Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Aşamalar ve mertebeler – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 16 Ekim 2017 Pazartesi 10:32:22
 

HİSSETMEK VE MUHTARİYET

Aşamalar ve mertebeler

– 1 –
Hakikat Yolcusu Talip için, bu yolun ilmini üç basamakta incelemek mümkündür: “Tanrı” İlmi, “B” İlmi, “EhadüsSamed” İlmi. Tanrı İlmi’nin talipte, geri dönüşsüz bir hayat tarzı haline gelmesi, diğer basamakların anlaşılabilmesi ve yaşanabilmesi için olmazsa olmaz şarttır. Vehmin Zulmeti şartlarında Nefsin Şerri program gereği Sözde Tanrılık İddiası ile dünyadaki yaşantısına başlayan insan, hakikate talip ise, Tanrı İlmi onun en öncelikli meselesidir. Bu amaçla, Tanrı İlmi’ni (tanrılık iddiası nedir’i) konu alan bir müfredat ile paylaşımlarımıza devam edeceğiz. Paylaşımlardaki konular birbirinin devamı niteliğinde olup, yöntem ise bilgi vermenin yanı sıra, ikna etmeyi de içermektedir. Bu sebeple konular okuyucunun gözüne bakarak, yüz yüze konuşma ile anlatılmaktadır. Hakikat yolcusu talibin ilerleyebilmesi, bu paylaşımları disiplinli şekilde, anlamaya çalışarak ve sabırla takip etmesine sıkıca bağlıdır.
Tasavvuf’un özeti: “LA İLAHE İLLALLAH”
Bütün tasavvuf kitaplarını bir yere yığsanız, hepsini okusanız sonunda ulaşacağınız tek bir cümledir. Tasavvuf ehlinin anlatmaya çalıştıkları, anlatırken coştukları, anlattıklarını yaşarken duydukları cezbe ve sarhoşluk tek şeydir, tek gerçektir. Bir cümle içindir yazılan tüm kitaplar, yaşanan tüm hayatlar, tüm veliler… O bir cümle “LA İLAHE İLLALLAH”dır. O bir cümleyi fark edip kabullendiğinizde, o bir cümlenin kendinizde analizini yapıp onu ortaya koyduğunuzda çözülmeyecek bir konu, aşılmayacak bir yol olmayacaktır. Yeter ki nasipte bulunsun. Ama o bir cümle, hep o cümle! Paylaşımlarımızda bu yüzden hep onu tekrar ediyoruz, hep onu anlamaya çalışıyoruz…
Allah A’ma Hali’nde bu kâinatı yaratmayı diledi. Kainatı yaratmayı dilemesiyle yürüyen, çalışan bir prosedür var. O prosedürün basamaklarının isimleridir bunlar: Ehad/Ehadiyet, Vahid/Vahidiyet, Allah/Ulûhiyet, Rahman/Rahmaniyet, Rab/Rububiyet, Hakk/Hakkaniyet. Böyle bir prosedürle bir yaratılış var. Bu süreci şimdi bir iki cümleyle hızlı geçeceğiz, “anlaşılmıyor” gibi düşünmeyin, ilerleyen paylaşımlarımızda bu süreci detaylı ele alacağız inşaAllah. Yaratılış bir süreci içeriyor ama bize göre. “Allah kâinatı ve insanları yaratmayı diledi, sonra insanlar yaşamaya başladılar” cümlesi bize göredir, yaratılış bize göre bir süreç içeriyor. İnsan gözüyle bakıldığında “dilemesi ve insanların yaşamaya başlaması” diye bir süreç var. Ama Allah indinde öyle bir süreç yok; KÜN fe YEKÜN (OL dedi OLDU).
Önemli bir noktayı hatırlatalım: Bu konuları anlatırken, başlangıçta, aynı paragrafta hem Allah indi’nden hem de insan seviyesinden cümleleri yan yana getirerek anlatmaya kalkarsanız ikilem oluşur. Allah İndine ait cümle ile insan seviyesine ait olanı aynı paragrafta, aynı cümlede yan yana getirmek ikileme yol açar. Dolayısıyla, ya insan seviyesinden veya Allah İndi’nden açıklama ile ele almak lazım. Aksi halde, özellikle Allah’ı Tanıma konusuna yeni başlayanlarda “ama, fakat, ancak” dedikleri tereddütler gelişir. Bu nedenle biz, Yaratılış Prosedürü’nü insan için olan süreçle anlatmaya çalışacağız, yani insan gözüyle, insan seviyesinden anlatacağız. Neden insan seviyesinden anlatma ihtiyacı? Bir insan, bir insana bir şey anlatırken insan seviyesinden konuşmak zorunda olduğu için. Karşısında insanlar var, isimler var, onlara sesleniyor; “Ahmed” diyor. Ben ona “Ahmed” dediğim sürece bir cümlenin veya anlatacağım konunun Allah İndi’nden bir yorum olması mümkün değil. Eğer Allah İndi’nden anlatacaksam Ahmed’in olmaması lazım. Hele anlatanın hiç olmaması lazım! Bir anlatan bir de dinleyen varsa onu Allah İndi’nden bir ifadeyle, bir yorumla ortaya koyabilmek işin ruhuna terstir. Ne zaman terstir? Anlatılanı anlamak istediğiniz zaman. O zaman Allah İndi’nden bakışla cümle kurduğunuzda anlaşılmaz, anlamaya çalışana ikilem var gibi gelir. Ama idrak ve yaşantınız ilerlediğinde, her iki manayı sindirdiğinizde, konu insan seviyesinden dille anlatılsa da, Allah İndi’nden bakıyor gibi söylense de ne demek istendiğini anlarsınız. Ama o noktaya gelinceye kadar o cümleler size farklı gibi gözükür. Bu yüzden, başlangıçta insan seviyesinden dil kullanmak gerekiyor.
İnsanın “KÜN fe YEKÜN”ü
Allah A’ma’da ve diliyor… Dilemesiyle birlikte, Ehadiyet’le başlayan Hakkaniyet’e kadar gelen bir prosedür çalışıyor ve Hakk olarak yaratılış gerçekleşiyor. Bu süreç bize göre! Dünyanın yaşına, fosillere baktığımızda, günümüze kadar uzanan 6-6,5 milyar yıllık bir süreç var. Bu süreç Allah indinde yok ki. O’nun İnd’i için bir süreç, bir zaman, bir mekân düşünemezsiniz. Düşünemediğiniz için çok önemli şu bilimsel kabul ve bakışla karşılaşırız: SÜBHANALLAH BAKIŞ AÇISI. Biz “Sübhanallah” derken aslında bu idrakı itiraf ediyoruz: “Bu süreç Allah İndi’nde değil, insan seviyesinden bakışta vardır ve Allah bunlardan münezzehtir” diyoruz. Bunu hiç unutmayalım.
Allah’ın yaratması “KÜN fe YEKÜN”dür (OL der OLUR). Aslında insanın da kendisi için “Kün fe Yekün”ü vardır, insan da kendisinde onu yapar. Mesela şu an hiç zihninizde yokken “kivi” desem siz hemen bir “kivi” düşünür, bir anda hayalinizde onu oluşturursunuz, oluşturdunuz bile. Bu sizin imkânlarınızla bir “Kün fe Yekün”dür. Düşündünüz ve oldu, daha önce yoktu. Onun zihninizde olmadığı dönem A’ma Hali’dir. Kivi diye bir şeyin olmadığı an, kivinin (yani düşüncesinin, emrinin) yokluğu dönemi a’ma halidir. Yokken bir anda ilminizde kiviyi resim haline getirdiniz ve hatta seyrettiniz. Zihnindeki kiviye bakıp seyrediyorsun, bilincinde var olanı resmediyorsun. Anlatmak istediğim şu ki; siz de sizdeki imkânlarla “Kün fe Yekün” yapıyorsunuz (“OL” diyorsunuz bir anda oluyor). Ama bu da size göre bir “Kün fe Yekün”dür. Bu noktada, Allah’ın yaratmasını tefekkür ederken yararlanılabilecek bir ipucu verelim. Bir şeyi Allah’ın nasıl yaptığını merak ettiğinizde “onu ben nasıl yapıyorum?” diye düşünün. Böylece, Allah’ın onu nasıl yaptığını hissedebilecek ipuçları yakalayabilirsiniz. Sizin yapma yeteneğiniz kimin? Sizdeki özellikler hep kimin özelliği? Sizdeki özellik ve yeteneklere siz “benim” diyorsunuz. Aslında onların hepsi Allah’ın, hep Onun özellikleri! Bir şeyi yapma yeteneğiniz ve tarzınız Allah’ın dışında olabilir mi? O’ndan gayrı değilsiniz ki, Allah’ın dışı (Onun dȗnu) diye O’ndan gayrı bir şey olamaz ki. Allah’tan ayrı, Onun dışında şeyler varsa, o zaman siz ikinci bir varlık olursunuz, yani başka varlıklar var demek olur.
Zihnimizde kiviyi nasıl oluşturduğumuzu tefekkür ederek, Allah’ın bir şeyi yapışı hakkında bir ipucu yakalamaya çalıştık. Tabi sizde kiviyle ilgili bir ilim var, zihninizde kivinin şekliyle, tadıyla ilgili bir bilgi var. Bu bilgi olduğu için kiviyi düşünebildiniz ve zihninizde hemen kivi oluşturabiliyorsunuz. Sizin o kiviyi oluşturduğunuz yer neresi, oluşturduğunuz o kivi nerede? İlminizde! Sizin dışınızda mı? Hayır, ilminizde! Sizin zihniniz bir ilim deposu, orada oluşturuyorsunuz. Eğer kiviyi hiç bilmiyor olsanız, size birisi “kivi” dese “o ne acaba?” dersiniz. Daha önceden bildiğiniz bir şey olduğu için onu ilminizde oluşturdunuz, değilse oluşturamazsınız. Allah dilediği bir şeyi ilminde “yoktan” var edendir, o manayı ilk kez yaratandır. Yaratan budur işte, bu yüzden insan yaratıcı olamaz.
Aşamalar ve mertebeler
Kişi ilminde bir kivi sureti oluşturduğu gibi bir insan sureti de oluşturabilir; kardeşinizi, arkadaşınızı düşünüp ona istediğiniz hareketi yaptırtabilirsiniz. Zihninizdeki bu hayal oluşturabilme yeteneğini, bir şekil, bir suret oluşturma özelliğinizi yani hayal etme yeteneğinizi sonsuz ve sınırsızla çarpınca nasıl bir yetenek çıkar? O yeteneği sonsuz ve sınırsız bir katla çarpınca nasıl bir yeteneğe sahip olursunuz, nasıl bir hayal yeteneğiniz olur? Acaba CENNET öyle bir şey mi? Cennet dediğiniz o mu? Biliyorsunuz, cennette ne düşünüyorsan o hemen olacak. Öyle bir yeteneğin mi artıyor acaba?
Anlatmak istediğimiz noktaya dönelim: Demek ki biz “KÜN ve YEKÜN”u kavrayabilmek ve hissedebilmek için kendimizde var olan bu özellikten yararlanabiliriz. O özelliği inceleyerek, bizde var olan o yeteneği kullanarak, elde ettiğimiz ipuçlarıyla Allah’ın nasıl yaptığını kavrayabilmek, “KÜN fe YEKÜN”ü hissedebilmek, mümkündür.
Allah A’ma halinde (ki el an öyledir, A’ma halindedir) diledi, bir süreç çalıştı ve insan. İnsana kadarki bu süreçte aşamalar, mertebeler var. Bir Ehadiyet Mertebesi var ki orada Allah’a EHAD deriz. Aslında Allah o an da, şimdi de Ehad ve Samed; zaten O hep Samed’dir. Biz insan gözüyle anlatırken “Allah orada Ehad ve Samed” diyoruz. El an da geçerli olan o Ehadiyet halinde bir fikir yoktur. Fikir oluşmaya başladığında Vahidiyet Mertebesi var ki oraya VAHİD diyoruz. Bunları ileride derinleştireceğiz. Sonra Ulûhiyet; orada Ona ALLAH diyoruz. Sonra Rahmaniyet; RAHMAN diyoruz. Sonra Rububiyet Mertebesi var; RAB diyoruz. Rahmaniyet’le Rububiyet arasındaki izafi sınıra ARŞ diyoruz. Rububiyet’ten sonra Hakkaniyet Mertebesi var ki ona da HAKK diyoruz: Hakk olarak yaratılan işte budur! Hakkaniyet Mertebesi yani HAKK, yaratılmış olanların halen var oldukları halin, statünün ismidir. Hallac-ı Mansur o yüzden “ENE-L HAKK” diyor, kendisinin Hakk Mertebesi’nde bulunduğunu, Hakk olarak yaratıldığını fark ettiği için, kesret yaşantısının öyle olduğunu (Hakk olduğunu) bildiği için Ene-l Hakk diyor. Şu an bulunduğumuz pozisyonun ismi Hakk. Yaratılan “Hakk” olarak yaratılmıştır. Hakk, yaratılmış olanların halen var oldukları haldir, o halin adı Hakk’tır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti