Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH’IN DİLEMESİ

– 116-
Artık “İhdinas sıratal müstakiym” ayetindeyiz. Hakk Yol için bilemediğimiz ama istenmesi gerekenleri, olması gerekenleri içeren bir tanım ve sesleniş öğretiliyor, bütün bunlar bize lûtfediliyor: “İhdinas Sırâtal Müstakıym; bizi o sırât-ı müstakıyme hidayet et. Ki o sırat inam’da bulunduklarının yoludur. Gadab edilmişlerin ve sapanların değil.” (Âmin)
Korkusuz umut ve umutsuz korku Rahmanî değildir
Bizim bu ayetlerle talib olduğumuz hayatı yaşayanlar olmuştur, onları bilip, öğrenip, örnek alıp umutlanmak gerekir. Bir de yoldan sapanlar olmuştur, onları da öğrenip ibret almak gerekir. Korkmak için. Yaşayanları öğrenmek gerekir umutlanmak için, sapanları öğrenmek gerekir ibret alıp korkmak için! Çünkü istediğimiz sırât-ı müstakıym hayatının bize düşen, bizim yapmamız gereken bir yanı da örnek ve ibret almaktır. Öyle bir ibret ve örnek almalıyız ki; bize Havf ve Reca’yı, Korku ve Umud’u birlikte yaşatsın. Çünkü: Korkusuz umut ve umutsuz korku Rahmanî değildir.
Bir şey istemek için tek bir şansımız varsa ne yaparız? Allah’tan herhangi bir şey istemek için bize bir şans tanınmışsa, sırât-ı müstakıym için hidayet isteriz, o tek şansımızı bunun için kullanırız; Allahım bizi sırât-ı müstakıyme hidayet ediver, bize hidayet et deriz. Bu hidayetin daim olmasını ve bize kolay olmasını isteriz. Çünkü dünyamız da ahiretimiz de ancak hidayet ile bizim için en güzel, en yeterli, en tam, en tamam olur. Bu yolda tek bir şey ile herşey tamam olurken, esfele safiliyn imkânlarında birçok şey ile hiçbir şey olmaz! Ayrıca esfele safiliyn imkânlarıyla Hakk Yol’un ne olduğu, nasıl olduğu ve yolun kuralları bilinemez ve bulunamaz. Biz, Nisa-78 ayeti gereği her şeyden önce şuna inanıyoruz: Elbette ki herşey Allah indindendir, ancak Allah’ın dilemesiyledir.
Meallere karşı değiliz
Paylaşacağımız bazı bilgileri kolay anlayabilmek için “Sen Tanrı mısın?” kitapçığında geniş yer verdiğimiz Nisa-78 ve Nisa-79’u biraz hatırlamamız gerekiyor. O ayetlerle ilgili paylaşımlara, “Sen Tanrı mısın?” kitapçığından bakmanızı öneririm.
Nisa 78 ve 79, meallerde yeterince ortaya konulamamış, orijinal mânâları yeterince yansıtılamamış ayetlerdendir. Görebildiğimiz birçok meale baktık, orijinal mânânın meale yansımadığı, mânâların noksan kaldığı dikkatimizi çekti. Ve o mânâ noksanlıkları, okuyanı tereddüde düşürecek noksanlıklar. Şunu da bir parantez açıp belirtelim ki bu konuda yanlış yapılmasın: Biz konularımızı paylaşırken hep Kur’an ayetlerini ve hadisleri tefekkür, tezekkür ediyoruz. Öyle olunca da, özellikle meallerle ilgili bazı tespitlerde bulunuyoruz, olması gereken ama olmayan bazı hususları dile getiriyoruz. Buradan yola çıkarak onları silip atmayın. Bizim önerilerimiz onların daha mânâlı, daha değerli hale gelmeleri içindir, o yöndedir, onları yanlış bir listeye almak için değildir, silip atmak için hiç değildir. Meallerin hepsinden yararlanılabilir, hele de onarılan bu bakış açılarıyla her birinden rahatlıkla yararlanabilirsiniz.
“HASENE” Hakk’ı temsil eder, “SEYYİE” ise bâtılı
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir hasene isabet etse “bu Allah indindendir” derler; başlarına bir seyyie isabet etse “bu senin indindendir” derler. “Hepsi Allah indindendir” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” (Nisa-78)
Ayetteki “İnd” kavramını ve “hasene-seyyie” mânâlarını hatırlamak gerekiyor. Bu ayette iki “İND” kelimesi geçiyor; Allah indi ve insan indi, yani senin indin. Yine ayette hasene ve seyyie kelimeleri var. Ayetlerdeki hasene ve seyyie günlük hayattaki mânâsından farklıdır. Kur’an’da “hasene” Hakk olaylar için kullanılır. Bâtıl olaylar, bâtıl davranışlar, bâtıl fikirler için ise “seyyie” kullanılır. Onlara mealen, hasene için iyi ve güzel şeyler, seyyie için kötü ve çirkin şeyler diye mânâ verildiğinde iş karışıyor. Çünkü “iyi” şey de, “kötü” şeyler de normal yaşantıda var. Bunların Muhammedi yaşantıdaki iyi ve kötüden farkı olmasın mı? Muhammedi idrak için “HASENE” Hakk’ı temsil eder, “SEYYİE” ise bâtılı ifade eder ve herşey bu bakış üzerine bina olunur.
Ayeti anlamayı kolaylaştırmak için hasene ve seyyie kelimelerini şimdilik iyi ve kötü gibi düşünün, ama onun esası Hakk ve bâtılla ilgilidir.
“Başınıza iyi bir şey geldiğinde diyorsunuz ki; bu Allah indindendir, başınıza kötü bir şey geldiğinde diyorsunuz ki; bu senin indindendir.” Ayet uyarıyor: “Böyle demeyin. Hepsi Allah indindendir deyin! Ne oluyor bu adamlara, böyle olduğu halde bu işi bir türlü anlayamıyorlar!” Bu sınıfa düşmemeye gayret edelim inşaAllah.
Allah’ın indi hüküm verir,
hüküm sahibi Allah indidir.
İyi veya kötü, hepsi Allah’ın indinde

Ayetteki “İND” anlaşılması gereken önemli bir manadır ve ind Allah’a aittir, dûniHi bir ind yoktur. Ayet onu vurguluyor. İnd hüküm verir, esas hükmü verendir. Biz normal hayatta bunu bazen kullanırız, birisine; “senin artık indimde değerin yok” deriz. Kendimiz için bir seviye tespit eder, özel bir yer, özel bir hal, belirleriz ve deriz ki; artık o işin benim indimde değeri yok. İşte o bahsettiğimiz, normal hayatta kullandığımız ind bizim için çok özel bir noktadır. Ama Kur’an’da geçen ind, hüküm veren yerdir; hüküm sahibidir, mülk sahibidir, güç sahibidir ve o ancak Allah’tır. İnd, hangi şartlar altında olursa olsun Allah’ın indidir; Allah’ın indi hüküm verir, hüküm sahibi Allah indidir. Ama ayette eleştirilen insan ne yapıyor? Yanlış bir yaklaşımla, belki kendince iltifat içeren bir yaklaşımla, iyi bir şey olduğunda onu Allah indinden biliyor, kötü bir şey olduğu zaman onu kendi indinden sanıyor: İyi bir şey olduğu zaman bu Allah indindendir diyorlar, kötü bir şey olduğunda bu senin indindendir diyorlar. Rabbimiz uyarıyor: Böyle demesinler. Her şey Allah indindendir! Yani her şeyin hükmünü Allah verir, iyi veya kötü, hepsi Allah’ın indindendir. Allah’ın dışında bir ind zaten dûniHidir, zanndır, vehmin zulmeti kapsamındaki bir zanndır. Öyleyse, olmayan bir zanna var gibi muamele yapmayın denilmektir: Olmayan bir “ind”den bir hüküm geliyor muamelesi yapmayın, her şey Allah indindendir. Bu yaklaşımla Nisa-79’u da çok dikkatli incelemek ve anlamak gerekiyor! Çünkü bu ayette “ind” kelimesi geçmiyor:
“Sana gelen hasene Allah’tandır. Başına gelen bir seyyie ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak da Allah yeter.” (Nisa-79)
Sana verilen tercih yetkisini yanlış kullanırsan…
Nisa-78 ve Nisa-79 ayetinin meallendirilmesinde her iki ayette mealen “Allah tarafından” veya “Allah’tan” denilmektedir. Öyle olunca hem ayetteki mânânın anlaşılması mümkün olmuyor, hem de bir ikilem, bir zıtlık varmış gibi oluyor. Doğru yaklaşılmadığı için birbirine ters gibi gözüken bu iki ayetteki mânâlar aslında ters değildir. Bir kere Nisa-79’da “Allah indinden” ifadesi yoktur, oradaki orijinal mânâ “Allah’tan” şeklinde olmalıdır, çünkü ayette “ind” kelimesi geçmiyor. Halbuki Nisa-78’de ayetin orijinalinde “Allah indindendir” ifadesi mevcut. Nisa-79; “Allah’tan” derken, Nisa-78; “Allah indinden” demektedir. Bu iki mânâ birbirinden farklıdır. İlkinde, yani Allah indinde insan yoktur, yalnızca Allah’ın hükmü vardır, insan yoktur. Nisa-79 ise kesret âlemiyle ilgilidir, kesret mânâsıyladır, orada insan vardır. Bu yüzden ayet “Allah indinden” demiyor, “Allah’tan” diyor. Kesret diliyle. Yani bir düzen kurulmuş, bir dünya yaşantısı var, bu ayette kullanılan dil ve mânâ bu yaşantının içindekiyle ilgilidir; yaşantı başlamış! Oysa bu yaşantı başlamadan önce bu yaşantının nasıl olacağına Allah indinde hüküm verilmiştir. Hüküm “ind”le ilgilidir ve “Nisa-78” bunu anlatma sadedindedir. Nisa-78’de Allah indinde hüküm verildiği anlatılır. Ve yaşantı başladı, onu Nisa-79 anlatır. Bu ayet yaşantı sürerkenki davranış biçimini söyler: Bu yaşantı devam ederken sana bir hasene gelirse Allah’tandır. Eğer bir seyyie ile meşgul olursan, başına bir seyyie gelirse bu senin nefsindendir; yani onu sen Muhtariyeti Tercih Gücü’nle tercih etmişsindir. Anlaşıldı mı inşaAllah? Nisa-79. ayet bize; onu sen Muhtariyeti Tercih Gücü’nle elde ettin, sana verdiğimiz o tercih yetkisini yanlış kullandığın için o öyle oldu der. Eğer esfele safiliyn yapına, dûniHi zannlara uyarsan yanlış iş onun sonucudur. Kesrete bakarak söyleyecekseniz bu böyledir. Ama ind kullanacaksanız tek bir ind vardır; Allah’ındır. Bu yüzden hükmün tamamı, hepsi Allah indindendir. Bu ikisini çok iyi anlayabilmek gerekiyor, bu nedenle hep bunları anlatmaya çalışıyoruz.
İndallah’ta dilemek ayrı şeydir,
dünya hayatındaki dilemeler ayrıdır

Bu yaptığımızla aslında biz mânâları ayrıştırdık. Ayırdığımız bu manaları gerektiğinde çakıştırabilmek de lazım. Nisa-78 ve 79’un ayrı olmadıklarını hissettirecak tek mânâ yapabilmek de gerekiyor. Hem ayrıştırabilmek hem de yeri gelince cem edebilmek önemlidir. Hal böyle olunca, Nisa-79 bize şunu öğretiyor: Normal yaşantıda, dünya hayatında eğer size bir hidayet isabet ederse bu Allah’tandır. Eğer hidayet dışı bâtıl işler olursa bu Allah’tan değil, bizim Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini yanlış kullanmamızdandır, dûniHi zannları tercih etmemizdendir.
Şu ayetleri de Nisa-79 çerçevesinde değerlendirelim:
“Bunlar Allah ayetleridir, Bil-Hakk sana tilavet ediyoruz. Allah âlemlere zulüm dilemez.” (Âl-u İmran-108)
“Muhakkak ki; Allah, zerre ağırlığı kadar bile zulmetmez.” (Nisa-40)
“Fahişet (hayasızlık, şirk) işlediklerinde; ‘Babalarımızı da bunun üzerinde bulduk ve Allah da bununla bizi emretti’ dediler. De ki: Kesinlikle Allah fahşayı emretmez. Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (A’raf-28)
Elbette herşey Allah indindendir, herşey ancak Allah’ın dilemesiyledir, Nisa-78 gereği bu böyledir. Allah indinde ne olacağı, nasıl olacağı belirlenmiş ve dilenmiş olan dünya hayatı sürecinde ise, Nisa-79 ayeti gereği hidayet ayrıca Allah’ın lutfetmesiyledir. İşte bundan dolayı, kesretin yaşanmaya başlandığı noktadan sonraki hal için “hidayet Allah’tandır, Allah’ın dilemesi iledir” denir. Bunu niçin sıkı sıkı vurguluyoruz? Bu cümleyi duyan kişi içinden; “hidayet Allah’ın dilemesiyledir de diğerleri, diğer dilemeler, diğer olanlar kimin dilemesiyle?” diyor. Elbette herşey Allah’ın dilemesiyle! İşte anlatmaya çalıştığımız mânâları ayrıştırma tekniği budur. Onu bu gibi sorularda kullanabilmeliyiz. Mânâları ayrıştırmak gerekiyor. İndallah’ta dilemek ayrı şeydir, dünya hayatındaki dilemeler ayrıdır, artık onlar birbirinden ayrı şeylerdir. Dünya hayatındaki dilemeler için İnsan-29’da; “Dileyen Rabbine yönelir” denir. Ama bunu İndallah’taki dilemeyi içeren şekilde düşünmen için, sınırı aşmaman için, dûniHi zannlara düşmemen için de hemen sonra İnsan-30’da; “Allah dilemeden dileyemezsin” denir veya daha ileri manada “Ayrıca dileyen yok, İlla Allah” denir. Bu uyarıyı fark etmezsen dûniHi zanna düşersin. Seni dûniHi zanna düşmekten korumak için peşine bu ayet geliyor.
Sonuçta öğreniyoruz ki; dünya yaşantısında insan kendini içinde bulduğu esfele safiliyn yapıyla hidayeti, hidayet yolunu bulamaz, bilemez, anlayamaz, sırât-ı müstakıymi bulamaz. Dünyada bu ancak Allah’ın dilemesiyle, Rabbinden bir müdahaleyle olur. Bunu konu anlaşılsın diye çok basit bir örnekle anlatmaya çalışacağım, inşaAllah yarın.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER