEKKÜR
Aslında “yokluğumu yaşıyorum” cümlesini Uzakdoğu felsefelerinde bile bulamazsınız. Bu cümleyi ancak Uzakdoğu felsefesiyle kirlenmiş bir müslüman kafa söyleyebilir. “Yaşıyorum” dediği onun Kendinde Kendine Göre Var olan hâlidir. “Yokluğum” dediği ise Birbirlerine Göre Var olan hâlidir. Birbirlerine Göre Var hâlin hologram kaynaklı bir görüntü oyunu olduğunu öğrenince “Yokluğumu yaşıyorum” demeye başlıyorlar. Bunu derken anlatmaya çalıştığı şey Ehlullah’tan okuduğu bilgilerdir. O bilgileri Uzakdoğu’ya ait cümlelerle güncellemeye çalıştığı için işi karıştırmış, iş bozulmuş oldu. Öyleyse “YOK”u çok net tarif etmek, Kur’ân’ın “YOK” tarifine göre bir “YOK” cümlesi kurmak lazım. Çünkü kendilerine göre “YOK” tarif edenler bu tarifleriyle hem kendi kafalarını hem öğrenmek isteyenlerin kafalarını karıştırırlar. “YOK”u doğru tanımlamak üzere “Yokluğu değil VARlığı yaşamak” bakışıyla bir tefekkür yapalım:
“İnsanların dünya hayatında yaşarken kullandıkları, “YOK” mânâsına gelen bir yokluğu ifade eden bir “YOK”un sistemde yeri yoktur.”
Normal konuşmalarımızda bir şeye “yok” dememizdeki mânâsıyla bir “yok” sistemde yoktur. Biz kullansak da sistemde öyle bir “yok” yoktur. Dolayısıyla, insanların konuşuyorken kullandıkları “yok” ile sistemin “yok” dediği başka şeylerdir. İkisine de “yok” diyoruz ama tarif aynı değil. Mesela gözlük kabı masada değilse, “Masamın üzerinde gözlük kabı yok” derim. Aslında o var ama başka yerde. Biz genellikle var bir şey için yok deriz, yok dediğimiz aslında vardır. Bu yüzden, normal konuşmada “yok” derken anlatmaya çalıştığımız şey Kur’ân’ın “yok” dediği şey değildir. İki “yok”u karıştırırsak mânâları kafamızda çözememiş oluruz.
ESAS MESELENİN YOKLUK DEĞİL “VARLIK” OLDUĞUNU ANLAMAK LAZIM
“İnsanlar bir şeye “YOK” derken kast ettikleri her ne ise, o “yokluk” bile sistemde bir “varlık” olarak bulunur. Ef’al âlemi dâhil olmak üzere bütün sistem “var” üzerine bina edilmiştir.”
Esas olan “YOK” kelimesi değildir, esas olan “VAR” kelimesidir, “YOK”tan önce “VAR”ı iyi anlamak lazım. Kafayı “YOK”a takan işi çözemez. Çünkü “YOK” yaşanmaz. “Yokluğu yaşıyorum” olur mu? Kişi “esas varlığı yaşıyorum” diyebilir. “Bugüne kadar bir varlık yaşadığımı sanıyordum, şimdi esas varlığı yaşıyorum” diyebilirsiniz ama “Yokluğu yaşıyorum” diyemezsiniz, olmaz. Hem yok hem yaşıyor, olmaz. Öyle bir başarıya henüz rastlanılmadı. Dolayısıyla, esas meselenin yokluk değil “Varlık” olduğunu anlamak lazım. Bütün sistem “Varlık” üzerine kurulmuştur. Allah’ın yarattığı sistem içerisinde “YOK”un yeri yoktur. Allah’a ait bir şey söyleyeceksiniz ve “şu yok” diyeceksiniz, olabilir mi? O sizin gittiğiniz restoranda olur. Sipariş verirsiniz, o yok derler. “YOK” Allah için veya Allah’a ait bir şey için nasıl kullanılabilir? Sistemde her şey “VAR”a dayanır. “VAR” o kadar kuvvetli bir şeydir ki o “VAR”ın tamamı içinde Allah; “BEN Benimdir” demiştir. Onu duyunca Hazreti Mûsa aleyhisselâm’ın ayakları yerden kesilmiştir. “BEN BENİM” bu kadar etkili bir sözdür bu. “Sen kimsin?” deyince Rabbimiz “BEN BENİM” demiştir. O tamamen varlığa dayanır; varlığın içinde de yokluk olmaz.
ALLAH’IN SİSTEMİ “VARLIK” ÜZERİNEDİR
“Allah vardır, yaratılan herşey de varlığını Allahın varlığından alır. Dolayısıyla sistemde “YOK”a yer yoktur. Allah’ın zâtında zâtının bildiği varlığı, zıddı olmayan bir var oluştur ve bu varlık tanımı yalnız Allah’a aittir; bu özel varlık tanımı, “Ehad” ve “Samed” vasıflarıyla ifade edilir.”
Allah’ın sistemi “Varlık” üzerinedir, o sistem içerisinde bir “YOK” noktası yoktur. Allah’ın var olması yani Zâtı’nın var olması bizim kendimize göre kullandığımız “var ve yok”tan farklıdır. Allah’ın var olması öyledir ki zıddı yoktur, zıddı olmayan bir varlıktır. Yaratılmışlar, yani ef’al âlemi zıtlarıyla yaratılmıştır. Ak ve kara birbirinden ayrılmış ve o teşbih mertebesini oluşturmuştur.
“Yaratılmışlara ait var oluş tanımlarından Allah münezzehtir; (Sübhanallah). A’mâ da yokluk değildir.”
A’mâ Mertebesi bazı yerlerde “yokluk” gibi anlatılır, mesele tam görülemediği için öyle anlatırlar.
“Tâlibin sistemde neye “YOK” denildiğini iyi bilmesi çok önemlidir. Dünya hayatında insanların kullandığı mânâda bir “YOK”luk yaşanmaya çalışılırsa başarılı olunamaz ve de ömür boşa tüketilmiş olur. Tâlibin seyr-i sülûk’unda hedefi “YOK”a ulaşmak değil “VAR”a ulaşmak olmalıdır. “YOK” onun ulaşacağı ve yaşayacağı değil, aksine kurtulması gereken bir durumdur.
Ef’al âlemi dâhil olmak üzere bütün sistem “var” üzerine bina edilmiştir. Allah vardır ve yaratılan herşey de varlığını Allahın varlığından alır. Dolayısıyla Allah’ın sisteminde “YOK”a yer yoktur. Allah’ın zâtında zâtının bildiği varlığı, zıddı olmayan bir var oluştur ve bu varlık tanımı yalnız Allah’a aittir; bu özel varlık tanımı ise, “Ehad” ve “Samed” vasıflarıyla ifade edilir. Yaratılmışlara ait var oluş tanımlarından Allah münezzehtir; (Sübhanallah). “A’mâ” da yokluk değildir. Tâlibin sistemde neye “YOK” denildiğini iyi bilmesi çok önemlidir. Dünya hayatında insanların kullandığı mânâda bir “YOK”luk yaşanmaya çalışılırsa, birincisi başarılı olunamaz, ikincisi boşa ömür tüketilmiş olur. Tâlibin seyr-i sülûk’unda hedefi “YOK”a ulaşmak değil “VAR”a ulaşmak olmalıdır. “YOK” ulaşacağı ve yaşayacağı değil, aksine kurtulması gereken bir durumdur. Sistemde “var” sınıfına girmeyen ve “YOK” denilen şey, VAR’DA VAR İLE ÜRETİLEN, VAR’DAN KAYNAĞINI ALAN ZANNLARDIR.
“YOK” DENİLEN ŞEY DÛNİHİ ALGI VE BU ALGININ ZANN’LARIDIR.”
 Sistemde “yok” denilen şey bile “var”dan üretilen bir şey; “yok” denilen şeyin kökeni de “var”; o “var”dan kaynaklanan bir “yok”tur, yani vardan kaynaklanan bir zann’dır. “Yok” denen şey var görünen bu ilmî suretler yani yaratılmış şeyler değildir. Yok denilen, bir “var”dan üretilen zann’dır.
“İnsanı yanıltan, işte bu “YOK” olana “VAR” muamelesi yapmasıdır.”
İnsanı yanıltan bu “yok” olandır, Vehmin Zulmeti dediğimizdir. Ona “vehim” gibi bakılıyor ama o vehim değildir, vehmin zulmetidir. İşte bizim “yok” diye anlatmaya çalıştığımız bu zanna insan dünya hayatında “var” der. Hatta ona o kadar kuvvetle “var” der ve o kadar kuvvetli inanır ki, o yoka “var” deyişi o kadar kuvvetlidir ki esas varı göremez. “Yok”a zihnini öyle bağlar ki o zann onun zihnini kör eder, esas varı göremez.
“İşte bu “VAR” demesiyle aslında “YOK”u kendisi için “VAR” yapar ve gerçek “VAR” olanı da “YOK” yapar. İnsan bunu dûniHi algısı yüzünden böyle yapar. Bu durumda “YOK” DENİLEN ŞEY DÛNİHİ ALGI VE BU ALGININ ZANN’LARIDIR.”
Böyle olunca “YOK” denilen şeyin tarifi sadece şudur: DûniHİ algı ve zann’ları! Kur’ân’da, Sistem’de “yok” yalnızca budur. “Yok” denilen şey bu tariftekidir; dûniHİ algı ve zann’ları “yok” hükmündedir. “Aşağıların Aşağısı” yazılarında gördük, dûniHİ algı ve zann’larına Kur’ân “yoktur, bâtıldır, iftiradır, yalandır” der. Kur’ân’ın yok, bâtıl, iftira, yalan dediğine insan “var” der ve hayatını o varın üzerine bina eder. Tekâsür Sûresi bize “bununla bu kadar oyalanma be adam” diyor.
Cumamız hayrlı ve bereketli oluverir inşaAllah…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER