1 Eylül 2014 Pazartesi 03:00:00
Dünya Barış Günü imiş bugün. “İmiş” diyorum, zira bize ait olmayan, dışarıdan aldığımız bir kutlama.
Olsun, “barış”, barıştır. Zararı olmaz.
***
İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı tarih, 1 Eylül imiş.
“Kimse ölmesin” diyen sosyalist, 1 Eylül’ü Barış Günü ilan etmiş.
Bunu da Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışında kimse kutlamıyormuş.
***
Bir de emperyalist devletlerin güdümünde olan Birleşmiş Milletler’in Barış Günü var; o da 21 Eylül’de…
Sanki “Sovyetler’in varsa bizim de var” der gibi…
***
Fakat barıştan kim ne anlıyor acaba?
Birisine göre “barış” Türkiye’nin bütünlüğünden geçiyor.
Birisine göre ülkenin belirli bir bölümü “özerk” olmazsa barış olmazmış.
Birisine göre “barış”, zenginliğin artması…
Birisine göre “barış”, her şeyde eşitlik…
***
Bir de dikkat ettiniz mi?
Ülke genelinde de dünya genelinde de “barış” diyenler, çatışma hâlinde.
Bir tür çelişme hâli hasıl olmuş durumda.
“Barış” deyip ülkeleri işgal edenler mi dersiniz; “barış” deyip cadde sokak yağmalayanlar mı?
***
“Yurtta sulh, cihanda sulh”u, “Yurtta sus, cihanda sus” olarak yorumlayan kesimler, “Komşularla sıfır sorun” siyaseti ürettiler.
Oysa “komşularla sıfır sorun”un müellifi Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Balkan Paktı ve Sâdâbat Paktı, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini sağlamıştı.
Keza İstiklal Harbi’nde kora kor mücadele ettiği Yunanistan’la diplomasiyi kurabilmiş bir liderdi.
***
2009’dan itibaren komşularla “sıfır” sorun propagandası yapılırken neredeyse dişimizi sıkmadığımız komşumuz kalmadı.
Daha da tuhafı, “terör” eylemleri yapan grupları “Özgürlük savaşçısı” ilan ettik.
Kendi içimizde de bu minvalde bir “çözüm süreci” başlattık.
***
2009’dan bu yana “İyi şeyler olacak” dedik.
Ama bir öğrendik ki o “iyi şeyler” nedir, Genelkurmay Başkanı İsmet Özel’in bile haberi yok.
Hülâsa…
“Barışalım, demokratikleşelim” demekle olmuyor.
“Ülkeleri işgal edip barış ve demokrasi götürelim” demekle de olmuyor.
Toplumsal ve ülkeler arası barışın asıl yolu, şeffaf bir yönetim.
İnsanların akıllarında ne kadar az soru işareti kalırsa, barış fikri o kadar fazla benimsenir.
Dünya Barış Günü imiş bugün. “İmiş” diyorum, zira bize ait olmayan, dışarıdan aldığımız bir kutlama.
Olsun, “barış”, barıştır. Zararı olmaz.
***
İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı tarih, 1 Eylül imiş.
“Kimse ölmesin” diyen sosyalist, 1 Eylül’ü Barış Günü ilan etmiş.
Bunu da Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışında kimse kutlamıyormuş.
***
Bir de emperyalist devletlerin güdümünde olan Birleşmiş Milletler’in Barış Günü var; o da 21 Eylül’de…
Sanki “Sovyetler’in varsa bizim de var” der gibi…
***
Fakat barıştan kim ne anlıyor acaba?
Birisine göre “barış” Türkiye’nin bütünlüğünden geçiyor.
Birisine göre ülkenin belirli bir bölümü “özerk” olmazsa barış olmazmış.
Birisine göre “barış”, zenginliğin artması…
Birisine göre “barış”, her şeyde eşitlik…
***
Bir de dikkat ettiniz mi?
Ülke genelinde de dünya genelinde de “barış” diyenler, çatışma hâlinde.
Bir tür çelişme hâli hasıl olmuş durumda.
“Barış” deyip ülkeleri işgal edenler mi dersiniz; “barış” deyip cadde sokak yağmalayanlar mı?
***
“Yurtta sulh, cihanda sulh”u, “Yurtta sus, cihanda sus” olarak yorumlayan kesimler, “Komşularla sıfır sorun” siyaseti ürettiler.
Oysa “komşularla sıfır sorun”un müellifi Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Balkan Paktı ve Sâdâbat Paktı, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini sağlamıştı.
Keza İstiklal Harbi’nde kora kor mücadele ettiği Yunanistan’la diplomasiyi kurabilmiş bir liderdi.
***
2009’dan itibaren komşularla “sıfır” sorun propagandası yapılırken neredeyse dişimizi sıkmadığımız komşumuz kalmadı.
Daha da tuhafı, “terör” eylemleri yapan grupları “Özgürlük savaşçısı” ilan ettik.
Kendi içimizde de bu minvalde bir “çözüm süreci” başlattık.
***
2009’dan bu yana “İyi şeyler olacak” dedik.
Ama bir öğrendik ki o “iyi şeyler” nedir, Genelkurmay Başkanı İsmet Özel’in bile haberi yok.
Hülâsa…
“Barışalım, demokratikleşelim” demekle olmuyor.
“Ülkeleri işgal edip barış ve demokrasi götürelim” demekle de olmuyor.
Toplumsal ve ülkeler arası barışın asıl yolu, şeffaf bir yönetim.
İnsanların akıllarında ne kadar az soru işareti kalırsa, barış fikri o kadar fazla benimsenir.